“Sözleri var; ama
bayat, kokmuş… Fikirleri var; ama embedded hayat alanına mecbur…”
İnsan sözden
ibarettir. Sözü yoksa, fikri de yoktur; fikri yoksa insan da yoktur. İnsan
olmak için fikir sahibi olmaya çalışan insanın, diğer insandan daha kıymetli
bir hâlet-i rûhiyesi vârid olur. Derdi samimiyetinden mütevellittir. O vakit
samimiyeti eksilmiş fikirlerin, fikir olma istidadı da yoktur, ifadesi bir veche
ile doğrudur. Samimiyet çok değerli bir mülâhazadır.
***
Üniversitenin zihinsel
temrin devirlerinde sağcılarla, solcularla, irancılarla, nurcularla,
ortayolcularla, fikirsizlerle teşrik-i tahsile mecburduk. Sağcıların, o bildik efe
tavırlarında fikir yoktu. Emir gelir, demiri keserdi. Biraz İrancılar, İran’daki
devrim denen şeyin kazandırdığı diyalektiğin keskin şurubunu masaya sürerlerdi;
Emperyalizme, kapitalizme söyleyecekleri sözleri vardı.
***
Solcularla, akla,
diyalektiğe yatkın karakteri olan sohbetlerimiz olduğunu hatırlıyorum. Nurcular
dendiğinde akla Fethullah Gülen’in talebeleri gelirdi, diğerleri çok silik ve
belirsizdiler, azdılar. Gülen’in
talebeleri yekvücuttular; sohbetleri hep masa altından yürürdü; bakışlarla
anlaşırlardı. Onlar da inen tâlimata zerre kadar yorum yapmadan uyarlardı.
***
Solcular hâriç diğerleri
hep bir dayatma, ayrıştırma, tekfir etme, mânâlı mânâlı bakma, damgalama gibi
malayani şeylerle meşgul olurlar ve hep itici bir ruhla yaşarlardı. Solcular,
bir sürü fraksiyonla birbirlerine düşman olsalar da, kendileri dışında olanlardan ancak bizim
gibileri yakın bulur, sohbet ederlerdi; ama ne bir aşağılama ne de bir dışlama ile
meşguldüler.
***
Herkes kendi yolunda
giderdi, çaylar içilirdi, sohbetler edilirdi. Ne konuşurduk pek fazla
hatırlamıyorum, fakat aklımda kalan fikir sahipleri olarak öylece orada
kaldılar. Sovyet Rusya dağıldığında solcular, sosyalistler daha olan şeyin
farkında değillerdi. Yara sıcaktı ve solun bittiğini henüz anlamamışlardı.
***
Uzun bir zaman sol
temelini kaybettiği için sersem sersem gezdi. Tutunacak dal arıyorlardı. Marx’ı
yeniden okuyor, farklı bir diyalektikle mülkiyete ve kapitalizme karşı çıkmaya
devam etmek istiyorlardı; onlara göre Marx yanlış anlaşılmıştı, Sovyet Rusya ve
Kızıl Çin sosyalizmin iflasını değil, yanlış uygulamanın sonuçlarını temsil
ediyorlardı; materyalizm yüklü ateizm, proleterya daima vardı.
***
Biraz değişmişlerdi
solcular. Yoksul akşamlarında buldukları parayla içtikleri şaraplar rakıyla,
viskilerle yer değişmiş, giydikleri kıyafetlerin markaları belirginleşmiş,
bindikleri arabalar, edindikleri akademik titrler irileşmiş, devletin yargı
dahil bütün kurumlarında kök salmışlardı. Kızlarla, lüks mekanlarda entel
figürler eşliğinde diyalektik yapmaktan hiç geri kalmıyorlardı.
***
Medya çoğunlukla 68 kuşağı militanlarının
eline geçmişti. Hepsi birer kapitalist kadar para hırsıyla dolmuşlardı; ama
ağızlarındaki şarkılar hep aynıydı. Yoksulları sömürmeye devam ediyorlardı. Bir
teklifleri de yoktu; kapitalizmin ve faşizmin içinde dağıldılar, kayboldular.
Darbeci oldular, fikirleri yok oldu ve nihayetinde onlar da kimliksizleştiler.
Rant için yapmadıkları şaklabanlık kalmadı.
***
Sonra bir gün Ak Parti
iktidar olunca kimlik sorunlarını hatırladılar. Muhalefet partileri ergenekon
şemsiyesi altında kolkola gezince, farklılık aradılar ve geldiler İran’dan
mülhem müslüman sol, Ak Parti zenginlerinden mülhem antikapitalist müslüman
diye fraksiyon zincirlerine tutunan birileri ile aynı kafelerde, dergilerde
buluşmaya başladılar.
***
Müslüman sol, hem
müslümandı hem PKK’ya sempati ile bakıyordu hem de Ak Parti iktidarını
diyalektik bir özenti ile eleştirmeye çalışıyordu. Solcular için yeniden inşâ
süreci, müslüman sol pazarında birdenbire başlayıverdi. Ak Parti iktidarı
ürettiği sosyal politikalarla Avrupa’daki sosyalistlerin ürettiği sosyolojik ve
ekonomik standartları benimser görününce sol, sosyal demolardan kendisini
arındırılmış hissetti. Yaşadıkları panik, onlara bir yeni kimlik kazandıracaktı.
Ak Parti onlara iyilik yapmıştı.
***
Fakat solun yaşadığı
travma derindi. Solcuların hemen tamamı askerî darbe tezgahlarındaki
kumaşlardan biri olurken aynı zamanda sokakları arşınlamaya, illegal
örgütleriyle terör estirmeye, taşeronluk yapmaya çalışanlardan kendilerini
ayırmadan müslüman solcularla birlik olmaya çalıştılar; oldular da. Sözleri Ak
Parti karşıtlığında bir araya gelenlerin sözleriyle aynıydı. Müslüman
solcuların içindeki hiperaktif geni iyi kullanıyorlardı.
***
Cumhuriyet
mitingleriyle başlayan kardeşlik duygusu ile Ak Parti’nin Irak, Suriye, İran
politikalarına karşı, karşı tarafta olmayı seçtiler. Saddam’ı, Esed’i,
Humeynist velayeti hep masum ve mazlum gösterdiler. Solcuların dillerine ekledikleri
diğer seçenek PKK’nın koruma altına aldığı anarşist, faşist Kürtçülüktü. Hiç
rahatsız olmadan eylemlerle dolu bir hazırlık aşamasından sonra Gezi Parkı’nda,
antikapitalist müslümanlarla beraber kaos ürettiler.
***
Namaz kıldıklarında
güya antikapitalist müslümanları koruma çemberine aldılar, Ramazan Ayı’nda
yeryüzü iftarları düzenleyerek, alkollü bir şekilde iftar duası yaptılar.
Mülkiyet düşmanı olduğunu iddia eden bir vaiz buldular ve ülkenin bütün
kentlerinde yeryüzü iftarları ve vaazlar tertip edilmesi fikrini parklardaki
forumlarda tartıştılar.
***
Gün sona erdiğinde,
solcular suyun altından akıttıkları samanı masaya sürdüler. Antikapitalist de
olsalar mülkiyet Allah’a aittir dedikleri için, antikapitalist müslümanları
sorgulamaya başladılar. Mülkiyet kamuya aitti. Böylece ilkesel bir travma daha
yaşadılar. Bir kısmı antikapitalist müslümanları kullandıklarını itiraf ederek,
etik panorama fısıltılarıyla çok sesli
bir pazar kurdu, diğer kısmı henüz diledikleri kadar güçlenmediklerini iddia
ederek bir süre daha antikapitalist müslümanları kullanmak gerektiğini söyledi.
***
Temelden karşı
oldukları din, bir şekilde, başka bir formda da olsa, şimdi savundukları o
sahnede, onların da katkısıyla uzlaşı noktalarında yeniden gündem belirliyordu.
İşler karışmıştı. Sol kimlik yine tabansız kaldığını fark ederek korkuyla
silkindi. Şimdi fraksiyon genetiği ile birbirlerini eleştirmeye devam
ediyorlar. Sözleri var; ama bayat, kokmuş… Fikirleri var; ama embedded hayat
alanına mecbur.
***
Nihayetinde 2013
Temmuz’unda sağcılar, solcular, bir kısım nurcular, irancılar, antikapitalist
müslümanlar, müslüman solcular şimdi topluca Suriye’deki katliamı
sahipleniyorlar, zâlimleri destekliyor, öldürülenleri ıslıklıyorlar, ergenekon
duvarlarına slogan yazıyorlar, PKK’ya gülücükler atıp sokaklarda, meydanlarda
sek sek oynuyorlar. Birinin canı sıkılsa hepsinin sesi koro hâlinde bayrak
dalgalandırıyor. Ama yanyana geldiklerini fark edince hepsi kanlı hâtıralarını
hatırlıyorlar.
***
Dert değil; ama çokça
on yıl sonra bugün fikri olan, sözü olan adam kıtlığı çekiyoruz; sohbet edecek
kimse bulamıyoruz. Samimiyetten yoksun tipler medyayı istila etmiş durumda. Bu
memleketin bu kahrı epeyce bir vakit daha bizi meşgul edecek gibi görünüyor.
Allah yardımcımız olsun.
Alper SELÇUK,
21.07.2013, Antiseptik Anafor 65