9 Eylül 2013 Pazartesi

SA402/AS37: Acûzeye Dönüşmüş Sır

"Omuzla, hakka ve adalete hizmet niye zordur?"


Çocukken oynardık, bir test yapardık meselâ; iki arkadaşımızı yan yana ayakta durdurur, omuzlarının arasını açar, o araya yerleşir ve her iki elimizi onların omuzlarına koyar ve yükselirdik. Hangi arkadaşımızın omzu eğilmezse, ona “Senin baban zengin!” derdik. Ne hikmetse, hep omzu eğilenin babası zengin çıkardı. 
***
Anlamazdık tabi. Çocuk kafası işte; ”İyi besleniyor, o zaman güçlü olmalı”, diye düşünürdük. Bu test biz çocuklara iyi ders olmuştu o vakitlerde; Baba’nın zenginliği ile omzun güçlülüğü arasında tam olarak ters bir orantı vardı. Zengin çocukları bu yüzden kolay dayak yerlerdi. Zaaflarını bilirdik; güçlü değillerdi.
***
Uzun yıllar sonunda artık çok iyi biliyoruz; kolları emekle kavrulmuş omuzların gücü, başkalarının emeğiyle beslenen omuzların gücünden çok daha fazla. Zenginlerin çocuklarına bıraktıkları mirâsın en geç üç kuşak sonrasında yoksulların eline geçişindeki sır da burada. 
***
Her servetin ilk zengini geçmişinin yoksul adamıdır. Bu yoksul adam güçlü ve yoksul kollarıyla, tırnaklarıyla kazıya kazıya yahut güçlü yoksulların omzuna basa basa yükselir; sonra zenginliği kendinden menkul bir ürün olarak telâkkî eder ve zirvelerin keyfini alnının teri olarak anlatır, durur. Fakat, evlâdının omuzlarının içi yoksulun özel gücüyle dolu olmadığı içindir ki; mirâs eksilmeye başlar. 
***
Ya diğer zenginler o güçsüz omuzlu evlâdı soyar, soğana çevirir - En’am 133: "Rabbin her bakımdan sınırsız zengindir, rahmet sahibidir. Sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse sizi giderir ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir"-, yahut onlar satıp savarak sefih bir hayat ile çürük omuzlarının düşmesine dek yerler, bitirirler. 
***
Yoksullar onlar satıp savarken kapıp gelirler güçlü omuzlarına düşen kısmetlerini. Müstesnâ olanlar elbette vardır -Bakara 267: “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır"-.
***
Yoksulun omuzlarına basarak yükselmeye kalkanın hâli ise daha vâhimdir -Hûd 86: "Eğer inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim.”-. Hele yoksulun omzundan kazanılan haksız kazanç, hele bu belâ insanın ömrünü de yer yerin yüzünde, ahretini de hebâ eder. Haram lokmadan beslenerek tevellüt eden evlâd ile başlar belânın ilk adımları, haram’ı helal’den ayıramayan ebeveyni gören evlâd aynı yolun yolcusu iken bedbâhttır; idrâkı da bu bedbâht gezintide iğfâl edildiyse artık, yoksul’un güçlü omuzlarına fırsat buldukça basmaya, basarak yükseldiğini sandıkça çökmeye devam eder. 
***
Bir vakit ki biz çocukların ‘omzu güçsüz zengin evlâdı’, gün geçtikçe vahşeti, merhametle yer değiştirirken yakalanır. Suçüstü yapıldığı her seferinde zulmü şiddetlenir. Ne fayda ki;yapacağı bir şey yoktur, sonuna mâni olacağı aklı yoktur -En’am 134: "Şüphesiz size va’dedilen şeyler mutlaka gelecektir. Siz bunun önüne geçemezsiniz"-
***
Omuzlara basarak yükselenler sırf zenginler değildirler muhakkak; ama zenginliğin sıfatlarını genişletirsek onları da başka türlü zenginler olarak görmekte zorluk çekmeyiz. Nüfuz zenginleri, ilim zenginleri, makam ve mevkî zenginleri, itibâr zenginleri zenginler değiller midir? Her türlü zenginlik çeşidi mâlî zenginliğe hizmet etmez mi? Yeni bir tür geliştirmeye çalışıyorlar, adına sağlık zengini diyeceğimiz. Yoksulların vücutlarının parçalarını satın alarak eskittikleri, yoksullaştırdıkları kendi bedenlerini, sağlıklarını zenginleştirmeye çalışanlar. Ah, onlar; cehennemin odunları! Odun ne kadar zenginleşirse o kadar güzel yanmaz mı?
***
Yüklü omuzların, yüksüz omuzlara hizmet ettiği hikmet yolculuğunda da omzun macerâsı değişmiyor. Lâkin menfaatdârlığın hiç olmayacağı bu yolculukta insanın nefsinde zenginleşen kibri ne yapacağız? Fukarâ aklın, emanet zekânın, pırıl pırıl gözlerin, cıvıl cıvıl kulakların ve en büyük sessiz nimet hâfıza’nın omuzlarına basarak yükselen kibri, irâdenin tam tepesinde dehşetli, tam teşekküllü bir azâmetle hükmederken gördüğümüz de ne diyeceğiz? Bu, diğer zenginlerin hârisliğinden daha büyük bir ihtirâs değil midir? Hem bu yolculuğun sonunda düşülen çukurlar da kişi, kendisine ilâhlık atfetmiyor mu? Hem her şeye hem hiçbir şeye vâkıf olduğu vakit bu kişi, kimin ve nelerin omuzlarına basarak yükselmiştir? 
***
Sır, diye diye sırrın bir acuzeye dönüşmüş çapulluğunda şaşkın şaşkın dolaşan zengin kibrin burnu sürtülecektir kuşkusuz. Aklını alacaktır Allah her şeyden evvel, en büyük nimetini çekip alacaktır onun ayaklarının altından; onu sefâlet çukuruna düşürecektir az bir vakit sonra. Yahut bir kadının câzibesinde boğulacaktır tüm müştemilâtıyla.
***
Omuzla hakka ve adalete hizmet niye zordur? İblis yolun tam ortasında oturmuştur da ondan. Omuzlar aralarına hastalık almaksızın yan yana; zayıfını, kuvvetlisini şevkle ve şefkâtle desteklerse ne olur? İşte o vakit Allah’ın emrettiği olur. 
***
Üzerine basılıp yükselinecek omuz arayanlar ve sağlam omuzlarını basamak yapmayanlar kavga eder dururlar. Bu hak kavgasıdır. Bir vakit sağlam omuzlu iyi niyetli zenginlerle sağlam omuzlu yoksullar denk gelirler. Beraberce yan yana kardeş omuzları kendi omuzlarıyla desteklerler. İşte keyf vakti o vakittir; Hak o vakitte hâkim olur.


Alper Selçuk, 09.06.2009, Antiseptik Anafor 13


Alper Selçuk Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı