“Kar
ışıltısı, kar sızısıyla!”
Beynimde gezinirken beyninde gezindiğim duygusuyla esrik ve
paramparçayım. Elindeki kalem, gözündeki ışık, ciğerlerindeki nefes olarak
duyumsuyorum kendimi. Gözyaşın olarak algılanmak isterdim oysa.
Ağlamak hiç de ürkünç bir şey değil, değil mi? Gel gör ki
ağlayamıyorum. Ağlayamıyorum; ürktüğümden değil, kuruduğundan gözyaşlarım.
Gözyaşlarım tezgâhından geçmiş değil bukalemunların. Rüşvet değil timsah
gözyaşları gibi. Tükenebilir bir şey olduğunu bilmediğimden hoyratça sarf
ettim. Şimdi ise boynu bükük öylece bakıyor gözlerim. Bağışla! Ne sevince ne
üzgüye sunacak bir sungusu yok gözlerimin.
Kardeleni, kardelenleri, gülü, gülleri, tütyeleri, karanfili, karanfilleri klorlu su yerine gözyaşlarıyla beslemek görkemli bir düş değil mi? Gözyaşında değil gözyaşın olmak istiyorum!
Sana geliyorum!
Yıl yorgunluğu, dün bıkkınlığı değil akrebin sütünü bala
döndürmek için sana geliyorum. Ruhuma işledin. Beynimden gözlerime aktın.
Bilincim sarhoş, gönlüm şaşkın, gözlerim avare, ellerim pejmurde.
Sana geliyorum!
Güne varmak SANA VARMAK demek.
SANA VARMAK en belalısına düşmek demek UNUTUŞ’un.
Sana geliyorum!
Sözcükler giydi bayramlık giysilerini. Benden habersiz
şölenler sona erecek. Tükenecek benden uzak düğünler, benden habersiz ayinler,
benden habersiz şölenler, benden habersiz sevinçler yokluğun koynunda
serinleyecekler.
Hıncımla el ele sana geliyorum. Öfkemle el ele sana
geliyorum.
En güzel güllerin çiçeklerin kokusuyla dolu heybem;
bilinmedik, göz değmedik, el ermedik çiçeklerle, saksı bilmemiş çiçeklerle sana
geliyorum.
Sana geliyorum kuzgun ayazı gözlerimde kentlerin.
Sana geliyorum nefretimi kustuğum kent izdüşümleriyle.
Gelirken, tek kalmış bir çam ağacı bir dağ başında göz kırptı
bana. Aldatılmış bir çocuğun iniltileriyle giyinik. Giysisi yok! Entarisi
kösnül! Bebelerin beşiklerinde nöbet tutuyordu akbabalar; gördüm gelirken.
Gördüm gelirken kandan
ırmakları vardı kentlerin. O kanlı ırmaklarda kürklerini yıkıyordu tilkiler,
sırtlanlar, çakallar. Her sokak başında nöbet tutan timsahlar gördüm. Cehennem
kaçkını ifritler gördüm; nefretin, hilenin kinin saçlarını okşayarak
dolaşıyorlardı sokaklarında kentlerin.
Gelirken gördüm her bir kentin pazarında tartılmadan
satılıyordu vicdanlar. Satılığa çıkarılmış bu vicdanların bir teki bile
kanamıyordu. Vicdanları kansızdı. Sızlayan bir tek yanlarını görmedim.
İçerledim var olduğuma. Sen düştün aklıma. Sana geliyordum. Bir anlık ta olsa
sükûn bulmuştu bungunluğum. Hızla koşuyordum, arkama bakmadan kaçıyordum bana
da bulaşmasın bu acımasızlık, bu vahşet beni de kirletmesin istiyordum. Dua
ediyordum ayaklarım tökezlemesin için.
Sana gelecektim. Sana geliyordum. Kirlenirsem nasıl
bakabilirdim yüzüne? İkiyüzlülük bulaşırsa nasıl güvenebilirdim kendime? Nasıl
inanabilirdim, nasıl inanıp inandırabilirdim sana gelişimin masumiyetine? Nasıl
bakabilirdim aynadaki görüntüme fiziğimi görüş için geçmemişsem karşısına
aynanın?
Sana geliyorum!
Ellerim boş! Ellerim saçlarında yunmuş gönlünün. Kara belendi
bir adam görünce karla yunmuş ellerimi. Ellerimde günü geçmiş arzularımla sana
geliyorum. Ellerimde diriden diri acılarımla sana geliyorum. Ellerim yorgun.
Ayaklarım da. Sende dinlenmek için sana geliyorum. Sende esrimek için sana
geliyorum.
Sana geliyorum! Kar ışıltısı, kar sızısıyla!
Sana geliyorum kırbam kırk çeşmenin sularıyla dolu. Umutlarım
eleğimsağmalardan derilmiş. Sana geliyorum! Şirazeden çıkmış kahkahalarımla,
acılarımla, sancılarımla sayıklamalarımla bungun yüreğimdeki yaralarımla.
Sen de bir adım yok
biliyorum. Sen de bir ad olmak için sana geliyorum. Sen de var olmak için sana
geliyorum.
Sana geliyorum soluk alınacak bir dünyanın yeniden dirilmesi
için. Var olması için. Sana geliyorum kandan arınmış ırmakların raksını yeniden
izlemek için. Bebelerin, çocukların gözlerindeki gülüşü, yüzlerindeki neşeyi
görmek için. Görüp kararmış kentlere taşımak için. Kararmış kentleri ovaları
aydınlatmak için. Evleri şenlendirmek için. Vicdanları kanayan insanlar olmak
için.
Sana geliyorum bağışlamak bağışlanmak için. Arınmak arıtmak
için. İnsanlık sevinç gözyaşlarını yeniden öğrensin için.
Sana geliyorum “Anne bak dağa bir bulut düşmüş!” diyerek
ellerini çırpan çocukları saracak kollar bulmak için.