“İnsanların
ruhundaki günaha koşan atlar, çatlayana kadar koşmayı seviyor...”
Cadde…
çift yönlü, çift şeritli, orta refüjlü yol… ya da bulvar; dil çatışmalarında adına ne denirse artık. Yürüyen kadınlar ve erkekler… renk renk kıyafetleri, saç
modelleri… yürüyorlar, alışveriş yapıyorlar.
Erkeklerin
kot, keten, kumaş pantolonlarının üstüne oturan tişörtleri ya da gömlekleri var.
Bu eril insanda kıyafet özgürlüğü en fazla askılı bir tişört ve dizlere kadar inen bir şortla bedenin
özgürlüğüne uzanan ekstremum talep. Seksüel içgüdülerin tahrik edilmesine
aracılık edecek en derin nedenler, omuz ve kol kasları dışında hep saklı. Caddelerin
ve bulvarların toplumsal statülerle, algılarla ve taleplerle tırmanabildiği
erkek zirvesi bu. Merkezden banliyölere
uzanan farklılıklar az; banliyö sokakları, dinin, yadırganmanın getirdiği
toplumsal dokunuşlarla askılı tişörtleri ve şortları çekip alıyorlar erkeğin
bedeninden… kalanlar merkezden ya da elitist görünen yalnız sokaklardan hiç
farklı değil.
Erkeğin
seksüel hareketliliğe neden olacak cılız çıplaklığı, kalabalık sokaklarda ve
caddelerde üzerlerine abanan bir baskıyla değil, daha tanınmaz, daha özgür bir
ikilem içinde olmanın getirdiği bir sonuç. Kalalabalık caddelerin de ya da
sokakların erkekleri kışkırtma nedenleri var; kadınlar.
Yalnız sokakların,
sokağa çıkmayan, sokağı çok fazla kullanmayan kadınlarına görünecek cılız erkek
çıplaklığının alacağı en olumsuz sonuç, edep ve komşuya saygıdan beslenen geleneksel bir duygunun sert bakışlara, alttan
gönderilen ve aile sınırları içerisine bir şekilde giren uyarılardan ibaret.
Yine de dinle ve bilişsel farkındalıkla ilgili bir sonuç değil.
Uyarıları
ciddiye almamanın bedeli çok ağır, ancak çoğunlukla şiddet içermiyor;
ilişkileri en aza indirme ve dışlama. Cılız çıplaklığını şortla ve askılı
tişörtle teşhir eden banliyödeki erkeğin, yalnız sokaklarda gezebilme özgürlüğü
de zamanla azalıyor ya da bu özgürlük ‘yok sayılmayla’ cezalandırılarak
toplumsal tepkinin en sert ikliminde donduruluyor. Banliyö erkeğinin yalnız
sokaklardan kaçıp kalabalık sokaklara sığınma isteğinin tek sorumlusu bu.
Kaçışların, toplumsal hareketliliğin asıl sebebi olduğunu da kanıtlayan bir
gerçek bu. Günah, banliyö sokaklarının
gizli köşelerinden kalabalık caddelerin ya da sokakların gözlerden uzak
barlarında, kafelerinde yine gizli fakat
daha da belirgin günah merkezlerinde kendini teşhir ediyor. Günah’ın değişen
meskenlere göre formu değişmiyor.
Kadınların
kot, keten, kumaş pantolonlarının tamamlayıcısı nesneler, erkeklerden çok daha
zengin, renkli, çeşitli ve sokakların özelliğine göre tedirgin olan modellerle
coşan bir fuar alanı. Eteklerin uzayan ya da kısalan, daralan ya da genişleyen,
derin yırtmaçlı ya da yırtmaçsız özellikleri ile de uyumlu bir üst vücud aksesuarları panayırı gibi.
Muhteşem bir teşhir alanı. En masum tişört kadın göğüslerine sıkı sıkıya
yapışan ikinci bir deri gibi.
Yürüyüp geçen
kadınların sokakların yalnızlığına ve kalabalıklığına bağlı olarak dar kot
pantolonlarının üst arka kısımlarında kümelenen erkek bakışlarını çok etkilediği
açık. Sımsıkı sarılmış göğüsler ve sımsıkı sarılmış kalçalar sokakların
niteliğine göre ince bir tunikle örtülüyor olsa da, yürüyüşlerle gösteriş
tonları her an değişen bir seksüel uyarıcı olarak yürüyen kadın… hiç
değişmiyor.
Sokaklar
arasındaki farkı gittikçe azalan, ancak göğüs ve bacak dekoltesi sınırında
durmak zorunda kalan bir ayrım noktasında kadın, yalnız ya da kalabalık sokaklarda
bir cinsel obje olarak yürümeye devam ederken, tepkilerin birbirine zıt, ancak
birbirine hiç de yabancı olmayan arzulu tatları hatırlatması, erkeklerin,
banliyödeki ya da rezidanslardaki erkeklerin içten içe sürmesini istediği bir
defile algısını somutlaştırıyor.
Kadın çıplaklığının
her ayrıntısını görebilmek için banliyöde herhangi bir uyarı dalgası
yayılmıyor; diğer kadınların kıskançlıkla coşan ayıplamaları, erkeklerin
yarıgönüllü onaylarıyla, etkisiz bir şekilde sürerken, yılların getirdiği
kaçınılmaz yıpranma, yavaş yavaş yalnız ve kalabalık sokaklardaki kadınların
kıyafetlerini ve yürüyüşlerini farksızlaştırıyor. Geleneksel duyarlılık, arı
din kodlarından uzak bir boşalmayla günahın özgürleşmesini izliyor.
Lüks
mekanların, geleneksel banliyö duyarlılıkları olmayan kadınları ve erkekleri,
kıyafetlerin cinselliği azdıran özelliklerini, azdırma gerekçelerini birbirleriyle paylaşmaktan
mutlu olan insanlardan oluşuyor. Güzelliğin, seksüel çekiciliğin, bedenin her
noktasının başka benzerlerinden daha etkili daha güzel daha tatmin edici
olduğunu anlatanlarla mutlu olmaya çalışanların dünyasında kalabalık ve zengin
sokaklar.
Omuzların
güzelliğinden diri göğüslere ve yuvarlak kalçalara, dolgun dudaklara, çıkık
elmacık kemiklerine, kalkık burunlara, rengarenk saçlara ve dudaklara, inceliği
ve estetiği ile farkındalık oluşturan kaş traşına kadar bir dizi teknolojik,
farmakolojik, ortopedik, estetik güzellik operasyonlarına yağan milyonların tek
hedefi cinsel beğenilerin mümkün olan tüm standartlarını sağlamaya yönelik
sıradan, basit ve binlerce yıllık hayvsansal bir duygudan besleniyor. En iyi
seks partneri olmak için gösterilen çaba ve bu çabaya ilişkin küçük anlık
mutluluklarla doymayı hedefleyen azınlıklar, ne yazık ki kalabalık sokakların
cinsel obje olma yarışındaki kadınları.
Kadınların
abartılı beğeni istekleri erkeklerin anlık tatminlerine yarıyor. Banliyödeki ya
da rezidanslardaki erkeklerin vücutlarında
ve bilinçlerinde kadının kalma süresi hep aynı. Seksten önceki zaman
banliyölerde biraz daha uzun olsa da seks zamanları ve sonrasındaki zamanlar
aynı ilgisiz, umarsız gerçekliğin zamanları.
Erkek sokaklara bakarak
değişmiyor; ancak kadın sokaklara bakarak değişmeye çalışırken yapabildiği en
uç şey, cinsel uyarıcılığını arttırmak ve sonunda diğerleri ile eş değer cinsel
tatmin riskleriyle baş başa kalmak.
Bu bir
kısır döngü. Nedeni dinden uzak ve günahla içiçe olmanın getirdiği büyük,
paranoyak, seksohobi tıkanıklığı. Sokakların insanları benzeşen alışkanlıkları
arttırmaya yönelik etkisi, biyolojik ve psikolojik sorunsalları ortadan
kaldırmıyor. Birbirinin tıpkısı olmasa da din engeli olmadığında yalnız ve
kalabalık sokakların ruhu aynı.
Din,
insan psikolojisini ve sokakların ruhunu etkileyen en temel faktör olma
özelliğini, onu ciddiye alan olduğu zaman koruyor. Aksi halde, erkeklerin kıyafetlerinden
anlaşılamayan din etkisi, kadınların
kıyafetlerinden anlaşılabiliyor. Bütün kıyafet seçeneklerinin tepesine bir
başörtüsü eklendiğinde diğer sorunlar yerli yerinde durmaya devam ediyor;
değişmiyor. Fakat başörtü, kadının kendisini sakınacağı ilk ve son noktayı
belirleyen bir sınır ilanı gibi. Yine de bu tam olarak böyle değil; aynı sınır
ilanlarını başında örtü olmayan kadınlardan ne kadarının önemsediğini hiç kimse
bilemeyecek olsa da, kıyafetlerin dili, başörtünün gördüğü görevi görmeye
yarıyor.
Her şeye
rağmen başörtüsü, değiştirilme olasılığı taşıyan ciddi bir duruş ilanı iken,
başörtüsü olmayan kadınların da aynı duruş ilanını kıyafetlerindeki dekolte
kısıtlılığına, vücut kıvrımlarının seksüalitesini azaltmaya yönelik seçimlerine
yüklemeleri alışıldık bir durum. Sokakların giderek birbirine benzemeye
başladığı noktalarda bu fark çok önemli.
Yalnız ve
kalabalık sokakların ruhuna yakınlaşması gereken arı dinin, kadının ya da erkeğin
kıyafet seçimlerine indirgenmeyen rikkati, gözlerin hedefindeki insan çırılçıplak
dahi olsa Lady Godiva’ya yönelik duyarlılığı inşa etmesi beklenir. Arı din,
eğer insanı gerçek bir bilişsel yücelişe yöneltemiyorsa arı olma özelliğini
kaybetmiş ya da insanların o dinle bir ilgilerinin kalmamış olduğunu gösterir.
Yürüyen insanların anlattığı her şey,
kıyafetlerindeki seçimlere indirgenmiş olmaktan kurtulamayacaktır. Bu hiç
değişmedi; sokakların niceliksel ve niteliksel özellikleri değişse de
değişmedi. İnsanların ruhundaki günaha koşan atlar, çatlayana kadar koşmayı
seviyor.