17 Eylül 2013 Salı

SA413/ÂA22: Esed’in Düşürülen Helikopteri, BGMK’daki İğrenç Tiyatro ve Türkiye

"Türkiye, kendisine mecbur olan bütün oyuncuları poker masasında bırakıp insanlığın yeni lideri olma yolunda kararlı adımlarla ilerliyor."


Putin gibi katil, entrikacı bir KGB ajanını, Obama’nın Suriye’ye askerî müdahale planlarını engellediği ve kendi planını dayattığı için ‘Dünya Lideri’ olarak öne çıkaran küresel medya, insanlığın yüz karası olmaya devam ederken, dünyanın az sayıdaki vicdanlı sesi artık ruhlarındaki ızdıraplarla meşgul. Aklın durduğu ve ikiye ayrıldığı bu çağ elbette geçecek; ama tarih asla bu vahşet konseptini es geçmeyecek.

Obama’nın saldırıyormuş, Putin’in kaçıyormuş gibi yaptığı, sonra Putin’in geri dönüp Doğu Akdeniz sularına 14’ten fazla, nükleer savaş başlığı dahil her türlü sofistike silahla yüklü destroyer ve denizaltı avcısı denizaltılarla dalmasından hemen sonra, Obama’nın 7 adet destroyerine ek olarak Almanya’nın, Fransa’nın, İtalya’nın, İngiltere ve Kanada’nın birer ikişer savaş gemisi Kıbrıs’ın Güney açıklarına demirledi. Kerry ağzından çok çalışıldığı belli olan ‘Esed kimyasal silahlarını teslim ederse…’ repliğini kaçırdı(!)

Oyun hızlıca sahneye kondu ve Putin hemen pası alarak liderliğe doğru kanat çırptı. Rusya, İran ve fino köpeği Esed sevinçle el çırparak zafer kazandıklarını iddia ettiler. Obama askerî müdahaleden vazgeçmişti. Yeni ‘Dünya Lideri’ kasıla kasıla poz verirken, mır mır Lavrov ve hoppa Kerry koşar adım Paris’e uçtular. Kerry, Davutoğlu’nu da Paris’e davet etti. Küstah ve kibirli bir edayla omzuna birkaç kez vurarak onu kucakladı.

Türkiye bir kez daha askıda bırakılmış olmanın kızgınlığıyla 16 Eylül günü Esed’in bir helikopterini düşürdü. İki uçaktan birine ve yüzlerce havan mermisi ile binlerce silah mermisine karşılık sadece bir helikopter düşürmek değildi mesele. Sıfır Sorun Stratejisinin güçsüz çok fazla işe yaramadığını vahşi dünya Türkiye’ye öğretmişti ve Türkiye onların oyununa ait sıradan bir hamle yaparak kendi oyun sahasına ait olmayan refleksler vermişti. Uzaktan görünen Türkiye’nin korktuğu idi, barış çabası değil. Helikopteri düşürmek barış çabasının değerini göstermeye yarayacaktı.

Üç yıldır süren Türkiye’yi Suriye’de savaşa sokma stratejisini kullanarak  Davutoğlu’nu ve Erdoğan’ı sersemletmeye çalışan ABD, İsrail, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya ve İran’ın yaptıkları derin ve gizli pazarlıklar son Paris anlaşmasıyla iyice açığa çıkmıştı.  21 Ağustos’tan bu yana hemen her gün Esed’e saldıracağını söyleyen sonra adım adım kongre ayağını, BM kararını, müttefik devletler (İngiltere, Fransa) desteğini tartışan, tartıştıran Obama zihnindeki şeytan elmasını hep tekrarlamıştı. “Sınırlı bir operasyon olacak; Esed rejimini devirmeyeceğiz!”

Esed’in tüm füzeleri Türkiye’deki İncirlik ve diğer füze rampalarına yöneltilmişti; Doğu Akdeniz’deki Amerikan, İsrail ve Fransız destroyerlerine değil. Putin, Obama’dan  aldığı suffle’la Mersin’deki nükleer santral inşaatını bölge güvenliğini bahane ederek askıya alacağını duyurarak Türkiye’ye baskı uygulamaya kalktı.

Türkiye düşürdüğü helikopterle hepsine birden mesaj verdi. Suudi Arabistan, Katar, BAE, Ürdün gibi garsoniyer artığı ÖSO destekçisi ülkelerden sadece ilk ikisine bilgi veren Türkiye, angajman kuralları ile savaş kurallarını birbirinden net bir şekilde ayırdı ve gerekirse böyle devam edeceğini bütün dünyaya ve özellikle yeni ‘Dünya Lideri’ Putin’e haber verdi. Putin gibi, önce vurmak sonra da olanları izlemekti Erdoğan’ın yaptığı…

Yolsuzluk uzmanı, katliamın genel sekreteri Ban ki-moon, bir türlü açıklanmayan 21 Ağustos’ta Şam/Guta’da kullanılan Kimyasal Silahları Araştırma raporunu, rapor kendisine sunulmadan açıklayıvermişti; kimyasal başlıklı roketler kullanılmıştı, ancak kimin kullanıldığı belli değildi. Suçlunun, Esed dışında bir başkasının olması imkansızken, Obama ile Putin yaptıkları anlaşmayla Esed’in kimyasal silah kullandığını tescil etmişken yüzsüz genel sekreter hala katilin adını anmıyordu. Kendisine verilen görev buydu. Çünkü Putin, Esed kimyasal silah kullandıysa müdahaleye onay vereceğini ilan etmişti. Kimyasal silah kullanılmıştı, ama fail belirsizdi raporda. Oyun eksiksiz oynanıyordu.

Yüz on bin insan öldürülsün diye bekleyenler ve gelecekte kendilerine yönelik kimyasal bir tehdidi ortadan kaldırmak ve milli silah sayılabilecek kimyasal silahların ÖSO’nun eline geçmemesi için Esed’in elinden alarak İsrail’i bütün tehditlerden kurtarıp Suriyelilerin birbirini öldürmesini teşvik edenler, şu anda BMGK’de gelmiş geçmiş en büyük şeref yoksunu bileşenlerle temsil ediliyorlar. Masumların kanlarıyla Doğu Akdeniz’de, Mısır’da ve Suriye’de poker oynuyorlar.

Suriye bütün stratejik savunma silahlarını ve insan kaynağını kaybediyor. Türkiye’nin genişleyeceği alan bombalarla ve ölülerle dolduruldu. Sıfır Sorun Stratejisini ağır bir şekilde yaralayanların unutmaması gereken bir şey var; ne yaparlarsa yapsınlar, kendileri artık medeniyeti ve iyiliği temsil etmiyorlar, insanlık tarihi onları kaybetmiş ve yok olmuş katiller sürüsü olarak kaydetmeye devam ediyor.

Şu andan sonra Türkiye’nin genişlemesi sıçrayarak sürecek. Obama, korkaklığı ve sinsiliği ile Putin, acımasız katliamlara verdiği destekle insanlığın son kredisini de tükettiler. BMGK artık sokak çetelerini kollayan tipik mafya konsorsiyumu gibi.

ABD’yi ve özellikle Cameron’un şahsında İngiltere’yi yüz yıllık çöküşünün sonunda lağımın dibine gönderen son bir aylık uluslar arası siyaset ya da diplomasi denen iğrenç tiyatro, artık kendi doğal ölümünü kendi elleriyle hazırlayan domuz sürüsünün resmî geçidi gibi.

İran ise, din düşmanı politikalarla İslam coğrafyasından uzakta tutulan Türkiye’nin yokluğunda ele geçirdiği liderliği tarihin sonuna kadar kaybetti. Türkiye, Suriye ve Mısır’daki tutarlı, dengeli ve ısrarlı kan ve katliam karşıtı politikalarıyla tarih ve siyaset felsefesi için insanlık adına saygın tutanaklar inşa ediyor.

Türkiye, kendisine mecbur olan bütün oyuncuları poker masasında bırakıp insanlığın yeni lideri olma yolunda kararlı adımlarla ilerliyor. Bu tarihe geçecek olan bir başarı hikâyesidir. Kısa ve anlık zaferler, ancak katillerin ömrünü uzatabilir, ancak Türkiye gibi ülkelerin elde ettikleri uzun soluklu zaferler tarihleri değiştirir ve milletlerin egemenlik ve medeniyet tekliflerinin ömrünü uzatırlar.

Türkiye, kan ve gözyaşı ile, ahlaksızlığın her türlü modeli ile dolu dünyayı reddedip yeni bir teklifle dünyaya fırsat sunuyor.  BMGK’daki domuzların ve onların garsoniyer hizmetkârlarının bunu duyması ve önemsemesi gerekmiyor. Doğurgan ve yoksul ülkelerin duyması, insanlığın bilinçaltının buna tepki vermesi yeterli. Bu tepki uzunca bir süredir doğdu ve büyüyor.



Âkil Ağazâde, Sonsuz Ark, 17.09.2013


Seçkin Deniz Twitter Akışı