“İşlediğimiz cinayet yüzündendir, utanmazca bakabilişimiz aynalara…”
Söylüyorum size; katiliyiz her birimiz içimizdeki
çocuğun. Bu yüzden duymuyoruz dağın taşın toprağın duyduğu çığlıkları. Bu
yüzden görmüyoruz, dağın taşın toprağın duyduklarından ötürü kızardıklarını.
Utançtan kıpkırmızı kesildiklerini görmüyoruz hiçbir şeyin. İnsan dışındaki
varlıkların yaşadığı utanç erişmiyor hiç birimize. İnme inmiş gözlerimize. İnme
indi gözlerimize.
Kulaklarımız yitirmiş duyma işlevini. Yitirdi duyma
işlevini. Gönlümüz kararmış. Gönlümüz karardı. Gönüllerimizi karartan kan
içimizdeki çocuğun kanıdır.
Söylüyorum size işlediğimiz cinayettir bizi
böylesine vurdumduymaz yapan. İşlediğimiz cinayettir bizi böylesi duyarsız
yapan. İşlediğimiz cinayet yüzündendir utanmazca bakabilişimiz aynalara.
Aynalara göz kırpışımız, yeryüzünde gönenerek yürüyüşümüz hep işlediğimiz bu
cinayet yüzündendir.
Nasıl da kıydık acımazsızca içimizdeki çocuğa? Nasıl
nasıl yapabildik bu kıyımı, bu vahşeti bu gaddarlığı? Ne de öfkeliymişiz! Nasıl
da kabarmış her birimizin öfkesi içindeki çocuğa! Nasıl da diş bilemişiz sinsice!
Sinsiliğimizi ne de örtmüşüz ustaca! Ne mahirmişiz hainliğimizi örtmede! Diş
bilemede, sinsilikte, hainlikte, gaddarlıkta, vahşilikte, riyakârlıkta ne
mahirmişiz, ne mahiriz! Kindarlığı örtmede ne ustaymış her birimiz.
Söylüyorum size; her birimizin ellerinde kanı
duruyor içimizdeki çocuğun. Ellerimizi önce içimizdeki çocuğun kanıyla
kirlettik. Böylece daha kolay oldu bir bir kanımızla kirletmemiz ellerimizi.
Ellerimizin kirli kanıyla övünüyoruz her birimiz.
Her birimiz caka satıyor yekdiğerine atalarımızın döktüğü kanla. Her birimizin
kahramanlığı kan döküşümüzle ölçülür, her birimizin söylevleri kanla yükselir;
törenleri, şölenleri, ayinleri kan içerir.
Akıttığımız kanlar, döktürdüğümüz gözyaşları
övüncümüzdür. Mabetlerimizin temellerinde bile kan vardır. Çalınan ter vardır.
İnsandan başka ter hırsızı var mıdır? İçimizdeki çocuğun akıtılan kanıdır her
birimizi ter hırsızı yapan.
Söylüyorum size; içimizdeki çocuğu öldürdüğümüzden
beri her bir değerimiz sahtedir. Sahtedir dürüstlüğümüz, sahtedir
cömertliğimiz, sahtedir merhametimiz, sahtedir iyiliklerimiz; vicdanımız
sahtedir, sahtekârlıktan beslenir her birimizin vicdanı.
Gülüşümüz, sevişimiz sahtedir. Sahtedir evlerimizin
içindeki huzur, sokaklarımızdaki bahar sahtedir. Sahtedir yazımız, kışımız.
Ağlayışımız, dövünüşümüz sahtedir. Bahçelerimizde derdiğimiz çiçekler sahtedir,
saksılarda yetiştirdiğimiz güller sahtedir.
Söylüyorum size; utanacak bir yüzümüz yoktur
öldürdüğümüzden beri içimizdeki çocuğu. Utanmayı bilmeyiz. Utanmaktan utanır
olmuş her birimiz. Utanır oldu her birimiz.
Utanmazlık gıdamız olmuş. Kanımızı utanmazlıkla
besler olmuşuz. Midelerimiz utanmazlıkla devinir. Gözlerimiz utanmazlıkla
bakar, kulaklarımız utanmazlıklara ayarlı. Her bir kıyım, her bir cinayet, her
bir vahşet büyütür utanmazlığımızı.
Gururumuzdur utanmazlığımız. Utanır olandan
tiksiniriz neredeyse. Hayâdan kaçar olmuşuz, aslanın elinden kurtulmak için can
havliyle koşan alaca bir merkep gibi. Utanmak utanılacak bir şey olmazdı
yaşasaydı içimizdeki çocuk. Yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu.
Söylüyorum size; yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu, göklerden
zehir yağmazdı yeryüzüne. Bebeleri uykusunda bulmazdı zehirli bombalar,
zehirsiz bombalar. Kadınları, erkekleri, yaşlıları çocukları sarıp sarmalamazdı
alev topları.
Demirlere taktığımız kanatlar vahşetin habercisi
olmazdı. Yangının, yangınların habercisi olmazdı. Kan kusmazdı toprak yaşasaydı
içimizdeki çocuk. Yaşata bilseydik içimizdeki çocuğu.
Söylüyorum size; yaşasaydı içimizdeki çocuk gün
rahmet saçardı hepimize. Hepimiz gark olurduk rahmete. Esenliğin içinde
olurduk. İçimiz dolup taşardı esenlikle. Kuşların yuvasını bozmazdık.
Karıncaların yuvalarını dağıtmazdık. Sen niye karasın sen niye sarısın demezdik
hiç birimiz bir diğerine.
Kınamazdık hiçbirimiz hiçbirimizi. Kınayan olurduk
kınayanı. Biber sürerdik ağzına öyle yapanın. En ağır ceza olurdu bu. Aklımız
en ağır ceza diye buna yatardı. Belki bu cezayı verdiğimizde burkulurdu da
yüreğimiz. Yüreklerimiz burkulmayı bilirdi. İrkilmeyi bilirdik. İrkilirdi her
birimiz kem bakışa, kötü söze. Yaşamayı paylaşırdık. Aklımızın ucundan bile
geçirmezdik yaşantılarımızı bir birimize dayatmayı.
İçimizdeki çocuk yaşasaydı, gökler ağlamaz yerler
kan kusmazdı. Denizler kıyıları dövmez, okşardı.
Söylüyorum size; yaşasaydı içimizdeki çocuk,
yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu taşlar bile acıtmazdı canımızı. Ateş
yakmazdı, ateş ilişmezdi hiç birimize. İçimizden kundakçılığa heveslenene yol vermezdi
ateş bile. Herbirimiz herbirimizin aldığı nefes olurdu; gözünün ışığı, dizinin feri
olurduk her birimiz bir diğerinin; yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu.
Söylüyorum size; gitmeseydik hiç birimiz peşinden
bizden öncekilerin, yaşardı içimizdeki çocuk. Yaşatabilirdik içimizdeki çocuğu.
Yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu her birimiz kendi zamanını yaşayan olurdu. Kendimiz
olurduk. Geçmiş yaşamlara özenmezdik. Geçmiş yaşamları güne taşımaya
kalkmazdık. “onlar bir ümmetti geldi geçti” buyruğuna kulak tıkayan olmazdık
hiç birimiz.
Söylüyorum size; insanın içindeki çocuk ölmesin için,
gelin takipçimiz yapmayalım bizden sonrakileri. Bizden sonrakileri de
kendilerinin katili yapmayalım. Hiç biri bizim gibi olmasın. Kanla, kıyımla,
riyakârlıkla, ter hırsızlığıyla övünmesin hiç biri.
Cemal Çalık, 03.09.2013, Konuk
Yazarlar, Sonsuz Ark