“Gerçek, algılandığı
kadar paylaşılmayı da zorunlu kılar.”
Neden harflerin
öyküsü?...
Yazmayı seven herkesin anlatım öyküleri vardır... Benim birçok öyküm var... Bu öyküleri sizinle paylaşmayı düşünüyorum...
Nasıl yazdığımı
bilmenizi istedim; siz de yazmak istersiniz diye umuyorum... umursamamanız da
mümkün... Kendini beğenmiş olmakla da suçlayabilirsiniz beni... ama düşünmenizi
isterim ki; bunu sanırım yalnızca ben yapıyorum... ve burası da bir okul
olmalı... yazı okulu...
Göreceklerimiz bizi
yanıltabilir de; ama bu elbette korkmamızı gerektirmiyor... zaten korkaklar
değildirler, değişimi getirenler... (26.01.2003, 14:50)
'Öz Geçmiş'/2
Çocukluğumun ilk
yıllarını düşünürken, okuduğum kitapları hatırlıyorum. Onları yazanları hep
merak ederdim. Çok şey bildiklerini kabul etmemle birlikte, bildiklerini nasıl
yazdıklarını düşünürdüm...
Yazmayı istedim. Yazmak;
okunmak içindi. On ve on üç yaşları arası, yazma isteğimi uygulamaya çalışma dönemimdi...
Kalemin gücünü fark
etmem uzun yıllar alacaktı... Aldı da. Yazma isteğim, canlı ve yaşayan bir
varlığa dönüşünceye kadar neler yaşadığımı anlatmak istiyorum aslında...
Bu çalışma bunun için var
oldu. Gönlümün arzuladığı tek şey, yazmak isteyenler için kısmî açıklık ve ışık
bırakmak... (20.04.2002, 15:43)
'Özel'lik-‘Ses, Vurgu, Anlam
ve Amaç’/3
Uzun yıllar geride
kaldığında biriktirdiklerinize bakmak istersiniz; ancak hafızanızı ve
bilincinizi didikleme şansınız yüksek olmadığından bunu yapamazsınız...
Bu arada ayrıntılara
önem verdiğinizi görürsünüz. Düşüncelerinizin altyapısını oluşturan hemen her
şeyi "öğrenerek" elde ettiğinizi görünce mutluluk duyarsınız. Hayatın
içinde olmadığınızdan olsa gerek, "öğrenme"nin yalnızca
"okumak"la mümkün olduğu yanılgısı içindesinizdir.
"Yaşayarak
öğrenme", yakın durduğunuz iklimde henüz filizlenmemiştir...
Yazmaktasınız. Yazarken,
sizden öncekileri taklit etmeniz de normaldir. Beğendikleriniz ya da
beğenmedikleriniz vardır. Gelecekte kendinize ait "özel tarzınız"ın
olması en büyük rüyânızdır...
Yazmaya devam
edersiniz… (24.04.2002, 22:02)
'Süreklilik'/4
Tekrarladığınız her şey,
her tekrarda yeni eksikler görmenizi sağlar... Tekâmül, içerdiği basamakların
sağlamlığı ölçüsünde iyiye doğru yön alır. Yazdıkça eksiklerinizi fark
edersiniz... Ancak bilmenizi istediğim şu; yazmış olduğunuzu düzeltmekten daha
çok, yeni yazılarda hata yapmamaya çalışın...
Yaptığınız hataları
tekrarlamayın... Ve asla yazdıklarınızı yok etmeyin...
Yaşadıklarınızı olduğu
kadar, yazdıklarınızı da takip etme yeterliliğiniz varsa, doğruların arttığı bir
hayatınız var olacak demektir... (28.04.2002, 14:55)
'Ayna, Tutarlılık'/5
Anlatımlar,
bilginizin ve kişiliğinizin aynasıdır. Siz, kendinize ait değerleri yalnızca
konuşarak yansıtmazsınız. Yazdıklarınız, etkilendiğiniz tüm yazarlardan
farkında olarak ya da olmayarak aldıklarınızı da okuyucuya aktarır...
Etkileşimler normaldir,
çünkü; hiçbir şey etkileşim olmadan var olmaz.
Yazılarınızda dikkat etmeniz
gereken en önemli şey "tutarlılık"tır. Tutarlılık, sizin
kişiliğinizin geliştiği düzeyi de gösterir...Tutarlılığınızı ölçebilmeniz için,
eski yazılarınızı asla ihmal etmemelisiniz...
Yazdıklarınız sizi
bağlar, değişmeye devam ettiğinizi yazılarınızla gözlemleyebilirsiniz...
Yazarlar için en büyük "bireysel fayda" budur.
Gelişiminizi
gözlemleyebilirseniz; aksayan yönlerinizi fark eder ve düzeltmeye
çalışırsınız... (05.05.2002, 15:15)
'Sistem, Dil-Ses-Anlam Bağı'/6
İyi bir yazı
giriş-gelişme-sonuç dizinini içermek zorundadır. Size öğretildiği gibi, bu sıra
bozulmadan da yazınızı düzenleyebilirsiniz... Ancak; bunun kesin bir kural
olmadığını, yazarken anlayacaksınız.
Dilediğiniz zaman
sonuçla başlayabilir, gelişmeyle devam eder ve girişle bitirebilirsiniz
yazınızı... Bu konudaki özgürlüğünüzü ancak siz kısıtlayabilirsiniz.
Eksiksiz bir yazıda en
önemli unsurlardan biri parağraflarınız arasındaki dil-ses ve anlam bağıdır. Bu
bağ, yazınızı okunur hâle getirir. Bir çırpıda gözlenebilir ve algılanabilir
olmanızı sağlar.
Kelimelerin bir araya
geldiklerinde çıkardıkları ses, mûsikînin izlerini hatırlatmalı. Dil ve anlam, okuyucunun
söz deposu ,bilinci ve bilinçaltıyla hızlı bir iletişim kurmalı... ona etkisini
hissettirmeli, "yeni" değerler, değerlendirmeler katmalıdır.
Mükemmel yazı asla
olmayacaktır. Bu nedenle mükemmel yazabileceğinizi hayâl etmenize gerek yok.
Rahat olmalı ve dilediğinizi yazarken, kıstasları unutmalısınız... (05.08.2002,
21:55)
'Duyuş'/7
Herhangi bir
yerde, herhangi bir zamanda duyarsınız. Tüm duyu organlarınız diri ve sağdır.
Elleriniz duyuşlarınızı yazacak kağıt-kalem arar. Ancak korkularınız ağır
basar; duyuşlarınızın dağılacağını düşünürsünüz... Dağılır.
İyi bir yazıcı, anlık
değişimleri yakalamaya çalışmaz. Yazmak istediklerini dilediği zaman yazar.
Birikimlerini, duyuşlarını organize edebilmek için, iyi bir konsantre
dönemi geçirmek zorundadır.Tasarladığı metni, çarpıcı yönleriyle değerlendirir
ve yazar.
Yazmak, düşüncelerin
elenmiş, derlenmiş ve paketlenmiş halidir. İşini seven her insan gibi, bir
yazar da, birikimlerini yetenekleriyle harmanlar, belirlediği "konu"
için ihtiyaç duyduğu "hükümleri" oluşturur.
Yazar, kendi zamanında
bir yargıç ya da yasa koyucudur. Yazısının tüm evreni onun
"emirleri"yle şekillenir. O düşüncelerinin görmek istediği
kısımlarını görür sonuç olarak.
Ve ne kadar "bilgi derlediğini",
derlediklerini hangi ölçüde yansıttığını anlar.
Yazdıkları herkes
içindir. (18.05.2002, 19:30)
'Ses Dizini-Mûsikî'/8
Her yazının içerdiği
konuyla uyumlu bir ses dizini vardır. Gözler aracılığıyla, hâfızânın
derinliklerine yapılan "okuma" eylemi bir yolculuksa eğer; bu
yolculuğu zevkli kılan etkenlerden biri de canlandırılan bu mûsikîdir.
Yazıyı seslerin
görüntüsü olarak kabul eden ilk zamanların "okuryazar" olmayan
câhilleri bile, bu gerçeğin etkisinde kalmaktaydılar.
İşlenen konu ne olursa
olsun, yazıcının ustalığı, kelimelerle hafızanın geniş kapsamlı işbirliğini
sağlamak zorundadır. Bazen bir özlem, bazen bir acı, bazen de düşünülmeyenlerin
uyandırdığı merak, sözcüklerin mûsikîsinde tahmin edilemeyecek etkilerle ortaya
çıkar.
Yazar, tüm bunları
yapmak zorundadır. (21.05.2002, 13:30)
'Plan/Tasarım,
Farklılık ve Şemâlar'/9
İyi bir oyuncu, oyununun
izlenebilirliğini oyunu izlendikten sonra ölçer. İyi bir yazar da aynı
perspektifle bakmak zorundadır. Ancak, iyi bir taktisyen aynı perspektifi
kullanmaz; izleyicilerin bakış açılarına uygun olanı değil, bakış açılarını
farklılaştıranı arar. Yeniye, değişime ve en iyiye odaklanmış bir üretici
denenmemiş olanı, deneyimleriyle ortaya çıkarır.
Bir mimar, farklı olanı
tasarlar.
Farklı bir yazar da, konusunu, işlemeden önce onu akış şemâlarıyla sınırlamalıdır,yönlendirmelidir.
Tek merkezli iç içe çemberler, paralel girişlerin bağlantı destekleriyle
bütünleşmesi, soy ağacı şemâsı ve daha bir çok şablon üretim aşamalarında
kullanılabilir.
Anlatım tekniklerinin
bireysel olduğu bir gerçektir. Bir nefeste olabildiği kadar, serin ve kademeli
geçişleri de kullanmak mümkündür.
Sanat için uğraş vermek
değil asıl amaç; sanatı insanlara ulaşma da araç olarak kullanmaktır.
İnsanlar,sıradan olanı değil, ilginç olanı, zor olanı özlerler. (30.05.2002,
22:22)
'Etki, Yeterlilik,
Güven, Güç, Denge, Vurgular'/10
Herhangi bir yazı,
okunurken diri ve etkileyici olmalıdır.
Sözcükler alışılagelmiş
düzeneklerle sunuluyor ve anlamları dokunulmadan kalıyorsa, etkisi harcanan
emek kadar olacaktır.
Planlanmış anlamlar yeterlilik
sınırını aşınca, sözcüklere olan güven de kaybolabilir. Onlara yüklenen yan
anlamlar, süreklilik arz ederse eğer; kullandığınız dil tamamen yan anlamlı
sözcüklerden oluşan bir bütün olur.
Sözlerin
gücü, kullanımlarındaki dengeye bağlıdır. Gerektiği kadar sanat, gerektiği kadar
ses kompozisyonu ve vurgular, yazıyı güzelleştirir... (02.06.2002,16:45)
'Zamanlama'/11
Yazmak, zamanlama ile
doğrudan ilgilidir. Düşüncelerinizin zamanı ile aktarma zamanlarınız denk
düşmek zorundadır...Yazarın gücü bu noktada ortaya çıkar.
Yazarın birikimlerini,
üretme aşamasında kullanabilmesi ve zamanları yaklaşık ölçülerde aynılaştırması
gerekir. Sözcük tarayıcı zihinsel araçları kullanma gücü, hâfızâ ve
bilinçaltını mükemmel bir zamanlama ile eşit hızlarda kullanma kabiliyetine
bağlıdır.
Yazarın zamanlama da
karşılaştığı en büyük zorluk, sözcüklerin ait oldukları dillerin ayrılmasında
ortaya çıkar. İyi bir yazı doğu ya da diğer Avrupa dillerinden kaynaklanan
sözcüklerin, yazının tarzına uygun tasniflere tabi tutulmasını gerektirir. Bu
da zamanlamanın denk düşmemesine sebep olur.
Bütünlük sağlamayan söz
dizilişleri yazıdaki ritmi bozacaktır...
Müzikteki zamanlama ile
ritm yazıda aynı değerdedir… (07.08.2002,15:25)
'Örgü, Güvenilirlik'/12
Anlatım yöntemleri
yazarlara göre farklılık taşır.
Kesine yakın, net ve
etkili sonuç almak istenilen yazı türlerinde, konunun çok sık dokunan bir
örgüsü olmalıdır. Cümleler arasındaki anlam boşlukları, mümkün olduğunca yazar
tarafından doldurulmalı ve okuyucu için sıkı bir çalışma yapılmalıdır.
Bu yazı türünde yazardan
çok ağır bir sorumluluk istenir. Genellikle, eşdeğer doğruluk değeri olan
bilgiler yazının temelini oluşturur. Makale ve benzeri yazı türleri bu grup
içinde değerlendirilir.
Okuyucunun yazara güven
duyması ve konunun ayrıntıları için de aynı güvenin sürmesi gereklidir. Bu yazı
türünde okuyucunun, konuyla ilgili ön bilgisi olması yeterlidir. Çünkü; yazıdan
herkes yaklaşık oranlarda faydalanacaktır.
Okuyucu profiline göre
farklı sonuçlar elde edilen yazı türlerinde ise, yazar daha özgürdür ve
sorumluluk okuyucuyla paylaşılır.
Yazarın kendi görü,
yetenek ve değerleriyle ürettiği bu tür yazılarda okuyucunun birikimi ve
kültürel altyapısı önem kazanır.
Cümleler, hatta kelimeler arasındaki anlam
boşluklarını doldurması için okuyucu özgür bırakılmıştır. Bu nedenle her
okuyucu kendi artı ya da eksi değerleriyle sonuçlara ulaşır.
Her okur kendi
ölçekleriyle anlayacaktır. Deneme ve benzeri yazılar bu gruba dahil edilebilir.
Her iki yazı türünde
yazarın yeteneği önemli rol oynar. Güvenirlilik ve detaylandırma aynı çerçevede
yazarın ufkuna bağlıdır.
Okuyucu her durumda da akıcı bir yazı
bulmalıdır… (25.08.2002, 17:21)
'Gerçeklik'/13
Herhangi bir yazı,
içeriğinin gerçekliğini belirginleştirmek zorundadır. Konu, kurgu sanal ve
hayâl olsa bile yazar, yazısının inanılır-güvenilir olduğunu yansıtabilmelidir.
Kendi düşüncelerini berrak ve akıcı bir gerçeğin kelimelerdeki yankısı olarak
işlemelidir.
Okuyucu, standart profil
kriterlerine uygunlaştırılamadığı içindir ki; yazar, konuyla ilgili tüm rölatif
gerçekliği en iyi şekilde analiz etmelidir. Maksimum uygunluk düzeyinde her
okuyucusuyla buluşabilmelidir. Bu gereklilik çok yüksek bir hedef gibi görünse
de, yazının kalıcılığında en büyük etkendir.
Konu, okuyucunun ilgi ve
görü alanında kalabilme süresini, gerçekliğinin açıklanmasına borçludur.
Yazar, cümlelerindeki
mantık örgülerini, varsayılan ütopik okuyucu profiline uygun genişlikte ve
zorluk katsayısı derinlerde saklı olan bir tarzda denemelidir. Sıkmayan ve
hemen doyurmayan, tadı derinlikleri algılandıkça çeşitlenen bir büyü halesi
oluşturmalıdır.
Bu büyü, gerçekliğin
iknâsı ile mümkündür. Başlangıcın gücüdür. (13.01.2003 19:13)
'Rota, Cesaret, Sebât'/14
Gerçek, algılandığı
kadar paylaşılmayı da zorunlu kılar. Yazarın, düşüncelerinin akışında izlediği
rota, belirgin olmalıdır. Konuda ki gerçek, bu rota sayesinde istenen
izdüşümleri sağlayabilir.
Dağınık ve çok çıkıntılı
yazıların taşıdıkları gerçekler yeterince net değildir. Okur'un bunu anlaması
uzun sürmez. Ve yaşanan okuyucu-yazar çatışmalarının temelinde de bu vardır.
Okur, yazının
başlangıcında kararını verir. Yazar'la ilgili düşüncelerinin orta yerinde
çatışmadan çok ön yargı oluşur. Okuyucu bu ön yargılarını diğer okurlarla
paylaşmaya çalışır ve yazarın "dedikodusunu" yapmaktan çekinmez.
Çünkü okur, asla anlayışlı değildir. Kendi gerçeğine vâkıf olmayan, kendi
gerçeğini anlatamayan bir insanın yazarlık sıfatıyla yazmasını affetmez.
Yazmak, cesaret
mevcudiyetinin miktarına da bağlıdır.
Yazar, yazdıklarıyla
kendi öngörülerini yansıtırken, okurda oluşan kendi profilini, kendi değer
şablonlarını da yansıtır. Ancak gelecek zamandaki düşünce farklılıklarını okura
kolayca anlatamaz.
Okur, onu tanımıştır;
nasıl yaşadığını artık bilmektedir.
Yazar, tanınmaktan
korkmamalıdır.Yazdığı an, tanınmaya başlayacaktır; bunu engelleyemez.
(14.01.2003, 16:22)
'İçtenlik'/15
İçtenliğin gücü, yazının
ve kullanılan dilin duygularına bağlıdır. Tersi de doğrudur; yazının ve
kullanılan dilin duyguları da içtenliğin gücüne bağlıdır.
İçtenliği, harflerin
bileşimlerinde, kelimelerin dizilişinde ve mûsikînin akışında anlamlara
dönüştürmek, yazanın yazmaktan aldığı zevkle ve yazma gücünün etkisiyle
mümkündür.
Somut olarak farkında
olunan birçok duygu ve düşüncenin, ait oldukları zihinsel ve ruhsal mekânlardan
çıkabilmesi, içtenliğin yazma sanatındaki yerini belirginleştirir. Yazmak bir
nevi, dönüşüm/indirgeme mekanizması hâline gelir.
Yazı sanatçılarının,
sürrealist ressamlarla gerçek benzerliği bu noktada ortaya çıkar.
Yazı dünyasının en
vazgeçilmez unsurlarından biri olan içtenlik, yazarın inandırma ve kanıt arama
gerekçelerinde azalma sağlar. Bir süre sonra yazar kendi çizdiği profiline
uygun "standart içten", daima "doğru söyleyen",
"güvenilir" gibi niteliklere sahip olur.
Okuyucu ile yazar
arasında kurulan binlerce bağdan en görünür ve paylaşılır olanı yazarın
içtenliği ile ilgilidir. (20.01.2003, 18:34)
'Tarafsızlık, Öz Eleştiri, Deneyim'/16
Kelimelerin diğer
kelimelerle kurduğu ilişkilerin yapay olduğunu düşündürtmemek, kelimelerle
nasıl dans ettiğini bilen bir yazar için olağan bir sonuçtur.
Kelimeler uygun ve
uyumlu dizilişlerle anlamları yansıtırken, yazarın, yazmak ve düşünmekle olan
dostluğunun ve dürüstlüğünün nişanesi olurlar.
Herhangi bir nehrin göze
göründüğü ilk yerde, akışı, akışındaki güç, aktığı yerlerle olan ilişkisi,
kıyılara dokunuşundaki saygınlık ve içtenlik, gözlerden yüreklere inen sıcak ve
coşku dolu duyguların oluşmasını sağlar.
Bir yazının okuyucuda
uyandırdığı etki de böyledir. Okuyucu, yazının herhangi bir yerinde yazarın,
yazmaktaki becerisini denetler. Yazının tamamında aynı güveni yaşamak ister.
Bir yazının tamamında aynı dikkat ve tutarlılığı sergilemek, belki yazarın
üretkenliğini zorlaştıracaktır; ancak her çalışmada olduğu gibi bu da
başlangıcın minik sorunlarından sadece bir tanesidir.
Yazma deneyimleri,
yeryüzünün kazanımı en çok olan deneyimleridir. Olumlu ya da olumsuz herhangi
bir sonuç, diğer çalışmalar için mutlaka olumlu bir kazanım olarak yazma
becerisinin temel yapı taşı hâline gelir.
Yine bu yazıda konu
edilen içtenlik, yazarın deneyimlerinden elde ettiği tüm sonuçları
kullanabilmesindeki tarafsız yaklaşımını ve acımasız öz eleştirisini
gerektirecektir. (01.02.2003, 12:56)
'Dağarcık, Dikkat'/17
Düşüncelerin derlenip
toparlandığı harman yeridir yazılar... Bin bir türkünün çalındığı düğün
yeri, belki de... Şenliklerin dolu dolu taştığı mekânlar olmadılar ama... Hiçbir
yazı dört dörtlük neşe anlatmadı, anlatamadı...
Dört dörtlük neşe
yaşayamayan insan, bunu yazamazdı da... Kederler çok doldururlar insan ruhunu.
Başkasının neşesi gelir geçer insandan, ama kederi kalıcı olur hiç
umursamadan...
Kelimelerin
kifâyetsizleşmesi, insan eliyle yazar elinin karışmasındandır. Eğer kelime
başka kökenlileri tarif için kullanılacaksa kifâyetsizlik yaşanmaz. Yazar kökenlileri
tasvir edecekse ve yazarın yaşadıklarını gördürecekse, o zaman mesele başlar... Ya
mükemmel bir ürün çıkar ortaya ya da kifâyetsizliklerin en derini meşgul eder
yazma anlarını...
En akıllıca iş, yazma
isteğinin sınırlanmaması olacaktır. Ne keder ne de kelimelerin
kifâyetsizliği, sevince ya da mükemmele kadar umursanmalıdır.
Dikkat,
toparlandığı sürece üretilenin kalitesini değiştirir. (17.06.2003, 16:11)
'Tasvir, Fotoğraflama, Kurgu'/18
Ellerinizin herhangi bir
olayı harflerle resmetmesini istersiniz. Olay, eksiği olmayacak kadar tam,
yalın ve açık görülebilsin, dersiniz.
Eğer fotoğraflama
yeteneğiniz aşırı gelişkin ise, duyguların ekli olmadığı resimleri
çizemezsiniz. Tam tersine foroğraflama yeteneğiniz gelişmemiş ise, duygulardan
kurtulup resmi tamamlayamazsınız.
Olaylar, yazarların
hayâl dünyalarında kişilik kazanır, okurların hayâl dünyalarında yaşanırlar.
Bir öykünün tasvirlerle
genişlik kazanması, fikirlerle derinliklerinin belirlenmesi, diyaloglarla
şenlenmesi, duygularla yüklenmesi gerekir.
Bir romanda ise,
sonsuzluk kadar özgür olduğunuzu bilmeniz gerekir. Roman kendi ölçekleriyle
yazarın var oluşunu kanıtladığı en geniş yerdir.
Bu arada roman, en büyük
riskleri taşıyan edebi değer olmasını bu yapısına borçludur. Başarısı
kurgusuyla birlikte giden, Yaratıcı'nın kendi niteliklerinden bir kısmının
insana verilişinin gözlendiği ve bu yeteneklerin kullanıldığı alanlardan
biridir; risklerin en büyüğü de budur.
Yazar, kimliği ve
birikimiyle ellerinden üreyen kelimelerin gücünü bilmelidir. Başarı ancak bu
dengeyle var olur. (13.07.2003, 14:56)
Seçkin Deniz, Sonsuz
Ark, 26.08.2013