21 Temmuz 2013 Pazar

SA302/SD47: Zeki Ateiste ‘Ardışık Zeka Fraktal Seti’

Ateistler Daha mı Zeki(!)?

"Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler." Bakara/13


“Herkesi ateist yapmayı hedefleyen ateistlerin, sömürebilecekleri, üzerinde egemenlik hayallerini gerçekleştirebilecekleri daha az zeki(!), aptal inananlara ihtiyacı var.”

Ateistler daha mı zeki? Garip bir soru. Bu garip soruya cevap aramak ya da bu garip sorunun dayandığı önermeyi yaygınlaştırmak niyetinde değiliz. Zaten ateistler, o derin(!) zihinsel altyapılarının oluşum aşamalarında bu soruya cevap vermişlerdir.

İşin bizi ilgilendiren kısmı, sorunun garipliğinde de değil; ateist düşüncelerin "ateistler daha zekidir" gibi bir yâve ile inananlara hakaret etmeleri, onları aşağılamaya çalışmalarında yatıyor. Bu dargörülülerin küçümseme alışkanlıklarını birazcık törpülemek yararlı olacak, diye düşünüyoruz. Fazladan, biraz bizler biraz da onlar yararına çalışacağız; ateist olanların kendi tercihlerine neden böyle bir gerekçe aradıklarını analiz edeceğiz. Onların zekasına her dokunuşumuzda ardışık birer zeka fraktalı üreteceğiz ve analiz bittiğinde ‘Zeka Fraktal Seti’ tamamlanmış olacak

Anlaşılıyor; onlar ateistler, ama şu daha zeki olma işi de nereden çıktı? Biz inananlar, kendiliğinden oluşum gibi bir saçmalığı bilimsel buldukları için ateistleri çok acâip kuşkularla karşılarız; onların ruhsal dengelerinden şüpheleniriz, akıl sağlıklarından endişelenir ve onlara acıyarak yardım etmeye çalışırız. Fakat onları aşağılamayız.

İnananın soğukkanlı yaklaşımı görüldüğü üzere uysallık olarak algılanır; tersyüz edilir. Haddini aşmaya alışkın olan ateist, saldırganlaşır ve kendi buhranlı gecelerine inananı da ortak kılmaya uğraşır. Olmadı; ona hakaret eder, onu aşağılar ve dışlar. Bu durum her ne kadar inanan çoğunluk tarafından umursanmasa bile, bazı 'zayıf inananların' kendi zekâlarından kuşkulanma olasılığını hareketlendirecektir. Bu istendik ve gereksiz hareketliliği bertaraf etmek adına biraz çalışmak gerekecektir.

Niyetimiz açık; bilim kutsal bir inekse, biz de bu ineğin sütünden bu tarz önermeleri üretenlere içirmeyi deneyeceğiz. Ama her şeyden önce "Ateistler daha zekidir" önermesinin arkasına saklanan "İnananlar aptaldır" önermesinin üretilmesine neden gerek duyulduğunu sorgulayacağız. Bu edepsizliğin altında yatan nedenleri ifşâ edeceğiz. Şimdiye dek örtüyorduk/görmezden geliyorduk ateistlerin kusurlarını; ama dilediğine inanma/inanmama ölçülerine saygısız davrandılar; haddi aştılar.

İlk zeka fraktalı için -sonraki fraktalları saklayacağız- soralım; bir ateist, ateist oluşunu neden daha yüksek bir zekâya bağlar? Daha az zeki olması ateist olmasına yetmez mi yani? Sonra kalkar, ateistler daha zekidir, der durduk yerde. Desin mesele yok; ancak neden bu önermesinin duyulmasını, bilinmesini ister? Asıl sıkıntıyı burada aramak gerekir.

Bilimsel Bilgi'nin oluşum aşamalarında merak esastır. Biz de merak ettik, sormaya devam ediyoruz; ateistler, daha az zeki(!) inananları aptallıkla suçlarken, inananların aptallıklarından vazgeçerek ateist olmalarını mı umuyorlar? Eğer umdukları buysa, gerçekten büyük sorunları var demektir.

Ateistlerin, müzelerde ve ören yerlerinde rahatlıkla bulabilecekleri kanıtlar, kendilerinden önce geriye doğru binlerce yıllık insanlık tarihinde sayılamayacak kadar çok ateistin var olduğunu, şimdi ise artık var olmadıklarını/ölüp gittiklerini gösterecektir- elbette inananlar da öldü/ölecekler, ama onların ölümsüzlük gibi bir hedefleri yok yerkürede-. Ayrıca, Kur'an, onların masal(!) dedikleri geçmiş ateistlerin hikâyelerini açık bir dille anlatmaktadır.

Gerçi bu onları ilgilendirmemektedir. Biz de onları ilgilendirmeyen bu kısımdan ilerleyecek de değiliz. Onlar kendi zenginliklerini ve egemenliklerini zekâlarından kaynaklanan ateizme borçlu olduklarını düşünmekte serbesttirler- biz biliyoruz ki; zenginlikleri ve egemenlikleri geçici bir süre için onlara verilmiş oyuncaklardır- . Lâkin ateist olmaları onlara ne kazandırmıştır, egemenliklerinden ve zenginliklerinden başka? Ölümsüzlük mü?

Ölümsüz olamadıklarını piramitlerin tepelerine asılı duran Firavun hayaletleri bağıra çağıra anlatıyor aslında; British Museum'da da bir tanesinin bozulmamış cesedi duruyor hâlâ. Nemrut'un kümülüsünde de bir sürü heykel inliyor; sabahtan akşama güneş batıp doğana kadar. Bunları geçelim şimdi. Nasılsa onlar bu gerçeği anlayamayacak kadar zeki(!)ler.

Ateistler, ateizmin ölümsüzlük getirmediğini anladıkları halde, inananları neden aptallıkla suçlarlar?

Diyelim ki; daha az zeki(!) olan inananlar, ateistlerin saptırmalarından etkilendiler, onların aşağılamalarından korkup bir Yaratıcı'ya inanmaktan vazgeçtiler, ateist oldular. Bu onları ateistler kadar zeki yapacak mı?

Yaptı varsayalım. Yeni  durum ateistlerin zenginliklerini ve egemenliklerini yeni zeki ateistlerle paylaşmasını gerektirmeyecek mi? Bencil, zengin ve egemen olanların bu güçlerini paylaşmaları onların karakteristik özelliklerinden değildir, ne yazık ki... Yani; ateistlerin zenginlik ve egemenlik sağlayan 'zeki ateist' paranoyalarını yaygınlaştırmaları onlara fayda getirmeyecek, aksine mevcut koşulların aleyhlerine dönmesini sağlayacaktır.

Sıradan bir zekânın üreteceği sonuçlara göre, "Ateistler zekidir" önermesinin yaygın bir şekilde kabul görmesi olasılığı, ateistin kendi geleceğini riske attığını gösterecektir. Büyük bir tutarsızlık mevcut değil mi? Zaten gârabet de burada; bu olasılığı bile hesaplayamayan bir zekâ, kendisini diğer zekâlardan üstün görüyor. Yoksa, onlar bencilliklerinin içine sıkışmış daracık çıkarlarını, egemenliklerini ve zenginliklerini paylaşacaklarını mı iddia ediyorlar? Bunu yapacaklarına dair bir vaatleri veya kanıtları var mıdır? Tarih, tam tersi, egemen ateistlerin, daha az zeki olarak gördükleri inananlar üzerinde sömürü düzenekleri kurduğunu gösteriyor.

Herkesi ateist yapmayı hedefleyen ateistlerin sömürebilecekleri, üzerinde egemenlik hayallerini gerçekleştirebilecekleri daha az zeki(!) aptal inananlara ihtiyacı var, bunu göremiyorlar mı? (Acaba gerçekten inananların sahiden inanmaya başlamaları mı onları paniğe sürüklüyor ve kontrolsüz davranmalarına neden oluyor? )

Göremiyorlarsa, zeki olmaları ne işe yarayacak? Ah, evet; daha çok zeki ateistler, daha az zeki(!) inananları bir Yaratıcı'ya inanmaktan vazgeçirip kendilerinin o Yaratıcı'nın yerine konmasını isteyecekler. O daha az zekileri inanan yapmaya devam edecekler, ama o fukaraların inandıkları şey bir yaratıcı olmayacak. Çok komik; mitolojik tanrılar, hâlâ Olympos'da oturmuyorlar; her biri birer ölü. Ölümsüz de değiller, olamayacaklar. İşin tuhaf tarafı onların torunları hala yaşıyor ve bir Yaratıcı'ya inanıyorlar. Ve çok daha zeki ateist atalarıyla övünseler bile, onları kendilerinden daha zeki olarak görmüyorlar.

Biz kutsal ineğimiz olan bilime geri dönelim ve bakalım, bu kutsal ineğin sütünden beslenenlerin derdi gerçekte ne? Richard Dawkins'ın -Tanrı Yanılgısı- paranoyak çıkışlarından sonra, o Uğursuz Ada'dan insanlığa seslenen bir şaşkın ördek daha var; Profesör Richard Lynn.

Daily Telegraph adlı gazetede çıkan habere göre(*), Kuzey İrlanda'daki Ulster Üniversitesi'nden Profesör Richard Lynn: "Zeki insanların tanrıya inanma ihtimali daha az" diyor. Son yüzyıl içinde dine bağlılığın insanlığın zekâ düzeyindeki yükselmeyle doğrudan bağlantılı olduğunu söylüyor.

Profesör tezine bir başka kanıt olarak, toplumların aydın eliti içinde ateistlerin oranının daima toplumun geri kalanına göre daha yüksek olmasını da gösteriyor. Diğer bir kanıtı  da akademisyenler.

İngiltere'de yapılan bir araştırma, akademisyenlerin yalnızca yüzde 3,3'ünün Tanrı’ya inandığını gösterirken, aynı dönemde toplumun tümünde Tanrı’ya inananların oranı yüzde 70'e yaklaşıyormuş.

Amerika Birleşik Devletlerinde 1990'larda yapılan bir araştırma da Amerikan Bilimler Akademisi üyelerinin yalnızca yüzde 7'sinin Tanrı’ya inancı olduğunu saptamış. Profesör Lynn, akademisyenlerin toplumun genelinden daha zeki olmalarıyla açıklıyor Tanrı’ya inançlarının daha zayıf olmasını.

Profesör aynı şekilde, çocukların çoğunun, ilkokula başladıklarında Tanrı’ya inandığını ama yaşları büyüdükçe ve zekâları geliştikçe, birçoğunun Tanrı’nın varlığından kuşkulanmaya başladığını söylüyor. 20. yüzyılda 137 gelişmiş ülkede insanların Tanrı’ya inancının zayıflamasını da genel zekâ düzeyindeki gelişme ile açıklıyor kendince.

Yukarıdaki paragraf ilginç bir şekilde bilimsellikten yoksun saptama kılığındaki saçmalıklardan oluşuyor. Neden mi? Bilim kutsal bir inek ya - bilimin vahye dayalı saygınlığının dışındadır kutsal inek oluşu-; o kutsal ineği sağanlar, herhalde kendileri de bu kutsal inekten besleneceklerdi. Ama bunu bile beceremiyorlar.

Aydınlar(!), akademisyenler ve çocuklar üzerinden elde edilmiş kasıtlı sonuçların genellenebilir olmadığını, örneklem uzayın ilgili önermeyi üretecek kadar geniş nitelikleri bulunmadığını, önermenin nesnellikten uzak, bilhassa katı  bir subjektiflik içerdiğini göremeyecek kadar kör değiller herhalde?

Ya yoksa kendilerini daha zeki görmeleri, nasıl büyük bir bilimsel aptallık içinde bulunduklarını görmelerini mi engelliyor? “Bilimsel bilgi böyle mi elde ediliyor, ey kutsal ineğin çocukları? Hadi sizlerin aptallıklarını anlıyoruz da, masum çocukların sırtından geçinmekten de utanmıyor musunuz? Kutsal ineğiniz, bu kadar sürünmemeli sıradanlıktan daha aşağı mezbelelerde, değil mi?”,diye sorsak?

Kutsal ineğin ateist çocuklarına biraz 'Bilimsel bilgi nasıl elde edilir?' dersi vermek zamanı değil midir? Bununla birlikte bilimsel etik ne demektir, etik dışı kusurlu davranışların temel sebepleri nelerdir, inceleyelim mi? Bu ahmaklar inanan insanları neden aptallıkla suçluyorlar, anlayalım bakalım...

Üstelik bunu bir araştırma görevlisi(**)nin  çalışmasından öğreteceğiz, bir profesör'ün çalışmasından değil. Herhalde araştırma görevlisi daha az zeki'dir demeyecekler, profesörler.

‘Bilimsel bilgi nasıl elde edilir'den önce bilimsel tutumları öğretelim. 

Bilimsel tutumlar: meraklılık, alçak gönüllülük, başarısızlıktan yılmama, açık fikirlilik, doğruluk. Profesör Lynn bu özellikleri taşıyor mu gerçekten?

Meraklı olduğu kesin, ancak inananları daha az zeki olmakla suçlayıp aşağıladığına göre alçak gönüllü değil; doğruluk gibi bir derdi olmadığı gibi, ulaştığı kasıtlı sonuçları doğruymuş gibi ilan etmekten çekinmiyor. Bilimsel tutuma sahip değil açıkçası.

Bakalım bilimsel süreçle ilgili becerilere sahip midir Lynn? Bilimsel süreç becerileri: gözlem, sınıflama, ölçme, sayı ve uzay ilişkileri kurma, önceden kestirme, verileri kaydetme, verileri kullanma ve model oluşturma, verileri yorumlama, sonuç çıkarma, değişkenleri belirleme, değişkenleri değiştirme ve kontrol etme, hipotez kurma, deney yapma...

Profesör Lynn, akademisyenler ve aydınlar(!) örnek uzayında yaptığı gözlemlerle gözlem yapmayı denemiş  olabilir, bu örnek uzayda ateistleri ve ateist olmayanları, sınıflandırmış da olabilir, verdiği istatistiklerle bazı şeyleri ölçmüş de olabilir, elde ettiği verilerle sayısal ilişkiler de kurmuş olabilir, bütün bunlara bağlı olarak önceden kestirdiği şeyler de vardır, adım adım  becerileri sahnelemiş olması mümkün, ama değişkenlerini değiştirmiş ya da deney yapmış mıdır?

Elde ettiği sonuçları sınamış mıdır? Örnek uzayındaki tüm akademisyenlere ve aydınlara zekâ testi uygulamış mıdır? Yapmamışsa- ki; yapmamıştır- Onların daha az veya daha çok zeki olduklarını neye göre belirlemiştir? Dedikodulara göre mi? Sosyal Bilgi alanlarında, bilimsel bilgi üretmenin ne kadar zor/hatta imkânsız olduğunu ne zaman öğrenecek?

Biz onun zekâ gibi henüz bilim tarafından tanımı bile yapılamamış olan bir gerçekliği neye göre ölçtüğünü soracağız? Hangi sıfatla insanların zekâlarını ölçtüğünü öğrenmek isteyeceğiz? Ömrünü zekâya adamış bir sosyal bilimci olan Howard Gardner'le tanışmış mıdır mesela veya ilk zekâ ölçümüyle ilgili çizelgeler hazırlayan Alfred Binet'i tanıyor mudur? Zeka gibi bir konuda kullandığı örnek uzayın ne kadar sığ kaldığını ona nasıl öğreteceğiz?

Sığ ve sığ olduğu kadar bencilce bir mekanizma üzerine kurulu 'Ateistler daha zekidir' önermesinin, bilimsel tutarlılıkla hiç ilgisi olmadığını gösterdik, bununla yetinmeyecek ve bu önermenin altyapısında ne tür komplekslerin olduğunu araştırmaya devam edeceğiz.

İnananları, aptallık dizgesinde asılı bırakmaya cüret eden ahlaksızların maskelerini bilimsel açıklamalarla indirmeye devam edelim.

Ateistlerin bilimsel çarpıtmalarının kökeninde gerçek bir bilimsel ahlaksızlık vardır -zaten bu yüzden bilimi kutsal bir ineğe dönüştürmüşlerdir-. Önce bilimsel dürüstlük nedir onu öğretelim. Bilimsel dürüstlük nedir, araştırmacı da ne tür hazır bulunuşluluk arar?

Aktaralım: Araştırmacı, bilimsel olarak araştırmayı yapabilecek düzeyde bilgi sahibi olmalı ve yeterli uygulama becerisi bulunmalıdır; verileri toplarken kişisel bakış açısını göz önüne almadan, tamamen objektif olarak davranmalıdır (tek kör, çift kör, randomizasyon yöntemi gibi). Verilerin değerlendirilmesi sırasında sonuçların savunulabilir olması gerekir (yanlılığa neden olabilecek kaynaklar çıkartılmalı, alternatif açıklamalar düşünülmeli, istatistiksel hesaplar ciddi olarak yapılmalıdır). Gerçekleştirilen çalışmaların bulguları rapor, bilimsel yazı, bildiri gibi değişik yollarla, ilgilenen kişilere duyurulmalı, elde edilen bilgi paylaşılmalıdır. Araştırıcının bilerek yaptığı hiçbir hile bağışlanamaz, bağışlanmamalıdır. Hilenin, kişinin kendisine ve diğer insanlara büyük boyutlarda zarar vermesi olasılığı söz konusudur(***).

Bilimsel dürüstlük yukarıdakileri gerektirir. Profesör Lynn bu ülkelerden hiçbirine uymamıştır; aksine hile yapmış ve subjektif içerikli ve hükümlü bir önermeyi bilimsel bir sonuç gibi ilan ederek insanları aldatmayı hedeflemiştir.

Peki, her şey apaçık ortadayken bu çalışmayı neden yaptığını anlayabilmiş olduk mu? Hayır, henüz değil. Onu bu tür bir sapkınlığa iten, bilimde etik dışı davranmasının nedenlerini de kutsal ineğin kriterlerine uyarak anlayalım ve bu müfterinin maskesini indirmeye devam edelim.

Bilimde etik dışı davranışın nedenleri: bireylere akademik aşamaların başlangıcında bilimsel araştırma eğitiminin verilmemesi, bilimsel araştırma etiğinin öğretilmemesi, kişisel rahatsızlıklar (psikolojik olabilir), toplumsal ahlaki sorunların varlığı,  tanınma hırsı,  yükselme saplantısı ve sapkınlıkları, çok sayıda yayın yapmanın akademik ortamda kişiye saygınlık kazandıracağı yanılgısı, parasal destek alan kurumlar ve burada çalışan bilim insanlarının bu desteklerin kesilmemesi için araştırmalarını hızla tamamlama ve yayınlama zorunluluğunu duymaları, araştırmayı finanse eden tarafın araştırma sonucundan kazanç sağlaması söz konusu olduğunda gündeme gelebilir(****).

Profesör Lynn etik dışı tutumu dolayısıyla bu sebeplerden hangilerini taşıyor acaba? Cahillik mi? Psikolojik sorunlar mı? Toplumsal ahlakî sorunlarla mı boğuşuyor? Tanınma hırsı ya da yükselme saplantısı ve sapkınlıkları mı var? Saygınlık kazanma ve en önemlisi bol para kazanma mı? Ya yoksa fonlarının kesilmesinden mi kaynaklanıyor sıkıntısı?

Lynn, bu tutarsız ve yetersiz önermesiyle insanları aldatıyor mu? 

İncelemeye devam edelim. Yetkin-etkin ve zeki bir bilim adamı çalışmalarında aldatma yöntemini neden tercih eder? Elbette, sefil insanî sebepler bu tercihi destekleyecektir.

Aldatma içeren hatalardan bazıları: araştırma için ayrılmış olan fonları amacı dışında kullanmak, çıkar çatışması, uydurmacılık (fabrication), kuru laboratuarcılık 'masa başı araştırma' gibi terimler de; veri, ya da sonuçlar yaratılmasını, uydurmacılığı belirtmek için kullanılmaktadır. Burada kişi, hiç araştırma yapmadığı halde veya yarım-yamalak verileri alarak çok uygun yöntemler kullanmış ve çok uyumlu veriler elde etmiş gibi, sözde bir bilimsel yazı yazmaktadır.(*****)

Fazla söze gerek var mı? Richard Lynn fabrikasyon üretim yapan bir sahtekâr değil midir? O ve onun gibi ateist aydınlar(!), akademisyenler bu sahtekârlığı yapabiliyor olduklarından dolayı mı kendilerini daha zeki zannediyorlar? Aksine bu tutum onların ne kadar  yalancı, düzenbaz, ruh hastası, sapık, çıkarcı ve bencil- bu sıfatlar bilimin verdiği kriterlere göre belirlendi gördüğünüz gibi-  olduklarını kanıtlıyor. Daha az zeki diye yaftaladıkları inananlar için onların bu pespâye hâli gerçek bir zafer değil midir?

Gelin; bu zaferi her iki Richard'ın, Dawkins ve Lynn'in zekâ seviyelerini ölçmeyi teklif etmekle işe başlayalım ve onları hiç bir bilimsel çalışma yapmadan aptal- bu sıfat da onlardan ödünç alındı- olmakla suçlayalım. Nasılsa akademisyenler dışında, örnek uzayına almadıkları bir sürü zeki inanan var ve biz de bu örnek uzayın dışında olanlarız. Önermesi bize kadar ulaştığına göre, bizim de önermelerimiz ona ulaşma hakkına sahiptir

Allah, bazen bu tür bazılarını kendi elleriyle hazırladıkları çelişkilere düşürür. Son Londra kaynaklı haberlere göre, genç İngiliz komedi yazarı Ariane Sherine'in, geçen yaz Guardian gazetesine yazdığı bir makalede, belediye otobüslerine kiliseler tarafından verilen bazı ilanları eleştirmesiyle başlayan bir ateistler kampanyası var gündemde. Zekâ ile ilişkilendirdikleri kendi konumlarında bu kampanya dolayısıyla sevinçlerinden zıp zıp zıplıyorlar.

Bir komedyenin öncülük yaptığı bu kampanya ile ‘para toplanması’ ve bu parayla Kilise’nin yaptığı gibi otobüslere ilan verilmesi planlanıyor. Ünlü zeki profesör Dawkins’de konuya ‘balıklama’ atlamış ve:”Dini kuruluşların, İngiltere toplumunda, vergi indiriminden tutun da, saygınlık görme ve kolayca incinebilme hakkına varıncaya kadar her türlü maddi ve manevi avantajdan otomatik olarak yararlandığını, bu nedenle insanları düşünmeye sevk edecek alternatif sloganları yaygınlaştırmanın tam zamanı olduğunu “ buyurmuş. Kilise’nin “Tanrıyı reddedenler sonsuza kadar cehennemde yanacak” ilanlarına karşılık “"Belki de Tanrı yoktur. Şimdi endişelenmeyi bırakın ve hayatın tadını çıkarın",”Korkusuz yaşa ve hayatın tadını çıkart” gibi sloganlarını kullanacaklar(******).

Belki’ye dayanan bir zekâ işte. Ne kadar yüce(!) sormak gerek; "Hangi zekâ sonrayı merak ettirmez? İleri olan mı geri olan mı?"

Konuyu kapatırken de ateistleri sonsuz döngüye mahkûm eden son zeka fraktalını serbest bırakalım: "Var olan her şeyin uyumlu bir birlikteliğinde ortaya çıkan Tanrı’ya evet" diyen Zeki Albert Einstein'in dışarı çıkmış dilini ateist zeki(!)lere uzatalım.  Bilim denen kutsal ineğin daha saf olan sütünü bu cahillere birlikte içirelim. Ve bu paranoyaklara birlikte gülelim.

Lynn’in o masum çocuklara sataşmasına gelince; onların o güzelim fıtratlarını bozan bu tür sapıklar ve sapkınlarla birlikte muharref dinler ve dinleştirilmiş hurafeler, saçmalıklar o güzelim çocuk saflığını zehirlemekte ve onların kuşkuların tam orta yerinde dengesiz kalmalarına neden olmaktadır. Onların zekâlarına dil uzatan ahmakların öncelikle çocuk gelişimi ve psikolojisi denen bir 'kutsal inek sütünü' öğrenmeleri ve bu şeyi daha vahye dayalı ve rasyonel bir zemine oturtmaları gerekiyor.




Seçkin Deniz, 22.10.2008, Sistematik Analizler 75


Alıntılar:

(*) Gazeteport,12.06.2008
(**) Arş. Gör. Burak Kağan TEMİZ, Fizik Öğretiminde Öğrencilerin Bilimsel Süreç Becerilerinin Ölçülmesi, Gazi Üniversitesi Doktora Tezi
(***) Akşit B.T.: Medikal araştırmalarda bazı etik sorunlar, Etik bunun neresinde! Ankara Tabip Odası Yayınları, Funda Matbaacılık, Ankara, Ekim, 1997:175-87
(****) 1-  Arda B.: Yayın etiği üzerine. Anadolu Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Dergisi,  2000; 1(1):221-3
2-Bilimsel araştırmada etik ve sorunları,Türkiye Bilimler Akademisi Bilim Etiği Komitesi,  Tübitak Matbaası, Ankara, 2002,loc. cit. s.  40-1, 51

(*****) 1- Aydın E.: Araştırma etiği, Tıp Etiğine Giriş, Pegem Yayıncılık,Ankara. 2001: 157-67
2- On Being A Scientist: Responsible Conduct in Research
3- Framework for Ethics in Research,
4- Kansu E., Ruacan Ş.: Biyoetikten seçmeler, YÖK Matbaası, Ankara. 1996.  46-7
5- Martin B. : Plagiarism: a misplaced emphasis, with minor editorial changes,  Journal of Information Ethics, Vol. 3, No. 2,  1994, 36-47

(******)


Not: ***,**** ve***** kaynakları,Prof. Dr. M. Erdal GÜZELDEMİR,SENDROM AKADEMİK DÜŞÜNCE PLATFORMU; 2:2: Nisan 2007-6-12 dan alınmıştır.




Seçkin Deniz Twitter Akışı