“Müslümanlar
kendileri aleyhine eşitsizlikte uzlaşmaya, üç günlük dünya için dünden razılar.
Neden?
Güneşin
kızgın bakışları temmuz sıcağını insanların tepesine boca edercesine eriyor
sabahtan akşama kadar. Upuzun günler. Oruç tutan müslümanlar, oruç tutmayan
müslümanlarla, hıristiyanlar, yahudiler, ateistler, agnnostiklerle birlikte
sıcakta çalışıyorlar. Sıcak çok yağız çok derin. Kimse kalkıp insanlık budur
deyip oruç tutulan ayda müslümanlara daha sakin, daha vicdanlı çalışma zamanları teklif etmiyor;
eşitsizlikte uzlaşıyor herkes.
Eşitsizlik, bir insanın inançlarına göre yaşamasını engelleyen bir eşitlik rezâleti. Niye olsun ki? Ramazan Ayı boyunca eksiltilecek mesai sonraki aylara devredilebilir; ama kim teklif edecek bunu? Oruç tutmayı aptalca aç kalmak olarak aşağılayan ateistler mi? Müslümanlara dünyayı dar eden hıristiyanlar ve yahudiler mi? Her şeye agnostik bakarak, diledikleri anda müslümanlara hor bakanlar mı?
Kim
bakacak diye aranırken tarihin karanlıklarında; kimseyi bulamamak ne kadar
kötü. Kötülük müslüman olanlara karşı gittikçe genişleyen saldırı alanının dikenlerinden ibaret değil.
Para kazanan patronların oruç tutan müslümanlara yüklediği vicdansız geçim yükü, onların müslümanlığını azaltıyor.
Çalışanların
çoğu, oruç tutamamaktan dolayı muzdaripler; inançlarına karşı ihanet duygusu
ile yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu durum bir yahudinin sebt gününde çalışması
kadar baskılayıcı bir işkence. Ama yahudiyi sebt günü kimse çalışmaya
zorlamıyor. Zorlamak güçlünün daha küçük
güçlüye karşı en etkili silahı. “İkna et ve köleleştir!”
Oruç
tutmakta zorlanan müslümanların günlük iş vakitlerinde kılamadıkları öğle ve
ikindi namazlarına ek olarak yatsıyla birleştirmek zorunda kaldıkları akşam
namazı her gün biraz daha kahır yüklüyor
dine. Müslüman, inancıyla mağdur ediliyor.
Hükümetlerin
eleştirilme korkusu yüzünden bir türlü değinemedikleri inanç ve ibadet
özgürlüğü başka bir yatsı, başka bir gece ve başka bir sabah bekliyor.
Eşitsizlikte uzlaşmış olanların vicdansızlığı bu. Demokrasi çoğunluğun sesini
duyurmaya yetmiyor, azınlıkların kurduğu baskı düzeni yüzünden kimse
insanlığını hatırlamıyor.
Müslüman,
kısıtlanan ibadet özgürlüğünün yanında, değişken zamanlı oruç ayı iş
planlamasını aklına bile getirmek hakkına sahip değil. Bu özgürlük değildir, bu
diğerlerinin keyfine göre düzenlenmiş bir haksızlıklar alanı. Müdahale edilmiş
müslümanın hayat biçimi.
Korkaklığın
daha da baskılayıcı olduğu ülkelerde özgürlüklerin birer bahşiş ya da lütuf
olarak takdim edilmesi insanlık adına esef verici; siyah bir Amerikalının beyaz
bir gece bekçisi tarafından gece vakti, sebepsizce durdurulup kolayca
öldürülmesi kadar tehlikeli.
Müslümanların ve yahudilerin kesecekleri hayvanı nasıl keseceklerine
karar vermek kadar tehlikeli. Câmi yapımını istemeyen Fransızların, müslümanları batılı değerleri umursamamakla suçlaması kadar tehlikeli.
ABD
Başkanı siyah Obama, beyaz Amerikalıların, siyah Amerikalılara karşı yapılan
ırkçı ayrımcılığın devam ettiğini anlaması gerektiğini beklerken ne kadar âciz,
ne kadar dilenci… Güçlü yahudiler Polonya Anayasa Mahkemesi’nin uyuşturulmadan
hayvan kesimini yasaklaması karşısında ne kadar korkak ve ülkeyi terk edici ve
müslümanlar ne kadar sessiz, tepkisiz… Güç istenci, nedir?
Öldürme
ve özgürlükleri kısıtlama özgürlüğü, ezenler için ideal olan en büyük kötülük.
Bütün müslüman coğrafyalarda öldürülen milyonlarca müslümanın aşağılanan
namusu, dini, kimliği, ırkı , müslümanın en büyük utancı olarak tarihe
kaydediliyor. Öldürülmeme ve özgürlüklerini talep etme özgürlüğünü
kullanamayanların hak ettikleri geçmiş ve gelecek bugünden farklı değil.
Birbirleri
ile didişmekten başka bir şey yapmayan müslümanların ağlayacakları gözlere bile
sahip olmamaları; kafalarını eğip sessizce çekip sorunlarından kaçmaları onları
daha fazla işkence taliplisi yapıyor.
Müslümanlar
kendileri aleyhine eşitsizlikte uzlaşmaya, üç günlük dünya için dünden razılar.
Neden? İkna edilmekten bıkmadılar mı?
Arif Şahin, 20.07.2013, Sonsuz
Ark, Şaşkınların Tarihi 2