“İçim haykıran kırlangıç kuşlarıyla dolu. Karanlık, gri gökte, fırtınada savrulan kırlangıçlardı onlar.”
Çâresiz kalmak nasıl bir şey, çâresiz kalmayan bunu anlamaz. Seçeneksiz olmak, kurumuş imkânlarla baş başa kalmak; duvarlara, gökyüzüne, ağaçlara ve insanlara umutla bakmak demek. Parktaki çeşmenin yalağına bakıp duran ve bir ileri bir geri yürüyen, ama çeşmeden uzaklaşamayan dişi köpeği gördüğümde, susadığını ve yalakta su kalmadığını anlamıştım; galiba hamileydi ya da enikleri vardı ki sütle ağırlaşmıştı memeleri.
Bizim evin Küçük Bey’i de yanımdaydı, yürüyorduk. Ona köpeği gösterdim, susamış olduğunu anlattım. Çeşmeye doğru yürüdük, musluğu açacaktık. Parkta bizden başka kimse de yoktu. Çeşmenin yanına vardığımızda bir de erkek köpek gördük; yere uzanmış bir halde bekliyordu, dişi köpeğin biraz uzağında.