19 Nisan 2013 Cuma

SA227/KY1-CÇ5: Sözcükler

“İkiyüzlü oluşumuzun en yakîn tanıklarıdır sözcükler.”



Sözcüklerin “niyetlerimizin” perdeleri olduğu kimseye meçhul değildir. Perdelerin de salt örten, gizleyen değil gösteren olduğu da yine kimseye meçhul olmaması gerek. Perdeler asıldığı, çekildiği yerin “görülmesinin istenilmediğini” gösterendir. Bir “görülmeyecek varlığın” var olduğunu, o yerde ve zamanda ilan edendir perde. Perde asıldığı, çekildiği “yeri-şeyi” düpedüz bize gösterir. Varlığından haberdar kılar.

“Niyet” sözcüğünü salt iradî olana karşılık olarak kullanmadığımızı peşinen belirtelim. İradi olandan sevk-i tabilerimize kadar her alanı kapsayan anlamında kullanmayı murat ettik.

Ussal, duyumsal ve duygusal olan her ne var ise insana ait, insan tekine ve insan tekini oluşturan hem bireysel hem de toplumsal varlık olarak var olan “bütün”ü kapsayan anlamındadır söz konusu edilen sözcük. Sözcükler bu bağlamda niyetlerimizin perdeleridir.

Sözcüklerin karşılığı oldukları “şey”i göstermede yetkin olamayışları, söyleyenin sözcük dağarcığı bağlamında anlatım yetersizliğinden değil, bir “var” olarak olan yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.

İnsanın bu yetersizliği bertaraf etmek için seçtiği “basit simgeler” kullanımı önerisi – örneğin insanal bir etkinlik olan matematiğin diline benzer bir dil- sorunu çözmekten çok “çözmüş gibi” olmayı seçmektir.

Bu seçimle kendimizi rahatlatmayı, “uysal varlık” olmayı gerçekleştirebilmeyi umarız. Ki, kendimizi içinde bulduğumuz ve tümüyle yabancısı olduğumuz evrenle aslında uyuştuğumuz, aşinası olduğumuz inanına ulaşabilelim. Bu inan ya da yargıyı bilinçaltımızda içselleştirme savaşımı, sancısız bir var oluşu sürdürme itkisinden kaynaklanmaktadır.

Bu bağlamda ya da “anlamda”, “Anladım!” dendiğinde karşımızdakinin beklentileri lehine tavır sergileyeceğimiz çıkarsamasında bulunanın yanılgısı, “Anladım!” sözcüğüne yüklediği “anlamda” içkindir.

Bu hâl umduğumuz “kolaylığı”, “zor”un zirvesine taşır. Ve yaşamak, varlığını sürdürmek işkenceye dönüşür. İşkence içre geçen bu var oluşu yeni baştan örtmenin, gizlemenin yolları aranır. Arayışımızda kurtulmayı denediğimiz sözcükler çıkar karşımıza. Böylece anlarız ve görürüz ki; “basit simgeler” uyumsuzluğumuzu, yabancılığımızı, çıplaklığımızı ortadan kaldıran değil tersine daha bir belirginleştirendir.

Yabansılığımızı, yabancılığımızı, çıplaklığımızı örten olduklarını ayrımsamışızdır kullandığımız sözcüklerin. Hazır bulduğumuz, üzerinde anlaştığımız ya da anlaşamadığımız, anlaşılmazlıklarımızda, anlaşmazlıklarımızda hep bir günah keçisi olarak ileri sürdüğümüz sözcüklerimiz. Kendimize, başkalarına ve kendimizi içinde bulduğumuz evrene karşı ikiyüzlülüğümüzü sürdürebilmenin yolunun onlara daha kuvvetle sarılmaktan geçtiği ayan beyan ortaya çıkar.

Zaman zaman onlardan kurtulmaya kalkışımızın temelinde belki de bu iki yüzlülük yatmaktadır. İkiyüzlü oluşumuzun en yakîn tanıklarıdır sözcükler. Bir gün bizi ele vermelerinden korkarak savaş açtığımızı bile unutmuşuzdur. Unutkanlığa sığınırız her zamanki gibi. Unutkanlığımızdan medet umarız.



Cemal Çalık, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, 18.04.2013

Seçkin Deniz Twitter Akışı