"..kaygılardan birkaçı, bir sürü hastalığı fısıldıyor kulağınıza.. "
Birden bir heves düşer bir yerden içinize.. irkilirsiniz. Ne
olduğunu anlamak için depreşirsiniz. Ürpertiyle bakınırsınız etrafınıza. Avının
kokusunu alan her hangi bir avcı gibi ona doğru hamle edersiniz sakınarak.
Ürküp-kaçmasın için elden gelen ne varsa.. ne gerekiyorsa onları
eylemleştirirsiniz.
Mini minnacık bir toz zerresi, ince bir kum tanesi kadar bir
şeydir henüz. Meraklı bakışlarınızla da buluşamamıştır. Düştüğü yeri el
yordamıyla ararsınız. Sırtınızla gömleğiniz arasında yuvarlanan bir şey gibi.. muhayyilenizin
elleriyle keşfe çıkarsınız yerini bulmak için.
Yatıyorsanız birden fırlarsınız. Uyumak için verilmekte olan
savaşım kazanılma seyrinden uzaktır
henüz. Doğrulursunuz yatağınızda. Şaşkın şaşkın bakınırsınız etrafınıza. Soluk,
kirli bir sarı ışığın aydınlığında ne görülebilirse.. görme gayreti de pek
yoktur ya.. zaten hep gördüğünüz şeylerdir.
Bir yatak işte.. kuvvetle ihtimal elbiselerinizi koyduğunuz
iki veya üç gözlü bir dolap.. bir zamanlar ceviz ağacından olduğu belirtilerek
kasınılan konsolların yerini almış formika kaplama bir tuvalet masası.. gündüz
giydiğiniz kıyafetleri lanettain üzerine bıraktığınız sandalyemsi bir şey..
Yatağınızda doğruldunuz. Etrafınıza baktınız. Hele bir de sigarayla tanışıklığınız varsa ve
yalnızsanız - ki böyleyse eğer sigara başucunuzdadır- eliniz uzanır.. kibrit-
çakmak artık sigaranızı yakmak için ne kullanıyorsanız onunla sigaranızı
yakarsınız.
Derin bir nefes çekersiniz. Ucun ucun bir sevinç dalgası
göstermektedir kendisini. İçinize bir heves düşmüştür. Ve siz bunu
ayrımsamışsınızdır. Mükemmel bir şey. Kaygılarınız bir köşede bekleşir. Onlar
henüz ilk şaşkınlıklarını sizin gibi çabucak atamamışlardır üzerlerinden. Siz
uyku mücadelesi verirken öylesine saldırılarda bulunmuşlardır ki soluk
soluğadırlar. Ve bu yeni geleni henüz görmemişlerdir bile. Ya da fark
edememişlerdir diyelim.
Evet daha fark edememişlerdir bu gelenin kimliğini.
Kendilerinden biri olabilir. Düşmanları olabilir. Bunu ayrımsamadan her hangi
bir eylemde bulunmaktan kaçınırlar. Kaygılarınız sizden hep bir adım öndedirler
bu yüzden. Siz de az biraz akıllanmış-uslanmışsınızdır. Yine de sizin
tarafınızda olduğuna dair daha bir güçlüdür duygularınız.. öyle olduklarını
ummak yerine öyle olduklarını kabule daha yakınsınızdır.
İşte tam da bu yüzden kaygılarınız sizden daima bir adım
öndedir ve her zaman galebe çalarlar size. Bunu da sürekli yaşarsınız. Sürekli
yaşanan bir mağlubiyet. Çoktan iflas etmiş, elde avuçta ne varsa kaybetmiş bir
kumarbaz umuduyla “bu kere!” dersiniz, sakınarak geçirmişsinizdir bu sözü
içinizden. Duyulması her şeyin sonudur. Daha yeni doğmuştur. Daha yeni
düşmüştür içinize bu heves. Kimliği belirsiz. Ne üzerine olduğu anlaşılması
henüz muhal.
Ve hatta bir kaygı bile olabilir.. henüz tırnaklarını
gösterebilecek çağına gelmemiştir. İster kozasını yırtamamış, ister sert
yumurta kabuğunu kıramamış deyin. Daha kuluçka dönemi bitmemiştir. Böyleyken
sizden yana olan bir heves hükmünde bulunmuştunuz.
Bir sigara bile yakmıştınız. Derin bir nefes çekmiş beton
tavana doğru üflemiştiniz. Bir zafer kazanmış komutan edasıyla yapmıştınız
yaptıklarınızın tümünü. Gözünüzün önünde zaferiniz için, bir geçit resmi
düşlemediğiniz kalmıştı.
Az kalsın onu da yapacaktınız.. bir an yatağınızın baş ucunda
küllüğü göremeyince. Kalkmaya yeltendiniz. Hemen şapkalı –abajur değil- gece
lambasının duvara kalan kısmına doğru sürmüş olduğunuzu görüp rahatladınız. Ve
hatırladınız bir şimşek hızında, uykuya girizgah sayılabilecek yoklamalar
esnasında, uyumadan önce bir iki sigara daha içmiştiniz yatağınızda.
Rahatlamanızda herhangi olağanüstülük yok elbet.. eğer küllük
için yatağınızdan, yatak odanızdan çıkıp gitseydiniz içinize düşen hevesin
akıbeti pek de iyi olmazdı. Bunu geçmiş deneyimlerinizden biliyorsunuz.
Derin bir nefes alıyorsunuz, ne kaygılarınız duysun istiyorsunuz
bu nefesi ne de içinize düşen heves sezsin.. heves şimdilik gözdeniz..
kaygılarınızın pür dikkat oluşları gözünüzden kaçmıyor. Ve sizi çepeçevre sarma
manevraları. Ürküyorsunuz. Sigaraya daha bir şevkle atılıyorsunuz.
Bu nedir? Bu hep o beklediğiniz değil mi? Bunca zaman onu
beklemiştiniz. Zarlar atıldı. Zarlar dönüyor. Vazgeçtiniz zar atmaktan. Zar
size hiç gülmez, sürekli yenilgilerinizde hep zar vardır. Zar nedense size
dostluk elini uzatmamıştır. Uzatmaya da hiç niyeti yoktur muhayyilenizde bile
zara yer vermemelisiniz.
Ama kağıt öyle mi? Çocuklar gibi zıplamadığınız kalmıştır
kimi zamanlar sıradan bir şey gibi davranmayı becermişsinizdir kıskanç, öfkeli
bakışlar üzerinizde gezinirken. Gayet ciddi. Gayet mütevazı. Kağıt bu.. zar
ustalık, kağıt şans işi.. der gibi bakışlar fırlatırsınız çevrenize. Evet en
iyisi kağıt ve en iyisi pokerdir. Koştunuz. Oturdunuz. Kağıtlar dağıtıldı..
bakmadan, bakmış gibi yapıp “ tek kart” demek üzeresiniz. Sesinize, nefesinize
hakim olmaya çalışarak;
“ Tek kart!” demek için açıldı dudaklarınız. Diğerlerine
şöyle bir göz gezdirmek daha akıllıca değil mi? Bu son eldir. Yumdunuz
dudaklarınızı. Dudak yumuşunuz masadakiler tarafından görülmemeli.
Poker oyuncuları ilginçtir. Renginizden, oturuşunuzdan,
kımıldanışlarınızdan elinizi apaçık görebilirler. Blöf mü? Sağlam mı? Öyleyse
dudaklarını yumduğunda birilerinin seni görüp görmediğini bilmelisin. Bu son
şansındır.. kim bilir? Kağıtlara baktığın imasını uyandırmalısın rakiplerine..
gerçekten bakmak pek akıllıca değildir. Çabuk renk verirsin. İşte kaygılarınız
dikildiler tepenize..gözleri çakmak çakmak her birinin.
Ya içinize düşen.. o da onların safında mı? O nerelerde?
Düştüğü yerde mi? Rahatsızca kımıldanırsınız. Yoksa o da öncekiler gibi mi olacak.. kaygılarınızın oynadığı bir
oyun muydu?
Sağlığınız üzerine.. geçim koşulları üzerine.. hele
oturduğunuz ev kiraysa.. ah! Kaygılarınızın sizi en çok vurduğu noktadır. Elden
gelse karşılaşmalarda faul olan
“eylemler” sınıfına bile sokulabilir. Bu apaçık belden aşağı vurmadır. Ama
onlar dinlemez. Görüntüler eşliğinde
çıkarlar karşınıza.
Ne mizansen ama! Daha siz “ mola” demeden.. hatta ağzınızı
açmadan sürüverirler önünüze.. ev sahibiniz/sahibeniz yapmacık bir
sıkılganlıkla, çaresiz bir insanın tavrıyla, ellerini ovuşturarak.. güldünüz
değil mi?
“O hangi ev sahibi?” diye iç geçiriyorsunuz..
Ama gece yarısı.. kendinizden pek eminsiniz. Geçtiğiniz
yerleri tir tir titretiyorsunuz. Böyle olunca bırakın ev sahibi ezilip-büzülsün
karşınızda. Alacaklı değil de borç almaya gelmiş biri gibi.. ezilip büzülsün
karşınızda.. bu kadarlık bir suiistimal yapın kendinize.. alışkanlık yapar diye
korkmayın.. şımartın kendinizi gecenin bu yarısında. Buna niyetlendiniz. En
azından içinizden bu kadarcık bir güç gösterisi düşü geçsin..istersiniz. Bilmeden.
Farkında olmadan.
Oysa kaygılarınız sizin bu kadarcık bir şımartılmanıza bile
göz yummazlar. Gerçekte olmayan, rüzgarın çıkardığı sesi gecenin bu yarısında
ev sahibinizin/sahibenizin ayak sesi olduğuna, bir taraftan zili çalıp, bir
taraftan da kapıyı tekme-tokat dövdüğüne inandırır, kapıyı açmak zorundasınız,
kalkarsınız yerinizden, tiril tirildir dizleriniz. bütün hiddeti ve öfkesiyle:
“Ya kirayı artırın ya da evimden çıkın.. ne yüzsüzsünüz.. sizi ortak mı aldım? Hata mı
ettim evimi vermekle.. ne bu ya! Gece yarısı eve gelmeler.. sizi bulmak için
uykularımdan oluyorum.. bir hafiye tutmadığım kaldı. Yeter. Her ay iki karış
surat.. benim de bir ailem var.. benim de okulda okuyan çocuklarım var.. benim
de evimde günde üç öğün kazan kaynıyor..”
Siz ağzınızı açıp: “ Bizim ev de iki öğün kazan bayramdan
bayrama kaynar.. o da kurban kesen komşuların aklına düşersek..” demeyi
kurmuşsunuzdur.. kurmakla kalırsınız.. aslında bu da iyi bir şeydir. Bu ana
kadar bunu bile yapmamışsınızdır. Yine de ağzınızdan:
“Haklısınız.. evet vallaha durum gün geçtikçe kötüye
gidiyor!” tümceleri dökülür. Alttan almanız gerektiği düşüncesi galebe
çalmıştır. Alttan almanızı, ezilip büzülmenizi, gerekirse el-ayak öpmenizi
kaygılarınız dikte eder.. yapmanızı istedikleri şeyler konusunda öyle akli
gerekçeler bulur ki.. eliniz ayağınız bağlanır..diliniz tutulur.. gardı düşmüş
bir boksörün yiyeceği o öldürücü yumruk gelmek üzeredir.. devam eder:
“ Sakın diklenme.. gece yarısı.. nereye gidersin.. hem gidecek
kimin var.. alttan al. Adam gerçekten de sana pek tahammül gösterdi.. kefilsiz,
senetsiz evini kiraya verdi. Evet doğru günü gününe kirayı ödedin; hoş pek de
günü gününe sayılmaz ya.. hemen her kirada bir iki gün geciktirdin.. yani
genelde geciktirdin. Ama adam bir kere olsun bunu yüzüne vurmadı. Artık kirayı
artırmanın yolunu bul da kirayı artır. Geçim gerçekten de güçleşiyor. Adam inan
haklı.. öyle ya çocukları var.. eşi, dostu. Bak gecenin bir vaktinde herkes
uyurken.. hatta sen başını yumuşacık yastığına başını gömmüşken.. adam sokaklarda
dolaşıyor… senin yüzünden.. inkar mı edeceksin?”
“Siz kimin tarafındasınız?” sorusunu sorma fırsatı elde etmeden,
bir başka çığlık duyulur:
“Sen o kadar vurdum duymazsın ki.. evet vurdum duymazsın..
söyle bakalım dün kartın son günüydü yatırdın mı? Yo! Elbette yatırmadın.. su
faturasını da yatırmadın.. yarın bir gün kessinler de gör..”
Siz kimin tarafındasınız?
Nasıl da umutlanmıştınız? Nasıl da sevinçle dolmuştu içiniz..
bir heves düşmüştü içinize.. besleyip büyütmeniz gereken bir heves.. Ah! Neler
kurmanıza vesile olmuştu. Çok bilinmeyenli denklemleri çözmek için yepyeni bir
formül mü bulmadınız.. insanlığın önünde dikilen nice paradoksları bir çırpıda
çözüvermiştiniz.
Çağın bilgesi ünvanıyla anılmanıza yeter sebep bir ekol mü..
şiirin hasını.. açlığa çözüm.. yepyeni bir toplumsal sistem.. neler de neler.. işte hiç birinin gerçekleşme
şansı yok. Kaygılarınız el birliği yaparak boğdu nereden geldiği meçhul o
ihtimama muhtaç hevesi.. kim bilir belki de onlardan biriydi. Başınızı
yastığınıza gömmekten başka ne yapacaksınız?
Sigaradan bile keyif alamadınız.. kaygılardan bir kaçı bir
sürü hastalığı fısıldıyor kulağınıza.. öfkeyle yapışıyorsunuz yorganınıza, sert
bir biçimde atıyorsunuz başınızı yastığa. Kararınızı da verdiniz.. sabah
sigarayı bırakıyorsunuz, su faturasını yatırıyorsunuz, muhasebeye çıkıp avans
alıyor kartı yatırıyorsunuz, patronla görüşüp maaşınızı biraz artırıp-artıramayacağını
soruyorsunuz, olumlu cevap alıyorsunuz, artış kadar kirayı artırıyorsunuz.
Uyku gözüktü ufukta. Uyku el ediyor. Ayak seslerini duydunuz.
Kalbiniz tatlı bir çarpıntıyla çarpıyor. Saatin geçliği umurunuzda bile değil.
Sabah her şey çok güzel olacak.
Cemal Çalık,
27.07.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark