12 Kasım 2013 Salı

SA473/KY7-NY3: İstanbul

“Külliyenin tam göbeğindeki şadırvanın fıskiyesinden dökülen suyun huzur verici sesi alıp götürüyor beni…”


Birazdan akacağım,  İstanbul'a hayat veren, kalbinin attığı en güzide merkezine. Laleli'den başlayan bu kısa yolculuğumda, renk cümbüşü insanlar mozaiğinde bir parça olmaya… Süleymaniye'den seyrine doyumsuz kalacağım güzelliklerini temaşada kaybolmaya.

Karışıyorum ben de turistlerin özgün bakışları arasından Beyazıt’ın cazibeli çekimine. Kayboluyorum aniden, Arnavut kaldırımlı taşları üzerinden, insan çeşitlemelerinin her türünü seyreylediğim Sultanahmet’in tarih kokan camileri, medreseleri, müzeleri, taş binaları ve cumbalı ahşap evlerinin içinden.

Beyazıt'tan Sultanahmet'e inen yolun kaldırımları üzerinde sıralanmış Osmanlı'dan kalma külliye tarzı yapılar beni çekim güçleriyle davet ediyorlar içlerine. Üzerime dökülen asma yapraklarının ve giriş avlusundaki leylakların beni selamla karşılamasından sonra, adımlarım beni bir ney sesinin buğusunda yüzyıl öncesi İstanbul'una bırakıveriyor zaman içinde alacağım yolculuğumda.

Külliyenin tam göbeğindeki şadırvanın fıskiyesinden dökülen suyun huzur verici sesi alıp götürüyor beni, yüksek uçurumlardan dökülen şelalelerin çoşkun akan damlalarla doğdukları mağaralarına.

Az ötede kurulmuş masalardan yayılan nargilelerin değişik tatlardaki kokuları efsunlarken beni, bu sefer elde dokunmuş ipek halıların satıldığı loş bir dükkânda buluyorum kendimi.

İncecik dokunan halıları incelerken, onlara rengarenk iplerden hayat veren parmaklar geliyor aklıma. Bu sabır ve sükunet gerektiren işi yaparlarken hangi düşünceler geçiyor acaba içlerinden, diye de düşünmeden edemiyorum.

Kim bilir, hangi hayaller kuruluyordur bu karma karışık ve zerâfet dolu motifleri canlandıran ilmeklerin hücre hücre dokunduğu parmakların hızlı hareketleri arasında.

Bu büyüleyici güzellikten bu düşüncelerin yoğunluğuyla ayrılırken, hızlı adımlarımın eşliğinde kendimi Sultanahmet'te buluyorum....

Başı gökyüzüne değen asırlık ağaçların gölgesinde İstanbul’un simgesi taş duvarlarından salkınan leylakların, erguvanların ve caddeleri arasına serpiştirilmiş lalelerin her bir  renginin cümbüşüne sefer eylerken, belli ki ailesini kaybetmiş küçük sevimli bir kız çocuğu ile kesişiyor gözlerimiz önce…

Küçük kızın altın damlası saçlarını okşayıp deniz mavisi gözlerinde ürkekçe kayboluşunun korkusuna fırsat vermeden kucaklıyorum onu. Oturuyoruz olduğumuz yerde. Hissettiğim annelik içgüdüleri ile nasılsa gelecekti küçük kızın annesi de bulunduğumuz yere. İçimden ettiğim duaların gücü ile…

Sevgiyle yoğrulmuş bir çift bakış ve yüreklerimizden kopan seslerimizle kelimelerin vücut bulduğu dillerimizin farklılığına rağmen kesiştik güven ve huzurun bir çift anlık deminden. Bu sevimli küçük hanımefendiye güven vermek için konuşmaya çabaladığım kelimelerimle diyaloğun aslında yüreklerde başladığını da keşfediyoruz böylece.

 Ve arkadan bir ses yakalıyor kızını sevinçle.... Topkapı Sarayı' nın asırlık ağaçlarının gölgesinde, geçmişinde yaşanan tüm acılara inat, şimdi mutlu gülücükler ve sevinçler kopuyor, kendilerine yabancı bir ülkenin tarihi dokusunda birbirlerini bulmanın mutlu bakışları arasından gözlerinde.  Birbirini seven yüreklerin anlık kaybolup, kısa bir an sonra tekrar kavuşmanın sevincinde bırakıyorum kendi hallerinde.

Sultanahmet’in bu tarihi dokusu içinde kendimi saldığım bu gezide Eminönü’ne inen yokuş aşağı bayırdayım şimdi de.

Mahşeri bir kalabalığın tam ortasında kimseye çarpmamak için zorla attığım adımlarımı yönlendiriyorum Gülhane’ye.

Gökyüzüne merdiven dayamış ağaçların dallarının ve yaprakların seyrinin keyfinde bir kafeden aldığım tost ve bir fincan çayla gözlerimin şenliğine yüreğimi de davet ediyorum bu seyr ü seferde.

Herc-ü merc olmuş yığınların arasında bir müjde gibi yalnız bulduğum pir-i fânî edalı bir ağacın altında oturuyorum.

Güzel bir günü yaşamış olmanın şükrü ile çantamdan çıkardığım kitabın satırları arasında kayboluyorum şimdi de...

Satırlardaki harflerle süren yolculuğum insan kalabalığı içindeki  hayat yolculuğumda düşündürüyor beni...

Kaybolmamak ve varlığımı bir harf kadar da olsa güzel kılabilmek adına dualar ediyorum Yaradan'a…




Neşe Yıldız, 12.11.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark


Seçkin Deniz Twitter Akışı