“Öldürüş
eylemlerinin öznesiyiz her birimiz. Gel artık!”
Desem ki, sana, “Eneke
bilyelerimi” vereceğim, gelir misin?”
Gelsen!
Gelsen
anlayacaksın benim niçin gelemediğimi ve niçin seslendiğimi sana.
Desem ki, sana
“cennet çeşmesi”nin suyundan çay demledim, gelir misin? Yoksa “neden kırk
pungardan değil?” mi dersin. Gelsen “kırk pungardan” da getirirdim çay suyunu.
Ve odun közünde demlerdim semaver çayını. Güne, günlere, geceye inat sen dur
deyinceye kadar hiç fırsat vermezdim geçmesine semaver közünün.
Desem ki,
zemheriyi kovdum bağımdan her dem gül açar, gelir misin?
Ayaz değildir
ellerimi, yanaklarımı yakan, sensizlik! Gelir misin?
Gelsen! Silsen
yazgımdan ıraklığı. Silsen ayrılığı sözlüklerinden dünyamın.
Desem ki,
yalandır gülüşü gözlerimin, yalandır dinginliği gönlümün, gelir misin?
Hiç bilmedi gönlüm
sükûnu! Aklımın erdiklerine ne elim erdi ne ayaklarım, desem gelir misin?
Gelsen!
Gelsen tarasam
saçlarını! Sesinle yıkasam kirini pasını kulaklarımın. Sevinçten zıplardım
çocuklar gibi. Bulutlar üstünde bulurdum kendimi. Gelsen şu kocamış halimde görürdün
ne çocukluklar kalmış derinliklerinde içimin.
Desem ki,
gözümde fer, dizimde derman yok, gelir misin?
Beni böyle
perişan etmen reva mıdır? Böyle öksüz koman, yetim bırakman sana haz mıdır?
Diye sitem etsem gelir misin? Gelir miydin?
Sitemlerimi gözdağı
mı bellerdin?
Desem
çaresizliğim sana güç veren midir? Seni güçlü kılan beni yokluk deryasından
bulup çıkarman mıdır? Beni, unutuşun, gelmeyişin kahrıyla beslemen sana elzem
midir?
“Hırpani kendine
gel!” mi derdin? Atlayıp düldülün sırtına, terkine de alıp rüzgârları çıkar
gelir miydin? Kokunun sindiği rüzgârları olsun gönderir miydin?
Desem ıraklık
sinemde diken gelir misin?
Söz! Her gün
boyarım ayakkabılarını! Gül koyarım çamaşırlarına.. gelir misin? Güler misin,
elinin tersiyle iter misin rüşvet belleyip.. dil mi çıkarırsın yoksulluğuma?
Kanına ekmek
doğramak istemez misin ayrılığın, desem koşar gelir misin? Nazlanır mısın?
Gerekçeler bulup kovar mısın seslenişimi? Feryadımın biber mi sürersin ağzına?
Gelsen sular
seller gibi coşar oynarım! Sevinçten yakar yanaklarımı gözyaşlarım, desem gelir
misin? Gelmeye niyetlenir misin? Niyetini söyler misin? Sözlerini elçi kılıp
gönderir misin? Elçilerine gülüşünden bir nebze verir misin? Tembihler misin
ziyan etmesinler gülüşlerini? Gündüzün güneşinden, gecenin ayazından
korusunlar, der misin?
Desem takatim
kalmadı beslemeye bekleyişi, gelir misin? Bekleyiş senin konuğun olmasa bir an
bile tutmam evimde, ocağımda, bağımda, bahçemde.. artık gelsen!
Söz! Gelirsen
ben burada, bıraktığın yerde olacağım. Dizlerimin üstünde oturuyor bulacaksın
beni.
Başka nasıl
anlatılır bilmiyorum ki! Sözcüklerim çalındı, sözcüklerim kaçırıldı “gelir
misin” deyişinden başka bir deyişim kalmadı.
Türkülerimle
dolu heybemi kaybettim arenalarda. Sokak aralarında. Şimdi bilmem hangi kentin
mezadında sergidedir.
Gelsen! Bir
gelsen belki heybem de çıkar ortaya! Türkülerim kendiliğinden yankılanır
evlerin sofalarında. Ocak başlarında. Yaz aylarında. Kış aylarında. Çeşme
başlarında. Beşiklerin başucunda kendileri fısıldarlar kendilerini belki.
Gelsen! Ah bir
gelsen gelişin benim için de olmasın, gözleri açık giden bebeler için olsun
gel! Emeği çalınanlar için gel! Sevgisi katledilenler için olsun gelişin, gel!
Öldürülen merhamet için gel, sürgün edilen adalet için gel!
Önünde ölem gel
artık! İnan takatim kalmadı bu suskunluğa. Bu vurdumduymazlıktan bitap düştü
takatim. Evimi örümcekler bastı. Yatağımı akrepler sahiplendi. Kimsesizlik
kesildi baştan aşağı dünyam. Öksüzlük pınarlarının yatağı oldu dünyam.
Köksüzlüğü büyüten oldu dünyam. Acının heykelleri kapladı ketlerin tüm
meydanlarını. Yalanın heykelleri kapladı kentlerin içini dışını. Bağını
bahçesini, köyünü kentini, vadisini sahilini, denizini deresini, itini
kedisini, otunu küspesini bir örümcek ağı gibi sardı vahşet. Kıyımlar dehşete,
dehşetler vahşete, vahşetler aldırmazlığa dönüştü.
Ve sen gelmedin!
Gelmiyorsun! Geleceğine dair bir işaret göndermiyorsun. Yanan içimi
serinletecek bir işaret olsun göndermiyorsun.
Sen gelmezlikte
direttikçe diz çöküyor her bir şey yokluğun önünde. Yokluk emiyor her birimizi.
Yokluk emiyor her şeyimizi. Beynimizi kemiriyor, kalbimizi kemiriyor,
dizlerimizin bağını kemiriyor, ayaklarımızın ferini kemiriyor, gözlerimizin
ışığını çalıyor yokluk.
Öldürüş
eylemlerinin öznesiyiz her birimiz. Gel artık!
Cemal Çalık, 26.07.2013, Konuk
Yazarlar, Sonsuz Ark