Ateistler Daha mı Zeki(!)?
"Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler." Bakara/13
"Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler." Bakara/13
“Herkesi ateist yapmayı
hedefleyen ateistlerin, sömürebilecekleri, üzerinde egemenlik hayallerini
gerçekleştirebilecekleri daha az zeki(!), aptal inananlara ihtiyacı var.”
Ateistler daha mı zeki? Garip bir soru. Bu garip
soruya cevap aramak ya da bu garip sorunun dayandığı önermeyi yaygınlaştırmak
niyetinde değiliz. Zaten ateistler, o derin(!) zihinsel altyapılarının oluşum
aşamalarında bu soruya cevap vermişlerdir.
İşin bizi ilgilendiren
kısmı, sorunun garipliğinde de değil; ateist düşüncelerin "ateistler daha
zekidir" gibi bir yâve ile inananlara hakaret etmeleri, onları aşağılamaya
çalışmalarında yatıyor. Bu dargörülülerin küçümseme alışkanlıklarını birazcık
törpülemek yararlı olacak, diye düşünüyoruz. Fazladan, biraz bizler biraz da
onlar yararına çalışacağız; ateist olanların kendi tercihlerine neden böyle
bir gerekçe aradıklarını analiz edeceğiz. Onların zekasına her dokunuşumuzda ardışık
birer zeka fraktalı üreteceğiz ve analiz bittiğinde ‘Zeka Fraktal Seti’
tamamlanmış olacak
Anlaşılıyor; onlar ateistler,
ama şu daha zeki olma işi de nereden çıktı? Biz inananlar, kendiliğinden oluşum
gibi bir saçmalığı bilimsel buldukları için ateistleri çok acâip kuşkularla
karşılarız; onların ruhsal dengelerinden şüpheleniriz, akıl sağlıklarından
endişelenir ve onlara acıyarak yardım etmeye çalışırız. Fakat onları
aşağılamayız.
İnananın soğukkanlı
yaklaşımı görüldüğü üzere uysallık olarak algılanır; tersyüz edilir. Haddini
aşmaya alışkın olan ateist, saldırganlaşır ve kendi buhranlı gecelerine inananı
da ortak kılmaya uğraşır. Olmadı; ona hakaret eder, onu aşağılar ve dışlar. Bu
durum her ne kadar inanan çoğunluk tarafından umursanmasa bile, bazı 'zayıf
inananların' kendi zekâlarından kuşkulanma olasılığını hareketlendirecektir. Bu
istendik ve gereksiz hareketliliği bertaraf etmek adına biraz çalışmak
gerekecektir.
Niyetimiz açık; bilim kutsal bir inekse, biz de bu ineğin sütünden bu tarz önermeleri üretenlere
içirmeyi deneyeceğiz. Ama her şeyden önce "Ateistler daha zekidir"
önermesinin arkasına saklanan "İnananlar aptaldır" önermesinin
üretilmesine neden gerek duyulduğunu sorgulayacağız. Bu edepsizliğin altında
yatan nedenleri ifşâ edeceğiz. Şimdiye dek örtüyorduk/görmezden geliyorduk
ateistlerin kusurlarını; ama dilediğine inanma/inanmama ölçülerine saygısız
davrandılar; haddi aştılar.
İlk zeka fraktalı için -sonraki
fraktalları saklayacağız- soralım; bir ateist, ateist oluşunu neden daha yüksek
bir zekâya bağlar? Daha az zeki olması ateist olmasına yetmez mi yani? Sonra
kalkar, ateistler daha zekidir, der durduk yerde. Desin mesele yok; ancak neden
bu önermesinin duyulmasını, bilinmesini ister? Asıl sıkıntıyı burada aramak
gerekir.
Bilimsel Bilgi'nin
oluşum aşamalarında merak esastır. Biz de merak ettik, sormaya devam ediyoruz;
ateistler, daha az zeki(!) inananları aptallıkla suçlarken, inananların
aptallıklarından vazgeçerek ateist olmalarını mı umuyorlar? Eğer umdukları
buysa, gerçekten büyük sorunları var demektir.
Ateistlerin, müzelerde
ve ören yerlerinde rahatlıkla bulabilecekleri kanıtlar, kendilerinden önce
geriye doğru binlerce yıllık insanlık tarihinde sayılamayacak kadar çok
ateistin var olduğunu, şimdi ise artık var olmadıklarını/ölüp gittiklerini
gösterecektir- elbette inananlar da öldü/ölecekler, ama onların ölümsüzlük gibi
bir hedefleri yok yerkürede-. Ayrıca, Kur'an, onların masal(!) dedikleri geçmiş
ateistlerin hikâyelerini açık bir dille anlatmaktadır.
Gerçi bu onları
ilgilendirmemektedir. Biz de onları ilgilendirmeyen bu kısımdan ilerleyecek de
değiliz. Onlar kendi zenginliklerini ve egemenliklerini zekâlarından
kaynaklanan ateizme borçlu olduklarını düşünmekte serbesttirler- biz biliyoruz
ki; zenginlikleri ve egemenlikleri geçici bir süre için onlara verilmiş
oyuncaklardır- . Lâkin ateist olmaları onlara ne kazandırmıştır,
egemenliklerinden ve zenginliklerinden başka? Ölümsüzlük mü?
Ölümsüz olamadıklarını
piramitlerin tepelerine asılı duran Firavun hayaletleri bağıra çağıra anlatıyor
aslında; British Museum'da da bir tanesinin bozulmamış cesedi duruyor hâlâ.
Nemrut'un kümülüsünde de bir sürü heykel inliyor; sabahtan akşama güneş batıp
doğana kadar. Bunları geçelim şimdi. Nasılsa onlar bu gerçeği anlayamayacak
kadar zeki(!)ler.
Ateistler, ateizmin
ölümsüzlük getirmediğini anladıkları halde, inananları neden aptallıkla
suçlarlar?
Diyelim ki; daha az
zeki(!) olan inananlar, ateistlerin saptırmalarından etkilendiler, onların
aşağılamalarından korkup bir Yaratıcı'ya inanmaktan vazgeçtiler, ateist
oldular. Bu onları ateistler kadar zeki yapacak mı?
Yaptı varsayalım. Yeni
durum ateistlerin zenginliklerini ve egemenliklerini yeni zeki
ateistlerle paylaşmasını gerektirmeyecek mi? Bencil, zengin ve egemen olanların
bu güçlerini paylaşmaları onların karakteristik özelliklerinden değildir, ne
yazık ki... Yani; ateistlerin zenginlik ve egemenlik sağlayan 'zeki ateist'
paranoyalarını yaygınlaştırmaları onlara fayda getirmeyecek, aksine mevcut
koşulların aleyhlerine dönmesini sağlayacaktır.
Sıradan bir zekânın
üreteceği sonuçlara göre, "Ateistler zekidir" önermesinin yaygın bir
şekilde kabul görmesi olasılığı, ateistin kendi geleceğini riske attığını gösterecektir.
Büyük bir tutarsızlık mevcut değil mi? Zaten gârabet de burada; bu olasılığı
bile hesaplayamayan bir zekâ, kendisini diğer zekâlardan üstün görüyor. Yoksa,
onlar bencilliklerinin içine sıkışmış daracık çıkarlarını, egemenliklerini ve
zenginliklerini paylaşacaklarını mı iddia ediyorlar? Bunu yapacaklarına dair
bir vaatleri veya kanıtları var mıdır? Tarih, tam tersi, egemen ateistlerin,
daha az zeki olarak gördükleri inananlar üzerinde sömürü düzenekleri kurduğunu
gösteriyor.
Herkesi ateist yapmayı
hedefleyen ateistlerin sömürebilecekleri, üzerinde egemenlik hayallerini
gerçekleştirebilecekleri daha az zeki(!) aptal inananlara ihtiyacı var, bunu
göremiyorlar mı? (Acaba gerçekten inananların sahiden inanmaya başlamaları mı
onları paniğe sürüklüyor ve kontrolsüz davranmalarına neden oluyor? )
Göremiyorlarsa, zeki
olmaları ne işe yarayacak? Ah, evet; daha çok zeki ateistler, daha az zeki(!)
inananları bir Yaratıcı'ya inanmaktan vazgeçirip kendilerinin o Yaratıcı'nın
yerine konmasını isteyecekler. O daha az zekileri inanan yapmaya devam
edecekler, ama o fukaraların inandıkları şey bir yaratıcı olmayacak. Çok komik;
mitolojik tanrılar, hâlâ Olympos'da oturmuyorlar; her biri birer ölü. Ölümsüz
de değiller, olamayacaklar. İşin tuhaf tarafı onların torunları hala yaşıyor ve
bir Yaratıcı'ya inanıyorlar. Ve çok daha zeki ateist atalarıyla övünseler bile,
onları kendilerinden daha zeki olarak görmüyorlar.
Biz kutsal ineğimiz olan
bilime geri dönelim ve bakalım, bu kutsal ineğin sütünden beslenenlerin derdi gerçekte
ne? Richard Dawkins'ın -Tanrı Yanılgısı- paranoyak çıkışlarından sonra, o
Uğursuz Ada'dan insanlığa seslenen bir şaşkın ördek daha var; Profesör Richard
Lynn.
Daily Telegraph adlı
gazetede çıkan habere göre(*), Kuzey İrlanda'daki Ulster Üniversitesi'nden
Profesör Richard Lynn: "Zeki insanların tanrıya inanma ihtimali daha
az" diyor. Son yüzyıl içinde dine bağlılığın insanlığın zekâ düzeyindeki
yükselmeyle doğrudan bağlantılı olduğunu söylüyor.
Profesör tezine bir
başka kanıt olarak, toplumların aydın eliti içinde ateistlerin oranının daima
toplumun geri kalanına göre daha yüksek olmasını da gösteriyor. Diğer bir
kanıtı da akademisyenler.
İngiltere'de yapılan bir
araştırma, akademisyenlerin yalnızca yüzde 3,3'ünün Tanrı’ya inandığını
gösterirken, aynı dönemde toplumun tümünde Tanrı’ya inananların oranı yüzde
70'e yaklaşıyormuş.
Amerika Birleşik
Devletlerinde 1990'larda yapılan bir araştırma da Amerikan Bilimler Akademisi
üyelerinin yalnızca yüzde 7'sinin Tanrı’ya inancı olduğunu saptamış. Profesör
Lynn, akademisyenlerin toplumun genelinden daha zeki olmalarıyla açıklıyor Tanrı’ya
inançlarının daha zayıf olmasını.
Profesör aynı şekilde,
çocukların çoğunun, ilkokula başladıklarında Tanrı’ya inandığını ama yaşları
büyüdükçe ve zekâları geliştikçe, birçoğunun Tanrı’nın varlığından
kuşkulanmaya başladığını söylüyor. 20. yüzyılda 137 gelişmiş ülkede insanların
Tanrı’ya inancının zayıflamasını da genel zekâ düzeyindeki gelişme ile
açıklıyor kendince.
Yukarıdaki paragraf
ilginç bir şekilde bilimsellikten yoksun saptama kılığındaki saçmalıklardan
oluşuyor. Neden mi? Bilim kutsal bir inek ya - bilimin vahye dayalı
saygınlığının dışındadır kutsal inek oluşu-; o kutsal ineği sağanlar, herhalde
kendileri de bu kutsal inekten besleneceklerdi. Ama bunu bile beceremiyorlar.
Aydınlar(!),
akademisyenler ve çocuklar üzerinden elde edilmiş kasıtlı sonuçların
genellenebilir olmadığını, örneklem uzayın ilgili önermeyi üretecek kadar geniş
nitelikleri bulunmadığını, önermenin nesnellikten uzak, bilhassa katı bir
subjektiflik içerdiğini göremeyecek kadar kör değiller herhalde?
Ya yoksa kendilerini daha zeki görmeleri,
nasıl büyük bir bilimsel aptallık içinde bulunduklarını görmelerini mi
engelliyor? “Bilimsel bilgi böyle mi elde ediliyor, ey kutsal ineğin çocukları?
Hadi sizlerin aptallıklarını anlıyoruz da, masum çocukların sırtından
geçinmekten de utanmıyor musunuz? Kutsal ineğiniz, bu kadar sürünmemeli
sıradanlıktan daha aşağı mezbelelerde, değil mi?”,diye sorsak?
Kutsal ineğin ateist
çocuklarına biraz 'Bilimsel bilgi nasıl elde edilir?' dersi vermek zamanı değil
midir? Bununla birlikte bilimsel etik ne demektir, etik dışı kusurlu
davranışların temel sebepleri nelerdir, inceleyelim mi? Bu ahmaklar inanan
insanları neden aptallıkla suçluyorlar, anlayalım bakalım...
Üstelik bunu bir
araştırma görevlisi(**)nin çalışmasından öğreteceğiz, bir profesör'ün
çalışmasından değil. Herhalde araştırma görevlisi daha az zeki'dir
demeyecekler, profesörler.
‘Bilimsel bilgi nasıl
elde edilir'den önce bilimsel tutumları öğretelim.
Bilimsel tutumlar: meraklılık, alçak gönüllülük, başarısızlıktan yılmama, açık fikirlilik, doğruluk. Profesör Lynn bu özellikleri taşıyor mu gerçekten?
Bilimsel tutumlar: meraklılık, alçak gönüllülük, başarısızlıktan yılmama, açık fikirlilik, doğruluk. Profesör Lynn bu özellikleri taşıyor mu gerçekten?
Meraklı olduğu kesin,
ancak inananları daha az zeki olmakla suçlayıp aşağıladığına göre alçak gönüllü
değil; doğruluk gibi bir derdi olmadığı gibi, ulaştığı kasıtlı sonuçları
doğruymuş gibi ilan etmekten çekinmiyor. Bilimsel tutuma sahip değil açıkçası.
Bakalım bilimsel süreçle
ilgili becerilere sahip midir Lynn? Bilimsel süreç becerileri: gözlem,
sınıflama, ölçme, sayı ve uzay ilişkileri kurma, önceden kestirme, verileri
kaydetme, verileri kullanma ve model oluşturma, verileri yorumlama, sonuç
çıkarma, değişkenleri belirleme, değişkenleri değiştirme ve kontrol etme,
hipotez kurma, deney yapma...
Profesör Lynn, akademisyenler
ve aydınlar(!) örnek uzayında yaptığı gözlemlerle gözlem yapmayı denemiş
olabilir, bu örnek uzayda ateistleri ve ateist olmayanları, sınıflandırmış
da olabilir, verdiği istatistiklerle bazı şeyleri ölçmüş de olabilir, elde
ettiği verilerle sayısal ilişkiler de kurmuş olabilir, bütün bunlara bağlı
olarak önceden kestirdiği şeyler de vardır, adım adım becerileri
sahnelemiş olması mümkün, ama değişkenlerini değiştirmiş ya da deney yapmış
mıdır?
Elde ettiği sonuçları
sınamış mıdır? Örnek uzayındaki tüm akademisyenlere ve aydınlara zekâ testi
uygulamış mıdır? Yapmamışsa- ki; yapmamıştır- Onların daha az veya daha çok
zeki olduklarını neye göre belirlemiştir? Dedikodulara göre mi? Sosyal Bilgi
alanlarında, bilimsel bilgi üretmenin ne kadar zor/hatta imkânsız olduğunu ne
zaman öğrenecek?
Biz onun zekâ gibi henüz
bilim tarafından tanımı bile yapılamamış olan bir gerçekliği neye göre
ölçtüğünü soracağız? Hangi sıfatla insanların zekâlarını ölçtüğünü öğrenmek
isteyeceğiz? Ömrünü zekâya adamış bir sosyal bilimci olan Howard Gardner'le
tanışmış mıdır mesela veya ilk zekâ ölçümüyle ilgili çizelgeler hazırlayan
Alfred Binet'i tanıyor mudur? Zeka gibi bir konuda kullandığı örnek uzayın ne
kadar sığ kaldığını ona nasıl öğreteceğiz?
Sığ ve sığ olduğu kadar
bencilce bir mekanizma üzerine kurulu 'Ateistler daha zekidir' önermesinin,
bilimsel tutarlılıkla hiç ilgisi olmadığını gösterdik, bununla yetinmeyecek ve
bu önermenin altyapısında ne tür komplekslerin olduğunu araştırmaya devam edeceğiz.
İnananları, aptallık dizgesinde asılı bırakmaya cüret eden ahlaksızların maskelerini bilimsel açıklamalarla indirmeye devam edelim.
İnananları, aptallık dizgesinde asılı bırakmaya cüret eden ahlaksızların maskelerini bilimsel açıklamalarla indirmeye devam edelim.
Ateistlerin bilimsel
çarpıtmalarının kökeninde gerçek bir bilimsel ahlaksızlık vardır -zaten bu
yüzden bilimi kutsal bir ineğe dönüştürmüşlerdir-. Önce bilimsel dürüstlük
nedir onu öğretelim. Bilimsel dürüstlük nedir, araştırmacı da ne tür hazır
bulunuşluluk arar?
Aktaralım: Araştırmacı,
bilimsel olarak araştırmayı yapabilecek düzeyde bilgi sahibi olmalı ve yeterli
uygulama becerisi bulunmalıdır; verileri toplarken kişisel bakış açısını göz
önüne almadan, tamamen objektif olarak davranmalıdır (tek kör, çift kör,
randomizasyon yöntemi gibi). Verilerin değerlendirilmesi sırasında sonuçların
savunulabilir olması gerekir (yanlılığa neden olabilecek kaynaklar
çıkartılmalı, alternatif açıklamalar düşünülmeli, istatistiksel hesaplar ciddi
olarak yapılmalıdır). Gerçekleştirilen çalışmaların bulguları rapor, bilimsel
yazı, bildiri gibi değişik yollarla, ilgilenen kişilere duyurulmalı, elde
edilen bilgi paylaşılmalıdır. Araştırıcının bilerek yaptığı hiçbir hile
bağışlanamaz, bağışlanmamalıdır. Hilenin, kişinin kendisine ve diğer insanlara
büyük boyutlarda zarar vermesi olasılığı söz konusudur(***).
Bilimsel dürüstlük
yukarıdakileri gerektirir. Profesör Lynn bu ülkelerden hiçbirine uymamıştır;
aksine hile yapmış ve subjektif içerikli ve hükümlü bir önermeyi bilimsel bir
sonuç gibi ilan ederek insanları aldatmayı hedeflemiştir.
Peki, her şey apaçık
ortadayken bu çalışmayı neden yaptığını anlayabilmiş olduk mu? Hayır, henüz
değil. Onu bu tür bir sapkınlığa iten, bilimde etik dışı davranmasının
nedenlerini de kutsal ineğin kriterlerine uyarak anlayalım ve bu müfterinin
maskesini indirmeye devam edelim.
Bilimde etik dışı
davranışın nedenleri: bireylere akademik aşamaların başlangıcında bilimsel
araştırma eğitiminin verilmemesi, bilimsel araştırma etiğinin öğretilmemesi,
kişisel rahatsızlıklar (psikolojik olabilir), toplumsal ahlaki sorunların
varlığı, tanınma hırsı, yükselme saplantısı ve sapkınlıkları, çok
sayıda yayın yapmanın akademik ortamda kişiye saygınlık kazandıracağı
yanılgısı, parasal destek alan kurumlar ve burada çalışan bilim insanlarının bu
desteklerin kesilmemesi için araştırmalarını hızla tamamlama ve yayınlama zorunluluğunu
duymaları, araştırmayı finanse eden tarafın araştırma sonucundan kazanç
sağlaması söz konusu olduğunda gündeme gelebilir(****).
Profesör Lynn etik dışı
tutumu dolayısıyla bu sebeplerden hangilerini taşıyor acaba? Cahillik mi?
Psikolojik sorunlar mı? Toplumsal ahlakî sorunlarla mı boğuşuyor? Tanınma hırsı
ya da yükselme saplantısı ve sapkınlıkları mı var? Saygınlık kazanma ve en
önemlisi bol para kazanma mı? Ya yoksa fonlarının kesilmesinden mi
kaynaklanıyor sıkıntısı?
Lynn, bu tutarsız ve yetersiz
önermesiyle insanları aldatıyor mu?
İncelemeye devam edelim. Yetkin-etkin ve zeki bir bilim adamı çalışmalarında aldatma yöntemini neden tercih eder? Elbette, sefil insanî sebepler bu tercihi destekleyecektir.
İncelemeye devam edelim. Yetkin-etkin ve zeki bir bilim adamı çalışmalarında aldatma yöntemini neden tercih eder? Elbette, sefil insanî sebepler bu tercihi destekleyecektir.
Aldatma içeren
hatalardan bazıları: araştırma için ayrılmış olan fonları amacı dışında
kullanmak, çıkar çatışması, uydurmacılık (fabrication), kuru laboratuarcılık
'masa başı araştırma' gibi terimler de; veri, ya da sonuçlar yaratılmasını,
uydurmacılığı belirtmek için kullanılmaktadır. Burada kişi, hiç araştırma
yapmadığı halde veya yarım-yamalak verileri alarak çok uygun yöntemler
kullanmış ve çok uyumlu veriler elde etmiş gibi, sözde bir bilimsel yazı
yazmaktadır.(*****)
Fazla söze gerek var mı?
Richard Lynn fabrikasyon üretim yapan bir sahtekâr değil midir? O ve onun gibi
ateist aydınlar(!), akademisyenler bu sahtekârlığı yapabiliyor olduklarından
dolayı mı kendilerini daha zeki zannediyorlar? Aksine bu tutum onların ne kadar
yalancı, düzenbaz, ruh hastası, sapık, çıkarcı ve bencil- bu sıfatlar
bilimin verdiği kriterlere göre belirlendi gördüğünüz gibi- olduklarını
kanıtlıyor. Daha az zeki diye yaftaladıkları inananlar için onların bu pespâye
hâli gerçek bir zafer değil midir?
Gelin; bu zaferi her iki
Richard'ın, Dawkins ve Lynn'in zekâ seviyelerini ölçmeyi teklif etmekle işe
başlayalım ve onları hiç bir bilimsel çalışma yapmadan aptal- bu sıfat da
onlardan ödünç alındı- olmakla suçlayalım. Nasılsa akademisyenler dışında,
örnek uzayına almadıkları bir sürü zeki inanan var ve biz de bu örnek uzayın
dışında olanlarız. Önermesi bize kadar ulaştığına göre, bizim de önermelerimiz
ona ulaşma hakkına sahiptir
Allah, bazen bu tür
bazılarını kendi elleriyle hazırladıkları çelişkilere düşürür. Son Londra
kaynaklı haberlere göre, genç İngiliz komedi yazarı Ariane Sherine'in, geçen
yaz Guardian gazetesine yazdığı bir makalede, belediye otobüslerine kiliseler
tarafından verilen bazı ilanları eleştirmesiyle başlayan bir ateistler
kampanyası var gündemde. Zekâ ile ilişkilendirdikleri kendi konumlarında bu
kampanya dolayısıyla sevinçlerinden zıp zıp zıplıyorlar.
Bir komedyenin öncülük
yaptığı bu kampanya ile ‘para toplanması’ ve bu parayla Kilise’nin yaptığı gibi
otobüslere ilan verilmesi planlanıyor. Ünlü zeki profesör Dawkins’de konuya
‘balıklama’ atlamış ve:”Dini kuruluşların, İngiltere toplumunda, vergi
indiriminden tutun da, saygınlık görme ve kolayca incinebilme hakkına varıncaya
kadar her türlü maddi ve manevi avantajdan otomatik olarak yararlandığını, bu
nedenle insanları düşünmeye sevk edecek alternatif sloganları yaygınlaştırmanın
tam zamanı olduğunu “ buyurmuş. Kilise’nin “Tanrıyı reddedenler sonsuza kadar
cehennemde yanacak” ilanlarına karşılık “"Belki de Tanrı yoktur. Şimdi
endişelenmeyi bırakın ve hayatın tadını çıkarın",”Korkusuz yaşa ve hayatın
tadını çıkart” gibi sloganlarını kullanacaklar(******).
Belki’ye dayanan bir
zekâ işte. Ne kadar yüce(!) sormak gerek; "Hangi zekâ sonrayı merak
ettirmez? İleri olan mı geri olan mı?"
Konuyu kapatırken de ateistleri
sonsuz döngüye mahkûm eden son zeka fraktalını serbest bırakalım: "Var
olan her şeyin uyumlu bir birlikteliğinde ortaya çıkan Tanrı’ya evet"
diyen Zeki Albert Einstein'in dışarı çıkmış dilini ateist zeki(!)lere uzatalım.
Bilim denen kutsal ineğin daha saf olan sütünü bu cahillere birlikte
içirelim. Ve bu paranoyaklara birlikte gülelim.
Lynn’in o masum
çocuklara sataşmasına gelince; onların o güzelim fıtratlarını bozan bu tür
sapıklar ve sapkınlarla birlikte muharref dinler ve dinleştirilmiş hurafeler,
saçmalıklar o güzelim çocuk saflığını zehirlemekte ve onların kuşkuların tam
orta yerinde dengesiz kalmalarına neden olmaktadır. Onların zekâlarına dil
uzatan ahmakların öncelikle çocuk gelişimi ve psikolojisi denen bir 'kutsal
inek sütünü' öğrenmeleri ve bu şeyi daha vahye dayalı ve rasyonel bir zemine
oturtmaları gerekiyor.
Seçkin Deniz,
22.10.2008, Sistematik Analizler 75
Alıntılar:
(*) Gazeteport,12.06.2008
(**) Arş. Gör. Burak
Kağan TEMİZ, Fizik Öğretiminde Öğrencilerin Bilimsel Süreç Becerilerinin
Ölçülmesi, Gazi Üniversitesi Doktora Tezi
(***) Akşit B.T.:
Medikal araştırmalarda bazı etik sorunlar, Etik bunun neresinde! Ankara Tabip
Odası Yayınları, Funda Matbaacılık, Ankara, Ekim, 1997:175-87
(****) 1- Arda B.:
Yayın etiği üzerine. Anadolu Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Dergisi,
2000; 1(1):221-3
2-Bilimsel araştırmada
etik ve sorunları,Türkiye Bilimler Akademisi Bilim Etiği Komitesi,
Tübitak Matbaası, Ankara, 2002,loc. cit. s. 40-1, 51
(*****) 1- Aydın E.:
Araştırma etiği, Tıp Etiğine Giriş, Pegem Yayıncılık,Ankara. 2001: 157-67
2- On Being A Scientist:
Responsible Conduct in Research
3- Framework for Ethics
in Research,
4- Kansu E., Ruacan Ş.:
Biyoetikten seçmeler, YÖK Matbaası, Ankara. 1996. 46-7
5- Martin B. : Plagiarism:
a misplaced emphasis, with minor editorial changes, Journal of
Information Ethics, Vol. 3, No. 2, 1994, 36-47
(******)
Not: ***,**** ve*****
kaynakları,Prof. Dr. M. Erdal GÜZELDEMİR,SENDROM AKADEMİK DÜŞÜNCE PLATFORMU;
2:2: Nisan 2007-6-12 dan alınmıştır.