“Kimse kimsenin ne
ekmeğine mani olsun ne de giydiğine, yediğine, içtiğine karışsın. Fakat bir cemiyet
adabı müşterek olsun.”
Basri Ağa’nın oğlu
Adnan’ı idamla yargıladılar; ne kadar Türkeşçi varsa hepsi ya memleket dışına
kaçtı ya da hapse girdi. Adnan da epey vakit kaçtıktan sonra yakalandı ve
yargılandı. Neyse ki; beraat etti de babası rahmetlik Basri Ağa inme inmeden
kurtuldu bu sıkıntıdan. Varını yoğunu harcamıştı. Sene 82 Allah-u alem.
Ecevitçilerden de
vardı idamla yargılanan. Mamak’ta bir sağcı bir solcu koyarlarmış hücreye.
Gözaltına aldıklarında saçlarını sıfır numara traşla keserlerdi. Solcu
gençlerin saçları, sakalları uzundu, sağcı gençlerin de bıyıkları dudaklarının
kenarından aşağı doğru sarkardı. Yani bir gence baktığında hangi fikirden
olduğunu anlardın.
Bir de namazında niyazında gençler vardı. İmam-Hatipliler vardı; teröre bulaşmazlardı. Akıncılar falan da duyduk, ama onları pek kimse bilmezdi.
İnsanlar
paramparçaydı. Çocukları birbirini öldüren ana-babalar ekmek parası
derdindeydiler; birbirlerine kindarlık etmezlerdi, çaresizdiler. Çocuklarıyla başa
çıkamadıkları için hepsi yaslıydı. Allah’tan bizim büyük oğlumuz daha 10 yaşını
doldurmamıştı da, korkumuz büyük değildi. Eşin-dostun çocuklarını İmam-Hatib’e
yazdırırdık, terörden uzak kalsın; dinini, imanını bilsinler diye.
Adnan anlatırdı bana
olanları. Solcularda nikâh yok, Allah yok, mülk yok. Mahalle solcularla dolu, fakat kimse bir şey
anlatmaz bize. Fakat biliriz sağcılar da adam vuruyor, solcular da. Memleketin evladı
birbirini vuruyordu. Ağlayan biz esnafın, işçinin, memurun, ırgatın çocuklarıydı ölenler.
Basri Ağa’nın Adnan, nasıl karıştı bu işe onu da anlamamıştım zaten. Ağalar ne
karışır sağa sola? Çocuğunu niye kurban edecek ona buna. Deli mi? Yoksulun çocuğu
varken, kendi çocuğu niye maşa olsun.
Hani yara aldı mı adam o an pek bir şey hissetmez ya; sonradan acısı çıkar. Bizi yavaş yavaş terörün içine çekmişlerdi. Gün gün
gençlerimizi birbirinden ayırmışlardı. 60 ihtilali ile dinsiz nesiller yetiştireceğiz
dediler, yetiştirdiler. Millet, dinine sahip çıktı çıkmasına ama. Memlekete
tek senin evladın yok ki. Sen kendi başına değilsin ki. Gelir sana bulaşır, der
bak sen cahilsin, gel bana uy. Uydun uydun, uymadın namlunun ucundasın.
Solcu gençler silahlı devrim yapacaklar;
polise, askere sıkan, üç kuruş parası olana da sıkar, kendisine uymayan yoksula
da. Sıktılar da. Yoksulun, fakirin hakkından bahsediyorlardı, iyiydi; ama
milletin dinine düşmandılar, namusuna düşmandılar, vatanına düşmandılar. Bu
millet niye öldü Seferberlikte, Cihan Harbi’nde, Çanakkale’de, Yunan Harbi'nde?
Namusu için dini için vatanı için. Sen gelmişsin nikah yok diyorsun, din yok
diyorsun, vatan yok diyorsun. E nasıl sana itimat etsin bu millet. Senin gibi âlimi
nasıl cahil kabul etmesin?
Solculuk bu memlekette
para etmedi. Kimse kıymet vermedi. Kim ne yapacak Allah’ı inkâr edeni? Onda
vicdan mı olur? Vicdanı olmayan yoksula acır mı? Bir sürü yalan dolanla
memleketi harap ettiler. Ama ne Vehbi Koç’a bir şey oldu, Ne Hacı Ömer Sabancı’nın
çocuklarına ne de Sabri Ülker’in.
Gerçi Sabri Ülkeri’in oğlu yok o zaman
yetişmiş, abi kardeş bakıyorlar Ülker işine. Ülker satıyoruz o zaman dükkanda.
Müslüman adam diyoruz. Bir de Sabri Bey'le annemin
amcası ile ortaklık yapmışlar Menderes zamanında İstanbul’da. Oradan gelen bir
sıcaklık var. Ama darbe oldu, terör oldu, hiçbirinin bir kuruş eksilmedi
serveti.
Evren, darbeden sonra
kalktı, şehir şehir gezdi. “Kur’an’da başörtüsü yoktur!” dedi. Zaten 60 darbesi
milleti dinsiz yapmak isteyenlerin eseriydi. Biz kalktık terör bitti derken, Kenan
Evren hem din derslerini zorunlu yaptı bizi sevindirdi; hem de kalktı
başörtüsüne karşı fetva verdi. Malatya’da hem de. Müslümanlığı meşhur Malatya’da
söyledi evvela bu 'Başörtüsü Kur’an’da yoktur' lafını. Sana ne lazım kadının
kızın başındaki örtü? O zaman biz Evreni anladık; hesabını seyrettik.
Başka astıkları bir
yana Erdal Eren diye bir çocuğu astırdı. Çocuk teröre bulaşmış ama yaş daha 16,
bilemedin 17; 64 doğumlu çocuk 80’de asıldı. Hesabını siz yapın. Evren gitti 4
sene sonra Muş’ta o çocuğu kastederek "Şimdi
ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam
etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu
Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı
olur musunuz?" dedi.
80’den evvel sağ-sol
kavgasından ölenlerle beraber, 80’den sonra da sabıkalı sürüyle genç yüzünden anaların elleri koynunda kaldı, ne iş bulabildiler ne de evlenecek kız. Babalar sessizce çöküp gittiler. Herkes içine
akıttı derdini.
Millet can derdinde,
neslinin kederinde, ekmek parası aslanın midesine inmiş; kafasını kaşıyamıyor.
Evren’e pek kimse kulak vermedi, amma bu dert bu memleketin başına ta o zaman
sarılmış haberimiz yok. O zamanlar kızları okutmayız; memur yapmayız. Başörtü derdi olmuyor.
Çalışan kızlar da hemşireler, bir de sekreterler; o işleri pek sıkıntılı bulan mütedeyyin kesim zaten oraya
karısını, kızını göndermez. Kim ne yapacak kadını, kızı erkeğin iş bulamadığı
yerde? Fabrikada çalışan kızları da kimse istemezdi. Sıkıntı yoktu yani, kızlarımız üniversite okuyacağız, öğretmen, doktor, mühendis, avukat olacağız diyene
kadar.
Ne vakit ki; bize
câhil dediler, kızlarınızı okutmuyorsunuz, eve hapsediyorsunuz dediler, iş o
zaman başladı. 80’den evvel okuyan çocukların hepsi terörist oluyordu, okuttuk; astınız, birbirine vurdurdunuz. Şimdi kızlarımızı okutacağız, başörtülü diye
okula almayacaksınız, alsanız da yarın işe başladığında başını aç diyeceksiniz.
Nitekim aynen öyle
oldu. Başımıza bile bile bir sürü derdi açan Evren diyorduk, ama biliyorduk ki
arkasında Amerika var, NATO var. Yoksa sana ne kızımızdan, kıyafetinden? Başka
derdin mi yok, sen git memleketi düzelt, memleket soyulmuş, soğana çevrilmiş.
Özal çıktı. 80’deki 24
Ocak kararlarından bilirdik Özal’ı. Sağdan soldan dediler namazında
niyazındadır. Erbakan da yasaklı. Ahmet Tekdal'a Refah Partisi'ni kurdurmuş. Milliyetçi Demokrasi Partisi-MDP’yi kuran Turgut
Sunalp isimli emekli bir general vardı, Bir de Halkçı Parti-HP‘den Necdet Calp. Millet tuttu
Özal’ı seçti. Evren, müsaade eder, etmez derken Özal Başbakan oldu.
Özal. Allah Ahmet eylesin
93’te ikindiden dönüyordum, biri dedi Özal ölmüş. Öyle kaldım yolda. “Allah,
Allah!” dedim. Sapasağlamdı. Azerbaycan’dan yeni gelmişti. Zehirlediler adamı.
İlk Cuma namazı kılan Reis-i Cumhur’dur Özal. Bu memleket onun kıymetini
bilmedi. Memleketi, terörden kurtardı, sağcı solcu meselesi bitti, ama onunda
başına PKK belasını sardılar dört sene içinde. Sağ sol bitti; arkasından Türk-Kürt
meselesi. Adana Kapalı Cezaevi, Diyarbakır Zindanları, zulümler.
Memleket sağ-soldan sonra bir de başörtüsü yasağı ile PKK belasına
sokuldu.. İki belanın da hesabını Kenan Evren’e sormak lazım. Hepsini o yaptı. 20
sene sonra bile hâlâ bu iki bela bu milletin kanını emiyor. Kızlarımız örtüleri
yüzünden kollarından tutulup devlet dairelerinden atılıyor, Kürdün adam yerine
koymadığı Apo, Kürdün önderi gibi gösterilip hesap karılıyor.
Bu memleket bu günlere
kolay gelmedi. Bu yüzden kimse işi
devlete emanet etmesin, herkes çocuğuna sahip çıksın. Kimse kimsenin ne
ekmeğine mani olsun ne de giydiğine, yediğine, içtiğine karışsın. Fakat bir cemiyet
adabı müşterek olsun. Nasıl ki su bardakla tasla içilir, kavga da adabına göre
yapılır, sohbet kahvenin tadına göre kıvam alır.
Hak Allah’ındır amma;
Allah kuluna da hak dağıtmayı vazife olarak vermiştir. Kavga bir kere hakkın
hükmünün kaale alınmaması demektir; diyelim kavgaya mâni olamadın, o zaman
adaletle hükmedeceksin. Sendendir, senden değildir diye ayırırsan, hakkını, hukukunu
göz ardı edersen Allah razı gelmez. Hele sen muktedirsen, o zaman senden
olmayana iki kat ihtimam göstereceksin. Zira o hazırdır senden şikâyete;
tedbirini alacaksın, kendi hakkını da ezdirmeyeceksin.
Kim ne vakit insan
diye bakar insana, o vakit gözleri de güzel bakar; kim ne vakit hayvandan daha
aşağı görür insanı, o vakit canavardan beter olur. Kim neye müstehaksa da ondan
daha azına ya da çoğuna muhasebe olmaz. Allah’tan umut kesmeyin, Allah’a dua
edin; Varsın cahil desinler.
Câhil, âlim farkı yoktur;
anaların babaların kollarını koynunda bırakmayın, bu vebali kimse kaldıramaz. Kendinizde
kimseye kullandırtmayın. Dünya üçgünlüktür. Heder etmeyin!.
Piro Zaza, Sonsuz
Ark, 09.06.2013