“Siz, ‘Rüşvet
ve Yolsuzluk Romantizmi’ yaparken hepimiz ABD ve ortakları tarafından birlikte
soyuluyoruz.”
“Benim
ülkemin Başbakan'ını yabancılar gönderemez. Demokrasi adına, insaf adına,
vicdan adına tertiplere, provokasyonlara fırsat vermemeliyiz.”
Hüseyin Gülerce,
Zaman Gazetesi yazarı, 27.12.2013 Twitter
Hani şu
dramatik hayat hikâyelerinden süzülmüş yanık türküler, bol acılı aşk şarkıları
var ya şu sıralar aklıma onlar geliyor. Etkili oluyorlar, eğer bir tarafınızda
öyle tortular kalmışsa. Rüşvet ve yolsuzlukla ilgili beylik, kuramsal fikirler
ileri süren dostları dinlerken de aynı şeyleri hissediyorum. Ben de bu ruh haline ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Romantizm’i
demeyi tercih ettim.
Romantizm
başa bela, gerçeği görmemizi engelliyor. Türkülere ve şarkılara takılırcasına
takılıyoruz kavramların peşine. Hangi kavram kendi kapsamı ve sınırları ile var
olmuşsa artık. Aşk gibi yani hadsiz hesapsız bir sınırsızlık içeriyor hâlimiz.
Şahsen rüşvet ve yolsuzluk gibi iki sözcüğü bir arada gördüğümde midemi sağlam
tutamıyorum, yanına sırtından hançerleme, ihanet, tuzak kurma gibi sık
kullanılanlara ekli kavramları almadan bu iki kavramı kullanmak mümkün değil
zaten. Rüşvet bizzat yolsuzluktur, hançerlemektir, ihanettir, tuzak kurmaktır. Hani başka kavrama ne gerek var?
Yolsuzluksa,
saydığım kavramların hepsini içerir. Hançerlemek, ihanet, tuzak da kapsam alanları
ve sınırları dolayısıyla aynı anlamda… Hangi birisini kullansak ki? Galiba
süslü ve etkili olan ikilileri seçiyoruz. ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Romantizmi’ bu
dostlar, fazla kapılmaya gerek yok. O zaman aklın yoluna girmekte gecikmemeliyiz.
Allah, Kur’an’ı neden gönderdi ki? Allah dileseydi, yolsuzluk falan olmazdı,
ama iradeye de gerek kalmazdı. Değil mi?
Biraz bu
romantizme dudak bükmeden bakmayı denedim. İnsanlık tarihinde rüşvetin olmadığı
zaman aralıkları var mı diye. Ben pek bulamadım, kişisel olmaktan hiç çıkamamış
rüşvet ya da yolsuzluk konusu. Peygamberler gelmiş, gitmiş arada bir yerde
kendi etki alanında mani olmuş biraz ama… sonrası aynı tas aynı hamam; sınama
sürüyor çünkü. Bu yüzden Kur’an esasları belirlemiş ve insanı uyup uymamakta
serbest bırakmış; tabi Kur’an’dan hesaba çekileceğini de vurgulayarak.
Evrensel
standartlar diyoruz ya, işte bunlar Allah’ın belirlediği standartlar. Fakat,
zihinlerdeki kalıcı rüşvet-yolsuzluk ihtiyacı Allah’ın belirlediği standartları
reddedip keyfince standartlar belirlemiş. Kur’an’a ve İslam’a yok etmek için
saldıranlar da en çok evrensel standart deyip duranlar değil mi? Bakın ABD’ye,
AB’ye. Yolsuzluk ve rüşvet resmen ‘bağış’ adı altında kurumsallaşmış durumda.
Parayı bastıran dilediği partiyi ve lideri kontrol edebiliyor, kontrol edemeyince de ya öldürüyorlar ya da
deviriyorlar; buna da evrensel standart diyorlar. Romantizme bakar mısınız? Ya benimsin
ya toprağın?
Türkiyemiz
bu romantizmin her türünü yaşadı, yaşıyor. Osmanlı’nın sonunu hazırlayan rüşvet-yolsuzluk
romantizmi, Cumhuriyeti kurulmadan önce kucakladı ve günümüze kadar getirdi.
Rüşvet-yolsuzluk karşıtlığı ile gelmeyen olmadı hiç ve hepsi de güzelce
soydular ülkeyi. İlk partimiz CHP’den
Demokrat Partisi’ne, Adalet Partisi’nden MHP’ye, ANAP’a, DYP’ye, DSP’ye, hatta
RP’ye kadar hepsi yolsuzluğa karşıydılar. Ama nedense Türkiye bir arpa boyu yol
alamadı, soyuldu. Hem de tahmin edilemeyecek kadar büyük paralar çalındı. Fakat
romantiklerimiz korkudan başlarını kaldırıp sorgulamadılar, bir yanından bir
köşesinden kendileri de bulaştıkları için içlerindeki vicdan onları sadece içeriden
dürtüp durdu. Menfaatleri kesildikçe de bağırıp durdular, hiç inandırıcı
olamadılar.
Gele gele
geldik Ak Parti iktidarına. 2002’den 2013’e kadar aralıksız iktidar olan bu
parti, saydığım partilerin ‘artıkları’ndan başka bir inşaat malzemesi kullanma
şansına sahip değildi. Yani herkes, bir şekilde ‘yemesini' biliyordu, adamını
bulunca her türlü makam-mevki, akademik kariyer falan kolayca elde edilebiliyordu.
Vesayet tartışmaları, darbe girişimleri şu bu derken eski artıklar yeniden
düzenlerini tesis ettiler. Var mı itirazınız? Ya da başka türlü oldu da ben mi
göremedim?
Ama ne
oldu? Kaç kişi mırıltılar, fısıltılar, şantajlar dışında yolsuzluklardan,
rüşvetlerden bahsetti? Yani bu mudur size emredilen adalet? Hayır; size
inanmıyorum. İnanmam için bir tek gerekçeniz bile yok. Sorarlar adama, madem
geçmişte sustunuz, şimdinin 11 yılında sustunuz, şimdi konuşuyorsanız dürüst
değilsiniz. Adalet çıkarlarınıza göre çağıracağınız bir uşak değildir. Siz “Ya
benimsin ya toprağın!” romantizmi ile yaşıyorsunuz sadece. Rüşvet’e ve
Yolsuzluğa karşı çağrınıza önce kendiniz inanmalısınız, önce kendiniz bu
hastalıktan ‘arınmalısınız’.
Rüşvet
hep oldu, olacak da. Bu insanın hak etmediğine ulaşmak için yapacağı en
aşağılık girişimlerden sadece bir tanesi. İhanetin bin bir türlü yolu var. İşte
17 Aralık Operasyonu Her şey ortada, yargısından, medyasına,
emniyetinden, bürokrasisine, akademi dünyasından, şirketlerinden
bakanlarına cemaat-parti çıkar döngüsü karşılıklı olarak her şeyi etkisi altına
almış durumda. Cemaat 80’li yıllardan itibaren yolsuz ve usûlsüz bir şekilde
yargıda, medyada, emniyette, bürokraside, şirketlerde, üniversitelerde ve bakanlıklarda
kadrolaştı. Sıfır liralık sermaye ile bir imparatorluğa dönüştü. Ak parti
döneminde de buna devam etti. İttifaklarla akla gelebilecek her yolla devlet
içinde paralel bir yapı kurdu. Ama hiç yaptıklarından bahsetmedi. Hiç hesap
vermedi. Şimdi hangi yüzle yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan bahsedebiliyor?
Tamam,
kabul ediyorum; aramızda vicdanı henüz karartılmamış akademisyenlerimiz,
yazarlarımız, çizerlerimiz de var rüşvet ve yolsuzluğa samimiyetle karşı çıkan.
Peki, bundan önce şu an bahsettiklerinizden neden bahsetmediniz? Bahsetti
iseniz delilleriniz nerede ya da neden bahsetmekten vazgeçtiniz? Biliyorsunuz
artık 17 Aralık Operasyonu bir temizlik harekâtı değil. Bir suikast, bir siyasî
harekat planı ve sizin bu zamanda yapacağınız samimi rüşvet ve yolsuzluk
sorgulamanız ancak bu plana hizmet eder, sizi bile ikna etmez. Ben de ikna
olmam.
17
Aralık Operasyonunu Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu olarak tanımlayan Zaman ve
Bugün gazeteleri ile beraber Radikal gazetesi değil miydi, başlangıçta?. Alın
size Bugün Gazetesi’nden sırf bu yüzle yollarını ayıran Ahmet Taşgetiren’in
açıklamaları, Zaman gazetesi yazarı ve Cemaatin en etkili birkaç isminden biri
olan Hüseyin Gülerce’nin itirafları. İki isim de öyle kaba, cebe sığan isim
değil. Neden ciddiye almıyorsunuz söylediklerini?
Ne demişti, 17 Aralık operasyonu sonrası Bugün Gazetesi’nden istifa eden gazeteci-yazar
Ahmet Taşgetiren, Skyturk360’ta Radikal Gazetesi Yazarı Oral Çalışlar ve Akşam
Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan birlikte sundukları “ İki Görüş”
programında 24 Aralık gecesi?
“Gazetenin
yayın çizgisiyle ciddi bir bakış farkı ortaya çıktı. Hizmet medyası diye
nitelenen mecralarda savaşçı bir dil hâkim olmaya başladı. Bunu uygun
bulmadığımı özel görüşmelerimde söyledim. Gazeteciler Vakfı kurucu
üyelerindenim, orada dostlarım var… Son operasyona Hizmet medyasının farklı bir
şekilde sahip çıktığı görülüyor. Bunu herkes sorgularken Doğan Medya, CHP
sorgulamıyor. Camia ile paralel hareket ediyorlar. Böyle bir monte oluş söz konusu.
Nerede buluşuyorlar? Ak Parti hükümetinin devrilmesini isteyen odaklar var.
Camianın tabanında bunun karşılığı yok. CHP ve Doğan Grubuyla problemli olan
muhafazakâr kesimle de yabancılaşma söz konusu olur. Emniyet ve yargı içindeki
yapı bir projenin içinde müştereken rol alıyor konuma geliyorsa bu vatandaş
için de tehlikelidir. Hiçbir siyasetçi buna göz yummaz. Bu ülkede başbakanlar
darbeden kapılarının zili çalındığında haberdar olmuşlardır. Benzer olay burada
da yaşandı. Ankara Valisi’nin operasyondan haberi polisler adres sorduğunda
oldu. Bu yapılanma Başbakan’ın kapısına polis gönderelim deselerdi ne olurdu?
Bunu yaparlar mıydı? Bu gözü karalığı görüyorsunuz. Onun için de başbakan MİT
Müsteşarına yapılanlar bana da yapılabilir diye düşündü.”
Ahmet
Taşgetiren’in rüşvet ve yolsuzluk hususunda hassas olmadığını iddia edebilir
misiniz? Peki o neden böyle bakıyor 17 Aralık Operasyonu’na? Ya Hüseyin Gülerce?
Cemaat- Hükümet Savaşı’nı başlatan isimlerden biri de o değil miydi? Üç gün
sonra 27 Aralık’ta Taşgetiren’in bahsetmediği diğer ve gerçek boyutu da o ilan/itiraf
etmek zorunda kalmadı mı Twitter’daki hesabından?
“Yargıdaki direncin hukuk ve adalet adına yapıldığına inanmıyorum. Savcılar
ellerinde kâğıtla inip bildiri okuyorsa bu davranış militanlıktır. Başbakan
Erdoğan hakkında içeriden dışarıdan tertip yapılmasını bir millet evladı olarak
hazmademiyorum, kabullenmiyorum. Başbakan, gidecekse ya AK Parti kongresinde
delegenin iradesiyle gider... Ya da sandıkta seçmen iradesiyle gider... Benim ülkemin
Başbakan'ını yabancılar gönderemez. Demokrasi adına, insaf adına, vicdan adına
tertiplere, provokasyonlara fırsat vermemeliyiz.”
Hüseyin
Gülerce, Başbakan Erdoğan’a yönelik operasyonu, operasyona destek veren
gazetenin yazarı ve en etkili ismi olarak “Benim ülkemin Başbakan'ını yabancılar
gönderemez!” diyerek deşifre etmiş olmadı mı? Hangi yabancılar onlar, Gülerce
neden bu kadar bekledi? Ya da Gülerce’yi bu itirafa zorlayan neydi? Başbakan’ın
‘inlerine gireceğiz’ tehdidi gerçekleşeceği için mi? Devlet içinde paralel bir
ağ kuran örgüt artık somut delillere dayandığı ve hesap vereceği için mi?
Operasyon başarısızlıkla sonuçlandığı için mi? Bir sürü soru sorabilirim, ama
benim için önemli olan cümle bu: “Benim ülkemin Başbakan'ını yabancılar
gönderemez!” Bu cümlede rüşvet yok, yolsuzluk yok; küresel bir operasyon ve
biz de alet olduk itirafı var. Cemaatin ihanetinin belgesi var.
O
yabancılar kimler? Tabi ki Amerikalılar, Avrupalılar. Tabi ki neoconlar, Siyonistler;
yani yabancılar. Delilleri de var. Türkiye'de görevli olduğu 1.5 yıl boyunca
Çorum, Tokat ve Sivas gibi birçok kenti ziyaret eden ABD Büyükelçiliği Siyasi
Diplomatı Ashwin Bijanki görüşmelerinde 'operasyon' hazırlığı yapmış. Siyasi
İlişkiler Danışmanı Süheyla Tayla ile birlikte dernekler ve diğer Sivil Toplum
Örgütleri'ni (STK) ziyaret eden Bijanki, dernek ve STK yöneticilerine
Türkiye'nin Suriye politikası ve diğer gündem maddelerine ilişkin sorular sormuştu.
Bijanki'nin ziyaret ettiği STK'lardan biri de Ankara Genç İşadamları Derneği (AGİAD).
AGİAD Başkanı Abdullah Değer, operasyonun en etkili günlerinde, 25 Aralık’ta,
"Bizi de elçiliklerden ziyaret edenler oldu. 'AK Parti hükümetine karşı
lobi oluşturduklarını ve katılıp katılmayacağımızı' sordular. Biz net bir
şekilde katılmayacağımızı dile getirdik." diyerek ABD Ankara Büyükelçisi
Francis Ricciardone’nin, Avrupa Birliği Ankara Büyükelçilerine verdiği yemekte “BM,
ABD ve AB nin ortak kararı ile İran’a uygulanan ekonomik ambargo Türkiye
tarafından, Halk Bank kanalıyla delinmiştir. Bu kabul edilmez bir durumdur. Bu
konuda uyarımız oldu ama, dinlemediler. Şimdi İmparatorluğun yıkıldığını
seyrediyoruz” şeklinde özetlediği
operasyonu deşifre etti. “Görüşme sırasında Türkiye'nin geleceğini
şekillendirecek gençlere ihtiyaç olduğu defalarca vurgulandı. Tıpkı Gezi
Parkı'nda olduğu gibi gençlerle hükümete yönelik çalışma yapılacağı anlatıldı.
Hükümete zarar vermeye ya da
zarar vermeye çalışanlar belli. Bir kısmı ortam bu hale geldiği için davranıyor
ama bir kısmı da 1,5 yıldır yapılan hazırlığın bir parçası.” diyordu Abdullah Değer.
Rüşvet
ve Yolsuzluk yine yok değil mi ortada, sevgili dostlar? ABD Ankara Elçiliği her
zamanki gibi çalışıyordu ve bu kez suçüstü yakalanmıştı. Bu işin yerli
taşeronluğunu da cemaatin içindeki etkin bir örgüt ve Ergenekon tacirleri
yapmıştı. Yargısal Operasyonun ikinci aşamasını yapmaya kalkan savcı ile ilgili
Hüseyin Gülerce’nin verdiği tepkiyi yeterli bularak bu konuya girmiyorum. Aynı
savcıya atfedilen birçok iddia var; bu da şu anda ilgi alanımda değil, zaten
suç duyurusunda bulunuldu ve davadan alındı. Basına ve internete düşen
belgelere göre operasyon yapılacak listede Başbakan Erdoğan’ın oğlu ve küresel
çapta iş yapan ‘ABD onaysız’ yerli işadamları var. Gülerce net bir şekilde ifade etmişti, işte
delilleri. Kastedilen Erdoğan’ın şahsında Türkiye. Buna alet olanlar da
hainler.
İşte
şimdi, şu anda en zayıf hâlinde iken hükümet, borsa düşer, dolar, euro
fırlarken rüşvet ve yolsuzluktan samimiyetle bahsetmek bu yüzden romantizmden
başka bir şey değil. Piyasadaki bu durum en saf haliyle rüşvetin ve yolsuzluğun
resmî belgesi. Siz ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Romantizmi’ yaparken hepimiz ABD ve
ortakları tarafından birlikte soyuluyoruz.
İnsanlığı kana bulayan, soyan, entrikalarla birbirine düşüren ABD ve neoconlar bize rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yaptırıyorlar iyi mi? Ne kadar saf ve romantiksiniz... ABD de sizin gibi, "Ya benimsin ya toprağın" diyor Türkiye'ye...
Anlaşıldı
mı dostlar?
Ağzınızın
yan taraflarında aşağıya doğru inen derin çizgilere bir sorun, öfkeniz neye
hizmet ediyor, yeni bir tür yolsuzluğa değil mi?
Arif Şahin, 28.12.2013, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 32