27 Temmuz 2013 Cumartesi

SA317/KY1-CÇ22: Sefihler

Duymazdan gelmeyi bilgelik bilirler.


Sefil dünyalarında mutludurlar. Çünkü küçücüktür dünyaları. Çünkü ilkel, çünkü put sevicidirler. Putsuz kalmaktan ödleri kopar. Her neye tutunurlarsa putlaştırırlar. Her neye uzatsalar ellerini puta döndürürler. Ve putların kendilerini ezmesinden tuhaf bir haz duyarlar.

Sefil dünyalarında sefihçe yaşarlar. Vahşice yaşarlar. Tutsaklıklarını özgürlük sanırlar. Küçücük dünyalarında kendine benzemeyen hiçbir şeye, hiçbir kimseye geçit vermemeye gayret ederler. O gayretleri de olmasa hiç devinemeyecekler, devinmeyecekler kokacaklar. Kokuşmuşlukları had safhaya ulaşacak.

Bir başkasının kendisi olmasına tahammülleri yoktur. Kendi kendilerine düşünmeye mecalleri yoktur. Mecalleri olsa da cüretleri yoktur. Akıllarının kirada olmasından bir rahatsızlık duymazlar. Kendilerinden öncekilerin kendileri yerine düşündükleri vehmine yapışıp kalmışlardır. Kendilerinden öncekilerin yapılacak ne varsa yapıp-ettiklerine inanlıdırlar. Kendilerinden öncekilerin kendilerine bir cennet kurduklarına o cennette olmak gerektiğine can-ı gönülden iman ederler. Durup bir düşünmezler. Düşünme gereği hissetmezler. Kendi duyuş ve duyumsamalarına güvensizdirler.

Düşmanlık duygularıyla sürdürürler dünyalarını. Düşsel düşmanlarının varlığıyla var etmişlerdir dünyalarını. Korku perdeleridir. Sınırları daralttıkça, gönülleri kararttıkça artar mutlulukları. Sınırlar daraldıkça, gönüller karardıkça ışıldar gözleri.

Bütün dövizleri “ihanet-düşman-kahrolsun-ölüm” dörtlüsünden ibarettir. Başkaca söz bilmezler. Sözcük dağarcıklarında sevgiye bir yer yoktur. Dostluktan yana, arkadaşlıktan yana kıttır duyguları. Dostluğu, arkadaşlığı kendisinin benzeri olan içindir.

Kendisi gibi olmayanı sevmeye, kendisi gibi olmayana el uzatmaya, kucak açmaya yanaşmazlar asla. Renginden ötürü kınarlar, dilinden ötürü kınarlar, inanından ötürü diş bilerler başkasına. Başkası kendisi olmadıkça, başkası kendisi gibi algılamadıkça, kendisi ve “şey”leri kendisi gibi anlamlandırmadıkça, adlandırmadıkça yaşama hakkı tanımazlar.

Kargadan başka kuş, tavladan başka oyun, kavaktan başka ağaç bilmezler. Bütün kuşlar karga gibi ötsün isterler, bütün oyunlar bir zar’a mahkûm olsun dilerler, bütün ağaçların kavağa dönmesini beklerler. Direnen ağaçları ortasından ikiye biçerler. Karga gibi ötmeyene kafesler icat ederler. Dönüp bir bakmazlar yaşattıklarına, dönüp bir bakmazlar yaşadıklarına.

Gözleri kamaşır aydınlıktan. Bu yüzden düşmandırlar ışığa. Bu yüzden hazzetmezler aydınlıktan. Ne vahyin ne aklın aydınlığına tahammülleri yoktur. Zanlarının karanlığıdır dünyalarını kuşatan. Hep bir karanlığı kutsarlar.

Dinlemezler. Dinlemeyi bilmezler. Hem bilmediklerini de bilmezler. Söyletmezler. Kendilerinden öncekilerin yapıp ettiklerini birere söylenceye dönüştürürler. Bu söylenceler virdidir dillerinin. Kalplerinin.

Hakikati söyleyene diş bilerler. Sorana kan kustururlar. Sorgulayana dar ederler daracık dünyalarını. Başka dünyalar olmasın isterler. Evren de küçülsün isterler.

Kendilerinden öncekiler neye nasıl inanmışlarsa ona öyle inanırlar; “ya sizden öncekiler bir şey bilmiyor idiyseler!” hitabını duymazlıktan gelirler. Duymazdan gelmeyi bilgelik bilirler.

Geçmişe aittir dertleri. Geçmiştekilerin özlemidir ektikleri. Geçmişi güne taşımaktır hevesleri. “Bir gününü bir gününe eş tutan aldanmıştır!” düsturuna düşman kesilmişlerdir ayrımında olmaksızın. Böylece dün içre kılmışlardır ahlanıp-vahlanışlarını.

“Onlar sizden önce bir ümmetti geldi geçti!” anımsatmasını kabule yanaşmazlar, yadsıdıklarının ayrımında değillerdir. Çün putlarına payandadır geçmişleri. Gelecekleri de putlarına payanda olsun isterler. Vahyin muhatabı değil vahiy muhatap olsun umarlar.

Tanrı’yı dahi putlaştırırlar geçmişte yaşayanları için. Kendileri bu günü yaşamadıklarından kimse de bu günü idrak etsin istemezler. Heva ve heveslerini rab katına çıkarmışlardır. Heva ve heveslerinde geçmişleri vardır.



Cemal Çalık, 27.07.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark

Seçkin Deniz Twitter Akışı