Batı, İsrail ve İran Türkiye’yi durdurma hedeflerinin ilk yarısında başarıya ulaşmış görünüyorlar.
Ankara’nın
Bakanlar Kurulu gündemine çekilen sessizliği, Çankaya köşkünde yapılan güvenlik
toplantıları Türkiye’nin dış politika araçlarında derin ve çok boyutlu başka
bir aşamaya geçildiğini düşündürtüyor. Türkiye, geçmiş on yıla oranla ikinci on
yılda çok daha steril, seçkin ve insan hakları temelinde bölgesel ve küresel
bir aktörün yetkin dilini kullanma kararlılığında.
Yeni
Türkiye’nin yeni dış politikasının mimarı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’yi Sıfır
Sorun Stratejisi’ni sorgulamaya iten onlarca nedenle boğuşurken,
kararlılığından bir şey kaybetmiş değil. Küresel egemen stratejilere vukufiyeti
onu çok denklemli çok bilinmeyenli yeni sistemler üretmeye zorluyor. Başbakan
Erdoğan’ın açık, anlaşılır çıkışlarını koordine eden bu yetkin zekânın,
tıkanmadığını, aksine çok daha büyük bir enerjiyle çalıştığını ve arkasına
aldığı sessiz küresel desteğin kazandırdığı ivmeye güvendiğini görüyoruz.
ABD,
Fransa, İngiltere, Almanya, Arabistan, Ürdün, BAE ve İsrail destekli Mısır’daki
3 Temmuz askerî darbesi, Suriye’de başlatılan kaosa yapılan büyük bir
eklentiydi. Arap dünyasını kuşatan yeni kaos teorisinde tek ve en büyük amaç
Yeni Türkiye patentli Türk dış
politikasının her zamanki gibi vaadedilmiş topraklarda durdurulmasıydı.
Osmanlı
Sultanlarını tehdit eden, sürekli ayaklanan ve artık girdiği tüm savaşları
kaybeden yeniçerileri tarihe gömen II. Mahmud,
Başbakan Erdoğan’ın iki yüzyıl sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne yaptığı ve yapmaya
çalıştığı gibi, Osmanlı Devleti’ne saygın bir kimlik kazandırmaya çalışırken büyük bir küresel dirençle karşılaşmıştı.
Mısır Valisi mason Mehmet Ali Paşa'nın Fransız askerî danışmanının ve İngiliz müttefiklerinin kışkırtmasıyla 1831-1833 yıllarında Osmanlı Sultanı II. Mahmud’a karşı çıkardığı iç savaşta Filistin, Suriye ve Anadolu'ya düzenlediği seferlerde ve 21 Aralık 1832'de Konya ovasında Konya Muharebesinde Osmanlı orduları yenilmiş, II. Mahmud kendi valisine karşı Fransa ve İngiltere’den destek talep etmişti, ancak İç savaşı planlayan ve organize eden bu iki devlet yardım talebini reddedince, Ruslar, sıcak denizler hevesleri kullanılarak 1833’te (Hünkâr İskelesi Antlaşması) İstanbul’a davet edilene kadar Osmanlı hanedanını değiştirme kararlılığında olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa durdurulamadı. İngiltere’ye Osmanlı hanedanını değiştirmeme sözü veren Kavalalı, II.Mahmud’un hâl edilmesini ve oğlu çocuk Abdülmecid’in tahta çıkmasını istiyordu.
Mısır Valisi mason Mehmet Ali Paşa'nın Fransız askerî danışmanının ve İngiliz müttefiklerinin kışkırtmasıyla 1831-1833 yıllarında Osmanlı Sultanı II. Mahmud’a karşı çıkardığı iç savaşta Filistin, Suriye ve Anadolu'ya düzenlediği seferlerde ve 21 Aralık 1832'de Konya ovasında Konya Muharebesinde Osmanlı orduları yenilmiş, II. Mahmud kendi valisine karşı Fransa ve İngiltere’den destek talep etmişti, ancak İç savaşı planlayan ve organize eden bu iki devlet yardım talebini reddedince, Ruslar, sıcak denizler hevesleri kullanılarak 1833’te (Hünkâr İskelesi Antlaşması) İstanbul’a davet edilene kadar Osmanlı hanedanını değiştirme kararlılığında olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa durdurulamadı. İngiltere’ye Osmanlı hanedanını değiştirmeme sözü veren Kavalalı, II.Mahmud’un hâl edilmesini ve oğlu çocuk Abdülmecid’in tahta çıkmasını istiyordu.
31 Mayıs
2013 Gezi Parkı ayaklanmasındaki Erdoğan’ın
istifası, Ak Parti hükümetinin devamı gibi benzer talepler, 31 yıl iktidarda
kalan II. Mahmud’un yenileşme ve güçlenme stratejisini baltalamaya yönelikti.
Güneydeki sorunlarını çözmeye çalışan Osmanlı, Arap topraklarında çıkarılan iç savaşla durdurulmuştu. Sırp ve Yunan isyanları, Rus, İngiliz ve Fransız donanmalarının Navarin'de Osmanlı donanmasını imha etmesi, Rus ordularının doğuda Erzurum'a, batıda da Edirne'ye kadar ilerlemeleri, Fransa'nın Cezayir'i işgal etmesi ve asi ilan ettiği Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ihaneti İmparatorluğun yeniden güçlenmesini imkansız kılmıştı.
Güneydeki sorunlarını çözmeye çalışan Osmanlı, Arap topraklarında çıkarılan iç savaşla durdurulmuştu. Sırp ve Yunan isyanları, Rus, İngiliz ve Fransız donanmalarının Navarin'de Osmanlı donanmasını imha etmesi, Rus ordularının doğuda Erzurum'a, batıda da Edirne'ye kadar ilerlemeleri, Fransa'nın Cezayir'i işgal etmesi ve asi ilan ettiği Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ihaneti İmparatorluğun yeniden güçlenmesini imkansız kılmıştı.
II. Mahmud’un 1839’da
ölümünden önce, hain Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı cezalandırmak için gönderdiği ordu ile başlayan savaş 1839-1841 yılları arasında Beyrut, Akka, Filistin ve İskenderiye
kıyıları ve Anadolu’nun güneyi şu andaki gibi kan gölüne döndürdü. Sonrasında da Osmanlı, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın çıkardığı savaşlarla tarihe gömüldü.
Türkiye’nin
Sıfır Sorun Stratejisi ile Balkanlarda, Suriye, Lübnan, Mısır ve diğer Arap
topraklarında, İran’da geliştirmeye çalıştığı yeni birlik, İslam’ın yeniden doğuşunu
ve güçlenmesini simgeliyordu. Türkiye, komşuları, eski toprakları olmadan
güçlenemezdi. Durdurulmalıydı. Suriye’deki iç savaş Türkiye’nin bütün karşı
çabalarına rağmen durdurulamadı. Erdoğan ve Davutoğlu tarihin farkındaydı.
Suriye’deki
kaosun uzaması Türkiye’nin durdurulması için gerekliydi. Mısır Cumhurbaşkanı
Mursi’nin Türkiye ile eş güdümlü bir dış politika geliştirmesi, ABD, İngiltere,
Fransa, Almanya, İsrail tarafından Mısır’da demokrasinin askerî darbe ile sona
erdirilmesine ve Mursi’nin hapsedilmesine neden olarak sayıldı. Mısır, tarihteki
rolünün tersine Mursi ile güç birliği yapmak üzere yeniden kazanılmışken büyük
bir belirsizliğe gömüldü. İsrail askerî darbe yapan General Sisi’yi kahraman
ilan etmişti.
Suriye,
kuzeyde bir Kürt bölgesi, Irak
sınırlarına doğru uzanan bölgede bir Sünni bölgesi, Şam ve Lazkiye’yi içine alan
topraklarda bir Nusayri bölgesi olmak üzere üçe ayrılacak ve Türkiye üç ayrı
devletle çok daha büyük sorunlar yaşayacaktı. Suriye’de planlanan parçalanma
gerçekleşene kadar da savaş durmayacaktı. Hiçbir şekilde insaf içermeyen
savaş, soykırım düzleminde sonsuza dek sürecek büyük bir kan davası başlatmak için mümkün olduğu kadar uzatıldı.
Türkiye,
II. Mahmud’un Fransa ve İngiltere'ye yaptığı müracaatlar gibi Obama'ya müracaat ederek ABD’nin Suriye’deki katliamları durdurmasını istedi.
BMGK’yı ısrarla Suriye’ye müdahaleye çağırdı. Ancak kandan beslenen Rusya ve ABD
kaosun sürmesi için ellerinden geleni yaptılar.
İran,
Özgür Suriye ordusuna karşı savaşmak üzere Devrim Muhafızları, silah ve para
gönderdi. İran’ın güdümünde olan Lübnan Hizbullah lideri Nasrallah, İsrail’le
savaşarak zafer ve itibar kazanan Hizbullah askerlerini Esed’i desteklemek ve
sünni savaşçılarla savaşmak üzere Suriye’ye gönderdi. AB, sonradan ÖSO'yla savaşan Hizbullahı terör örgütleri listesine alarak ödüllendirecekti.
İngiltere,
iki yüzlü politikalarla, ÖSO’ya silah satışını engelleyen AB kararının
değiştirilmesini isterken, 1 Haziran’da sona eren satış yasağı bittiğinde, iki yıldır sürdürdüğü politikasını aniden değiştirdi. ÖSO’ya silah
vermeyeceğini ilan etti. ABD, İngiliz, Fransız,
İsrail, İran ve Alman istihbaratı katil
Esed’e stratejik destek vererek ölümlerin sürmesini sağladılar.
ABD, taşeronu El Kaide’yi Suriye’ye
yönlendirerek ÖSO’nun komutanlarını öldürtmeye çalıştı. SMDK’nın temsil ettiği
demokratik yapı, El Kaide gibi harici unsurlar bahane edilerek İslamcılık
hedefi olan illegal bir yapı olarak tasnif edilmeye çalışıldı.
Rusya, Esed’e
sıcak ve anlık desteğini eksiltse de Cenevre toplantılarını sağlayamamış olmakla
büyük bir yenilgiye uğramıştı. Türkiye ile olan stratejik ilişkilerini riske edemediği
için sessiz kalmayı tercih etti.
Irak Başbakanı
Malikî, İran’dan Esed’e gidecek olan silah ve asker sevkiyatını engelleyecek
güce sahip olmadığını ilan ederken Şii kanat artık belirginleşmişti.
ABD
Türkiye Büyükelçisi Ricciardone bölgedeki kaos sürerken, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’‘nun bütün karanlık noktalarını gezdi, Ağrı Dağı’na tırmandı. PKK o
dağlarda iken elliye yakın yakma, adam kaçırma, özel güvenlik egzersizleri
yapıyordu. Türkiye ile sıcak diyaloglar gerçekleştiren ve petrol anlaşmaları
yapan Barzani, ansızın Erbil’de bir Kürt Konferansı düzenleneceğini ilan
ederek, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki Kürt liderleri davet etti.
Dünya şu
sıralarda Büyük Kürdistanı konuşuyor. Türkiye, İran ve Irak’tan resmî hiçbir
eleştiri almayan bu oluşum, büyük sürprizler doğurmayacaksa da, Türkiye’nin yeni
denge stratejisindeki ustalığının niteliğini belirleyecek. Davutoğlu’nun sakin
ve olgun tutumu güçlü ikinci on yılın nasıl olacağına dair etkili söylemlerle
güçlendiriliyor: “İzin vermeyiz!”
Gezi Parkı
Terörü, Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen ülkelere büyük umut vermişti. Şu
andaki büyük sessizlik, bastırılan bu ayaklanmanın getirdiği periferik
şaşkınlıktan kaynaklanıyor. Mısır’daki darbe, Türkiye'nin İhvan'la, Araplarla işbirliğini güçlendiren bir fırsat alanı da açmış oldu. Türkiye demokratik duruşunu tescilleyen
ve küresel onay alan bir sonuca doğru ilerliyor.
Mısır’da
olana darbe diyemeyen Avrupa Birliği, Türkiye’nin çifte standart ve demokrasi
vurgulu ısrarlarından daha fazla kaçınamadığı için, darbe sonrası oluşturulan
geçici yönetimi meşru görmediğini ilan etti, ancak ardından AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası
Yüksek Temsilcisi Ashton, Kahire’yi ve darbeci yönetimi ziyaret ederek
darbecilere verdiği desteği güçlendirdi. ABD darbeyi desteklemeye ve yeni savaş
uçakları göndermeye kararlıydı. Ürdün Kralı da üzerine düşeni yapıyor ve Kahire’yi
ziyaret eden ilk kral olmayı tercih ediyordu.
Mısır,
kanlı bir iç savaşa hazırlanırken Türkiye daha sessiz daha derin bir strateji
savaşı ile meşgul görünmek istiyor. Bütün görsel değişkenleri demokrasi ve
insan hakları eksenine taşıyarak çift kanallı ancak derinlikli bir politika
uyguluyor.
Batı, İsrail
ve İran Türkiye’yi durdurma hedeflerinin ilk yarısında başarıya ulaşmış görünüyorlar.
Türkiye 1833’teki gibi güçsüz değil ve
ilk yarı sonucu, Türkiye’yi daha gerçekçi ve sağlıklı politikalar üretmeye
zorladı. İkinci yarıya güçlenerek başlamış olan bir Türkiye’nin bölgeye ve
Dünya’ya umut vaat etmeye devam edeceği artık kuşku götürmez bir gerçek.
Gelişen
bütün nicelikleri ve nitelikleri ile Dünyaya yayılan Türkiye artık tarihi
değiştirebilecek güce sahip. Mısır ve Suriye sınırları değişmeden sonraki on
yıla taşındıklarında Batı tamamen bitmiş olacak. Arap toprakları artık hazmı
zor birer lokma hâlinde, vahşi batının
midesinde patlamaya hazır birer bomba ve bu bomba patladığında bu kanlı
topraklarda bir tek kral ve diktatör kalmayacak.
Âkil Ağazâde, Sonsuz
Ark, 22.07.2013