3 Eylül 2013 Salı

SA389/KY1-CÇ47: Yaşasaydı İçimizdeki Çocuk

İşlediğimiz cinayet yüzündendir, utanmazca bakabilişimiz aynalara…”


Söylüyorum size; katiliyiz her birimiz içimizdeki çocuğun. Bu yüzden duymuyoruz dağın taşın toprağın duyduğu çığlıkları. Bu yüzden görmüyoruz, dağın taşın toprağın duyduklarından ötürü kızardıklarını. Utançtan kıpkırmızı kesildiklerini görmüyoruz hiçbir şeyin. İnsan dışındaki varlıkların yaşadığı utanç erişmiyor hiç birimize. İnme inmiş gözlerimize. İnme indi gözlerimize.

Kulaklarımız yitirmiş duyma işlevini. Yitirdi duyma işlevini. Gönlümüz kararmış. Gönlümüz karardı. Gönüllerimizi karartan kan içimizdeki çocuğun kanıdır.

Söylüyorum size işlediğimiz cinayettir bizi böylesine vurdumduymaz yapan. İşlediğimiz cinayettir bizi böylesi duyarsız yapan. İşlediğimiz cinayet yüzündendir utanmazca bakabilişimiz aynalara. Aynalara göz kırpışımız, yeryüzünde gönenerek yürüyüşümüz hep işlediğimiz bu cinayet yüzündendir.

Nasıl da kıydık acımazsızca içimizdeki çocuğa? Nasıl nasıl yapabildik bu kıyımı, bu vahşeti bu gaddarlığı? Ne de öfkeliymişiz! Nasıl da kabarmış her birimizin öfkesi içindeki çocuğa! Nasıl da diş bilemişiz sinsice! Sinsiliğimizi ne de örtmüşüz ustaca! Ne mahirmişiz hainliğimizi örtmede! Diş bilemede, sinsilikte, hainlikte, gaddarlıkta, vahşilikte, riyakârlıkta ne mahirmişiz, ne mahiriz! Kindarlığı örtmede ne ustaymış her birimiz.

Söylüyorum size; her birimizin ellerinde kanı duruyor içimizdeki çocuğun. Ellerimizi önce içimizdeki çocuğun kanıyla kirlettik. Böylece daha kolay oldu bir bir kanımızla kirletmemiz ellerimizi.

Ellerimizin kirli kanıyla övünüyoruz her birimiz. Her birimiz caka satıyor yekdiğerine atalarımızın döktüğü kanla. Her birimizin kahramanlığı kan döküşümüzle ölçülür, her birimizin söylevleri kanla yükselir; törenleri, şölenleri, ayinleri kan içerir.  

Akıttığımız kanlar, döktürdüğümüz gözyaşları övüncümüzdür. Mabetlerimizin temellerinde bile kan vardır. Çalınan ter vardır. İnsandan başka ter hırsızı var mıdır? İçimizdeki çocuğun akıtılan kanıdır her birimizi ter hırsızı yapan.

Söylüyorum size; içimizdeki çocuğu öldürdüğümüzden beri her bir değerimiz sahtedir. Sahtedir dürüstlüğümüz, sahtedir cömertliğimiz, sahtedir merhametimiz, sahtedir iyiliklerimiz; vicdanımız sahtedir, sahtekârlıktan beslenir her birimizin vicdanı.


Gülüşümüz, sevişimiz sahtedir. Sahtedir evlerimizin içindeki huzur, sokaklarımızdaki bahar sahtedir. Sahtedir yazımız, kışımız. Ağlayışımız, dövünüşümüz sahtedir. Bahçelerimizde derdiğimiz çiçekler sahtedir, saksılarda yetiştirdiğimiz güller sahtedir.

Söylüyorum size; utanacak bir yüzümüz yoktur öldürdüğümüzden beri içimizdeki çocuğu. Utanmayı bilmeyiz. Utanmaktan utanır olmuş her birimiz. Utanır oldu her birimiz.

Utanmazlık gıdamız olmuş. Kanımızı utanmazlıkla besler olmuşuz. Midelerimiz utanmazlıkla devinir. Gözlerimiz utanmazlıkla bakar, kulaklarımız utanmazlıklara ayarlı. Her bir kıyım, her bir cinayet, her bir vahşet büyütür utanmazlığımızı.

Gururumuzdur utanmazlığımız. Utanır olandan tiksiniriz neredeyse. Hayâdan kaçar olmuşuz, aslanın elinden kurtulmak için can havliyle koşan alaca bir merkep gibi. Utanmak utanılacak bir şey olmazdı yaşasaydı içimizdeki çocuk. Yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu.

Söylüyorum size; yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu, göklerden zehir yağmazdı yeryüzüne. Bebeleri uykusunda bulmazdı zehirli bombalar, zehirsiz bombalar. Kadınları, erkekleri, yaşlıları çocukları sarıp sarmalamazdı alev topları.

Demirlere taktığımız kanatlar vahşetin habercisi olmazdı. Yangının, yangınların habercisi olmazdı. Kan kusmazdı toprak yaşasaydı içimizdeki çocuk. Yaşata bilseydik içimizdeki çocuğu.

Söylüyorum size; yaşasaydı içimizdeki çocuk gün rahmet saçardı hepimize. Hepimiz gark olurduk rahmete. Esenliğin içinde olurduk. İçimiz dolup taşardı esenlikle. Kuşların yuvasını bozmazdık. Karıncaların yuvalarını dağıtmazdık. Sen niye karasın sen niye sarısın demezdik hiç birimiz bir diğerine.

Kınamazdık hiçbirimiz hiçbirimizi. Kınayan olurduk kınayanı. Biber sürerdik ağzına öyle yapanın. En ağır ceza olurdu bu. Aklımız en ağır ceza diye buna yatardı. Belki bu cezayı verdiğimizde burkulurdu da yüreğimiz. Yüreklerimiz burkulmayı bilirdi. İrkilmeyi bilirdik. İrkilirdi her birimiz kem bakışa, kötü söze. Yaşamayı paylaşırdık. Aklımızın ucundan bile geçirmezdik yaşantılarımızı bir birimize dayatmayı.

İçimizdeki çocuk yaşasaydı, gökler ağlamaz yerler kan kusmazdı. Denizler kıyıları dövmez, okşardı.

Söylüyorum size; yaşasaydı içimizdeki çocuk, yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu taşlar bile acıtmazdı canımızı. Ateş yakmazdı, ateş ilişmezdi hiç birimize. İçimizden kundakçılığa heveslenene yol vermezdi ateş bile. Herbirimiz herbirimizin aldığı nefes olurdu; gözünün ışığı, dizinin feri olurduk her birimiz bir diğerinin; yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu.

Söylüyorum size; gitmeseydik hiç birimiz peşinden bizden öncekilerin, yaşardı içimizdeki çocuk. Yaşatabilirdik içimizdeki çocuğu. Yaşatabilseydik içimizdeki çocuğu her birimiz kendi zamanını yaşayan olurdu. Kendimiz olurduk. Geçmiş yaşamlara özenmezdik. Geçmiş yaşamları güne taşımaya kalkmazdık. “onlar bir ümmetti geldi geçti” buyruğuna kulak tıkayan olmazdık hiç birimiz.

Söylüyorum size; insanın içindeki çocuk ölmesin için, gelin takipçimiz yapmayalım bizden sonrakileri. Bizden sonrakileri de kendilerinin katili yapmayalım. Hiç biri bizim gibi olmasın. Kanla, kıyımla, riyakârlıkla, ter hırsızlığıyla övünmesin hiç biri.




Cemal Çalık, 03.09.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark





Seçkin Deniz Twitter Akışı