“Şimdi yalnızlığa
dair her şeydi hissettiği.”
İstasyon
kalabalıktı. Tren ağır ağır yaklaştı. Gıcırdayarak durdu. Herkes kapılara
üşüştü. Görevliler düdük çalarak ve bağırarak uyarıyordu.
“Acele
etmeyin. Herkes sıraya girsin!”
Genç kız
vagondaki meşin kaplamalı koltukta bir müddet daha beklemeyi tercih etti. Acelesi yoktu nasılsa. Kapıdan çıkan son kişi olmanın zaman açısından
da bir sakıncası olmadığına göre etrafı seyretmenin keyfinde düşünmeye başladı.
Hayatında ilk defa büyük bir şehre geliyordu.
Ardahan'ın
küçük bir ilçesinden çıkmıştı yola. Sıkı bağlarla örülü kozasından çıkıp hiç
bilmediği bu diyarda hayatının tümünü etkileyecek ve yön verecek olan bu şehre
gelmesinin nedenlerini düşündü sonra. Çocukluğundan beri büyüyünce yapmak istediği öğretmenlik mesleğinin eğitimini
almak için tercih etmişti İstanbul'u.
Hayatında
ilk defa ailesinden bu kadar uzağa gitmenin, bu denli uzun süreliğine ayrılmasının
tedirginliği kapladı ruhunu. Heyecanlıydı, ama bu hisle beraber garip bir duygu
da sarmıştı benliğini. Şimdi yalnızlığa dair
her şeydi hissettiği.
Böylesine
derin düşüncelere dalmışken kendisine yardım etmesi için dualar döküldü
dilinden. Trende kalan son kişi olduğunu fark edince ayağa kalktı. Kompartmanın
dolabından valizini alıp çıkış kapısına doğru ilerledi. Çantasından, kazandığı
üniversiteye ait olan kız öğrenci yurdunun adresini çıkardı.
Dışarıda
mahşeri bir kalabalık vardı. Bir yandan İstanbul'u terk etmeye hazırlanan yeni
sefer tarifeli trene yetişmeye çalışan
yolcular ve onları geçirmeye
gelen yakınları, diğer yandan
kendisi gibi uzaklardan bu
şehre gelmiş insanlardan oluşan
kalabalık, hiç de alışık olmadığı görüntülere şahit kılıyordu onu.
Telaş ve
koşturmaca halindeki insan kalabalığından bir an önce sıyrılmak için garın yolcu
bekleme salonuna doğru attı adımlarını. Kısa bir dinlenme ve çay molasından
sonra kafedeki görevliye gideceği adresi gösterip taksi durağının yerini öğrendi.
Gar çıkışındaki
taksi durağına doğru valizi ile beraber yürümeye başladı. Bir el işareti ile yanına
gelen taksinin bagajına valizini koyduktan sonra arka koltuğa oturdu. Cebinden
çıkardığı kalacağı üniversite yurduna ait adresi şoföre uzatıp geriye yaslandı…
Taksinin
küçük camından dışarıdaki kalabalığa dikkat kesilmişti. Hayretler içindeydi…
Caddeler, deyim yerindeyse sanki ana-baba günü idi… Bindiği taksi yollardaki trafik yoğunluğuna rağmen yarım saat
içinde varmıştı kampüs yurduna… Yurttaki
görevliye daha önce başvuru yaptığı için kendisi için ayrılan odasına çıktı…
Odada
dört kız öğrenci kalacaklardı… Kendisi gibi yeni gelen diğer kızlarla
tanıştıktan sonra kıyafetlerini kendisine ait olan dolaba yerleştirdi. Bu yabancı şehrin ağırlığı bedeninin
yorgunluğu ile birleşince yatağına uzandı… derin bir uykuya daldı.
Geldiği kasabanın
dağlarını, uçsuz bucaksız semada belirgin bulutların kımıl kımıl birbirlerine
dokunuşlarını ve bahçelerinde koşturduğu çocukluk anılarından, bilinçaltına
yerleşmiş güzel anılardan kalanların izini görmüştü düşünde. Arkadaşının yemek
vakti uyarısı ile uyandıktan sonra elini yüzünü yıkadı; hep beraber aşağıya
indiler.