...sözcüklerin düşüncelerle girdiği ilişki türüne baktınız mı?...
...basit ve anlaşılabilir bir ilişki türüdür, bu...
...sözcükler, düşüncelerin taşıyıcısıdır...
...ve onların elçisi olmak, gibi özellikleri vardır..
...sözcükler, elçilik yaptıkları düşüncelerin kendilerinin sırtında somutlaştığını fark etmezler...
...ulaştıkları yerde hangi etkilerle, neleri etkilediklerini bilmezler...
...işte bu yüzden kimse sözcükleri suçlamaz; suçlananlar daima düşüncelerdir...
...düşüncelerin sözcüklere dönüşürken çıkardıkları gürültüye baktınız mı, peki?...
...eğer; dönüştürücü güç yetkinse, gürültü pek duyulmaz...
...üst üste birikmiş anlamları karıştırıp duran sözcükler, dolaşıp durmaz orta yerde...
...her bir sözcük, doygun ve kendisinden önce gelenle kendisinden sonra gelen arasında, büyük bir vakarla, seçkin bir makam işgal eder...
...tıkır tıkır işleyen bir sistemin mûsıkîsini dinlersiniz...
...gürültü yerine, şık bir koordinasyon vardır...
...işte; insanlar bu koordinasyon oluşturma gücüne 'sanat' diyorlar...
...sözcüklerin kendilerini terkib eden güce göre değerlendirilmeleri de, düşüncelerin sâhiplerine suç ya da minnet borcu yüklerler...
...yani; aslında suçlanan düşünceler değildir; düşünenlerdir...
...kişilerden ve onlardan üreyen düşüncelere uzanan yol, sözcüklerin sırtından geçtiğine göre, iletişimin temel çalışma alanı konuşmak ve dinlemek ile yazmak ve okumaktır...
...konuşan insanların sözcüklerin gücüne dayanan tek taraflı bir destekleri yoktur...
...hitâbet de, bu hususta ikinci bir dayanaktır...
...sözcüklerin gücü olmamakla birlikte, hitâbetin gücü konuşanın gücünü doğrudan temsil eder...
...her iki dayanağın değerlendirilmesinde, yine aslolan düşüncelerdir...
...düşünce, sözcüklerin ve hitâp edebilme kaabiliyetinin desteğiyle dinleyiciyle buluşur...
...buradaki durumda da, yine onurlandırılacak olan veya suçlanacak olan sözcükler, düşünceler ve hitap gücü değil, kişinin bizâtihi kendisidir...
...dinleyiciye yüklenen yük de, duyup anlayabilmeyle alakalı yeterlilikler cümlesidir...
...sözcüklerin dinleyicide bulduğu 'benzeşen izler etkisi', iletişimdeki kalitenin ölçüsünü belirler...
...fakat; yazmak, okumak...
...taşıyıcılar, kendi anlamları dışında, her yazma ve okuma fiilinde ortaya çıkan farklı anlamları ifade edebilirler...
...kişiler, aynı olsalar bile, değişen bilgi ile sözcüklere yüklenen açık ve gizli anlamların algılanabilirliği değişecek, bazen yazan, ama çoğunlukla okuyan 'süregiden bir farklı anlamlar zincirine' takılacaktır...
...ve diğer iletişim türlerine göre bu durum, sözcüklere daha çok güç atfetmeye sürükler insanı...
...ama yine doğru olan, sözcüklerin gücü veya onların kusuru az kompozisyonlarla bir araya getirilmesindeki ahenk ve düşünceler değil, organize edici gücün yeterliliğidir...
...sözcükler...
...daima varlardı...
...daima var olacaklar...
...ama yazıldıkları sürece kıymetleri daha bir fazladır...
seçkin deniz
Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
- Seçkin Deniz
- Mustafa Tamer
- Arif Şahin
- Eyüp Kaan
- Ahmet Faruk
- Cemal Çalık
- Şahin Torun
- Naif Karabatak
- Ata Atun
- Tamer Güner
- Mustafa Ege
- Yaşlı Bilge
- Ahmet Haydar
- Alper Selçuk
- Faruk Tamer
- Hakkı Aslan
- Doğa Toprak
- Khorto Bâri
- Mustafa Eyyüboğlu
- Âkil Ağazâde
- Mustafa Ekici
- Biz Kimiz?
- Yıllık Sonsuz Ark Yayın Raporları
- Sonsuz Ark Manifestosu
28 Ekim 2013 Pazartesi
SA459/SD73: "söz sanatı ya da benzeşen izler etkisi"/ 22.06.2007/ 595. patika
Labels:
Deneme
,
Pürüzsüz Patikalar
,
Seçkin Deniz