“Gezi
olaylarını saymazsak, Fidan üzerinden
yürütülen, kalem ve medya operasyonlarına nasıl yaklaşılabilir?”
Türkiye
Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) başındaki isim Hakan Fidan’a olası bir suikastı
gündeme getiren makale, ince ayar mı, mesaj mı, basit bir öngörü mü? Yoksa bazı
çevreler adına yazanın dileği mi?
Amerika’da
haftalık olarak yayınlanan Jewish Press’de bir makalede gündeme getirilmiş olan
bu ‘olasılık’, ‘hak ediş' ifadesi ile dillendirildi.
Ne kadar
ciddiye alınmalı ve Türkiye’den yayınlanan,
Fethullah Gülen cemaati bağlantılı görülen günlük İngilizce gazete Today’s
Zaman bu makaleyi haberleştirerek, olası bir ince ayara ne kadar aracılık etmiş
sayılır, bunlar tartışılır.
Ancak
Fidan hakkında, Wall Street Journal ve Washington Post gibi büyük Amerikan
gazetelerinde yer alan analizlerden hemen sonra geldiği için, dar kapsamlı bir
kaynakta yer almış olsa da, böyle bir makaleyi görmek gazetecilik midir
konuşabilmeliyiz.
Medya
operasyonları ile istihbarat savaşlarının yürüdüğü bir dünyadayız. Dünya çok
uzun süredir gizli diplomaside basını kullanıyor.
Dünyayı
yöneten güçler için elbette medya etkili bir silah. Medya bazen mesajlara
aracılık ederek, bazen bir şeyleri saklama, yer vermeme opsiyonunu kullanarak,
bazen de sadece olanı göstererek bazı güçlere hizmet vermiş oluyor. İsteyerek
veya istemeyerek...
Ve diğer
taraftan; elbette gazetecilik sadece bunlar için yok.
Hangi
haberde bu ilişkileri yönetmek için yönlendirme var, nerede editöryel seçim ile
bir konuya yer veriliyor, her zaman anlamak mümkün değil. Ancak bir gerçeği
fotoğraflamak söz konusu olduğu sürece 'ölçüye uygun değil' demek zor. Sadece
ilgili bağlantıları analiz edip başka bir karşı fotoğraf ortaya koymak mümkün.
Geçtiğimiz
günlerde yabancı basında Fidan hakkında yazılan makalelerde, bazı çevrelerde
(İsrail-ABD) rahatsızlık yarattığı iddia edilmişti. Fidan’ın stratejilerini
Türk hükümetinden bağımsız, kendi kendine kurduğunu varsayamayız. Dolayısı ile
Türk hükümetinin dış politikasının yarattığı rahatsızlığa yer veren makalelerin
kime hizmet ettiği ve bunu niye yazdıklarını sorgularken önce bu gerçekliği
irdelemek, anlamak lazım.
Her ülke
istihbaratı, ülkesinin çıkarlarının çatıştığı, zaman zaman politikalarının
örtüşmediği ülkelerle ilgili daha hassas faaliyetler gösterir ve karşı
politikalar ile muhatabına hamle yapar.
Fidan
haberlerinin ardından, istihbaratın başı olan bir kamu yöneticisinin, bir
siyasi parti tabanınca ve halk tarafından özellikle sosyal medyada nasıl
sahiplenildiğini de gördük.
Burada,
bu işin cemaat basınına yansıması, buna tepkiler, suçlamalar detaydır. Mühim
olan dış ilişkiler.
Eski MİT
müsteşar yardımcısı Cevat Öneş, bu makalelerin Türkiye’nin dış politika
kararları ile ilgili bir baskı amacı taşıdığı yorumunu yaptı. Suriye
meselesinin müzakere edileceği İkinci Cenevre toplantısı öncesi Esad’sız bir
toplantı isteyen Türkiye’nin, bu kararını gözden geçirmesi için yapılmış
olabileceğini söyledi.
Şimdi
dönüp Suriye’de son duruma bakalım. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde PKK
uzantısı olarak da tanımlanan Kürtlerin PYD'si ile ilgili endişeleri biliniyor.
Eski dönemde Türkiye, Suriye cephesinde rahattı. Suriye’de savaş sonrası PYD
lideri ile çeşitli temaslarda bulundu. Suriyeli muhaliflerin burada PYD ile
olan mücadelesi ise gündemi bir dönem değiştirmişti. Buraya aşağıdaki
gerçeklikleri sıraladıktan sonra dönelim...
Türkiye
Suriye’de muhalefeti desteklemek için dünya ile birlikte ve bağımsız olarak
çeşitli adımlar attı. Ek olarak Suriye sınırını rahatlattı... Esad
kuvvetlerinin bu bölgeden çekilmesi ve yabancı savaşçıların burada etkinlik
sağlaması, Esad’ın gitmesini kolaylaştıracak diye düşünülürken bu olmadı.
Amerika’nın müdahale etmemesi ile durum giderek karışık bir hal aldı ve
Türkiye’nin uzun vadede beklediği çıkarlar kısa vadede yeni sorunlara döndü.
Bunun
görülmesi ile Türkiye el Kaide finansmanı ile ilgili isimlerin mal varlıklarını
dondurma adımını attı. Suriye’de el Kaide Azaz sınırında etkinlik sağladı ve
muhalif Özgür Suriye Ordusu ile burada yaşadığı çatışmalar sürüyor. Ancak
Türkiye’nin bazı adımların dışında yabancı savaşçılar ile ilgili sınır
kontrolünü sağlayıp sağlayamadığı hala tartışılıyor.
Bu
konjoktürde Türkiye, Suriye muhalefetinin sahadaki uzantısı Özgür Suriye Ordusu’nun,
Şam’da bazı intihar saldırıları ile Suriye askerilerine yönelik hamleleri olsa
da, genel durumu ortadayken mecburen siyasî çözüm için kafa yoruyor. Sahada
durum, siviller ve iki tarafın savaşçıları için hem silah hem gıda açısından
zorlaşıyor. Mültecilerin durumu apayrı bir başlık. Bunun için İkinci Cenevre
toplantısı önemli.
Dünyanın
Suriye’de radikal İslam’ın etkin olması yönündeki endişeleri de sık
dillendirildi. Diğer taraftan Avrupa kendi içinde yerleşmiş radikallerin buraya
gidip savaşmasını ülkelerinde bir temizlik olarak değerlendiriyor.
Tüm bu
açılardan bakılınca, Türkiye’nin Suriye sorunundaki beklentileri, oradaki
durumun değişkenliği, dönüp dolaşıp Türkiye’nin yumuşak karnı Kürt sorununa
dokunuyor gibi.
Aylardır
süren barış süreci ve bu dönemde Öcalan’ın talepleri, Türkiye’nin, Suriye’nin
kuzeyine bakışı ve buradaki çıkarlarından bağımsız düşünülecek bir konu değil.
Bu konuda cesur ve soğukkanlı bir bakış açısına ihtiyaç devam ediyor.
Peki, Türkiye’nin
dış politikasını hedefleyen ve şimdilik, halk hareketi olarak başlayan ancak
çeşitli güçlere de zemin açan Gezi olaylarını saymazsak, Fidan üzerinden yürütülen, kalem ve medya
operasyonlarına nasıl yaklaşılabilir?
Türkiye Dış
politikada destek unsurlarına önem veriyor. Bununla ilgili kurumları
güçlendirmeye çalışıyor. Bazı yabancı gazeteciler, lobiciler ve sivil toplum
örgütleri ile bu mücadelede güçlü olabileceği alanlarda etkin olmaya çalışıyor.
Türkiye’nin yabancı dilde yayın yapan bir yayın organı için TRT bünyesinde
çalışma yürüttüğü de biliniyor. Tüm bu çalışmalarda kalite son derece önemli.
Zira
Financial Times’ın Türkiye ile ilgili '3. havalimanı zora girdi' ve 'Kanal
İstanbul’a ilgi az’ haberleri gibi; en
azından bir resim çekiyor görüntüsü vermeyi başardığı haberlere 'kalite düştü'
diye eleştiri getirirken, benzer hamlelerin kalitelisini yapmayı iyi biliyor
olmak lazım...
Fidan’a
suikast makalesini gündeme taşıyan yayın organlarının bu hareketini
tartışırken, yükselen tansiyonun ve bir şeyleri konuşmaktan duyulan
rahatsızlığın yerini serin duruşun alabilmesi gerekiyor.
Zalime
karşı durma adına hareket ederken; atılan adımların, zulmü arttırabileceğini
önce çok iyi tartmak, müttefiklere güvenip hareket etmeden önce bunların
verdikleri mesajları iyi görmek gerekiyor.
Serra Karaçam,
19.10.2013