“Duyguları neredeyse yok; sert, rekabeti hayatın temeline koyan ve
en iyi olmaya çalışan kurbanlarımız onlar.”
Çocuk yasak dinlemez. Yasağı anlamaz, yasağın nedenlerini anlamadığı için yasağı umursamaz. Bunu tüm anne-babalara anlatmak lâzım. Çağımızın yetişkinleri her şey hakkında kendinden eminler, ama bildikleri yanıldıklarına yetmiyor. Çâresiz kaldıklarında uzmanlardan(!) yardım istiyorlar. Artık ne yardımı alacaklarsa? Bizim çocukluğumuz daha zengin daha gerçekti, anne ve babalarımız da.
Çocukluk hiçbir zaman değişmedi. Çevre ve
çevrenin kuşandığı özellikler değişti. Ne kadar örselesek de çocukluk
güzelliğini kaybetmedi. Biz hafta içi akşamları 5’te başlayan Heidi, Arı Maya,
Atom Karınca gibi çizgi filmleri, Charlie'nin Melekleri, Kara Şimşek, Görevimiz
Tehlike, Uzay Yolu, Tatlı Sert, Baretta, Küçük Ev, Dallas gibi dizileri ve
Western filmlerini beklerdik.
Şimdiki çocukların beklemek gibi bir sıkıntıları yok. Diledikleri zaman dijital platformlardan, uydu kanallarından sadece çizgi film, çocuk dizileri ve sinemaları izleyebilecekleri yayınlar var.
Şimdiki çocukların beklemek gibi bir sıkıntıları yok. Diledikleri zaman dijital platformlardan, uydu kanallarından sadece çizgi film, çocuk dizileri ve sinemaları izleyebilecekleri yayınlar var.
Bizler atari salonlarında uzayı andıran karanlık
zeminde savaş gemilerimizle savaşır, kazandığımız puanlarla ek süreler elde
eder, akşama kadar tek jetonla oyun
oynar ve son vurulma hakkımızı –canımızı- kullanana kadar salondan çıkmazdık.
Sonradan bizim gibi atari canavarları artınca, her jetona belirli bir süre
koydular ve biz de atari salonlarına uğramaz olduk. Tadı kalmamıştı çünkü.
Aldığın puanlar bir işe yaramıyordu.
Bilgisayar oyunlarının proaktif dünyasının
çocuklarımızı tutsağa çevirdiğini gördüğümde onları çok iyi anlıyorum. Oyun
oynuyorlar bizim geçmişte yaptığımız gibi. Kendilerini kaybediyorlar,
kurdukları dünyada heyecan değeri yüksek aktivitelerle çekip gidiyorlar bir
yerlere. Her şey ellerinin altında ve süresiz, jetonsuz olduğu için önlerinde
engel yok sadece; bizden farkları bu. Ama biz kızıyor, bilgisayarlara şifreler
koyuyor ve internet aboneliğimizi iptal ettiriyor ve sonra iptali iptal ederek
onlara internet dünyasını tekrar vermek zorunda kalıyoruz.
Biliyoruz ki; tehdit altındalar. Bizim karşılaşacağımız tehditler sınırlıydı. Atari salonları yakındı, tanıdıklar işletiyordu. Kötülük bu kadar yaygın değildi. Oysa şimdi internet içi ve dışı dünya korku dolu belirsizliklerle yüreğimizi titretiyor. Gördüğümüz en müstehcen sahneler Dallas’taki öpüşme sahneleriydi. Başımızı çevirirdik, bakmazdık. Oysa bugün sıradan televizyon dizilerinde bile çıplaklık ve diğer cinsel eylemler çocuklarımızın gözleri önünde… İnternet sınırsız bir cehennem gibi, çıplaklıktan en sapık ilişkilere kadar çocuklarımızın bir tık uzağında duruyor.
Aşklar anasınıfına kadar inmiş durumda. Kızlar, oğullarımız için kavga ediyorlar, rekabet geliştiriyorlar… Oysa bizim için kızlar prensesti. Biz kavga ederdik ‘O benimdir!’ diye. Kızların haberi bile olmazdı. Onlarla evleneceğiz diye onlardan habersiz hayaller kurardık. Evlerinin önünden geçer, pencerelerine bakardık. Onları uzaktan gördüğümüzde o kadar yabancı ve ilgisiz görünürdük ki; kızlar bizi beyefendi sansınlar, saygı duysunlar; büyüdüğümüzde de bizde kusur bulmasınlar. Kız peşinde koşanların itibarı olmazdı.
Biliyoruz ki; tehdit altındalar. Bizim karşılaşacağımız tehditler sınırlıydı. Atari salonları yakındı, tanıdıklar işletiyordu. Kötülük bu kadar yaygın değildi. Oysa şimdi internet içi ve dışı dünya korku dolu belirsizliklerle yüreğimizi titretiyor. Gördüğümüz en müstehcen sahneler Dallas’taki öpüşme sahneleriydi. Başımızı çevirirdik, bakmazdık. Oysa bugün sıradan televizyon dizilerinde bile çıplaklık ve diğer cinsel eylemler çocuklarımızın gözleri önünde… İnternet sınırsız bir cehennem gibi, çıplaklıktan en sapık ilişkilere kadar çocuklarımızın bir tık uzağında duruyor.
Aşklar anasınıfına kadar inmiş durumda. Kızlar, oğullarımız için kavga ediyorlar, rekabet geliştiriyorlar… Oysa bizim için kızlar prensesti. Biz kavga ederdik ‘O benimdir!’ diye. Kızların haberi bile olmazdı. Onlarla evleneceğiz diye onlardan habersiz hayaller kurardık. Evlerinin önünden geçer, pencerelerine bakardık. Onları uzaktan gördüğümüzde o kadar yabancı ve ilgisiz görünürdük ki; kızlar bizi beyefendi sansınlar, saygı duysunlar; büyüdüğümüzde de bizde kusur bulmasınlar. Kız peşinde koşanların itibarı olmazdı.
Çocuklarımızın zihinleri veri bombardımanı
altında. Dikkatlerini çelecek o kadar çok etkili faktör var ki; bazen oturup
onlar adına ağlamak istiyorum. Şükür çok dayanıklılar; Allah onları o kadar
güzel ve güçlü yaratmış ki, bize rağmen ayakta durmayı başarabiliyorlar. Akıllı
anne-babalar, onlara ayakta durmayı öğrettiklerinde işleri daha kolay… Maalesef
akıllı anne-baba sayısı çok az.
Bağıran, çağıran, tehditler yağdıran, sürekli
didikleyen, derslerden, sınavlardan başka bir şey bilmeyen bir sürü insan
çocukların ruhlarını haksız yere hırpalıyor. Oyun alanları ve doğa ulaşılmaz
durumda. Kimsenin çocukları doğayla tanıştıracağı zamanı yok. Yumurtayı marketler
yapıyor sanıyorlar. Biz öyle değildik ki…
Gıdaklayan tavuğumuzun sesini takip eder, yumurtayı bulur ve koşa koşa annemize götürürdük. Annelerimizin sütlerini sağdıkları ineklerimiz, yünleri kesilip, ipe dönüştürülen koyunlarımız, bahçemizdeki dut, erik, incir, şeftali, yeni dünya ağaçları bizi gerçek dünyanın gerçek insanları yapıyordu; yaşadığımız dünya duygularımızı oluşturuyor ve besliyordu.
Gıdaklayan tavuğumuzun sesini takip eder, yumurtayı bulur ve koşa koşa annemize götürürdük. Annelerimizin sütlerini sağdıkları ineklerimiz, yünleri kesilip, ipe dönüştürülen koyunlarımız, bahçemizdeki dut, erik, incir, şeftali, yeni dünya ağaçları bizi gerçek dünyanın gerçek insanları yapıyordu; yaşadığımız dünya duygularımızı oluşturuyor ve besliyordu.
Çocuklarımızın strateji oyunlarında
öldürdükleri sanal adam sayısına göre elde ettikleri kıdem, kazandıkları
silahlar var. Duyguları neredeyse yok; sert, rekabeti hayatın temeline koyan ve
en iyi olmaya çalışan kurbanlarımız onlar. Bizi sevmiyorlar, çâresiz kaldıkları
için bize itaat ediyorlar; yani bizden korkuyorlar.
Karamsar değilim... Hızlı silah çeken kovboyların
yerinde olmak, adam öldürmek isterdik biz de. Ama içimize işleyen bir iyilik
ruhu vardı, anne-babamızdan, nenelerimizden, dedelerimizden gelen. O ruh bizi
korur, kollardı.
Biz, iyi, yetkin anne-babalar değiliz;
biliyorum artık. Korku dolu 70’li, 80’li yıllardan sonra ölüm ve kan dolu,
faili meçhul dolu 90’lar ve 2000’ler yaşadık. Çocuklarımız bizden daha fazla
şiddete maruz değiller, bunu da biliyorum…
Onlara nedenleri anlatırsak, sonuçları tahmin
edebilecekler. Sabırlı olalım diyorum sadece… Çocuklarımızla sohbet edelim, kırlara koşalım,
dağlara tırmanalım; onları gerçekle tanıştıralım ki, duyguları oluşsun. Sanal
çocuklar olmasınlar. Yaptıkları şeylerin sandıkları şeyler olmadığını
bilsinler, onlara öğretelim. İyilik elimizi onlara uzatalım.
Olmaz mı?