“Başbakan'ın
uluslararası bağlantılı komplo teorileri doğruysa dahi, bu ülkede sivil
iradenin, belli yere geldiğini iddia
ettiği kesimlere karşı tek silahı şeffaflık olacak. Hukuk olacak.”
1994
yılında Hüsamettin Cindoruk Meclis Başkanı...
Dönemin
başbakanı Çiller ile ilgili malvarlığına dair ANAP'ın verdiği araştırma
önergesi için Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırıyor...
Çiller o
dönem yaptığı konuşmasında, "Mücadelemizi yaparken bir dizi çıkar grubunun
ayağına basıyoruz" diyor. "Bir dizi çıkar grubunun çıkarlarının
kapılarını yüzlerine kapatıyoruz. Çamur atmaya kalkışıyorlar... Çıkar
gruplarının sesi varmış, bu boruyu öttürürmüş, öttürsünler." diyor...
Çiller'in
bu salvoya ilk tepkisinin Banker Bilo ile ilgili yolsuzluk haberlerinin medyada
çıkan hali ile derlenmesini istemek olduğunu aktarıyor, dönemin Başbakanlık
müşavirlerinden Mehmet Bican...
‘Terör
ile Sınanmak’ isimli kitapta ilgili bölümü okuyorum. Bican, Çiller'in
Cindoruk'a dair son on beş yıla yönelik
tarama talimatı verdiğini aktarıyor.
'Milli
gelir 230 milyardan 800 milyar dolara ulaştı' diyen Başbakan Erdoğan'ın açıklamaları
ise Çiller'in o günkü açıklamalarına paralel. Çiller'de ekonomik mücadelesinin
rahatsızlık yarattığını söylüyordu. Erdoğan cuma Sakarya'da 'İMF'ye borç 23,5
milyar dolardı, 14 Mayıs'ta bitirdik, Yeni Türkiye bu' diyor...
'İhracat
36 milyar dolardı şimdi 152 milyara ulaştı' diyor. 'Bu hazmedilemiyor' diyor.
Ak Parti'ye güvenlerini koşulsuz dile getirenlerin bazıları devede kulak
diyorlar... Yapılan hizmetler nedeni ile
razı olduklarını söylüyorlar. Kimileri ise yoksullukla mücadelede yaşanan zaafa
dikkat çekiyor. Elbette bunun kararını sandıkta millet verir. Razı olanlar
desteğini sürdürür, olmayan aklı bulanan oyunu ona göre kullanır. Başbakan'ın
'ancak sandıkla gideriz' demesi normal. Buna 'o zaman da gitmeseydin bari'
diyenler konuyu başka yere çekenler.
Başbakan
'yolsuzluk yapan bir iktidar buralara gelebilir mi?' diyor. 'Bu tezgah!' diyor.
Çiller gibi medyadan dem vuruyor. Medyanın güç savaşlarında, halkın haber alma
hakkını düşünmekten ziyade patron ve bazı güç odakları lehine haber yapmasına
yabancı değiliz.
Yine de
etik olarak bakıldığında, fazla idealistçe de kaçsa, 'Medyaya sızdırmak olmaz'
diyenlere burada bir şeyi hatırlatmak isterim. Adil yargılamaya engel olmak
isteyen bir gücün inisiyatif kullanması durumunda medya kamu lehine elbette
devreye girebilir. Aynı şekilde yargı içinde ve emniyet hiyerarşisinde uygunsuz
yasadışı emir komuta ile işleyen, kararlar alan bir yapı varsa bunun da medyaya
servis edilmesi halkın lehinedir. Vakti zamanında bunları yazanların başına
gelenlere onay veren irade sorgulanıyor şu anda... Prensipler temiz yürüyen
işlerde var olabilir. Ve eşit şekilde var olmalıdır.
1994'e
dönersek, Çiller teröre karşı alınan önlemlere atıf ile cevap veriyordu malvarlığı soruşturması döneminde sorulara.
Döneminde faili meçhuller çoktu. Mücadelesi cesur görünse de uzun vadede sorun
büyüdü. Güneydoğu'nun düşmanlığı arttı. Hukuk adeta yoktu o bölgede. İnsanlar
yakınlarına ne olduğunu soramadılar. Başbakan Erdoğan ise gerçekten şehit
haberlerinin gelmediği olgusunu ortaya koyabiliyor. Uludere gibi yanıltıcı
olaylar olsa da genelde düşmanlık politikaları bitti. Bu konuların yeterince
üstüne gidilemediği kanısı var. Bazı konularda sorumluların bulunamaması
sorgulandı. Bunların değerlendirmesini halk yapacaktır.
Erdoğan,
Çiller gibi karşı odakların yolsuzluk taramasını isteyecek mi bilmiyoruz.
İstese de ‘Örgüt’ diye nitelediği yapı için değil, seçimde karşısında yer
alacağı öngörülen koalisyonda yer alacak isimler için yolsuzlukla ilgili tarama
çalışması istemesi gerekecek.
Ak Parti
İstanbul il kadın kolları başkanı Avukat Özlem Zengin'in Perşembe akşamı
Kadıköy İmam Hatip Lisesi Mezunlar Derneği programındaki konuşmasını aktararak
parti içi ve dışı nabızla bitirelim yazıyı.
Zengin,
teşkilatçı ve kitlelerin siyasi alana taşınmasından medya birim başkanlığına
kadar pek çok görevi üstelenmiş biri. Atmosferden duygulanması nedeni ile sesi
titreyerek yaptığı konuşmada, Ak Parti miting meydanlarına servislerle giden (belki
de cebinde yol parası olmadan desteğe koşan) insanların haklarının yenmesine
kimsenin razı olmayacağını söylüyor. Ancak bunun kirli bir oyun olduğuna olan
inancını şiddetle dile getiriyor.
Cemaate
yakın kesimlerin bir kısmı yolsuzluk operasyonunu saldırı olarak görmüyor.
Ciddi şekilde iktidarın gitmesini istiyorlar. Bazı üst düzey yakınları olan
arkadaşlardan edindiğim izlenim ise, darbecilere, dini özgürlük düşmanlarına
sevinmeleri için fırsat verdiği için cemaate kırgın oldukları yönünde.
Bugüne
kadar Siyasal İslam'ın sivrilmesine mani olan ve bizi yönetmek isteyenlerin; bu
ülkede kazananın ancak İslamcılar veya İslamcı koalisyonlar olduğunu
görenlerin, yönetebileceği, dengeleyebileceği iki güç görmek istediği olasılığı
baştan beri mümkün diyeni dahi duydum.
CHP'nin
cemaate yıllarca hakaret ettiğini hatırlatan Erdoğan'ın hatırlatmasına gerek
kalmadan hafızaları farklı bir koalisyona kaymalarına mani gibi görünüyor. CHP
dindarlaştırılarak ve ülke istikrarsızlaştırılarak rüzgarın başka akımı
sağlanacak mı?
İster AB
ile ilişkiler açısından olsun ister ülke istikrarı adına olsun; yolsuzluk ve
şeffaflık ile ilgili platformlar konusunda yeni bir vizyon gerektiği kesin.
Başbakan'ın uluslararası bağlantılı komplo teorileri doğruysa dahi, bu ülkede
sivil iradenin, belli yere geldiğini
iddia ettiği kesimlere karşı tek silahı şeffaflık olacak. Hukuk olacak.
Serra Karaçam, 28.12.2013