“Şeytanların kime
ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, her günahkâr yalancıya inerler.”*
İnsan aklının,
zihninin en büyük kaos kaynağı, sonraki düşüncelere, hayallere ve güzelliklere
ve iyiliklere açılan bütün kapılarını kapattıran, geçmişe uzanan kollarını
kıran tek düşmanı yalandır. Yalanın bindiği kısrak her an doğurur; her an
yıkanır kötülükler çağlayanında. Bir tek arınmış an kalmayana dek uzatır insanı
iblisin boyunduruğuna.
Doğrunun, gerçeğin
insan aklını sakinleştiren, dinginleştiren renklerini birer birer yok ederken
yalan, önden sunduğu süslü itibarın arkasına saklanır. Geçici faydalar ikram
eder, anlık tehlikeleri savuşturur ve
herkesi hep ilk seferinde inandırır.
Ölümün soğuk fısıltılarını
duyana dek insan, içinin doğurduğu her yalanı örümcek ağları gibi ince ağlarla
diğer yalanlara bağlar; o bağlarla kurduğu bağlarda sadece şarap olacak üzümler
yetiştirir… Sarhoş eden, hayaller kurduran ve iç çökerten bir yalnızlık
mağarası inşa eder.
İnsan ruhunun sarılıp
ağlamak istediği güvenli gövdelerin cılızlaştığı her vakitte, insanlık, yalanların
yalnızlaştırıcı çirkinliğine dokunmuş, dokunarak onu her zerresine taşımış
olmanın bedelini ödüyor olur. Güven erir, dinginlik tedirgin olur; yalanlar
yeri ve göğü saran simsiyah dumanlar gibi gerçeği görünmez hâle getirirler.
Çocukların öğrenerek
büyüttükleri en verimli ağaçtır yalan; ve hayvanların asla bilmeyeceği, bulaşmayacağı
bir kötülük. Ruhunu her arzulayana sonsuz bir heyecanla bağışlayan ve ele
geçirdiği her fikri, her düşünceyi sonsuz yüze bürüyen karakteriyle yalan Allah’a
ve adalete yapılmış en büyük isyandır.
Yalanların kollarına
tutunmuşken insan, kendisine, insanlara ve Allah’a bakamaz. Ancak kendisi gibi
olanlarla iner ruhunun zilletine, haram yer, yoksulların hakkına göz diker.
Sağırlar ve dilsizler gibi bakar Allah’ın kanıtlarına; bilmediği yerlerden
yavaş yavaş gelecek olan felaketlere hazırlıksız yakalanacağı güne dek.
Oğullarından,
kızlarından, mallarından, canından, sevdiklerinden bin bir feryâtla, nefretle boynuna
dolanacak olan bir yılan gibi kıvrılıp geldiğinde yalan, kadınların erkeklere
sunduğu bütün güzellikler gibi, putperestlerin taştan tanrılarına sunduğu tüm
değerli sunaklar gibi göz alıcıdır, görkemlidir. İnsan kolayca kapılır yalanın
şehvetine.
İnsanı kendi
vicdanına, insanların merhametine ve Allah’ın her şeye nüfuz eden gücüne karşı
zorlayan, şeytanların bütün koşumlarıyla süsledikleri bu doğurgan kısrak, Allah
adına söylenen yalanların affedilmeyeceğini bile bile insanların duygularını,
düşüncelerini, inançlarını zehirleyecek olan yavrular doğurur.
Küçük beyaz, siyah,
kırmızı, yeşil kanatlı kısraklar doldururlar gökleri… ve insan her gün o kısraklara
binerek daha da uzaklaşır sevdiklerinden, dostlarından ve Allah’ından… Kâtil
olur, dolandırıcı olur, doğrunun ve gerçeğin ruhuna dolduracağı huzuru terk eder
insan.
Ne güzeldir halbuki, yalana
şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve
hoşgörü ile geçip gidenler… Ne de güzel parıldar yüzleri, gözleri ve dilleri...
Allah hakkında yalan uyduranların asla kurtuluşa eremeyeceklerini bilirler.
Onlar bilirler
yalancıların yalancı şeytanlara kulak verdiğini; yalan söylemezler. Yalanların inşâ
ettiği yalnızlık mağarasını bilmezler... Yalanlarla dolu insanlık tarihini, savaşları, öfkeleri, zâlimleri; öğrenilmiş her bir kötülüğü yalanların kucağına terk ederler.
* Şu’arâ /221-223, Furkân/72,
En’âm/39, A’râf/182, Yûnus/69, Nahl/105