“Suriye
ile savaşa girmekten son anda kurtulan hükümet, iç politikada sağlam bir iş
daha yapıyor ve teşekkürü hak ediyor.”
Değişen
bir ülkede sürekli reformlar ve bu reformları içeren paketler açıklanır. Değişimin nereye doğru yol aldığı ülkenin
genel gidişâtına bağlıdır. Osmanlı’nın yaptığı reformlar ve yenileşme
hareketleri ile şu anda AB’nin ve Almanya’nın pençelerinde kıvranan Yunanistan’ın
yaptığı reformlar pek ileriyi, iyiyi, artan gücü, gelişen refahı getirmedi. AB
ve ABD de reformlar yapıyor; tahrip olmuş bir imparatorluk algısının ülkelerine
vereceği zararları en aza indirmek için.
Herkesin
reformu birbirinden farklı ve kimi zaman da birbiriyle zıt yönlü değişiklikler içeriyor.
ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri içe kapanarak, vatandaşlarının haklarını
kısıtlar ve refah düzeyini kontrollü olarak düşürürken, çöküşü engellemeye ya
da ertelemeye çalışıyorlar; Çin, Rusya ve Türkiye ise tam tersine dışa
açılarak, vatandaşlarına verdikleri haklarla güçlenmeyi sürdürüyorlar.
Türkiye’de
yaşamak gittikçe daha da güzelleşiyor. İktidarda olduğu 11 yılda darbeleri herkese
suç olarak kabul ettiren ve darbecileri yargılayan, asayiş sorunlarını en aza
indiren, yani; kapkaçı, organize hırsızlığı bitiren, mahalle aralarına kadar
inen uyuşturucu çetelerini kapana kıstıran, PKK terörünü kontrol altına alan, çağ dışı
ve ilkel, faşist dil/din/ırk yasaklarını tarihe görmen, ihale ve özelleştirme yolsuzluklarını,
kamudaki kara delikleri, sağlık sektöründeki hırsızlıkları, dolandırıcılıkları,
devletin talanını ve daha onlarca olumsuz şeyi insanların hayatından çıkarıp
atan Başbakan Erdoğan 30 Eylül 2013 pazartesi günü dört dilde yapılacak olan canlı
yayınla demokratikleşme paketinin detaylarını açıklayacak.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın insanlar için, kötülüğü
azaltan, iyiliği arttıran her değişikliği içeren her reform paketi Türkiye’yi
bir devlet olarak daha gelişmiş ve güçlenmiş bir ülke hâline getirdi. Eğitim, Sağlık,
Hukuk, Güvenlik, Ulaşım, İskan, Dış Politika, Ekonomi gibi temel alanlarda
yapılan reformlar ve bu reformların ruhuna uygun istikrarlı yönetim anlayışı
taraflı tarafsız herkese farklı bir dünyanın kapılarını açtı.
Şikayetçi
oldukları sağlık alanındaki sorunlar ortadan kaldırılınca, ‘Beyazlar’ın bile sevinçle bu değişiklikleri anlattıklarına
şâhit olduk. Netice itibarı ile her beyaz, seçkin beyaz hastanelerinde tedavi
görecek kadar zengin değildi.
Bütün
bunları neden hatırlattım? 30 Eylül’de açıklanacak olan demokratikleşme paketi
2002 yılından beri süren bir iyileşme sürecinin ara adımlarından bir tanesidir
sadece. Bilinsin istedim. Demokratikleşme öyle birkaç kanun ya da yönetmelik
değiştirilerek sağlanmıyor. 28 Şubatçılar yasakçı kanunlar ve yönetmeliklerle demokrasiyi
bitiremediler, Başbakan da bu paketlerle demokrasiyi tam olarak inşa etmiş
olmayacak. Kendisinden önceki faşist rejimin
son kalelerini yıkacak;ama inşa edilecek
yeni insan ve toplum modeli için yapacağı çok şey var.
Başbakan’ın
açıklayacağı paket, arkasında bıraktığı 11 yılda yaptıklarından güç alıyor;
önemi de açık bir şekilde faşizmin son kalelerini salvo atışlarla tarihe gömebilecek
özelliklerinden kaynaklanıyor. Net
faşizm ruhu taşıyan kalıntılar 11 yılda yapılanlar yüzünden çok fazla değil, sadece
dil-din-ırk farklılıkları üzerindeki baskılar var artık; öne çıkan şeyler, andımız
denen şovenist yemin, kılık kıyafetle dayatılan hayat biçimi ve devletin dinlere
karşı tutumu. (Anadilde eğitim, harflerle ilgili sıkıntılar çok daha başka
konular içeriyor, en azından Kürt alfabesinin Latince olduğuna dair bir kanıt
yok) Demokratikleşme de sadece bunlardan
ibaret değil.
On gün
önce 20 Eylül’de bir haber okumuştum internet sitelerinde. Başlık şuydu: “Bu ÇetedeYok Yok” Başlık çok açıklayıcı değildi. Haberin sonunda verilen cümle öne
çekilseydi konu biraz daha iyi anlaşılabilirdi: “Suç örgütünün Anadolu
yakasında nüfuz edemeyeceği adliye yoktur.”
‘İstanbul’un
Rumeli yakasının ne gibi bir özelliği vardı da örgüt bu yakaya ayrıcalık
tanısın ki?’ diye düşünmeme ve Anadolu-Rumeli ayrımı yapmadan bütün Türkiye’nin yakın geçmişini her vatandaş
gibi çok iyi bilmeme rağmen, haberi okumaya devam ettim.
“Emniyetin
iki yıldır sürdürdüğü çalışma sonucunda büyük bir çete ortaya çıkarıldı. Hâkim
ve savcıların da bulunduğu çetenin, tecavüz davalarından gayrimenkul
anlaşmazlıklarına kadar her davaya el attığı belirtiliyor. Yaklaşık 2 yıllık
çalışma sonucu büyük gizlilik içerisinde bir suç örgütünü takip eden emniyet
birimleri hâkim, başsavcı, savcı, polis,
gazeteci ve siyasetçilerin adının da karıştığı çeteyi ortaya çıkardı. Suç
örgütünün Yargıtay ve çeşitli adliyelerde görevli hâkim ve savcılar
aracılığıyla davalara müdahale ettiği tespit edildi. Müdahale edilen dosyaların
arasında tecavüz suçunun yer aldığı davaların bile olduğu telefon görüşmelerine
yansıdı.. Hâkim, savcı, yazı işleri müdürleri ve katiplerle ilgili soruşturma HSYK
tarafından yürütülüyor. Soruşturma dosyasında çetenin etki alanı ile ilgili
olarak şu tespite de yer veriliyor: “Suç örgütünün ‘ Anadolu yakasında nüfuz
edemeyeceği adliye yoktur’ intibaı bırakacak seviyeye geldiği anlaşılmıştır.”
‘Yargıtay
ve çeşitli adliyelerde görevli hâkim ve savcılar aracılığıyla davalara müdahale
etmek’ten daha büyük demokrasi düşmanı organize eylem mi vardır? Darbeler ve
katliamlar bile bu denli tahripkâr değildir. Kısa, keskin ve kesin bir şekilde
yapılır darbeler ve katliamlar; ama bu haberde anlatılanlar çürütür, içten içe
yer ve dalga dalga mahveder. Bireyden aileye, aileden topluma ve tüm insanlığa
bulaşan sonsuzca virüs üretir. 2010 yılından beri izlenen bu çete, güçlü bir hükümet döneminde oluşabiliyor ve yaşayabiliyorsa, sorunlar sürüyor demektir.
Ben o
yüzden yarın açıklanacak olan paketi, demokratikleşme paketi olarak tanımlamak
istemiyorum. Bana göre hükümetin yapmakta geciktiği, daha doğrusu atmosfere
baka baka tasarım çalışmalarını uzattığı taslakların hayata geçirilişinin ilanı
olacak. Hükümet gecikmiş görevlerini yapıyor sadece. Yerel seçimlerdeki oy oranını da dikkate alan
bu zamanlamanın PKK ve BDP’nin tehditleriyle de uzak ya da yakın küçük bir
ilişkisi var.
Glaido’nun,
ABD’nin eseri katil PKK tarihe gömülürken en azından asil birkaç nedenle hatırlanmak
istiyor; şunu elde ettim falan diye, ya değilse hükümeti korkutabilecek güce sahip
değil... Hükümet de bunu makul karşılayarak tepki veriyor. Bu çok da kötü bir
şey değil bence; nasılsa bunun kimin eseri olduğu belli. Binlerce profesyonel
katilin ne yapacağını tahmin edememek mi, yoksa küçük tavizlerle hepsini doğrudan
ya da dolaylı olarak kontrol altında tutmak mı? Başka seçeneği olan varsa açık
açık konuşmalı. Yoksa bir kitabın bir tek şekilde kapatıldığını herkes bilir;
iki kapağından kavramak ve ittirmek zorundasınız.
Demokratikleşme
Paketi’nin adı, bana çok büyük bir anlam ifade etmese de, süslü sözlere meraklı
olan enteller için ve diplomatik ilişkiler için bu önemli. Nasılsa şaşkınlar bu
pakete de çıkmadan tepki gösteriyorlar. Beğenmeyecekleri âşikâr; 11 yıldır
beğenmedikleri ve istemedikleri her şey oldu.
Kim ne
derse desin 11 yıllık yürüyüşün dıştan içe, içten dışa doğru dalgalanan
enerjisi bu kez içeride kalıcı bir iş yapmak için harcanıyor. Suriye ile savaşa
girmekten son anda kurtulan hükümet, iç politikada sağlam bir iş daha yapıyor
ve teşekkürü hak ediyor.
Arif Şahin, 29.09.2013, Sonsuz Ark,
Şaşkınların Tarihi 18