Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
“Karanlık korkutmuş sizi, siyaha sürüklediği bel kemiğinizde. Korkmalısınız da!”
Rüzgâr biraz serin akıyor bu gece. Burada,
güvertenin ağaç kaplama gecesinde göğe bakın. Berrak bir gökyüzü var tepemizde.
Sayısız yıldız ve simsiyah, karanlık bir okyanus görüyorsunuz, değil mi?
Kendisinden ötesini merak ettiren bu gök, yaratıldığı andan beri insana size
göründüğü gibi görünmüştür. Ve bu siyah gök, her bakan insana, kendi içinden
başlayıp sonsuza giden bir yolun yolcusu olduğunu hatırlatır.
İnsan için hatırladığı andan öncesi siyahtır, karanlıktır. Doğmadan önce nerede
olduğunu bu sebeple bilmez insan, öldükten sonra nereye gideceğini de
gözleriyle süzemez. Göğün karanlıkları sayısız ışıldakla aydınlanmış, Allah
gökte olanları anlatmış, insanın sonrasını tek tek sahne sahne tasvir etmiş olsa
bile insan için gök ve ötesi karanlıktır; ân’a katılmamış olduğu için bilinmezdir.
İnsan yaşadığı ânları bilir çünkü…yaşadığı ânlara yüklenmiş bütün renklere göre
tanımlamıştır her şeyi.
Fakat siyah karanlıktır, renklerin tümünü ışık olana kadar içinde saklar; onları söndürür, boğar, bilinmezleştirir, kaybeder.
Fakat siyah karanlıktır, renklerin tümünü ışık olana kadar içinde saklar; onları söndürür, boğar, bilinmezleştirir, kaybeder.
Ölümün gözlerimizin önünde cereyan etmesi bizi
tedirgin ettiğinde, hastalıkların içimizdeki bütün renkleri simsiyah bir korku
tülüyle örttüğünü gördüğümüzde, içimizi belirsizliklere sürükleyen,
umutlarımızı hırpalayan, hüzünlerimizi dağlayan karanlıkla yoğrulu
cehaletimizdir.
Siyah, diğer her şeyden daha önce, ölümle, günahla, kötülükle baş başa kaldığımızda karşımıza dikilen ve bize ait olan cehalettir. Kırmızıyla yakın dosttur. Öfkenin, kinin, şehvetin, kıskançlığın ve hırsın yaşandıkça, yaşlandıkça, koyulaştıkça bürüneceği tek renktir.
Bütün renklerin birer birer öldüğü ışıksızlıktır siyah ve yıldızlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, siyahın karanlığını aydınlatacak kadar güçlü olamazlar. Bu yüzden gök, yıldızları görebildiğimiz hâlde karanlıktır. Biraz daha baksak, yıldızları görebilmemiz için göğün karanlık olması gerektiğini de idrak ederiz.
Ne bir yıldız karanlık olmadan görülebilir ne de ışık karanlık olmadan renklere can verebilir. Ama hiçbir zaman unutmayız, unutamayız yıldızlardan daha güçlü bir kaynak, kesin bilgi kaynağı varsa eğer güvertemizde, zihnimizin en değerli yerlerinde karanlık yok olur. Renklerin tümünü tek tek fark ederiz, göğün ardını görmesek de idrak ederiz.
Siyah, diğer her şeyden daha önce, ölümle, günahla, kötülükle baş başa kaldığımızda karşımıza dikilen ve bize ait olan cehalettir. Kırmızıyla yakın dosttur. Öfkenin, kinin, şehvetin, kıskançlığın ve hırsın yaşandıkça, yaşlandıkça, koyulaştıkça bürüneceği tek renktir.
Bütün renklerin birer birer öldüğü ışıksızlıktır siyah ve yıldızlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, siyahın karanlığını aydınlatacak kadar güçlü olamazlar. Bu yüzden gök, yıldızları görebildiğimiz hâlde karanlıktır. Biraz daha baksak, yıldızları görebilmemiz için göğün karanlık olması gerektiğini de idrak ederiz.
Ne bir yıldız karanlık olmadan görülebilir ne de ışık karanlık olmadan renklere can verebilir. Ama hiçbir zaman unutmayız, unutamayız yıldızlardan daha güçlü bir kaynak, kesin bilgi kaynağı varsa eğer güvertemizde, zihnimizin en değerli yerlerinde karanlık yok olur. Renklerin tümünü tek tek fark ederiz, göğün ardını görmesek de idrak ederiz.
Doğmadan önce de bizi var kılan her ne ise,
öldükten sonra da bizleri bekleyecek olanla birlikte her şey keskin, kesin
ışığın parlaklığında siyahlığını, bilinmezliğini yitirir. Adem’in beline
yerleştirilmiş olan hükmümüz, bizim belimizden bizden sonrakilerin beline düşer
bize sır kalmayarak.
Bilenlerle bilmeyenler elbette bir olmaz. Oku
emrine çekince koyan herkes gibi bakmak gerek bazen. Neyi okumak, nasıl okumak,
nereye kadar okumak? Sınırlarını bilmediğimiz bir okuma serüveninde, bu eski
teknemizle pusulasız, haritasız ve hedefsiz sonsuza dek dolanır dururuz
okyanuslarda. Kimi zaman gökteki karanlık okyanuslar çeker bizi içine, kimi
zaman da yerdeki gündüz mavisi, gece siyahı su.
Önce yıldızları tanırız kutup dediğimiz yerlerden… Bizi doğru yola ileteceğini bildiğimiz yön taşlarımızdır yıldızlar, ama hedefimiz yoksa yıldızların gösterdiği yön işimize yaramaz. Musa’nın kavmi gibi çölün kızgın kumlarında sürüklenir dururuz yıllarca. Biliriz gökteki her yıldız bize yön göstermez, her yıldızın başka bir görevi vardır.
Her yıldıza göğe asılmış bir insan remzi diye bakanların, yön bildiren yıldızlara âlim demelerindeki sırrı göğe bakarak bulamayız. Öyle olsaydı, Firavunların, Nemrutların, Tiranların gökteki yıldızlarda aradıkları istikbal onları ölümsüz kılardı, nâmağlub tutardı ölüme karşı.
Önce yıldızları tanırız kutup dediğimiz yerlerden… Bizi doğru yola ileteceğini bildiğimiz yön taşlarımızdır yıldızlar, ama hedefimiz yoksa yıldızların gösterdiği yön işimize yaramaz. Musa’nın kavmi gibi çölün kızgın kumlarında sürüklenir dururuz yıllarca. Biliriz gökteki her yıldız bize yön göstermez, her yıldızın başka bir görevi vardır.
Her yıldıza göğe asılmış bir insan remzi diye bakanların, yön bildiren yıldızlara âlim demelerindeki sırrı göğe bakarak bulamayız. Öyle olsaydı, Firavunların, Nemrutların, Tiranların gökteki yıldızlarda aradıkları istikbal onları ölümsüz kılardı, nâmağlub tutardı ölüme karşı.
Güvertemizden baktığımız gök, bizden
öncekilere anlatmadıklarını anlatıyor bugün bize. O simsiyah karanlığın dilini
çözüyoruz, sırlarını biliyoruz, ama çözdüğümüz sırlar bize yetmiyor. Kainat
yaratıldığı günden beri bizim kendisini okumamızı bekliyor. Biz de okuyoruz onu ısrarla, doğru ya da yanlış.
Daha fazla doğru okuduğumuz bu günde, doğru okuyup okumadığımızı yine bilmiyoruz biz. Bizi cehaletin karanlığından kurtarabilecek olan tek ışığın Allah’ın gönderdiği son ışık olduğunu unutuyoruz. Unutuyoruz ve bizden daha korkusuz olduğuna inandığımız başka birilerine bakarak, onlardan umut dileniyoruz..
Daha fazla doğru okuduğumuz bu günde, doğru okuyup okumadığımızı yine bilmiyoruz biz. Bizi cehaletin karanlığından kurtarabilecek olan tek ışığın Allah’ın gönderdiği son ışık olduğunu unutuyoruz. Unutuyoruz ve bizden daha korkusuz olduğuna inandığımız başka birilerine bakarak, onlardan umut dileniyoruz..
Âlimlerin sırtına yüklediğimiz, oku emrinin
sorumluluğudur. Umutlarımızı
yüklediğimiz gibi dualarımızı da yükleriz onların sırtına. Onları gökteki yön
yıldızları gibi tâkip ettiğimiz için onlar nereye giderlerse onları takip
etmekle sürükleniriz insanın içindeki karanlığa ve siyaha.
Onları sorgulamayı akletmeyiz ve böylece onların kendi nefslerinin karanlıklarında birikmiş tüm renklerle nasıl sınandıklarını bilmeyiz. Bizim siyahtan korktuğumuz için kendimizden uzaklaştırdığımız her sorumluluk, onlara yüklenmiş yeni günah kapılarını açıyor. Allah’tan başkasından umut dilenemeyeceğini unuttuğumuz için onların içinde tanrısal kıpırdanışlar doğuruyoruz, ahmakça.
Onları sorgulamayı akletmeyiz ve böylece onların kendi nefslerinin karanlıklarında birikmiş tüm renklerle nasıl sınandıklarını bilmeyiz. Bizim siyahtan korktuğumuz için kendimizden uzaklaştırdığımız her sorumluluk, onlara yüklenmiş yeni günah kapılarını açıyor. Allah’tan başkasından umut dilenemeyeceğini unuttuğumuz için onların içinde tanrısal kıpırdanışlar doğuruyoruz, ahmakça.
Kur’an, gökteki bütün yıldızlardan parlak,
geçmişin, bilemediğimiz geçmişin tüm karanlıklarından bize aydınlık bir yol
çizen rehberdir. Onun bize Adem’den ve Havva’da alıp getirdikleri dosdoğrudur;
atalarımızın günahlarından söküp getirdikleri eksiksizdir. İçimizdeki tüm
renkleri tasvir ederken kusursuzdur Kur'an ve nihayetinde göğün karanlıklarının
ötesinde ne varsa, onları bize tek tek anlatan umuttur.
Onu okumayan biz, onu okuduğunu iddia eden başka bizlerin eline veririz bütün masum renklerimizi. Siyaha ve karanlığa giden bütün yolları onların merhametine terk ederiz.
Onu okumayan biz, onu okuduğunu iddia eden başka bizlerin eline veririz bütün masum renklerimizi. Siyaha ve karanlığa giden bütün yolları onların merhametine terk ederiz.
Gözkapaklarınızı kapattığınızda gözlerinizin
gördüğü tek renk siyahtır. Diğer renkleri görebilmeniz için gözkapaklarınızı
açmakla mükellefsiniz. Ölülerin renklerle ilişkileri kalmadığı gibi, böyle bir
ödevleri de yoktur.
İçinizdeki kırmızı, cehaletin koşturduğu atlarla siyaha bürünür ve büyük bir hışımla yeşile, beyaza saldırır; her yerinizi kaplayana kadar da durmaz.
İçinizdeki kırmızı, cehaletin koşturduğu atlarla siyaha bürünür ve büyük bir hışımla yeşile, beyaza saldırır; her yerinizi kaplayana kadar da durmaz.
İçinizi kararttı değil mi siyahın bahsi?
Gecenin bu güverteden görünen yüzüne baktığınızda, siyahı ve karanlığı
tanıdığınızda korkularınızdan arınırsınız. Bilirsiniz sizi hangi rengin
yularları nereye doğru çekiştirir. Umudunuzu kimselere emanet etmeden
serinlersiniz gecelerin karanlığında.
Kahveniz nasıldı bu akşam? Bakıyorum soğutmuşsunuz
heyecandan. Karanlık korkutmuş sizi siyaha sürüklediği belkemiğinizde.
Korkmalısınız da. Ama Allah varsa zihninizin zikir demlerinde, umudunuz var
demektir, yüreğinizi kimseye terk etmeyin korkunun elleriyle.
Hadi üşümeyin bu bahar gecesinde. İlk baharın
bütün renkleri gündüz gözünüze daha şen, daha beyaz, daha yeşil gelecek.
Hoş ve hoşnut kalınız.
Yaşlı Bilge, 10.04.2013, 22:25, Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 8
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.