“Başbakanın diktatör oluşunun en
önemli kanıtı, iki de bir referandum demesi.”
Ben de acizane
başbakanın diktatör olduğuna kâni oldum. Varsın kendi iktidarından önce
çıkartılan yasalara uygun bir biçimde seçilmiş, icraatlarını mevcut yasalar
çerçevesinde yapmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalmış olsun. Değil mi ki
iktidarını muhalefetle paylaşmıyor; elbet diktatördür.
Başbakan diktatör değilse niye bakanlıklarda bir tek muhalif partiden insan yok? Mesela niye adalet bakanı Mehmet Moğultay gibi bir Chp’li değil? Niye iç işleri bakanlığında Mhp, milli eğitim bakanlığında bir Bdp’li oturmuyor? Niye Perinçek dış işleri bakanı değil? Niye Doğan medya grubundan bir kişi maliye bakanlığı koltuğunu şereflendirmiyor?
Başbakan diktatör değilse niye bakanlıklarda bir tek muhalif partiden insan yok? Mesela niye adalet bakanı Mehmet Moğultay gibi bir Chp’li değil? Niye iç işleri bakanlığında Mhp, milli eğitim bakanlığında bir Bdp’li oturmuyor? Niye Perinçek dış işleri bakanı değil? Niye Doğan medya grubundan bir kişi maliye bakanlığı koltuğunu şereflendirmiyor?
Bundan âlâ diktatör
mü olur? Hatta başbakanlığı da eş başkanlık statüsüne getirmeli ve her parti
başkanını dönüşümlü olarak başbakanlıkta görmeli değil miydik? Ben yaptım
olduyla olur mu? Belki halk bilmiyor! Belki ne; kesinlikle, her seçimde yanılan
bir halktan başka ne beklenebilir?
Evet yasalar mevcut
iktidar yapılanmasını onaylıyor. Ama her şey yasa değil ki! Her şey yasa mıdır?
Muhalefetin istekleri doğrultusunda yapılmayan hiçbir yasa yasal değildir, niye
çünkü bilimsel değildir. Bilindiği gibi bilimsellik muhalefetin iki dudağı
arasında olan bir ölçüttür. Mazeret olarak gösterilen yasalara uygunluğun
hiçbir geçerliliği yoktur.
Varsın yasa yapımı
daha önceden var olan yasalara göre yapılmış olsun. Yapılacak her bir yasa
başta meclisteki muhalefet olmak üzere candaş medya sahiplerine Almanya ve
İngiltere’ye danışılarak ortaya konmalıdır. İngiltere Kanal İstanbul projesine
şiddetle karşı. İngiliz’in karşı olduğu şey bizim
yararımıza olabilir mi? Bu diktatörlük değil de ne?
Bu projeleri halka sunup oy almış olmak o projelerin uygulanmasını gerektirmez. Dünyada yalnız başımıza yaşıyor değiliz ki! Elbet bir proje hazırlanırken AB’nin güzide devletlerine danışmak ve olurlarını almak akıllı ve bilimsel olmanın zorunlu sonucudur. Muhalefet olarak proje yapmaya fırsat bulur bulmaz, ilk önce AB’li güzide ülkelerin görüşünü almadan asla gündeme almayacağımızın teminatını vererek, diktatör olmadığımızı şimdiden kanıtlamış olmaz mıyız?
Bu projeleri halka sunup oy almış olmak o projelerin uygulanmasını gerektirmez. Dünyada yalnız başımıza yaşıyor değiliz ki! Elbet bir proje hazırlanırken AB’nin güzide devletlerine danışmak ve olurlarını almak akıllı ve bilimsel olmanın zorunlu sonucudur. Muhalefet olarak proje yapmaya fırsat bulur bulmaz, ilk önce AB’li güzide ülkelerin görüşünü almadan asla gündeme almayacağımızın teminatını vererek, diktatör olmadığımızı şimdiden kanıtlamış olmaz mıyız?
Başbakanın diktatör
oluşunun en önemli kanıtı, iki de bir referandum demesi. Hadi referandumu halka
değil de vatandaşa sorsa anlayacağız da halkı işin içine katıyor. Çünkü işine
geliyor. Halk dediğinin demokrasilerde anlamı vatandaşların iktidarını
sağlamaktır. Ama maalesef bu halk tutup kendinden birilerini iktidara taşıyor.
Halk ne anlarmış yönetmekten? Ona düşen yönetilmektir. Kendinden birini getirirsen işte bir diktatörü başa getirirsin. Eğitim şart. Biri bu halka demokrasinin aslında matah bir şey olmadığını binlerce yıl önce yaşamış bir bilgenin kanıtladığını öğretmeli. Yüce Platon, demokrasinin oligarşinin bozuk biçimi olduğunu bilimsel olarak kanıtlamıştır. Oligarşinin kötü bir şey olduğunu anlatmaya çalışan başımızdaki diktatör yanılsama içindedir. Halkı da yanıltmaktadır. Halk salt yönetilmelidir. Referandum bu bağlamda yanlış ve bilimsel olmayan bir yöntemdir.
Halk ne anlarmış yönetmekten? Ona düşen yönetilmektir. Kendinden birini getirirsen işte bir diktatörü başa getirirsin. Eğitim şart. Biri bu halka demokrasinin aslında matah bir şey olmadığını binlerce yıl önce yaşamış bir bilgenin kanıtladığını öğretmeli. Yüce Platon, demokrasinin oligarşinin bozuk biçimi olduğunu bilimsel olarak kanıtlamıştır. Oligarşinin kötü bir şey olduğunu anlatmaya çalışan başımızdaki diktatör yanılsama içindedir. Halkı da yanıltmaktadır. Halk salt yönetilmelidir. Referandum bu bağlamda yanlış ve bilimsel olmayan bir yöntemdir.
Başbakan diktatördür,
çünkü; zorla anadili farklı olanların dillerini konuşma yollarını açmaya
çalışmaktadır. Bundan büyük zorbalık olur mu? Bunca zaman demokratça
varlıklarını yok saymayı başardığımız bir topluluğun farklı bir kimliği
olduğunu kabul için çalışıyorsun? Ne güzel “karlı dağlarda yürürken kart-kurt sesi
çıkardığı için o adı almıştır. Derme çatma bir dildir. Kendine özgülüğü
yoktur.”
Demokrat ve bilimsel bir vargıya ulaşmanın keyfini yaşatmıştık yıllar öncesi. Ya sen şimdi tutmuş bu bilimsel ve demokrat vargıyı kökten yıkıyorsun. Bu diktatörlük değil de nedir?
Demokrat ve bilimsel bir vargıya ulaşmanın keyfini yaşatmıştık yıllar öncesi. Ya sen şimdi tutmuş bu bilimsel ve demokrat vargıyı kökten yıkıyorsun. Bu diktatörlük değil de nedir?
Madem diktatör değil
öyle ise söyleyin bakalım ey yandaşlar(!), söyleyin bakalım hangi üniversitede
ikna odaları varlığını sürdürmüştür? Var mı herhangi bir üniversitede ikna
odası? Hadi inkâr edin! İşte böyle apışıp kalırsınız. Biz o odaları gençliğimizi
demokratça aydınlatmaya ilerici tek tip yapmaya çalışırken tut bu demokratik
davranışı akamete uğrat.
Bu iş uzar gider
arkadaş. Başbakanın niçin diktatör olduğuna dair ne akli ne nakli bir tek delil
insanlara gösteremezler. “Başına buyruk!” sözünün altında “niye hükümette ortak
değiliz?” hevesi yatmıyor mu?
Mesela dense ki, “Bu yapıp ettikleri anayasanın şu şu maddelerine aykırı ve bu aykırı maddeler iptal edildiği halde silah zoruyla uygulamaya sokulmuştur.” Var mı böyle bir gerekçe?
Mesela dense ki, “Bu yapıp ettikleri anayasanın şu şu maddelerine aykırı ve bu aykırı maddeler iptal edildiği halde silah zoruyla uygulamaya sokulmuştur.” Var mı böyle bir gerekçe?
Avustralya’nın
2014 yılında G20 zirvesine ev sahipliği
yapacak olan Brisbane kentinin Londra caddelerinde yer alan tanıtım posterinin ‘Yeni
Dünya Liderleri’ adlı görselinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı
Barack Obama ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’le birlikte yer aldı.
Bir diktatör düşünün
ki; küçük bir kentin milli eğitim müdürünü görevden alıyor ve o milli eğitim
müdürü yargı yoluyla yeniden makamına dönüyor? Bir diktatör düşünün ki;
kendinden önceki bir iktidarın katliamı için özür diliyor ve fakat demokrat
muhalefet “o günün koşulları içinde olağan” ifadesini kullanıyor.
Bunca sözün ardından
hakikati seslendirmek boynumuzun borcudur. Başbakan bir devdir. Gerçekten
öyledir. Cüceler arenasında poz verenlerin, onun görkemi karşısında nutku
tutulduğu için, cüceler bilinç tutulmasına uğradıkları için diktatör kavramını
kullanıyorlar.
Muhalefet öylesine
çapsız ve öylesine cüce ki; muhalif oldukları başbakanın kendilerini
tanımlamasına sımsıkı sarılabiliyorlar. Ve bu tanımlamayla mest oluyorlar.
Nerde görülmüş muhalif olanın sizi tanımlamasına sahip çıkmak. Başbakan “çapulcu”
diye adlandırdı ve hemen üstüne atladılar kavramın. “Ne olur ne olmaz elimizden
alır!” kaygısının başat olduğu apaçık görülüyor bu tavırdan.
Neye muhalif
olduğunuzu bilmediğinizin göstergesi bir başkasının sizi adlandırmasına izin
vermektir. Bu çapsızlığın yegâne kanıtıdır. Ve “ülkede muhalefet yok!”
vargısının onanmasıdır. Bunca çapsızdan nasıl bir muhalefet çıkar ki?
Ey muhalif arkadaş,
sen seni tanımlamaya güç yetiremiyorsan bırak git! Çapsızlığın böylesine
yeryüzünde rastlanmamıştır. Hem korkmayın başbakan sizi bir tek kavramla
bırakmaz. Biraz bu adlandırmayla sevinin. Yakında yeni bir tanımlamayla sizi
şereflendirecektir.
Gülliver’in diyarında
dev olmak için insan olmak yeterlidir. Çapsızlar diyarında da dev olmak için
insan olmak yeterlidir.
Cemal Çalık, 13.07.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark