“Köle tüccarları, diyorum ben
onlara…”
Doğrucular, diyorlar kendilerine. Hak yemezler, diye
pazarlıyorlar kendilerini. Haset
biriktirenler, diyorum ben onlara. Habisliklerini saklamak için saklanıyorlar
kimi sözcüklerin ardına. Ne hilekâr avcıdır onlar, ah bir görülse. Ah bir varılabilse
ayrımına. Habasetin en kâvi tuğlalarıyla örülüdür dünyaları. Damarlarında
hasetten dönüştürdükleri irin dolaşır kan yerine.
Doğrucular, diyorlar kendilerine. Cesaret abidesi,
diye pazarlıyorlar kendilerini. Korkak tavşanlardan daha korkak, diyorum ben
onlara. Kendi gölgelerinden bile korkarlar. Gölgelerine yaltaklanırlar. Diz
büküp secde ederler, kuyruklarına bile. Kuyruklarından bile kopar ödleri.
Sırtlanın cesareti neyse, bir aslan karşısında
onlardaki cesaret de odur. Doğrusu çalmadaki cesaretlerinin üstüne de yoktur
hani. Hani bu yüzden cesur bile denebilir bu uğrulara. Yine de yakışmaz bu sefihlere
cesaret sözcüğü. Sırıtır onların üzerinde cesaret. Cılk bir yara gibi durur
tenlerinde.
Doğrucular, diyorlar kendilerine. Adalet peşinde
koşanlar, diye pazarlıyorlar kendilerini. Oysa gizlidir heybelerinde en vahşi
bir yaratığı bile ürkütecek vahşetler. Vahşet bulmada, bulup sergilemede pek
bir mahirdiler. Pek bir ustadırlar can yakmada. Hasetleri gizlidir
vahşetlerinin ardında.
Çekemezliğin en gaddarıdır kılavuzları. En ölçüsüzlüğün
memelerinden emmişlerdir hayat buldukları şeyi. Ah, süt bile diyesim gelmiyor.
Ölçüsüzlüğün memelerinde kaynayan irindir çünkü. İrinle hayat bulmuşlardır. Özü
haset olan irinle büyümüşlerdir bu habisler.
Doğrucular, diyorlar kendilerine. Sevdaları büyüten,
diyorlar kendilerine. Oysa ben nefret ekenler, diyorum onlara. Nefretsiz var
olmaya bir yol bulamazlar. Nefretsiz soluk alamazlar. Sevgi onlar için
zehirdir. Sevgi onlar için bilinmemesi gerekendir. Sevgi karşısında iradi
olarak cahildirler. Sevgi cahili olmak onların olmazsa olmazıdır. Nefreti sevgi
sözcüğünde boğmuşlardır büyük bir ustalıkla.
Karamuklarla beslemişlerdir nefreti. Zehirli
örümceklerle beslemişlerdir nefreti. Nefreti temeli yapmışlardır yaşamlarının.
Yaşamlarının her alanında, her noktasında nefret vardır. Nefret gezinir
dünyalarında. Adına sevgi derler tıpkı zehirli bir örümceğin ağı gibidir o. O
ağla dolaşırlar çevresinde insanların. O ağla çevirirler kentleri.
Ah, ne ustadırlar zehirli ağlar örmede adına sevgi
dedikleri nefretle. Toplumların başına çorap örmede pek mahirdirler sevgi adını
verdikleri nefretle.
Doğrucular, diyorlar kendilerine. Merhameti öğreten,
diyorlar kendilerine. Merhametin ırzına
geçenler, diyorum ben onlara.
Heyhat duyulmuyor sesim, yankılanmıyor ikazlarım
yeryüzünde.
Benden bir adım öndeler haset biriktirenler.
Geçtikleri her yerde merhametsizliğin izleri tazeyken bile, o habislerin
gözlerindeki yaşın albenisine kapılanlar çıkıyor yine de. Avını diri diri yutan
timsahın gözlerindeki yaşlarla o habislerin gözlerindeki yaşın bilmiyorlar aynı
olduğunu. Bilmek mi istemiyorlar yoksa! Kolayına mı geliyor insanların?
Ah, kolaylığın yok olası albenisi. Ne çoraplar
örmüştür başına insanlığın. Ne zehirlemiştir kanını insanlığın. Yine de bir
türlü kurtaramıyor insanlık kolaycılığın pençesinden yakasını.
Doğrucular, diyorlar kendilerine. Yol gösterenler,
diye pazarlıyorlar kendilerini. Oysa yol kesen haramiler, diyorum ben onlara.
Yol kesen yol kaybettiren haramiler, diyorum onlara.
Çöreklenmişlerdir ortasına sırat-ı müstakîmin. Pek
mütevazı görünürler öylece, eğleşirken orada. Pek bir ilgisizmiş gibi
davranmayı becerirler insanın kazanıp ettiklerine.
Pek bir ağırdır yükü insanın. Durup soluklanmayı
diler. Gittiği yoldan emin olmak ister. Ah o yol kesen uğru nasıl da ustadır
avlamada. Nasıl da bilir nasıl durması gerektiğini yolda. Nasıl söylemesi
gerektiğini nasıl da bilir. Nasıl da bilir kılavuz olmanın inceliklerini. Bu
yüzden ifritlerin törenlerinde şölenlerinde yeri hep başköşedir. Bu yüzden
parmak ısırtır yeryüzünde, gökyüzünde ne kadar büyücü varsa.
Her bir büyücü tarafından nasıl da ululanır bu
haramiler.
Doğrucular, diyorlar kendilerine. Ermiş, diye
pazarlıyorlar kendilerini. Daha doğrusu ermiş,
dedirtiyorlar kendilerine. Düşkünler, diyorum ben onlara. Esfel-i safilinin
sürekli konukları olmuşlardır. Daha doğrusu esfel-i safilinin ev sahibi
olmuşlardır. Mekânları esfel-i safilindir haset biriktirenlerin.
Kalabalık olsun isterler çevreleri, hep bir düşürmek
için kıvranırlar. Nüfusları arttıkça zevkten haykırırlar dört bir köşesine
dünyanın. Ulumaları yankılanır dört bir yanında evrenin. Ve uyurken bir gözleri
hep açıktır.
Kendileri gibi olanların neler yapabileceğini pekiyi
bilmektedirler doğrusu. Bir kulakları tetiktedir hep. Bir ayakları hazırdır
kalkmak için. Bilirler bir anlık gafletin sonlarını barındırdığını.
Yoktur haset biriktirenlerin kurtlardan farkı. Biri
hafif bir tökezlese kanını helal bilirler, bilip avuç avuç içerler.
Doğrucula,r diyorlar kendilerine. Özgürlük vadeden,
diye pazarlıyorlar kendilerini. Köle tüccarları, diyorum ben onlara.
Ticaretleri kölelik düzeni üzre kuruludur. Diş bilerler bu yüzden insanların
kendi iradeleriyle seçtiklerine. Hep bir atama olsun isterler. Hep birileri
atanmış olsun isterler.
İradesine sahip insanlardan kendilerine ekmek
çıkmayacağını bilirler. İradi olan insanı bu yüzden hiç hazzetmezler. İradi
olan insan yolunu kaybetmeyecek, demektir. İradi olan insan yüzüstü
kapaklanmayacak, demektir. İradi olan insan hiçbir sırtlanın avı olmayacak,
demektir. İradi olan insan hiçbir avcının avı olmayacak, demektir.
İradi olan insanı hiçbir sahte gözyaşı
avlayamayacaktır. Sahte gözyaşları ne denli albenili olursa olsun kanmayacaktır
iradi olan insan. İradi olan insan bilişinde hep diri olacaktır. Kolaycılığa
hiçbir dem düşmeyecektir. İradi olan insan hiçbir dem kolaycılığa geçit
vermeyecektir.
Cemal Çalık, 12.08.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark