28 Temmuz 2013 Pazar

SA320/KY1-CÇ23: Kaygı

"..kaygılardan birkaçı, bir sürü hastalığı fısıldıyor kulağınıza.. "



Birden bir heves düşer bir yerden içinize.. irkilirsiniz. Ne olduğunu anlamak için depreşirsiniz. Ürpertiyle bakınırsınız etrafınıza. Avının kokusunu alan her hangi bir avcı gibi ona doğru hamle edersiniz sakınarak. Ürküp-kaçmasın için elden gelen ne varsa.. ne gerekiyorsa onları eylemleştirirsiniz.

Mini minnacık bir toz zerresi, ince bir kum tanesi kadar bir şeydir henüz. Meraklı bakışlarınızla da buluşamamıştır. Düştüğü yeri el yordamıyla ararsınız. Sırtınızla gömleğiniz arasında yuvarlanan bir şey gibi.. muhayyilenizin elleriyle keşfe çıkarsınız yerini bulmak için.

Yatıyorsanız birden fırlarsınız. Uyumak için verilmekte olan savaşım  kazanılma seyrinden uzaktır henüz. Doğrulursunuz yatağınızda. Şaşkın şaşkın bakınırsınız etrafınıza. Soluk, kirli bir sarı ışığın aydınlığında ne görülebilirse.. görme gayreti de pek yoktur ya.. zaten hep gördüğünüz şeylerdir.

Bir yatak işte.. kuvvetle ihtimal elbiselerinizi koyduğunuz iki veya üç gözlü bir dolap.. bir zamanlar ceviz ağacından olduğu belirtilerek kasınılan konsolların yerini almış formika kaplama bir tuvalet masası.. gündüz giydiğiniz kıyafetleri lanettain üzerine bıraktığınız sandalyemsi bir şey..

Yatağınızda doğruldunuz. Etrafınıza baktınız.  Hele bir de sigarayla tanışıklığınız varsa ve yalnızsanız - ki böyleyse eğer sigara başucunuzdadır- eliniz uzanır.. kibrit- çakmak artık sigaranızı yakmak için ne kullanıyorsanız onunla sigaranızı yakarsınız.

Derin bir nefes çekersiniz. Ucun ucun bir sevinç dalgası göstermektedir kendisini. İçinize bir heves düşmüştür. Ve siz bunu ayrımsamışsınızdır. Mükemmel bir şey. Kaygılarınız bir köşede bekleşir. Onlar henüz ilk şaşkınlıklarını sizin gibi çabucak atamamışlardır üzerlerinden. Siz uyku mücadelesi verirken öylesine saldırılarda bulunmuşlardır ki soluk soluğadırlar. Ve bu yeni geleni henüz görmemişlerdir bile. Ya da fark edememişlerdir diyelim.

Evet daha fark edememişlerdir bu gelenin kimliğini. Kendilerinden biri olabilir. Düşmanları olabilir. Bunu ayrımsamadan her hangi bir eylemde bulunmaktan kaçınırlar. Kaygılarınız sizden hep bir adım öndedirler bu yüzden. Siz de az biraz akıllanmış-uslanmışsınızdır. Yine de sizin tarafınızda olduğuna dair daha bir güçlüdür duygularınız.. öyle olduklarını ummak yerine öyle olduklarını kabule daha yakınsınızdır.

İşte tam da bu yüzden kaygılarınız sizden daima bir adım öndedir ve her zaman galebe çalarlar size. Bunu da sürekli yaşarsınız. Sürekli yaşanan bir mağlubiyet. Çoktan iflas etmiş, elde avuçta ne varsa kaybetmiş bir kumarbaz umuduyla “bu kere!” dersiniz, sakınarak geçirmişsinizdir bu sözü içinizden. Duyulması her şeyin sonudur. Daha yeni doğmuştur. Daha yeni düşmüştür içinize bu heves. Kimliği belirsiz. Ne üzerine olduğu anlaşılması henüz muhal.

Ve hatta bir kaygı bile olabilir.. henüz tırnaklarını gösterebilecek çağına gelmemiştir. İster kozasını yırtamamış, ister sert yumurta kabuğunu kıramamış deyin. Daha kuluçka dönemi bitmemiştir. Böyleyken sizden yana olan bir heves hükmünde bulunmuştunuz.

Bir sigara bile yakmıştınız. Derin bir nefes çekmiş beton tavana doğru üflemiştiniz. Bir zafer kazanmış komutan edasıyla yapmıştınız yaptıklarınızın tümünü. Gözünüzün önünde zaferiniz için, bir geçit resmi düşlemediğiniz kalmıştı.

Az kalsın onu da yapacaktınız.. bir an yatağınızın baş ucunda küllüğü göremeyince. Kalkmaya yeltendiniz. Hemen şapkalı –abajur değil- gece lambasının duvara kalan kısmına doğru sürmüş olduğunuzu görüp rahatladınız. Ve hatırladınız bir şimşek hızında, uykuya girizgah sayılabilecek yoklamalar esnasında, uyumadan önce bir iki sigara daha içmiştiniz yatağınızda.

Rahatlamanızda herhangi olağanüstülük yok elbet.. eğer küllük için yatağınızdan, yatak odanızdan çıkıp gitseydiniz içinize düşen hevesin akıbeti pek de iyi olmazdı. Bunu geçmiş deneyimlerinizden biliyorsunuz.

Derin bir nefes alıyorsunuz, ne kaygılarınız duysun istiyorsunuz bu nefesi ne de içinize düşen heves sezsin.. heves şimdilik gözdeniz.. kaygılarınızın pür dikkat oluşları gözünüzden kaçmıyor. Ve sizi çepeçevre sarma manevraları. Ürküyorsunuz. Sigaraya daha bir şevkle atılıyorsunuz.

Bu nedir? Bu hep o beklediğiniz değil mi? Bunca zaman onu beklemiştiniz. Zarlar atıldı. Zarlar dönüyor. Vazgeçtiniz zar atmaktan. Zar size hiç gülmez, sürekli yenilgilerinizde hep zar vardır. Zar nedense size dostluk elini uzatmamıştır. Uzatmaya da hiç niyeti yoktur muhayyilenizde bile zara yer vermemelisiniz.

Ama kağıt öyle mi? Çocuklar gibi zıplamadığınız kalmıştır kimi zamanlar sıradan bir şey gibi davranmayı becermişsinizdir kıskanç, öfkeli bakışlar üzerinizde gezinirken. Gayet ciddi. Gayet mütevazı. Kağıt bu.. zar ustalık, kağıt şans işi.. der gibi bakışlar fırlatırsınız çevrenize. Evet en iyisi kağıt ve en iyisi pokerdir. Koştunuz. Oturdunuz. Kağıtlar dağıtıldı.. bakmadan, bakmış gibi yapıp “ tek kart” demek üzeresiniz. Sesinize, nefesinize hakim olmaya çalışarak;

“ Tek kart!” demek için açıldı dudaklarınız. Diğerlerine şöyle bir göz gezdirmek daha akıllıca değil mi? Bu son eldir. Yumdunuz dudaklarınızı. Dudak yumuşunuz masadakiler tarafından görülmemeli.

Poker oyuncuları ilginçtir. Renginizden, oturuşunuzdan, kımıldanışlarınızdan elinizi apaçık görebilirler. Blöf mü? Sağlam mı? Öyleyse dudaklarını yumduğunda birilerinin seni görüp görmediğini bilmelisin. Bu son şansındır.. kim bilir? Kağıtlara baktığın imasını uyandırmalısın rakiplerine.. gerçekten bakmak pek akıllıca değildir. Çabuk renk verirsin. İşte kaygılarınız dikildiler tepenize..gözleri çakmak çakmak her birinin. 

Ya içinize düşen.. o da onların safında mı? O nerelerde? Düştüğü yerde mi? Rahatsızca kımıldanırsınız. Yoksa o da öncekiler  gibi mi olacak.. kaygılarınızın oynadığı bir oyun muydu?

Sağlığınız üzerine.. geçim koşulları üzerine.. hele oturduğunuz ev kiraysa.. ah! Kaygılarınızın sizi en çok vurduğu noktadır. Elden gelse  karşılaşmalarda faul olan “eylemler” sınıfına bile sokulabilir. Bu apaçık belden aşağı vurmadır. Ama onlar dinlemez. Görüntüler  eşliğinde çıkarlar karşınıza.

Ne mizansen ama! Daha siz “ mola” demeden.. hatta ağzınızı açmadan sürüverirler önünüze.. ev sahibiniz/sahibeniz yapmacık bir sıkılganlıkla, çaresiz bir insanın tavrıyla, ellerini ovuşturarak.. güldünüz değil mi?

“O hangi ev sahibi?” diye iç geçiriyorsunuz..

Ama gece yarısı.. kendinizden pek eminsiniz. Geçtiğiniz yerleri tir tir titretiyorsunuz. Böyle olunca bırakın ev sahibi ezilip-büzülsün karşınızda. Alacaklı değil de borç almaya gelmiş biri gibi.. ezilip büzülsün karşınızda.. bu kadarlık bir suiistimal yapın kendinize.. alışkanlık yapar diye korkmayın.. şımartın kendinizi gecenin bu yarısında. Buna niyetlendiniz. En azından içinizden bu kadarcık bir güç gösterisi düşü geçsin..istersiniz. Bilmeden. Farkında olmadan.

Oysa kaygılarınız sizin bu kadarcık bir şımartılmanıza bile göz yummazlar. Gerçekte olmayan, rüzgarın çıkardığı sesi gecenin bu yarısında ev sahibinizin/sahibenizin ayak sesi olduğuna, bir taraftan zili çalıp, bir taraftan da kapıyı tekme-tokat dövdüğüne inandırır, kapıyı açmak zorundasınız, kalkarsınız yerinizden, tiril tirildir dizleriniz. bütün hiddeti ve öfkesiyle:

“Ya kirayı artırın ya da evimden çıkın..  ne yüzsüzsünüz.. sizi ortak mı aldım? Hata mı ettim evimi vermekle.. ne bu ya! Gece yarısı eve gelmeler.. sizi bulmak için uykularımdan oluyorum.. bir hafiye tutmadığım kaldı. Yeter. Her ay iki karış surat.. benim de bir ailem var.. benim de okulda okuyan çocuklarım var.. benim de evimde günde üç öğün kazan kaynıyor..”

Siz ağzınızı açıp: “ Bizim ev de iki öğün kazan bayramdan bayrama kaynar.. o da kurban kesen komşuların aklına düşersek..” demeyi kurmuşsunuzdur.. kurmakla kalırsınız.. aslında bu da iyi bir şeydir. Bu ana kadar bunu bile yapmamışsınızdır. Yine de ağzınızdan:

“Haklısınız.. evet vallaha durum gün geçtikçe kötüye gidiyor!” tümceleri dökülür. Alttan almanız gerektiği düşüncesi galebe çalmıştır. Alttan almanızı, ezilip büzülmenizi, gerekirse el-ayak öpmenizi kaygılarınız dikte eder.. yapmanızı istedikleri şeyler konusunda öyle akli gerekçeler bulur ki.. eliniz ayağınız bağlanır..diliniz tutulur.. gardı düşmüş bir boksörün yiyeceği o öldürücü yumruk gelmek üzeredir.. devam eder:

“ Sakın diklenme.. gece yarısı.. nereye gidersin.. hem gidecek kimin var.. alttan al. Adam gerçekten de sana pek tahammül gösterdi.. kefilsiz, senetsiz evini kiraya verdi. Evet doğru günü gününe kirayı ödedin; hoş pek de günü gününe sayılmaz ya.. hemen her kirada bir iki gün geciktirdin.. yani genelde geciktirdin. Ama adam bir kere olsun bunu yüzüne vurmadı. Artık kirayı artırmanın yolunu bul da kirayı artır. Geçim gerçekten de güçleşiyor. Adam inan haklı.. öyle ya çocukları var.. eşi, dostu. Bak gecenin bir vaktinde herkes uyurken.. hatta sen başını yumuşacık yastığına başını gömmüşken.. adam sokaklarda dolaşıyor… senin yüzünden.. inkar mı edeceksin?”

“Siz kimin tarafındasınız?” sorusunu sorma fırsatı elde etmeden, bir başka çığlık duyulur:

“Sen o kadar vurdum duymazsın ki.. evet vurdum duymazsın.. söyle bakalım dün kartın son günüydü yatırdın mı? Yo! Elbette yatırmadın.. su faturasını da yatırmadın.. yarın bir gün kessinler de gör..”

Siz kimin tarafındasınız?

Nasıl da umutlanmıştınız? Nasıl da sevinçle dolmuştu içiniz.. bir heves düşmüştü içinize.. besleyip büyütmeniz gereken bir heves.. Ah! Neler kurmanıza vesile olmuştu. Çok bilinmeyenli denklemleri çözmek için yepyeni bir formül mü bulmadınız.. insanlığın önünde dikilen nice paradoksları bir çırpıda çözüvermiştiniz.

Çağın bilgesi ünvanıyla anılmanıza yeter sebep bir ekol mü.. şiirin hasını.. açlığa çözüm.. yepyeni bir toplumsal sistem..  neler de neler.. işte hiç birinin gerçekleşme şansı yok. Kaygılarınız el birliği yaparak boğdu nereden geldiği meçhul o ihtimama muhtaç hevesi.. kim bilir belki de onlardan biriydi. Başınızı yastığınıza gömmekten başka ne yapacaksınız?

Sigaradan bile keyif alamadınız.. kaygılardan bir kaçı bir sürü hastalığı fısıldıyor kulağınıza.. öfkeyle yapışıyorsunuz yorganınıza, sert bir biçimde atıyorsunuz başınızı yastığa. Kararınızı da verdiniz.. sabah sigarayı bırakıyorsunuz, su faturasını yatırıyorsunuz, muhasebeye çıkıp avans alıyor kartı yatırıyorsunuz, patronla görüşüp maaşınızı biraz artırıp-artıramayacağını soruyorsunuz, olumlu cevap alıyorsunuz, artış kadar kirayı artırıyorsunuz.

Uyku gözüktü ufukta. Uyku el ediyor. Ayak seslerini duydunuz. Kalbiniz tatlı bir çarpıntıyla çarpıyor. Saatin geçliği umurunuzda bile değil. Sabah her şey çok güzel olacak.




Cemal Çalık, 27.07.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark



Seçkin Deniz Twitter Akışı