31 Temmuz 2013 Çarşamba

SA327/KY1-CÇ26: Parçalanmış Bilinç

 Deve kuşu karakterli bir ideoloji sizi olduğunuz yerde bırakır.”


-Dünya Görüşü ve Hınç Bağlamında Başkaldırı ve Antikapitalist Müslümanlar-

Dünya görüşü ve başkaldırı kavramlarının hem insanal hem toplumsal eylemlerin çözümlenmesinde başat rol oynadıkları açıktır. İnsanal ve toplumsal eylemlerin bu iki kavramla çözümlenmesi bizi eylemlerin nesnesiyle örtüşüp örtüşmediği vargısına götürür ki, bu da çevremizde olup bitenlerin sağlıklı bir biçimde neliğini anlamamıza yardım eder. Ve bizlerin de tavrını belirler.

SA326/YB12: Zihnin Ambarları / Sınanmış Renkler 12

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“İnsan ne kadar farkındaysa o kadar çok dua eder.”

Kısa yaz gecelerinde insan zihni dalgalıdır. Uzun gündüzlerin içine sığan şeylerin çok daha fazla ve yorucu olmasından dolayı geceye salınan akıl daha fazla kışkırtılmıştır.  Biraz insan zihninin ambarlarında gezinelim bu gece. Gemimizin dalgasız gecesinde ambara inelim.

Ambar, gemilerde uzun sürecek seyirlerde yiyecek içecek dâhil her türlü ihtiyaç maddelerini saklar; orada acıktığında, susadığında insanlara ikram edilecek olan malzeme vardır. Kat kat ambarlarda fareler için zehir de vardır. Ama zehirin varlığı farelerin sonunu getirmez. Fareler her türlü yiyeceğe dadanırlar.

30 Temmuz 2013 Salı

SA325/KY1-CÇ25: Sana Geliyorum

Kar ışıltısı, kar sızısıyla!”     

Sana geliyorum!

Beynimde gezinirken beyninde gezindiğim duygusuyla esrik ve paramparçayım. Elindeki kalem, gözündeki ışık, ciğerlerindeki nefes olarak duyumsuyorum kendimi. Gözyaşın olarak algılanmak isterdim oysa.

Ağlamak hiç de ürkünç bir şey değil, değil mi? Gel gör ki ağlayamıyorum. Ağlayamıyorum; ürktüğümden değil, kuruduğundan gözyaşlarım. Gözyaşlarım tezgâhından geçmiş değil bukalemunların. Rüşvet değil timsah gözyaşları gibi. Tükenebilir bir şey olduğunu bilmediğimden hoyratça sarf ettim. Şimdi ise boynu bükük öylece bakıyor gözlerim. Bağışla! Ne sevince ne üzgüye sunacak bir sungusu yok gözlerimin.

SA324/MEY22: Gençler ve Hayatın Amacı

"Hayatın amacı mesleklere bağlı olan bir amaç değildir; iyi ya da kötü olmaya endekslenen bir amaçtır."




Şimdi uykunun derin akıntısında kendinden geçen, dilediği bölüme yerleşmiş huzurlu gençler var aklımda. Bir de huzursuz geceler boyunca bir sağa bir sola dönen, herhangi bir tanıdıkla karşılaşmamak için akrabaya, çarşıya gitmeyen, herhangi bir üniversiteye yerleşememiş gençler. Üniversitelere öğrenci yerleştirme büyük oranda  tamamlanmıştı. On iki yıllık öz geçmiş, bütün gençlere gelecekleri adına kuracakları hayat için en önemli durakta tek etken  oluyordu.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

SA323/KY1-CÇ24: Vesvese

Kalbim buz kesmişti korkudan. Ellerim buz. Gözlerim sönmüştü. Karanlıktı.”



Geceydi. Karanlığın hükümranlığı tartışılmazdı yani. Ne hilâl vardı, ne yarım ay. Ne bedir. Yıldızlar da yoktu. Evlerden yansıyan ışıklar sanki karanlığın şiddetini arttırıyordu.

Geceydi. Başımı nereye çevirsem karanlık karşılıyordu bakışlarımı. Karanlık emiyordu gözlerimin ışığını. Işığın aldığı gözlere ne olmuştu? Aydınlığın aldığı gözlere nasıl anlatabilirdim karanlığı? Hem ne diyecektim? Söyleyecek sözüm yoktu ki. Karanlık işte.

SA322/PZ17: Âte

“Ana da baba da çocuğun yanında gerek…”


Rahmetlik anama biz ‘Âte’ derdik, çocukluğunda ‘Âtık’ ya da 'Âtıkiy' derlermiş, adı Altun’du. Ne dertler çektik beraber, Allah taksiratını sonsuz merhametiyle affetsin. Hem babalık yapmıştı iki çocuğuna hem de analık. Babam 44’te öldü, anam 2004’te; altmış sene kol kanat gerdi bize. Köyün o zahmetli yazında, kışında sırtında çalılar, çuvallar eksik olmazdı.

Öküzümüz yoktu; tarla sürüleceği zaman, anam öküzü olan akrabalarından rica eder, gelir tarlalarımızı sürerlerdi. Dayı, amca yok; anamın akrabalarından Ramazan vardı, o koşar gelirdi çift sürüleceği vakit. Anam da kışın keçiler için kesilen meşe yapraklarıyla dolu meşe dallarını sarıp deste yapmak için yardıma giderdi, onlara. Hiç kimsenin yardımını karşılıksız bırakmazdı.

28 Temmuz 2013 Pazar

SA321/FT9: Sanatçı Baskısı ve İllüzyonist Terör

“Egemen sanat anlayışı ve bu anlayışla doktrine edilen sanatçı, iyi insan ve iyi toplum profili için çok tehlikeli...”


Sanatın ve sanatçının illüzyonist nitelikleri, gerçeği nesnel bir parlaklıkla gösterdiği gibi olduğundan  daha farklı, daha zıt gösterme gücüne sahipken, sanatı ve sanatçıyı ciddiye almamak, bir gün gerçeğin tersyüz edilmesine ve tersyüz edilmiş gerçekle ardışık felaketlere maruz kalınmasına kesinlikle neden olur. 

Görsel ve işitsel implantların, son yüz yıllık süre zarfında binlerce örnekle tersyüz edilmiş gerçek durumların oluşturduğu piskososyal sorunları tasarlayanlara ve üretenlere hizmet ettiğini, hükümetlerin bu sorunlara göre tavır aldığını, güçlü hükümetlerin bu sorunları yönlendirdiğini, güçsüz hükümetlerin de bu sorunlarla yönlendirildiğini artık herkes biliyor.

SA320/KY1-CÇ23: Kaygı

"..kaygılardan birkaçı, bir sürü hastalığı fısıldıyor kulağınıza.. "



Birden bir heves düşer bir yerden içinize.. irkilirsiniz. Ne olduğunu anlamak için depreşirsiniz. Ürpertiyle bakınırsınız etrafınıza. Avının kokusunu alan her hangi bir avcı gibi ona doğru hamle edersiniz sakınarak. Ürküp-kaçmasın için elden gelen ne varsa.. ne gerekiyorsa onları eylemleştirirsiniz.

SA319/AŞ3: Müslüman Soykırımı Var; Ama Hepimiz Yorgunuz

“Duamız da olmasa yok olacağız; yok edecekler bizi.”


Zihnim yorgun. Anadolu Ajansı’nın naklen yayınladığı Adeviyye Meydanı’nda kılınan namazları ve edilen duaları dinliyorum. Ağlayarak yükselen duaları dünya dinliyor; Allah da duyuyor. Elimden gelen sadece dua. Askeri darbenin getirdiği yüzlerce ölüm, binlerce yaralı. Esmer insanların yoksul giysileri kanla paramparça. Ölülerin gözleri yarı açık; Tahrir Meydanı’nda ise bu vahşetten dolayı sevinçle havaya sıçrayanlar var.

27 Temmuz 2013 Cumartesi

SA318/SD50: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 8 (21-25 Haziran 2011)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.” 
Seçkin Deniz


(Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

21-25 Haziran 2011 ( 196 Tweet)

25 Haziran 2011
791.@ttatari  Tezek kokusunu anlatmak Nobel getirebilir:)

25 Haziran 2011
790. @hilal_kaplan Anlamadığım şu... Bu işin 'bizlik' tarafı ne? Kendi senaryolarını uyguluyorlar CHP, MHP, BDP ve Ergenekon

25 Haziran 2011
789. @minimaloyku Suriye'de Statüyü korumak Türkiye'nin neden yararına olsun ki?

SA317/KY1-CÇ22: Sefihler

Duymazdan gelmeyi bilgelik bilirler.


Sefil dünyalarında mutludurlar. Çünkü küçücüktür dünyaları. Çünkü ilkel, çünkü put sevicidirler. Putsuz kalmaktan ödleri kopar. Her neye tutunurlarsa putlaştırırlar. Her neye uzatsalar ellerini puta döndürürler. Ve putların kendilerini ezmesinden tuhaf bir haz duyarlar.

Sefil dünyalarında sefihçe yaşarlar. Vahşice yaşarlar. Tutsaklıklarını özgürlük sanırlar. Küçücük dünyalarında kendine benzemeyen hiçbir şeye, hiçbir kimseye geçit vermemeye gayret ederler. O gayretleri de olmasa hiç devinemeyecekler, devinmeyecekler kokacaklar. Kokuşmuşlukları had safhaya ulaşacak.

26 Temmuz 2013 Cuma

SA316/KhB21: Direnişin Çocuk Rengi

(Uzun kış gecelerinden kısadır gece)
(Yakıp geçmiş tüm kahırlardan daha uzun bu gece)
(…)
Dokunur boğazına içeriden
Derinden gelir uykusuzluğun, kırgınlığın, gecelerin
Kırılmış, parçalanmış bir yüreğin çığlıklarını duyarsın
Dokunamazsın yutkunamazlığına…

SA315/KY1-CÇ21: Sana Eneke Bilyelerimi Vereceğim, Gelir misin?

“Öldürüş eylemlerinin öznesiyiz her birimiz. Gel artık!”

Desem ki, sana, “Eneke bilyelerimi” vereceğim, gelir misin?”

Gelsen!
Gelsen anlayacaksın benim niçin gelemediğimi ve niçin seslendiğimi sana.

Desem ki, sana “cennet çeşmesi”nin suyundan çay demledim, gelir misin? Yoksa “neden kırk pungardan değil?” mi dersin. Gelsen “kırk pungardan” da getirirdim çay suyunu. Ve odun közünde demlerdim semaver çayını. Güne, günlere, geceye inat sen dur deyinceye kadar hiç fırsat vermezdim geçmesine semaver közünün.

SA314/AS30: Müslümanlara, Fethullah Gülen’e ve Talebelerine Açık Mektup

“Bu ciddî bir uyarıdır. İktidarı desteklemeniz gerekmez, ama düşmanlık yapmanız bütün müslümanlara kaybettiriyor.”

(Fotoğraf, Reuters tarafından çekilmiştir)

Müslüman, Allah’ın her şeyi gördüğünü ve duyduğunu bilir; yapıp ettiklerinin ve söylediklerinin hem illiyyun da hem de siccinde kaydedildiğini, hesap gününde  her şeyin tek tek karşısına çıkarılacağını bilir. Bu sebeple müslüman tedirgin bir hayat sürer ve huzuru ancak Allah’ı anarak, Allah’ın emirlerine uyarak elde edeceğini de bilir… Gücünün yetmeyeceği her hâl için her namazında Allah’tan dünyada ve ahirette güzellikler ihsan etmesini ve ateşin azabından korunmayı diler.

25 Temmuz 2013 Perşembe

SA313/KY1-CÇ20: Maskenizi Yırtıyorum

Andolsun mazlumların feryadını boğandır bu çağ; kâtilin tetiği çektiğinde sarf ettiği emeği övendir.”


Andolsun geceye. Geceden çekip çıkartılan gündüze. İki şey arasındaki farkı bilen ve görene andolsun ki çağ, zalimlerin çağıdır. Zalimlerin zulmünü aklayandır bu çağ. Zulümleri taltif edendir. Ödüllendirendir.


Andolsun ki aldatının egemenliğidir hükümran olan bu çağda. Yokluğu yoksulluğu horlayandır. Derdi, sevinci, gamı tasayı alınıp satılan bir “nen”e döndürendir. Çağ, ‘Onur’u bulunduğu yeri ölçen, bilendir.

SA312/AH11: Siyah “Black” & Muhteşem Gatsby "The Great Gatsby"; İki Dramatik Duygusal Sarmal

“Her iki filmin temelinde insanın kendi doğal masumiyetini arayan bir aroma var.”


İnsan merhamet duyguları varken insandır; aksi halde hayvansı dürtülerinin esiri olur. Sevgi, merhametin ikiz kanatlarından biri. Siyah’ı izlerken merhametin, o masum insansılığın, çıkarlardan arınmış fedakarlığın tüm fotoğraf karelerini görmüş olmaktan dolayı çok memnundum. Şimdi onu anlatırken de öyle..

Ki; adı bile başlı başına sembolizmin zirvesi sayılabilecek, insan ve duygu sarmalını nefis bir şekilde anlatan Siyah, gözümde geçmiş tüm sinema değerlerini altüst eden bir Bollywood filmi. 

24 Temmuz 2013 Çarşamba

SA311/SD49: Kronik Parçalanmanın Kökenleri ve Türkiye'de İnşâ Edilen İki Tür İnsan Modeli

"Her iki türün en büyük acıları karşıtlıktan üretilen yapay olgulardan ve olaylardan besleniyor."


Toplumların, planlanmış ve organize edilmiş; belirli hedeflere uygunluğu sabit olan tüm insan kaynaklı programlara, uzun bir zaman dilimi içerisinde arzulanan hedefe olumlu sayılabilecek tepkiler vermesi mümkündür. Buna karşılık söz edilen programların tam olarak uygulanabilir olduğunu iddia etmek mümkün değildir; ancak toplumların genel görüntüsü ve etkileyici önderleri hedeflere uygun portreler haline gelebilir/getirilebilir.

SA310/KY1-CÇ19: Gezi İmamı’na İkinci Açık Mektup

“Sen onlara söyle Gezi İmamı; bizim de bir sabrımız var!”


Ey Gezi İmamı,birinci mektubumdan haberin var mı? Okudun mu? Bilmiyorum. İlk mektubu yazma gerekçem olarak “emr-i bilmağruf nehy-i anilmünker” buyruğunu belirtmiştim. Bu ikinci mektupta gerekçem 13 yaşında tesettürlü bir annenin arabası içinde saldırıya uğradıklarındaki, “Anne başını aç bizi öldürecekler!” çığlığıdır.

Ben bu çığlığı tüm iliklerimde duyuyorum şu an! Ve göz yaşlarıma hakim olamıyorum. Çünkü o zulüm karşısında çaresizim. Keşke orada olsaydım, keşke o azgın güruhun saldırısını kendime çekseydim o çığlık bu kubbede yankılanmasaydı.

SA309/Kâşif M.3: Eşikleri Aşma Aşkına Yolculuk Yapan Yazarlar

“Yazar ölümlüdür; ancak her doğumla başka bir insan var olduğu için okur ölümsüzdür”


Yazar… ayrık insan, düşünceleri diğerlerinden farklılaşan ve farklılaşan düşüncelerini yazarak ifade etmeye ve insanları kendi düşünceleriyle yönlendirmeye çalışan sıradan bir insan; diğerlerinden daha fazla ‘değer’ taşımayan, ancak daha fazla değer taşıdığını düşünerek kırılgan bir hayat alanı üreten ve orada tek başına bir sanal atmosfer kuran… yazarak çoğalmak için yazan ve yazdıkça yalnızlaşan insan.

İyiyi ve doğruyu sorgulayarak, yaşadığı dönemde, kötülüğe karşı bir çıkış serüveni başlatmak isteyen yazar, diğer yazar türünden farklı bir insan türüdür. Kendisini diğer sıradan insanlardan ayrık düşünmez ve onların kötülüklerin farkına varması için çabalar. Çabasının temel hareket noktası, kendisi için iyi olanı seçmek ve diğerleri için bu seçimi anlaşılır kılmaktır.

23 Temmuz 2013 Salı

SA308/KY1-CÇ18: Güzelleme; Ellerin mi Sen, Sen mi ellerin?

“Söze yüklenebilir mi ellerin? Sözcükler yüklenebilir mi ellerini?


Ellerin aklıdır aşkın, göz bebeklerimde ışıyan. Ellerin yüreğidir aşkın. El yürek.. yürek el! El kesilen yürek! Yürek kesilen el! Bitimsizliğin habercisi.. işaret edeni ölümsüzlüğün. Karanlık zamanların tükendiği mekân.. karanlıkların hiç bilinmediği, karanlıkların hiç olmadığı evrendir ellerin. Güneşi daim olan! Işığı daim bulan! Karanlıkları ışığa dönüştürendir ellerin.

SA307/ÂA19: Türkiye Tarihin Akışını Değiştirebilecek mi?

Batı, İsrail ve İran Türkiye’yi durdurma hedeflerinin  ilk yarısında başarıya ulaşmış görünüyorlar.


Ankara’nın Bakanlar Kurulu gündemine çekilen sessizliği, Çankaya köşkünde yapılan güvenlik toplantıları Türkiye’nin dış politika araçlarında derin ve çok boyutlu başka bir aşamaya geçildiğini düşündürtüyor. Türkiye, geçmiş on yıla oranla ikinci on yılda çok daha steril, seçkin ve insan hakları temelinde bölgesel ve küresel bir aktörün yetkin dilini kullanma kararlılığında.

Yeni Türkiye’nin yeni dış politikasının mimarı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’yi Sıfır Sorun Stratejisi’ni sorgulamaya iten onlarca nedenle boğuşurken, kararlılığından bir şey kaybetmiş değil. Küresel egemen stratejilere vukufiyeti onu çok denklemli çok bilinmeyenli yeni sistemler üretmeye zorluyor. Başbakan Erdoğan’ın açık, anlaşılır çıkışlarını koordine eden bu yetkin zekânın, tıkanmadığını, aksine çok daha büyük bir enerjiyle çalıştığını ve arkasına aldığı sessiz küresel desteğin kazandırdığı ivmeye güvendiğini görüyoruz.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

SA306/KY1-CÇ17: Tanımlayarak Kendini Var Etmek

“İnsan doğulmaz, olunur!”

Başkalarının tanımladığı (var ettiği) adam

Yapılan tanımlamalar, tanımlananın tanımlayanda ne olduğunun bir açıklaması olduğu gibi, tanımlayanın tanımlananda kendini var etmesidir de. Yapılan tanımın “efradını câmi, ağyarını mâni” olmasının ya da olmamasının bu bağlamda pek de bir işlevselliği yoktur. Biz yapılan tanımın eksikliği ya da tamlığını değil tanımlama eylemini yapan kişinin durduğu yerin neliğini sorgulamayı gütmekteyiz.

SA305/SD48: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 7 (16-20 Haziran 2011)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.” 
Seçkin Deniz


(Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

16-20 Haziran 2011 (138 Tweet)

20 Haziran 2011
595. @ttatari Ben, yaratılan sevilmeyi hak etmişse yaratan için sevmeyi severim:)

20 Haziran 2011
594. @ttatari Hani modaya ya...yaratılanı sevmek falan:)

20 Haziran 2011
593. @ahmettulgarr Nuray Mert'in geçmiş yandaş tavrındaki gezgin zemini hatırlayanınız var mı?

SA304/AS29: Sol’un Fikir Yetmezliği - Embedded Sol

“Sözleri var; ama bayat, kokmuş… Fikirleri var; ama embedded hayat alanına mecbur…”


İnsan sözden ibarettir. Sözü yoksa, fikri de yoktur; fikri yoksa insan da yoktur. İnsan olmak için fikir sahibi olmaya çalışan insanın, diğer insandan daha kıymetli bir hâlet-i rûhiyesi vârid olur. Derdi samimiyetinden mütevellittir. O vakit samimiyeti eksilmiş fikirlerin, fikir olma istidadı da yoktur, ifadesi bir veche ile doğrudur. Samimiyet çok değerli bir mülâhazadır.
***
Üniversitenin zihinsel temrin devirlerinde sağcılarla, solcularla, irancılarla, nurcularla, ortayolcularla, fikirsizlerle teşrik-i tahsile mecburduk. Sağcıların, o bildik efe tavırlarında fikir yoktu. Emir gelir, demiri keserdi. Biraz İrancılar, İran’daki devrim denen şeyin kazandırdığı diyalektiğin keskin şurubunu masaya sürerlerdi; Emperyalizme, kapitalizme söyleyecekleri sözleri vardı.

21 Temmuz 2013 Pazar

SA303/KY1-CÇ16: Hâtıra Çaprazı

"Ertelenenler çoğunluktaysa, demek istiyorum; ertelediklerimiz çoğunluktaysa, var oluşumuzu da ertelemişiz demektir."


Hep bir bahanen var ertelemelerini aklamaya yönelik.. bu yönsemeye ilişkin eylemlerinde kendince bir albeni duyumsasan da, bir gün ertelediklerinin yaşamının olmazsa olmazları olduğunu ayrımsayacaksın ve güneşin dürülmekte olduğunu göreceksin.. hayıflanmanın anlamının olmadığı o anı..  işte o an, hâtıralara sarılacaksın. hatıralarının bir ertelemeler mezarı olduğunu bile bile hâtıralara sarılacak ve yazıklanacaksın!

SA302/SD47: Zeki Ateiste ‘Ardışık Zeka Fraktal Seti’

Ateistler Daha mı Zeki(!)?

"Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler." Bakara/13


“Herkesi ateist yapmayı hedefleyen ateistlerin, sömürebilecekleri, üzerinde egemenlik hayallerini gerçekleştirebilecekleri daha az zeki(!), aptal inananlara ihtiyacı var.”

Ateistler daha mı zeki? Garip bir soru. Bu garip soruya cevap aramak ya da bu garip sorunun dayandığı önermeyi yaygınlaştırmak niyetinde değiliz. Zaten ateistler, o derin(!) zihinsel altyapılarının oluşum aşamalarında bu soruya cevap vermişlerdir.

İşin bizi ilgilendiren kısmı, sorunun garipliğinde de değil; ateist düşüncelerin "ateistler daha zekidir" gibi bir yâve ile inananlara hakaret etmeleri, onları aşağılamaya çalışmalarında yatıyor. Bu dargörülülerin küçümseme alışkanlıklarını birazcık törpülemek yararlı olacak, diye düşünüyoruz. Fazladan, biraz bizler biraz da onlar yararına çalışacağız; ateist olanların kendi tercihlerine neden böyle bir gerekçe aradıklarını analiz edeceğiz. Onların zekasına her dokunuşumuzda ardışık birer zeka fraktalı üreteceğiz ve analiz bittiğinde ‘Zeka Fraktal Seti’ tamamlanmış olacak

20 Temmuz 2013 Cumartesi

SA301/AyS11: New Age Muslim; Çöllerde Raks - Kral Sofralarında Ün

‘Toynak sesi duyunca Zebra gelsin aklına!’*


Sokratik yöntem yok; inisiyatik yöntem var. Birdenbire etkileniyorlar; bir şeyhin namaz kılışından, ney ve def sesinden, rakstan, aşktan, insanın Allah’ın bir parçası olduğuna inanan güruhtan… sonra birdenbire müslüman olup İslam dedikleri bir şeyi anlatıyorlar. Depresyon, şizofreni, paranoya, ankisiyete falan bahane.  Kitaplar, filmler, çizim, müzik, şiir yüklü heybeleriyle kralların kapısına çöreklenip sofradan besleniyorlar.

SA300/KY1-CÇ15: Hani Bendim Yedi Renk?

“Ben Kur’an-ı Kerim’i tanımadan Müslümanları tanısaydım, korkarım Müslüman olmazdım..
 Yusuf İslam


Ben! Yalnızca ben! Ağlasam da, gülsem de, burada olsam da, olmasam da ben işte.. etiyle, kemiğiyle her şeyi ile sahte olan ben. Silik. Köpeksi. Yaban. Yalan. Her şeyi yalan olan ben.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. Benim yatsıyı bile bulmadı hiçbir zaman. Zorun ayak sesini duyduğumda hemen söndürdüm mumu. Daha güneş belki yeni batmıştır. Henüz ışıklarının son kırıntıları yeryüzünü terk etmemiştir bile ve ben mumu yakmadan söndürmüşümdür. Söndürdüm.

SA299/AŞ2: Öldürme ve Özgürlükleri Kısıtlama Özgürlüğü; “Müslümanları İkna Et ve Köleleştir!”

“Müslümanlar kendileri aleyhine eşitsizlikte uzlaşmaya, üç günlük dünya için dünden razılar. Neden?


Güneşin kızgın bakışları temmuz sıcağını insanların tepesine boca edercesine eriyor sabahtan akşama kadar. Upuzun günler. Oruç tutan müslümanlar, oruç tutmayan müslümanlarla, hıristiyanlar, yahudiler, ateistler, agnnostiklerle birlikte sıcakta çalışıyorlar. Sıcak çok yağız çok derin. Kimse kalkıp insanlık budur deyip oruç tutulan ayda müslümanlara daha sakin, daha  vicdanlı çalışma zamanları teklif etmiyor; eşitsizlikte uzlaşıyor herkes.

19 Temmuz 2013 Cuma

SA298/SD46: Hanefi Avcı ve Haliç’te Simon Avı

"İnsan güvendiği, sevdiği, sonuna kadar inandığı insanlara bile bir örgüt içine girdiği zaman her türlü kötülüğü yapabiliyor."
 Hanefi Avcı, Eski Emniyet Müdürü


Hanefi Avcı, klasik istihbaratçı alışkanlığıyla ürettiği kodu, ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ı, yazdığı kitabında ad olarak kullandı. Hiç şüphesiz bu kod, başarılı bir analiz-sentez-tez ürünü. Ünlü İngiliz casusu Ian Fleming’in James Bond serilerinde kullandığı adlardan bazıları ’İnsan İki Kere Yaşar, Ölümsüz Elmaslar, Yaşayan Gün Işıkları’. Avcı’nın analitik düşünce sistemindeki uzmanlığına hayran (!) olmamak mümkün değil.

SA297/KY1-CÇ14: Put Yontar mısın, Yoksa Don Kişot’u Kıskananlardan mı?

“Ve dinleyeceklerin başına gelecek olan başından bellidir, bunu göze alacak kaç kişi çıkar?”


Sor kendine sen de; “Don Kişot’u kıskananlardan mısın?” Oysa Don Kişot kıskanılacak biri olmadı. Olmayı aklından bile geçirmedi. Suskunluğu yeğledi. Yel değirmenlerine saldırdığı yönündeki haberler -ki fısıltı gazetesinin bir başarısıdır bu- karşısında susmayı seçti. Gülüp geçti. Ama ben bunu yapmayacağım. ‘Kral çıplak!’ diye haykıran çocuğun saflığını kuşanarak konuşacağım.

SA296/Kâşif M.2: Namaz Kılan Yabancılar

“…anlam boşluklarına doldurulmuş itaat ve ibadet ritüellerine sırılsıklam sarılan bir sessizlik.”


Câmi… dört duvar, dikdörtgen beton bir çatı ve kesme taştan  tek şerefeli kısa bir minare… ya da yüksek kubbeli, birer, ikişer, üçer şerefeli birer, ikişer, dörder çok uzun minareler… insanlar, müslümanlar namaz kılmak için câmilere gidiyorlar. Birer oda büyüklüğünde küçük mescidler tık nefes dolu, büyük câmiler serin ve çoğunlukla boş.

Namaz kılmak için yürüyen silüetlerin mescidlere yakınsanan hızı yüksek, büyük câmilere uzanan hızı düşük. Büyük câmiler, gözlerin kubbelerde, sütunlarda, mihraplarda, minberlerde ve kürsülerde işlenen sanata bakışı fazlalık biraz. Çeken duygu namazdan bir adım önde; ihtişamlı ibadethânelerin çekim gücü, namazdaki huşûya elitist bir katkı sağlıyor. Küçük câmilerin havasız, yalın ayak halılarında biriken bakımsızlık, büyük câmilerin tek parça gibi görünen kaliteli ve pahalı halılarında kayboluyor.

18 Temmuz 2013 Perşembe

SA295/SD45: İnsanların Hak Alanları Paralelinde Demokrasi ve Hilâfet Tartışmalarına Serin Bir Bakış

"Amacımız nedir? İnsanın hak alanlarının korunmasını istiyor muyuz? Eğer istiyorsak bu isteğimize hizmet edecek olan sistem hangisidir?"


İnsanları yönetmek neden önemlidir? Ya da insanlar neden yönetilmek isterler ve yönetilmeyi önemserler? Yönetmeyi isteyenler ile yönetilmeyi isteyenler bu önemi aynı oranda mı hissediyorlar? Bu sorulara cevap verilmeden herhangi bir yönetim şeklini tartışmanın bir yararı olmayacaktır. Nitekim bu tür tartışmalardaki samimiyetsizlikler yüzünden ortaya çözümcü bir sonuç konulamamaktadır.

SA294/KY1-CÇ13: Nasıl Câhil Olunur?

Evvela kendisini inandıracaktır…


Yukarıdaki soru ilk başta kişiyi şaşırtacaktır kuşkusuz. Ama bizim muradımız birini ya da birilerini şaşırtmak değil elbet. Sanatkârane bir iş olarak düşünülmüş de değil. Öyle inanıyoruz ki cahillik, günümüzde hiç olmadığı kadar istendik olmuş, kısaca; genel geçer dünyanın vazgeçilmezleri arasına girmiştir.

Şaşırtıcı olan “bilgili” olmaktır. Bir şey hakkında bilgili olmak, bilgili olanın inanılırlığına gölge düşürür bir nitelik kazanmıştır. Salt gölgelenmekle kalınsa kişi bunu sineye çekebilir. Asıl ağır olan, kişiyi yaralayacak olan “bilgisiz”likle suçlanması, tanıtlanmasıdır.

SA293/ME21: “Tanrı Zıddıyla mı Vardır?”/ Son Oyun

Sonsuz Yargı/ Bir Roman Yazarı Yargılanırken-3



Soru romanındaki karmaşayla çatışarak büyüdü düşüncelerinde:


Şeytan’ı kötülüğün Tanrı’yı iyiliğin temsilcisi olarak  konumlarken sıradan bir kolaycılığa başvurduğunu hatırladı. Şeytan olmasaydı Tanrı var olurdu, çünkü şeytanı yaratan Tanrı’ydı. O halde şeytan Tanrı’nın zıddı olamazdı. Kadın-erkek, iyilik-kötülük, siyah-beyaz, gece-gündüz zıtlıkların körelmiş netliğinde, varlıksal olarak sorguya  gerek duyulmayacak kadar zıtlardı. Ama Tanrı, hayır; o zıddıyla var olmak zorunda değildi.

Düşünürken gömüldüğü sessizliği çok uzun sürdü.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

SA292/AS28: Başbakan Erdoğan Neden Çok Konuşuyor?

“Biz seni seçtik, git üç-dört yüzyıllık pislikleri temizle!” dedik. 
Haksızlık ettiğimizi hiç düşündük mü?


Soruya cevap aramadan önce, az konuşan, konuşmayan ve çok konuşan başbakanları ve cumhurbaşkanlarını hatırlayalım isterseniz. Yakın tarihtekileri kısaca inceleyelim…
***
Şekil 1A: Önce Cumhurbaşkanları…11.Cumhurbaşkanı Gül’ü değerlendirmenin dışında tutalım. 10. Cumhurbaşkanı Sezer fazla konuşmadı; devri kaoslar, darbe girişimleri, özgürlüklerin kısıtlanması, terörün azması, ekonomik çöküntü, mafyaların ve basının egemenliği ve ergenekon devri oldu. 9. Cumhurbaşkanı Demirel çok konuştu, hâla konuşuyor; devri, kaos, banka hortumlamaları, türedi zenginler, sistem çöküşü, postmodern darbe, mafyaların büyümesi, terörün çeşitlenmesi ve azması, toplumun ayrışması ve susurluk, Helsinki zirvesi ile Türkiye’nin AB üyeliğine adaylığının resmen kabul edilmesi devri oldu.
***

SA291/KY1-CÇ12: Adlandırmanın Ne’liği Üzerine

Sorun şu; son mesaj (Kur’an) bize kendimizin ve kendimiz olmayanın, yani tarafların isimlerini ve konumlarını vermiş midir, vermemiş midir?”


Kimi savlar, üzerinde düşünülmek yerine, kimin söylemiş olduğu vurgulanarak, “Madem O söylemiş, öyle ise vardır bir hikmeti!” çıkışıyla düşünmenin önü kesilir ya da “ Madem O söylemiş, öyle ise el hak O öyledir, sen kimsin ki O’nun söylediklerini anlayıp da aklıma yatmıyor diyebilesin?” denerek düşünmeye kalkışan hor görü sağanağında boğmaya kalkışılır; boğulur hatta.

16 Temmuz 2013 Salı

SA290/SD44: Gezegenin Tercümanı: Recep Tayyip Erdoğan

“Cesaret de büyür mü?” 
Rachel Corrie (*)


“Bugün yerküre başarılı olup olmayacağı kuşkulu, ama umut dolu, yeni bir ‘barış için savaş’ deniyor; insanlar bireysel olarak tavır alıyorlar ve tüketim tercihlerini değiştirerek eli kanlı savaşçıları besleyen damarları kurutmayı seçiyorlar. Eski tür stratejiler tarihin derinliklerine gömülüyor. Bilgiye ulaşmada sınırların kalktığı yeni yüzyıl yeni mücadele araçlarını gerektiriyor. Yeni savaşlar insanlığın gelişimine paralel olarak, fiziksel güçlerden değil, sözlerin ve tercihlerin gücünden beslenecekler.” 
Seçkin Deniz

İsrail’in Gazze’de çocukları, kadınları ve diğer sivilleri öldürdüğü 27 Aralık 2008 saldırısının devam ettiği günlerde, sözümona ateşkesi görüşmek için İsrail’e gelen BM Genel Sekreteri Ban Ki- Moon’un İsrailli yöneticilerle yediği yemekte attığı kahkahalar Dünya’nın kulaklarını tırmalarken aynı zamanda Gazze’deki BM binaları ve okulları da bombalanıyordu. Ki; BM Sekreteri, BM Güvenlik Konseyi’nin güç bela (ABD’nin İsrail’in baskısıyla ancak çekimser kalarak zımnen desteklemesiyle) aldığı saldırıları durdurma kararını hiçe sayan İsrailli yetkililerle görüşmek üzere ayaklarına gittiğini de unutmuştu. 

SA289/KY1-CÇ11: Kendine Bakmak

Kendine bakmayı unutan ve bakmayan varlığını unutmuş olandır. Kendini yaşamayandır.”


Kendini sigaya çekmenin zorunluluğu aşikârdır. Kuşkusuz kendinden sorumlu olduğunun bilincinde olan içindir bu aşikârlık. Kendi varlığının neliğini kavrayan,  kavramış olan içindir o aşikârlık. Kendinin bir kerelik olmadığının ayrımında olan içindir kendini sigaya çekmenin zorunluluğu.

Varlığını, geçici olanla-kalıcı olan ayrımını yapıp kalıcı olan üzerinde temellendirme uğraşı veren içindir kendini sigaya çekme zorunluluğunun aşikârlığı.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

SA288/YB11: Kıyıdaki Günahlar/ Sınanmış Renkler 11

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“İyilik genişlemeli. Karşılıksızca yürümeli insanlığın geleceğine…”

Akşam’ın geceye süzülen dakikalarında, sessiz sakin bir yerde kendisiyle başbaşa kaldığında insan çok şey düşünür. Hadi biraz açılalım uzaklara. Deniz her zamanki gibi kabaracakmış gibi duran ve kabardıkça sönen dalgalarıyla ikircikli. İnsan gibi değil mi?

Denizi insana benzetirim hep. Sizce de öyle değil mi? Dalgaları kasırgaların, gök gürültülerinin, şimşeklerin ve yağmurların kışkırtıcılığına asla dayanamaz. Günahları o zaman çıkar ortaya denizlerin. Gemileri batırır, insanları boğar, kıyıdaki duvakları kan kırmızısına, yasa boyar.

SA287/AŞ1: Sessizce Ölmek Daha İyidir

“Haksız olanımız yoktur. Tarihte haksız olan da yoktur.”


Karışık kuruşuk bir çağda doğmuşuz. Herkes koşuşturuyor. Adam, kadın, çocuk akşam olunca gün boyu kafasının içinde, zihninin iç yüzünde savurup durduğu  düşüncelerini yuta unuta oturduğu, uzandığı kanepeye serip hepsinin üstüne oturuyor.

Yarın, sonra başka yarınlar, zil takıp oynayan deliler gibi abanıyor tepesine. Unuttuğu kuruntular, her boş aralıkta binlerce yaygara eşliğinde hortlayıveriyorlar. Hortlak, ölmüşün ruhu. Hiç geri gelmemiş olan bir yalan. Hiç hortlak gören yok, ama insan hortlayan her sevimsiz düşüncesini, hatırasını görünce heyecanla sarılıp ucundan kıyısından çekiştirip duruyor. Kendi tarihi, başkasının tarihi…

Arif Şahin Tarihe Not Düşen Yazılarıyla Yakında Sonsuz Ark'ta


Sonsuz Ark, siber algılar için yeni bir soluk olmaya devam ediyor. Arif Şahin, düşünen, düşündüren, sorgulayan, içinde biriktirip harflerle somutlaştıran bir kişilik. Söylediklerini, söyleyeceklerini kesinlikle merak edeceksiniz.

Hayırlı olsun.

Sonsuz Ark, 14.07.2013

13 Temmuz 2013 Cumartesi

SA286/KY1-CÇ10: Diktatör: Çapsızlar Arenasında Bir Dev

Başbakanın diktatör oluşunun en önemli kanıtı, iki de bir referandum demesi.”


Ben de acizane başbakanın diktatör olduğuna kâni oldum. Varsın kendi iktidarından önce çıkartılan yasalara uygun bir biçimde seçilmiş, icraatlarını mevcut yasalar çerçevesinde yapmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalmış olsun. Değil mi ki iktidarını muhalefetle paylaşmıyor; elbet diktatördür.

Başbakan diktatör değilse niye bakanlıklarda bir tek muhalif partiden insan yok? Mesela niye adalet bakanı Mehmet Moğultay gibi bir Chp’li değil? Niye iç işleri bakanlığında Mhp, milli eğitim bakanlığında bir Bdp’li oturmuyor? Niye Perinçek dış işleri bakanı değil? Niye Doğan medya grubundan bir kişi maliye bakanlığı koltuğunu şereflendirmiyor?

SA285/DT16: Hâtıra Ânlar Bırakmak

“Çocuk, siz ona ne yazarsanız büyüdüğünde onu okur.”


Toprak rengi cildini görünce gözleri sevinçle aydınlandı. Ben  kitabı sola yatırıp kapağı açtığımda ve  bembeyaz ilk sayfaya onun adını yazmaya başladığımda, sağ göz açımın kenarında duran onun çok heyecanlı olduğunu görüyordum. Adını ve ona bu kitabı neden hediye ettiğimi yazdım. Günün tarihini, adımı, soyadımı da ekledikten sonra imzamı attım.

12 Temmuz 2013 Cuma

SA284/AH10: Konsorsiyum Dizgesi: Dan Brown, Dante, Cehennem, İstanbul, Gezi Parkı ve Mısır

The Mendacium; Sahte Kurgu –Konsorsiyum: “Cehennem'in Kapıları İstanbul'a Açılıyor!”


Kitapları da sinema filmleri gibi sonda kalan tortuyla hatırlamayı tercih ediyorum. Her film kısa ve canlı bir kitaptır, ayrıca kitaptan daha etkili ve kalıcı görsel ve işitsel zıpkınlar kullanır. Dan(iel) Brown’un son romanı Cehennem, İstanbul’la ilişkili olduğu için Türkiye medyasında sansasyonel bir ilgi gördü. Biraz kompleksif  biraz da operasyonel bir ilgiydi, PR çalışmasıydı medyada yankılanan ‘şeyler’.

11 Temmuz 2013 Perşembe

SA283/KY1-CÇ9: Gezi İmamı’na Açık Mektup

“Siz gerçekten kapitalizme karşısınızdır; ama yanınızdakiler değil.”


Muhterem Gezi İmamı;

Size bu mektubu ramazanın manevi bereketi vesilesiyle ve “İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âlî İmran 104) buyruğunun saikiyle yazıyorum. Ve bunu teolojik bir tartışmanın içine girmeden yapmak istiyorum.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

SA282/AS27: Adamsızlık ve Adam

"Ansızın çökmez adamsızlık. Sinsice ilerler, kitapların döş dokuyan kalın kaypaklığında..."


Adamsızlık kavuruyor Dünya’nın ufuklarını. Üstü ve altıyla çöl kıvrımlarına açılıyor, her bir yol her gece ve gündüz. Çöl kasırgaları, fırtınalarla yer değişiyor insanlığın kalburun üstünde ve altında kalan adamlarının karınlarında. Adamsızlık acıtıyor bağırsaklarını tarihin.
***
Özü sözünden ayrı iblislerden müteşekkildir iş bu nedâmet. Nedâmet ki; zülfü yok asaleti yok. Birer çapulcu çöreklenmiş seslerin tümünün üstüne. Tilâvetler yetim, Ezanlar yetim, ölüler yetim, diriler yetim. Nâdim, şirpenceden muzdarip; ruhuna sinmiş, zihnine sinmiş örümceklerle perişan. Ne tövbe edebilir ne de güç bela diline dizdiği tövbesinde itidal üzre olabilir. Çöl tilkisi ürkekliğinde fırdöner göz bebekleri.

Seçkin Deniz Twitter Akışı