"Ansızın çökmez adamsızlık. Sinsice ilerler, kitapların döş dokuyan kalın kaypaklığında..."
***
Özü sözünden ayrı iblislerden müteşekkildir iş bu nedâmet. Nedâmet ki; zülfü yok asaleti yok. Birer çapulcu çöreklenmiş seslerin tümünün üstüne. Tilâvetler yetim, Ezanlar yetim, ölüler yetim, diriler yetim. Nâdim, şirpenceden muzdarip; ruhuna sinmiş, zihnine sinmiş örümceklerle perişan. Ne tövbe edebilir ne de güç bela diline dizdiği tövbesinde itidal üzre olabilir. Çöl tilkisi ürkekliğinde fırdöner göz bebekleri.
***
Adamsızlık çürütür dinlerin tümseklerini. Kahkahalar sıyrılır gecelerin karanlığından; her bir mahdum diz çöker öfke tabakalarından sıyrılıp gelen babaların önünde; adamsızlık kurutur her bir yeni neslin damarlarını. Babalar; hocalar, şeyhler, kerbelâlar. Yağlı urganlara sürülür boyunları, alnında adamın izinden iz taşıyanların. Bir taburede eskitir onları hocalar. Eğilmiş boyunları bin bir teslimiyet içindeyken enselerinden ruhlarının özsuyunu alır şeyhler. Her bir kerbelâ, aydınlık her gününü haram eder kuşağını aklına dolamamış Peygamber izcilerinin.
***
Ansızın çökmez adamsızlık. Sinsice ilerler, kitapların döş dokuyan kalın kaypaklığında. Genç ve diri düşüncelerin böğrüne saplanmış koca kibir sahiplerinin ucu sivri metal mızrakları, her bir kıpırdanışlarında canhıraş feryatların güftesini yazarlar. Kalem ayrıktır gerçeğin iziyle. Harfler murdar. Harfleri dizenlerin elleri kesik, zihinleri iğdiş edilmiş. Kifayetsiz muhterisler kısır kelimelerden üreyen cümleleri cehennem odunu gibi taşırlar kitapların, dergilerin o yalınkat hain karton kapakları arasına. O ki; sözcüklerden oluşmuş o cehennem odunları alevlerin ışığında yok olurken bile, adamsızlığın enine, boyuna, derinliğine çentik atarlar.
***
Dosdoğru yol üzere iken çevrilir bakışları gençlerin. Sürmelerler gencecik erkekleri, sunaklara yatırılacak kurbanlık koyunlar gibi. Tazecik kızların ömrü törpülenir yüksek ideallerin karanlıklarında. Aldatılır, kullanılır ve sürmeli erkekler için bir kenarda tutulurlar kahpece. Kurbanlık halleriyle sürmeli erkekler, katledilmiş ruhlarıyla gencecik kızların önüne atılırlar. Çiftleşir adamsızlık; adamlar daha doğmadan katledilirler.
***
Kabuklar kalınlaştığında, Kur’an uzaklaştırıldığında, kızanlar kısırlaştığında Firavun’a gerek bırakmaz adamsızlık. Katledilecek erkek çocuk bırakılmamıştır. Ak süt verecek genç kızların, aşka sunulmuş kirli ruhları sütanneler aratmaktadır çöllerin yakan, kavuran, öldüren yokluğunda. Ama dîl bilen değil, ama saf duran değil, ama sadâkat pişiren değil. Sabrı, kışkırtan dudaklarında alevler taşıyan kadından ve gözleriyle kıyametler koparan erkekten bekletir adamsızlık.
***
Zincirlerle birbirine bağlanan o kopuk, o berduş kafaların sûni ışıldaklarla aydınlattıkları her erdem kırıntısı, zifiri karanlığa götüren birer rehber gibi dolanır sözlerle kulaklara. Gözler, kulaklar ve kalpler Hak’tan caydırılmıştır. Dünyevî pâyelerle canlar eskimiş; küfürlerle çatlayan ar damarı, adamları kaçırtmış; sıfırdan aşağı eşiklerden geçirilmiştir insanın şerefi. Köşe bucak kalkık bakışlı parende severlerle doldurulmuş; kıt akıllılar, adamlık pazubendiyle küçük birer şahlık peydahlamışlardır karanlığın kuytuluklarında.
***
Mısır’ın, İyonya’nın, Roma’nın, Hind’in, Çin’in ve karanlığın babalarının ellerinden kana kana içip gelmiş o ruhu paramparça adamların, utanmadan, arlanmadan çıkıp kulelerden anlattığı adamlıktan medet umanlar; o adamlığı esas sanan tüm baldırı çıplaklara bir ses verip onların cırtlak sesleriyle adamsızlığı parlatanlar, ah! İblis’in köleleri, siz dosdoğru yol üzerine oturmuş sizi saptıracak olana muhtaç bile değilsiniz.
***
Hışırdayan ipeklilerle sarmalanmıştır hikmet dedikleri garâbetin elleri. Atlas kaftanlarla ağırlanmaktadır, köşelerin, ağaefendilerin konukları. Ulvî temâşâ fikriyle fikirleri târumâr ederler zengibar hırsızları. Sadakat fısıldarlar nefse, mihrâbda kıyâma durmuşken gecelerin kurtları. O vakit kubbeler ağlar karanlığın kölelerine. Her bir nimetin en yüce tatlarıyla hem dem olurken işte büyür adamsızlık.
***
Hâl bu hâl üzre iken, bir köşede namaz kılar adam. Harfleriyle dizer tesbihâtını, şakır şakır yağan rahmet yağmurlarında göklerin müjdesini alırken. O adam, ki; yoktur.
Alper Selçuk, 08.10.2009, Antiseptik Anafor 14