13.06.2010 tarihinde yazılmış aşağıdaki yazıyı, 17-27 Aralık 2013'teki FETÖ ihaneti ve sonrasında her türlü ihanetten daha alçakça 15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişimi sonrasında yeniden okudum; Başbakan Erdoğan'ın bile aldandık dediği düzlemde yazdığım bu yazı, aslında bir tarihe ışık tutmaktadır; bu büyük milletin profesyonel görev paylaşımlarıyla masonlar tarafından nasıl aldatıldığının en büyük delili olarak duracaktır. Dikkatle okumanızı öneririm... Alper Selçuk
Sayın Başbakan,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Önce bir girizgâh
yapacağım, müsaadenizle.
Dünyanın en zor işidir
insanları yönetmek. Bir evi yönetmekle
bir devleti yönetmek arasında büyük farklar var; mukayese bile edemeyiz. Fakat
ev de küçük bir devlettir. Evi nasıl idare ediyorsak devleti de öyle idare
etmeliyiz. Bunun farkında olan devlet adamlarına akıl verecek değiliz. Ama
elbette hatırlatma yapmak hepimizin vazifesidir. Bir baba bir evde en sevdiği
kızı, en sevdiği oğlu diye bir ayrım yaptığında nasıl diğer evlat üzülürse, kendisini
horlanmış hissederse, bir devlette de devleti idare edenlere oy vermeyenler
kendilerini öyle hissederler. Hele oy vermiş olup da öyle hissedenler, daha çok
kahrolurlar.
Bu güzel memleket çok badireler atlattı, hâlen de atlatıyor. Bu milletin diniyle oynadılar, ahlakıyla oynadılar, örtünmeyi ayıp, çıplaklığı övünülecek şey saydılar, neslini kurutmak için doğmamış çocuklarını öldürttüler. Hınçlarını alamadılar, insanların dilini, mezhebini, ırkını aşağıladılar, böylece birbirlerine düşürdüler.
Çocuklarının beynini
yıkadılar, her türlü sapkın ideolojinin ürünü çizgi filmlerle domuzları
sevdirdiler, bilgisayar oyunlarıyla camilere, minarelere kurşun sıktırdılar. Ergenlerinin
yetişkinlerinin gözlerini kırmızı noktalı filmlerle, dergilerle kirlettiler. Namaz
kılmayı, oruç tutmayı, hacca gitmeyi aşağıladılar. Müslümanları aptal olmakla
suçladılar. Bütün bunların hepsi oldu.
Eğitim Bakanlığını
istila ettiler, ne matematiği öğrettiler ne edebiyatı; ne tarihi ne fiziği ne
dili ve sanatı. Bir sürü kağıt diploma verdiler, dilediklerini devletin
tepesine yerleştirdiler. Zengin icat ettiler, ceplerini devletin, yoksulun,
memurun, işçinin, çiftçinin parası ile doldurdular. İç savaş çıkardılar
senelerce hem insanlar öldü hem ocaklar söndü hem de milyarlarca dolar para
silah tüccarlarının, fabrikatörlerinin cebine aktı. Bütün bunların da hepsi oldu.
Orduyu ele geçirdiler;
namaz kılanı, müslüman olanı orduya almamak üzere çaba sarf ettiler. Emniyeti,
Adalet Bakanlığını, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Sayıştay’ı, Anayasa Mahkemesini,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, YÖK’ü, Üniversitelerin akademik
kadrolarını, Dış işlerini, her yeri kendi adamlarıyla doldurdular, halkın
çocuklarının yükselmesine, kendilerini
yetiştirmesine izin vermediler. Hepsini geride bıraktık.
Ancak bugün geride
bıraktığımız her şeyin geride kalmasını hepimiz el birliği ile sağladık.
Birbirimize destek verdik; bu milletin, bu toprakların namusunu, dinini,
onurunu, ekonomisini, savunmasını hep
birlikte koruduk, arındırdık, açığa çıkardık. Bu milletin düşmanları hiç
durmadılar, durmayacaklar da.
Bizi birbirimize
düşürmek istediler. İki yüz sene sahte hocalarla, şeyhlerle, din adamlarıyla
dinimizden uzaklaştırıldık. Herkes gizli saklı ne biriktirdiyse biriktirdi
zihninde. Neyi geliştirdiyse geliştirdi; ama bugün herkes eğriyi, doğruyu
tartışacak güvene ve imkâna kavuştu. Onlar bunu bildikleri için bizi birbirimize
düşürmek istediler.
2002’den sonra Ergenekon,
Balyoz gibi tuzaklarla bu milletin canı yakılmak istendi yine. Hepimiz hep
beraber çalışarak bugüne geldik. 11 sene sonra bile 2013’te siyasi irade, komutanlarını atarken kriz üretme fırsatı yakalamak isteyenler var.
Bu milletin bütün evladı
yarım yamalak biliyor her şeyi. Çünkü bilgisinin geçmişi sağlam değil; baskıyla
sindirilmiş insanların özgür düşünceleri gelişmez, inandıkları sağlam olmaz.
Dinini Kur’an’dan öğrenmekten men edilmişlerin önüne binlerce hurafe sürüldü,
binlerce israiliyyat bu zamanda bile din diye pazarlanıyor.
Bugün bu ülkede bir
şekilde insanlar kendi emekleriyle bir şeyler yapıyorlar. Bununla birlikte bakanlıkların, belediyelerin rant imkanı olan yerlerine tünemiş baykuşlar var,
yerleşmiş uğrular var. Bunların Allah’tan korkuları olmaz, -saf ve temiz
niyetli olanları tenzih ediyorum-… Bu nesil eksik bir nesil, kul hakkı yetim
hakkı bileni çok azdır. Cemaatler, tarikatler bakanlıklarda yer edinmek ister,
yol yordam sürmek ister; hepsi mümkündür. Ama adalet, ama hassasiyet daima esastır. Elbetteki devleti
idare edenler de bunun farkındadır. Ama hiçbir devlet adamı devletin her yerini
aynı anda göremez; insanlara itimat etmek zorundadır. İşte mesele burada
düğümleniyor.
Sayın Başbakan,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Bu ülkeye verdiğiniz
hizmetleri, tarih yâdederken hepimiz,
belki de dünyanın bütün müslümanları ve insanları karanlık uzun bir dönemi Allah’ın
izni ve yardımı ile kapatıp daha umutlu bir dönemi açtığınız için size dua
edeceğiz. Size ve samimi duygularla sizinle birlikte çalışan, hizmet eden
insanlara Allah’ın huzurunda şahit olacağız.
Sayın Başbakan,
Sizi destekleyenlerin
samimi istekleri var. Ben bu isteklere tercüman olmak istedim. Ergenekonu,
masonları, onların küresel ittifakçılarını, siyonistleri ve kuklalarını, bu
ülkeye düşmanlık edenlerin hepsini devletin damarlarından çekip atamadınız
bütünüyle, ama etkili yerlerden temizlediniz. Bunun için size teşekkür
ediyoruz. Fakat ne yazık ki; bu memleketin yetişmiş elemanı az.
Okul müdürlerinden,
karayollarına, sağlık müdürlüklerinden köy işlerine kadar devletin bütün
kurumlarında her yerde eski devrin adamları henüz yerlerinde duruyorlar. Siz ne
yaparsanız yapın, yetişmiş elemanlarınız sayıca azlar, yetmiyorlar. Kapasiteleri
sizin de bildiğiniz gibi sınırlı. Fethullah Gülen’in yetişmiş binlerce elemanı
var. Onlar da bizler gibi uzunca seneler gadre uğradılar, devletin her yerinde
cadı avı varken, onlar taviz vererek korundular. Siz bu millete hizmet ederken de size destek
oldular.
Biz bugün Cemaat ile
sizin aranızda oluşturulmak istenen kavganın farkındayız. Birçok hususta haklı
olduğunuzu da biliyoruz. Gülen’in ve cemaatinin iç, dış, ekonomik, siyasî tüm
politikalarınıza müdahale etmek istediğini de biliyoruz. Onlar uzun vadeli düşünmeye,
tedbirli davranmaya alışkınlar; geri adım atmaya da alışkınlar. Zira küçük
tavizlerin büyük umutları ertelemeyeceğini düşünüyorlar. Haklıdırlar,
haksızdırlar, size anlatmak istediğim husus bu değil.
Size karşı saygısızlık
yapıldığını düşündüğüm konular çok. Mit müsteşarınızla ilgili hadise, PKK/KCK, İran,
Suriye, İsrail politikanız hepsi bir yerde başka türlü olabilirlik içeren
şeylerdir. Eleştirilebilirler, bu da doğaldır. Eleştiri de haddi aştılar, bunu
da biliyorum. Size karşı kibir atfında bulundular, otoriter olmaya
başladığınızı söylediler; Başbakanlık gibi icracı bir makamda olmanızı da
istemediler.
Kibirlendiler bunu
yaparken, güçleri onları şaşkın davranmaya itti. Bunları da hepimiz biliyoruz,
siz bizim bilmediklerimizi de biliyorsunuz. Şahsen Gezi Parkı Terörü’nün en
şiddetli günlerinde Zaman ve Today’s Zaman Gazetelerinin köşelerinde, sosyal
medyada gördüğüm çok şeyden rahatsız oldum. 11 Haziran 2013’te, adalet duygularımın
zorlamasıyla, Çoğul Düşünce: 'Diktatör Gülen' başlıklı bir yazı yazdım. 25
Temmuz 2013’te de ‘Müslümanlara, Fethullah Gülen’e ve Talebelerine Açık Mektup’
başlıklı bir mektup yayınladım. Şimdi de size bu mektubu yazmakla meşgulüm.
Sayın Başbakan, halkın
diliyle Tayyip Bey,
Sizden cemaatle
ilgili, cemaatin tutumları ile ilgili çok farklı bir strateji üretmenizi
istiyoruz. Sonu uzlaşma ile biten her
türlü stratejiyi onaylayacağımızı bilmenizi isteriz. Onlar sizin devletin
kademelerinden kendilerini dışladığınızı iddia ediyorlar, biliyorsunuz hepsi
iyi yetişmiş elemanlar, hataları da belki de bundan kaynaklanıyor. Size kızgınlıkları sadece bundan, ama buna
rağmen yine sizin partinize oy vereceklerini söylüyorlar. 2010 referandumunda
yurt dışında ulaşabildikleri herkesi tek tek organize ederek getirip size destek verdirttiler.
Yine yapacaklarını söylüyorlar, çünkü başka çareleri yok.
Sayın Başbakan,
Size neyi nasıl çözeceğinizi
söyleme küstahlığında bulunmayacağız. Ama bu kavgadan rahatsızız. İçlerindeki
bazı had bilmezler yüzünden onların hepsini aynı şekilde değerlendirmenizi
istemiyoruz.
Şahsen kendim Kur’an’a
karşı alakalarının Risaleler kadar derin olmadığını, bir sürü hurafe ile
iştigal ettiklerini düşünsem de, onlara Allah’ı hatırlatarak, “Allah’tan korkun!”
diyebilirim. Ama bugün geçmişteki kötü alışkanlıklarla yaşamaya devam eden birçok insana- partili olsun
ya da olmasın- bunu söylesek de, çoğunlukla
bir anlam ifade etmiyor.
İktidarın mutfağı temizdir hepimiz biliyoruz ve size bu
hususta güveniyoruz. İnsanın olduğu yerde hata da olur, usulsüzlük de… Buna
tebdiri de ancak siz alabilirsiniz. Bunun için de iyi yetişmiş, güvenilir
elemanlara ihtiyacımız var hepimizin. Güven erozyonunu durdurmak ve güveni
yeniden tesis etmek için onların daha çok çaba sarf etmesi gerekiyor, bunu biliyoruz.
Ama sizden de çözüm bekliyoruz.
Güzel ülkemizde
terörün, PKK’nın, sol örgütlerin, lions,
rotary kulüplerinin, Yehova şahitlerinin, ne amaç güttüğü belirsiz dini
grupların ellerinde birer maşaya dönüştürülen
gençlerimiz için en önemli alternatifleri sunduklarını hepimiz biliyoruz.
Sizin, partinizin ya da diğer partilerin bu kadar güçlü bir organizasyonu yok,
maalesef olması da çok zor görünüyor. Biliyorsunuz; partiler nitelikli insan
yetiştirme yerleri değildirler, nitelikli insanı siyasette eğitme
yerleridirler. Bu sebeple, sizden büyük uzlaşı için bir yol bulmanızı istirham
ediyoruz, bunun için aracılık ediyoruz.
Sayın Başbakan,
Allah sizlere hayırlı
işlerinizde muvaffakiyetler ve sağlıklı, uzun ömür ihsan etsin.
Allah’a emanet olunuz.
Selam ile.
Alper SELÇUK, 05.08.2013, Antiseptik
Anafor 67