Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
“Yeşil, siyaha meyletmiş kırmızının kanatlarına sığınmış olanların ödülü olmaz; haberleri yoktur zavallıların."
Bugün serin sabahın, sabah namazının dingin
ruhuyla dümenine dokunalım gemimizin. Doğmamış güneşin tanyerinde beyazlayan,
sonrada kızıla dönen habercilerini sağımıza alarak, masmavi suları yara yara
yürüsün gemimiz. İnsan eli değmemiş kıyıları süzelim, huzuru arayan gözlerimizle.
Suyun, gökten aldığı maviyi saklayıp gelsin
diye yeşile yer açtığı yerlere gidelim. Yeşilin her tonuna kondurulmuş
cennetten kokuları çekelim içimize. Cennetten kokular, cennetin renklerinden
Allah’ın bize anlattığı yeşili hatırlatırlar gözlerimize. Yemyeşil cennetler;
ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyinmiş doğa.
Yağmurun kokularını burcu burcu kabartan
sabahın, ağaçların, yeşilin her türlü keyfini süren şenliğini, neşesini
hissedebiliyor musunuz?
Berrak akıyor, kıştan alıp dağlardan
sürüklediği erimiş karını taşıyan denize uzanmış akarsu. Kuşlar uçuşuyor, her
bir türü binlerce ustanın çalışarak yapamayacağı bir sanatla döşenmiş
yaprakların arasından. Cıvıltılar birbirini tamamlıyor, eksiksiz kalmayarak.
Her yer yeşil, her yer umut, her yer baharın
tomurcuklarını müjdeliyor meyvelere. Gözlerinin içi gülüyor insanın. Karanlığın,
siyahın üşüttüğü aylardan kaçarcasına heyecanlı doğa. Keyiflenmemek mümkün
değil. Kurumuş, kararmış ölü gövdelerin ve dalların yeşille coşan ruhu
canlandırıyor kararmış içimizi.
Şehirlerin insanın yüreğini yoran renklerini,
kırmızının, siyahın huzursuzluk yüklenmiş ruhunu terk etmek istiyor insan.
İçindeki kırmızıdan, şehirlerin göğüne sinmiş siyahtan kaçmak, yeniden
umutlanmak, insanın bahar arayışındandır.
Her insanın günahın her türünden
alıp içine serptiği karanlığın huzursuzluğundan kaçmak istediğini
bilirsiniz. İnsanlardan bazıları daha
çok kırmızı isterler yanılgıları sürsün, arzuları tatmin edilsin diye.
Arzular tatmin edildikçe umut artmaz oysa;
zaman geçer, güneş batar, karanlık çöker her yere. Güne bağlıdır karanlık,
güneşe bağlıdır. Ne yaparsanız yapın, kırmızının dolup taştığı bir günün
sonunda güneş batacak ve siyah, geceyle birlikte gelecektir. İnsan baş başa kalacaktır
kırmızının tortularıyla, günahlarıyla. Kaçınmak isteyecektir kendinden,
kırmızıyla ardışık siyahtan.
Bu yüzden sabah olsun ister insan, sabahın karanlığı
boğan aydınlığını gözler. Uyuyamayanların kaygısı sabaha ulaşıp
ulaşamayacaklarına dairdir. Sabah’ta bulacakları ışık, diğer renkleri
bulduracaktır onlara… Oysa aradıkları tek renk huzurun rengi olan yeşildir.
Yeşil, siyaha meyletmiş kırmızının kanatlarına
sığınmış olanların ödülü olmaz, haberleri yoktur zavallıların. Günün ışıkları
sabahlarına doğmaz, öğlenin sabahtan arınmış güneşi karşılar onları. Yeşili
akıllarına umut diye takmayı hatırlamazlar ve parlamış diğer renklerin
cazibesine kapılmış oldukları halde güne dalarlar.
Çocukların, ağaçların dallarlına benzedikleri
tek yer yeşildir, eskilerin çocukları tomurcuklara benzetmelerine aldanmayın.
Yeşil olmazsa tomurcuk olmaz çünkü. Tomurcuk, yeşilden sonradır. Önceki nesillerin
ölümünü kışın hâşin siyahına benzetirseniz, dökülmüş kuru yaprakların yerine
yemyeşil taptaze yapraklar gelirken hatırlayacağınız çocuklar olur, masum,
umudun rengi olan çocuklar.
Allah bir nesli kıyamete kadar kaim kılmıyor
yeryüzünde; bir nesli alıyor yerine başka bir nesli yaratıyor. Umut aşılıyor
insanoğluna. Yarına hep daha iyi olacak diye bakmamız bundan. Allah içimize
umut ekmeseydi, yarına uyanmak istemezdik. Allah kurumuş yaprakları yenisiyle
değiştirmeseydi hiç kimse ağaçlara bakmazdı, ağaçlardan, otlardan kendisine
huzur devşirmezdi.
Öfkenin, nefretin, şehvetin, hırsın köpürüp
durduğu yerde biriken karanlığı başka başka yollarla giderirdi elbette Allah,
ama insanın şahit olmasını istiyorsa, o zaman onların çocuklarına yükleyecekti
umudu, yeşili.
Lût’un kavmine şahit olacakları bir umut
bırakmadı Allah; bırakmazdı. Allah’ın kanunlarına karşı isyan tertip edenlere
Allah neden umut versin ki? Kendi çirkinlikleri onlara çocuksuz bir yol açmıştı
çünkü. Kuruyup gittiler, kurutuldular. Yerlerine başka milletler geldi. Onlar
gibi çokları karanlığın kollarında kayboldular.
Cennetlerin rengi, Allah’ın kanunlarına gönül
rızası ile uyanlar içindir. Erkeğin kadına, kadının erkeğe her dokunuşu Allah’ın
rızasına meyleden bir ruh taşıyorsa, haddi aşmıyorsa Allah neden umudu alsın ki
insanın elinden? Şeytanın kendisine gösterdiği yolu süslü ve cezp edici bulan
insanın aşmayacağı had yoktur; umut edeceği bir yeşil de.
Yeşil cennetin rengidir. Yeşil İslâm’ın rengidir.
Yahudilerin, Hıristiyanların insan eliyle yakıp kavurdukları renkleri de
başlangıçta öyleydi. Allah’ın kanunlarını değiştiremeyeceklerini bildikleri
halde, insanlara yalan söylediler, insanları kendi elleriyle yazdıkları
kırmızıyı okuttular, kendilerini Allah’ın
vekilleri sayarak, ışığı perdelediler.
Gündüz oldu sandılar insanlar, oysa ne gece ne
gündüz yoktu karanlıklarında. İslâm’a aynı kıyafeti giydirmek isteyenler ise
yeşili kullandılar. Hâk’tan göründüler, insana yeşilin umut olduğunu
unutturdular. Karanlık, her ne kadar Kur’an’ın ışığı olsa da, o ışığı arayanlar
azaldığı için uzun sürdü. Karanlık yeşili de yuttu, beyazı da.
Bakıyorsunuz değil mi? Kuşlar bu baharın seslerini
de ulaştırıyorlar kulaklarınıza. Gök, mavisini kendine saklamış, okyanus
kıyılarda baharlaşan yeşile boyamış kendisini. Endişelenmeyin siz, her yeşil
her baharı yeninde hatırlatır size.
Yazlar, sonbaharlar ve kışlar baharlar gibi Allah’ın
kanunlarıdır, o kanunlara uyanlar için her birinde bambaşka tatlar vardır. Ne mevsimler
karanlık barındırır ne de ağaçlar. Hepsi, sözlerimizin hepsi, onlara yüklenmiş
olan dengeyi anlamamız içindir.
Dostluğu, kaygısız dostluğu arayanların içinde
yeşeren şeyi de düşünün evlerinize dönerken. Allah’a bakarak yürüyenler
birbirlerinin dostudurlar. Bir daha birbirlerini duymak için yan yana gelene
dek, birbirlerini özlemeleri Allah’a birlikte baktıkları içindir. Birlikte
gördükleri saflığı, beyazın rengini özledikleri içindir.
Değilse, hep bir arada kalsalar kırmızı
dürtecektir onları. Dürtülmüş yerlerinden akan kırmızı cennetteki Adem’i ve
eşini Allah’a bakmaktan alıkoymamış mıydı? Tövbe, umudun rengidir; ne kadar
kırmızı da olsa içinizde ne kadar karanlık da yürüse ruhunuzdan, tövbeyle
yeniden yeşertebilirsiniz içinizin renklerini. Allah sonsuz merhamet sahibidir,
yeter ki siz kendinizi Allah’a karşı desteklemeyin.
Kahvemizin kokusuna dönelim mi yine. Muhabbet
dolu sıcak gülüşleriyle güneş doğarken üstümüze, kahvelerimizi içip Allah’a
şükredelim. Allah bizi yalnız bırakmayacaktır. Şehirlerimizde koşturup dururken
biz kendimizi yalnız bırakmazsak eğer.
“Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp sâlih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Câsiye 21)
Allah öyle diyor.
“Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp sâlih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Câsiye 21)
Allah öyle diyor.
Yaşlı Bilge, 14.05.2013, 22:27, Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 9
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.