İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nun Mısır'daki Darbeye ve katliamlara karşı sessizliğinin ve aracılık taleplerine karşı tepkisizliğinin anısına
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun İktidar Partisi tarafından eleştirildikten sonraki kişisel görüşü:
"Bu olanlar bir vahşettir, orantısız güç kullanmaktır, meşru talepleri kurşunla karşılamaktır ve insan haklarının en büyük ihlalidir."
İnsanlığın Çıkış Yolu, İKÖ'nün (İİT) Yeni Vizyonu ve Yeni Dünya Düzeni; Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği, Mart 2008 İKÖ Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi, El Maşrik Forumu, Ankara Bakanlar Bildirisi, Ahmedinecad'ın Sunnî Türk İmam arkasında kıldığı Cuma namazı, Kapitalist Batı'nın Çöküşü ve İslam Ülkeleri
29 Eylül 2008'de ABD`nin 700 milyar dolarlık kurtarma paketi, Temsilciler Meclisi`nde reddedildiğinde Amerikan Ekonomisi bir trilyon dolarlık yeni bir darbe daha yemişti. Batan Avrupa ve Amerika'daki büyük bankaların yanı sıra, devletleştirilen büyük bankaların ortaya çıkan görüntüleri, büyük sömürü mekanizmasının artık çöktüğünü ortaya koyuyordu.
Klavyeler ve telefonlarla yürütülen büyük sanal tiyatro sona ermiş, Kapitalist Batı Yahudi(Siyonist) bankerlerin deforme ettiği, sömürdüğü ve nihayetinde çökerttiği ekonomileriyle baş başa kalmışlardı. Bu nereden bakılırsa bakılsın kan-gözyaşı üzerine bina edilmiş yüz elli yıllık vahşi bir imparatorluğun ebediyyen çöküşü, bir devrin tarihe gömüldüğü an olarak kayda geçirilebilir. 29 Eylül Büyük Batı'nın bittiğinin resmen ilan edilmesi anlamına gelebilir(*).
Son Irak işgali ve bununla birlikte Genişletilmiş Ortadoğu Projesi bu vahşi imparatorluğun çökmemesi için planlanmıştı. Fakat, vaat yerine gelecek; ömrü tükenen uygarlıklar tarihin çöplüğüne gömüleceklerdi. Batı çökerken, Doğu, kendi temsiliyeti içinde batıya yakın olan yerinden kendisinin yeniden doğmasını sağlayacak girişimlerle meşgûldu. İslâm ülkeleri, Türkiye'nin liderliğinde Mart 2008'de başlayan yeni bir sürece hazırlıyorlardı. İnsanlığın çıkış yolu, üç yüz yıl aradan sonra tekrar İslâm Ülkeleri'nin güçlü varlığına ihtiyaç duyuyordu.
1989'de SSCB dağıldıktan sonra birer uydu ve çömez devlet olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan İslâm Ülkeleri'nin Nato ve Rusya tarafından hedef ülkeler olarak seçilmesi, tarihin seyrini değiştiren bir parametre olmuştu. Bir düşman olamayacak kadar küçük ve zayıf olan, ekonomileri, sanayileri, siyâsetleri, toplumsal yapıları, teknoloji ve eğitim pozisyonları olmayan, hatta yetişmiş insan sayısı parmakla sayılacak kadar az olan İslâm ülkeleri büyük bir şaşkınlık içinde ABD, AB ve Rusya üçlüsünün kendilerini düşman ilan etmelerini anlamaya çalışıyorlardı. Onlar bu şaşkınlık içindeyken sömürüldüler, aşağılandılar ve birbirleriyle çatıştırıldılar.
İslam Ülkelerinin yaşadığı son yirmi yıllık kaos elbette yeni kahramanlar doğuracak kadar büyüktü. Geçmiş üç yüzyıllık deneyimlerle artık tarih bilinci gelişmiş olan tıfıl ülkeler bu yeni kaosta uyandılar, fark ettiler ve gelişmeye başladılar. Batı'nın 11 Eylül saldırılarıyla başlayan ve tarihe ikinci etken parametre olarak geçen 'Terorist Müslüman' kavramı, petrodolarların yönünün değişmesine neden oldu.
Türkiye, yeni bir uyanışın simgesi olarak Körfez ülkelerinin petrodolarlarıyla desteklendi. Petrodolarlar, şımarık ve lüks tutkunu bazı sapkınlar tarafından yanlış kullanılsa bile, artık beceriksiz ve vizyonsuz ellerde yok olmayacaklar, Büyük Doğu'nun dirilişine hizmet edeceklerdi. Batı çökerken, İslam Ülkeleri yeni bir dünya düzeni için kendi projeleri bulunduğunu dünyaya ilan ediyorlardı. İslam Konferansı Örgütü(İKÖ), Yeni Dünya Düzeni'nde aktif rol oynayacak bir vizyon üstleniyordu ve bu vizyonun lider ülkesi de İran'ın büyük desteğiyle Türkiye idi.
Mart 2008, 57 ülkeyi bir araya getiren İslam Konferansı Örgütü'nün (İKÖ) Afrika ülkesi Senegal'in başkenti Dakar'da 11. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nin yapıldığı ve bu sebeple diplomatik çevrelerde "İslam BM'si mi kuruluyor?" sorularının sorulduğu ay oldu. Bu zirve, Haziran 2008'de yapılan iki önemli çalışmaya ve İran'ın Türkiye ile ilişkilerinde yeni dönem için temel çerçeve çizdi.
İKÖ, yeni kuruluş şartı uyarınca genel sekreterin genişletilen yetkileri, kolaylaştırılacak karar alma süreçleri, etkin kılınacak komiteler, bağımsız komisyonlar ve bağlı kuruluşlar sayesinde, küresel düzeyde inisiyatif alan aktif bir yapıya sahip olmayı hedefliyordu. Yeni çerçevede; uygarlıklar arasında diyalog, demokrasi, hukukun üstünlüğü, kadın hakları, çevrenin korunması, İslami ılımlılık ve terörle mücadele gibi önemli konu başlıklarıyla beraber Bir İslami Ortak Pazar'ın kuruluşuna zemin hazırlayacak olan ekonomik bütünleşmeyi sağlamak üzere, İslam dünyası içinde ekonomik ve ticari işbirliğini güçlendirmek planlanıyordu(**).
Haziran 2008'de Katar'ın ev sahipliği yaptığı, Türk, Arap ve İranlı aydınların katıldığı 'El Maşrik(Doğu)' adlı toplantı, Mart 2008 Zirvesi çerçevesinde üç medeniyet arasında ciddi bir diyalog ortamı oluşturmak amacıyla düzenlenmişti. Arap, Türk ve İranlılar arasındaki ilişkilerin tarihi arka planı ele alınmış, Modern ulus devleti kavramının ortaya çıkmasından sonra üç millet arasındaki ilişkilerde meydana gelen kesintiler tartışılmış ve bazı çözüm önerileri konuşulmuştu.
Forumda, İslâm Ülkeleri arasındaki ilişkilerin kopmasından sonra zihinlerde biriken düşüncelerin ve ön yargıların yok edilmesi için bölge tarihinin daha farklı bir yöntemle ele alınması gerektiği ilk kez dillendirildi. Bölgenin stratejik durumu ve bölgesel güvenliğinin bölge ülkelerinin birbirlerine şüphe ile bakmasından kaynaklandığı ve bu sorunun aşılması için ülkeler arasında açık ve şeffaf bir diyaloğun kurulmasının gerçekçi bir çözüm olacağı belirtildi.
İranlılarla Araplar arasındaki ilişkilerde mezhep farklılıklarına dayanan, emperyalist hedefler ve birbirine karşı yabancıdan yardım isteme gibi nedenlerle korkuların hakim olduğu tesbiti gündeme getirildi ve sınır anlaşmazlıkları ve etnik müdahalelerin de iki millet arasındaki korkuyu körüklemesi sonrasında ihtilaflı hususların ortaya çıkmasını engellemek, çatışmaları ortaya çıkmadan bertaraf etmek ve görüş farklılıklarının bölgenin güvenliğini tehlikeye atacak krizlere dönüşmesinin önüne geçmek için çözüm mekanizmalarının devreye konmasının zorunlu olduğu görüşüldü.
Bölge ülkeleri arasında karşılıklı ticari ilişkilerin geliştirilmesi ve ekonomik entegrasyonun sağlanması, iş adamları ve malların sirkülâsyonu önündeki engellerin kaldırılması ve karşılıklı anlayış ve güven ortamını güçlendiren ve zihinlerde biriken birçok engelin aşılmasını sağlayan mekanizma olarak sivil toplum kuruluşların harekete geçirilmesi gerektiği üzerinde sunumlar yapıldı. Bunlar çok ciddi ve çözüm içeren önerilerle dolu çalışmalar olarak dış politika unsurlarının sanal değil gerçek parametrelerle organize edilmesinin mümkün olduğunu da gösteriyordu.
Yine aynı ay içerisinde bu kez Türkiye'nin ev sahipliğinde Ankara'da, İslam Konferansı Örgütü'ne (İKÖ) üye ülkeler (Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas, Gine, İran, Kamerun, Katar, Libya, Lübnan, Maldivler, Malezya, Mısır, Pakistan, Senegal, Suriye, Suudi Arabistan, Tunus, Türkiye, Uganda, Umman, Ürdün) başka bir işbirliğinin detaylarını görüştüler. 12 Eylül 2007 'de Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in başkanlığında yapılan Ticaret Müzakereleri Komitesi Üyesi Ülkeler İkinci Ticaret Bakanları Toplantısında Ticaret Bakanları, Ankara Bakanlar Bildirisini kabul etmişlerdi.
Bildiri de Tercihli Ticaret Sisteminin fiilen kurularak çalışır hale gelmesi ve daha evvel belirlenen 1 Ocak 2009 hedefine ulaşmak için son hazırlıkların gözden geçirileceği bir Ticaret Müzakereleri Komitesi Toplantısı yapılması kararı alınmıştı. Haziran 2008 deki son toplantı İslam ülkeleri arasında 3 aşamalı vergi indirimine geçilmesini öngören ''Tercihli Ticaret Sistemi (TPSOIC) Ticaret Müzakere Komitesi Gözden Geçirme Toplantısı'' oldu. Ankara'da iki gün süren müzakerelerin ardından, İslam Kalkınma Örgütü'ne (İKÖ) üye ülkeler, ''Tercihli Ticaret Sistemi''ne ilişkin iç prosedürlerini tamamladıktan sonra, sisteme geçip geçmeyeceklerine ilişkin taleplerini İSEDAK Sekreterliğine iletecekler. Tercihli Ticaret Sistemi'nin yürürlüğe girebilmesi için en az 10 ülkenin sisteme ''evet''demesi gerekiyor. Toplam 10 ülke kendi aralarında gümrük indirimini onaylarsa, uygulamaya da 1 Ocak 2009'da geçilecek, planlanan bu.
El Maşrik forumunda, İran'ın Asya'ya, Türkiye'nin Avrupa'ya ve Arap Dünyasının Afrika'ya açılmasıyla bölgenin çok önemli uluslararası bir pazara dönüşeceği ve ortak bir para birimi oluşturulduğu takdirde bölgenin büyük bir ekonomik blok haline geleceği de ifade edilmişti. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad Ağustos 2008 İstanbul ziyaretinde birçok alanda işbirliği anlaşmaları imzalamış, ortak ticarette Türk Lirası kullanmayı önerirken de bu forumda vurgulanan ana temaya dikkat çekmişti.
İran Cumhurbaşkanı'nın Sultanahmet Camii'nde Sunnî Türk İmam'ın arkasında cuma namazı kılması da sembolik anlamda yeni dünya düzeninde İslam Konferansı örgütünün Şii üyesi olarak mezhep ayrılıklarını göz önünde bulundurmayacakları; Türkiye'nin liderliğini tescil edecekleri anlamını taşıyordu. Ahmedinecad, daha iyi anlaşılması için `Sünni Camiinde namaz kılmam büyük bir siyasi olaydır...Benim bu namazda Türk halkı ile beraber olmamın en önemli sebebi onlarla birlikte olduğumu göstermek anlamına gelmektedir`, diyerek bunu özellikle vurgulamak ihtiyacını hissetmişti.Ve bu tavrıyla El Maşrik Toplantısı'nda ele alınan temel sorunlardan birini çözmüş görünüyordu.
Kuşkusuz İran'ın güvenilirlik testinden tam olarak geçtiği söylenemezdi.1 Mart tezkeresinin reddiyle 'liderlik' yolunda büyük bir itibar kazanan Türkiye'ye karşı yaşadığı travmayı Sunnî ve Türk İmam'ın arkasında Cuma Namazı kılarak aşması, İslam Dünyası; İran ve Türkiye adına büyük bir kazanım olarak değerlendirilse ve takdir edilse de, İran'ın, henüz orta yerde duran Azeri topraklarının Ermenilerce işgali, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınması, Irak'ın içişlerine saygı duyması ve Irak-Ortadoğu gibi konularda Amerika ile yaptığı anlaşmalar konusunda şeffaf olması gibi meselelerde İKÖ üyesi (ve gözlemci üyesi) devletler yararına yeni dış politik manevralar yapması beklenmektedir. İran'ın Türkiye'yi dost olarak algılaması siyasi tarih ve egemenlik pradigmalarına göre imkanlı hâle(***) gelecekse, Ağustos 2008'de imzalanan anlaşmalarla birlikte enerji anlaşmalarının da sıkı bir şekilde uygulanması sağlanmalıdır. Elbette Türkiye'de taahhütlerine uymakta hassas davranmalıdır.
Türkiye ve İran'ın liderliği İKÖ üyeleri açısından çok önemli. Ancak; gerçek bir işbirliğinden söz edebilmek için bu iki ülke kadar olmasa bile yetkin bir Arap ülkesi ile birlikte Pakistan'ın da yönetsel erk dörtlüsüne dahil edilmesi gerekir. İran, Cumhurbaşkanı vasıtasıyla kendi yönetsel erk temsiliyetini Türkiye'nin liderliğine teslim edeceğini deklare etmiştir. Ancak, henüz Arap ülkelerinden bu meyanda bir belirti, yansıma alınamamıştır. Pakistan, kendi iç sorunlarına boğdurulmuş olduğundan bu tarz bir yönetsel erk devrinin değerlendirilmesinden uzaktır (Yeni Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari'nin, son günlerde ısrarla ABD'nin Pakistan'ın içişlerine doğrudan karışarak sorunların karmaşıklaştırıp daha da arttırdığını iddia etmesi bu konumda önemli bir gelişmedir).
İKÖ Sekreterliğinin Türkiye'ye teslimi (2005), başlangıç adına bir adım gibi görünse bile yeterli bir işbirliği çerçevesi oluştuğu anlamına gelmemektedir. Türkiye'nin İKÖ sekreterliğinden iki yıl önce(2003) uluslararası ilk büyük adımı BM Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği Adaylığına başvurarak atmıştı(****). Dünya'da değişen koşullar ve yeni küresel krizler Türkiye'nin önemini arttırmasıyla BM'deki seçimler(Ekim 2008) Türkiye için gerçek bir prestij sınavı anlamına gelecektir.
Geçici adaylığa seçilebilmek için 192 üyeli Genel Kurul'da en az üçte iki çoğunluğunun yani 128 ülkenin desteğini almak gerekiyor. 57 üyeli İKÖ(*****)(Bazı BM üyesi olmayan ülkeler ile Rusya Federasyonu hariç)tam destek vermesi bu konseptte önemli bir tepki olacaktır. Türkiye'nin Afrika ülkeleri ile yürüttüğü bu merkezli çalışmaların katkısı da hesaba katıldığında, Türkiye mevcut dünya düzeninin yürütme organı gibi duran BM Güvenlik Konseyinin 15 üyesinden biri olacaktır. Bu üyeliğin eski dünya düzeninde çok fazla anlam taşıması beklenmemekle birlikte, yeni dünya düzeninin nasıl olacağına dair, İslam Ülkelerinin ve diğer yoksul ülkelerin tercihlerini yansıtmış olacağından çok önemli bir anlam taşıyacaktır.
Yeni Dünya Düzeni, Batılı Kapitalist Devletlerin senaryolarına uygun gelişmedi. Küreselleşme bazlı hesapların tümü altüst oldu. Kendi iç sorunlarıyla boğuşan, ekonomisi çökmüş, işsizlik ve enflasyonun arttığı ve hayat standartlarının düşmüş bulunduğu, nüfus artış hızının eksiye döndüğü, yetişmiş insan sıkıntısının yaşandığı eski kapitalist ülkelerin, söz sahibi olmaları da beklenmemektedir.
Bu tesbitlere göre, Kapitalist Batı'nın kaybettiklerine sahip olan Türkiye ve İran, İKÖ organizasyonu altında yeni Dünya Düzeni'nin kurucuları/mimarları olarak tarihe geçeceklerdir. Ahmedinecad'ın Sunnî İmam arkasında kıldığı Cuma namazı, dünya tarihini bu şekilde değiştirecek kadar büyük siyâsî olaydır.
Seçkin DENİZ, Analiz tarihi: 02.10.2008, yeniden Yayım tarihi: 20.08.2013, Sistematik Analizler 74
Not:
Başbakan Yardmcısı Bekir Bozdağ'ın “Teşkilatın katliamlara karşı yaptığı bir açıklama var mı? Eğer ben genel sekreteri olsaydım İslam ülkelerini toplayıp, medyanın huzurunda olanlara karşı işbirliği çağrısı yapardım. Eğer başarılı olamazsam ‘Ben tarih önünde böyle bir onursuzluğunu içime sindiremem.’ deyip istifamı basıp ayrılırdım. İİT’nin adında İslam var ama ‘tık’ yok. İİT ve Arap Ligi sınıfta kalmıştır.“
Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in “Mısır’daki darbenin ilk günlerinden itibaren Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu darbeye darbe diyemeyenlerdendir maalesef. Üzen taraf budur. Ayrıca, Mursi’nin hatalarını sıralamak sanki kendi vazifesiymiş gibi Mursi’yi ve diğer, özellikle Hürriyet ve Adalet Partisi’nin taraftarlarını suçlamaya başladı. Bizim itirazımıza sebep olan budur. Netice itibariyle bizim içimizden çıkan, bizim bir parçamız olan ve bugünkü siyasi iradenin büyük gayretleri sonucu İslam ülkelerinin en önemli teşkilatının başına seçilmiş bir insanın performansının ve duruşunun bu olmaması gerekiyordu. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçilmesi için dönemin dışişleri bakanı olan Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün ve Sayın Başbakanımızın çok olağanüstü gayretleri oldu. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu kendi bilgisi, birikimi ve ünüyle seçilmiş birisi değil. Eğer Türkiye desteklememiş olsaydı, eğer bugünkü siyasi irade ve ekip kendisini desteklememiş olsaydı İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği'ne seçilemezdi.”
tepki ve istifa eleştirilerine Ekmeleddin İhsanoğlu'nun verdiği cevap:
"Tekrar açıklamakta fayda vardır ki 57 ülkenin üyesi olduğu İİT yapısı gereği sadece Genel Sekreter demek değildir. Her şeyden önce üye devletlerin ortaklaşa belirdikleri politikaların sonucu olarak İİT’nin tavrı ortaya çıkar. Bazı vatandaşlarımız ve dostlarımız bunun ötesinde ifadelerde bulunmamızı istiyorlar. Şahsen herkesin söylediğinden daha fazlasını söylemeye hakkı olan, ama bu pozisyonda bulunan biri olarak, müşterek bir karar olmadığı sürece açıklama yapmak için devletlerin konsensüsünü ve mekanizmaların harekete geçirilmesini beklemem lazımdır. Hiçbir devlet, İİT'nin toplanması için resmen bir talepte bulunmadı. Talep üzerine toplandığımız zaman mutabakat hasıl olduğunda o mutabakatın ulaştığı nokta neyse onu ifade etmekten aciz kalmayacağız."
(*)Medyedev,'ABD'nin ekonomik hakimiyeti bitti'
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2008/10/081002_medvedev_merkel.s...
(**)Erdal Şafak
http://www.sabah.com.tr/2008/03/13/haber,14711A2B45964579A3BCB262F3E13FC...
(***)
Seçkin Deniz, İran Ne Yapıyor, Ne Hedefliyor, Türkiye'ye Karşı Tutumlarında Samimi mi?
http://seckindeniz.blogspot.com/2011/08/37-analiz-iran-ne-yapyor-ne-hedefliyor.html
(****)Ramazan ERDAĞ
BM teşkilatında diğer organların aldığı kararlar tavsiye niteliğinde olmasına karşın Güvenlik Konseyi'nin kararları bağlayıcı olabiliyor. Konsey, beşi daimi (ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya) ve onu geçici olmak üzere on beş üyeden oluşuyor.Geçici üyelikler iki yıllık dönemler için seçiliyor. Her üyeülkenin bir oy hakkı bulunuyor. Kararlar daimi üyelerden hiçbirinin veto etmemesi koşuluyla, 15 üye ülkeden en az dokuzunun olumlu oyuyla alınıyor. 'Veto Kartı' olarak da adlandırılan daimi ülkelerin bu hakkı karar mekanizmasındaki en önemli koz olarak değerlendiriliyor. Ancak 'dokuz olumlu' oy şartı nedeniyle geçici üyelerin pozisyonları
da oldukça önemli. Türkiye daha önce 1951-52, 1954-55 ve 1961 yıllarında Konsey'de geçici üye olarak yer almıştı. 2009-2010 dönemi geçici üye ülkelerin seçimi 2008 yılında BM'nin63.üncü Genel Kurulu'nda yapılacak.
http://www.asam.org.tr/temp/temp541.pdf
(*****)İslam Konferansı Örgütü(İKÖ)-OİC-
http://www.oic-oci.org/oicnew/member_states.asp