Benim Büyük Hatam; Tanrı’nın Evinde
Sessizlik
Belgesellerin kanıtlara dayalı kurgularını her zaman ilgi çekici buldum. Her belgesel kendi tezlerini dayatmasına rağmen, bu tezlerin alt şebekelerinde hep kendi tezlerimi ürettim ve bu tezlere uygun kanıtlar buldum.’ Mea Maxima Culpa’yı birkaç ay önce izledim. Yazmak istedim. İlgili araştırmaları yaptım, ancak yazmak için uygun motivasyon zamanları bulamadım. Şu anda yazıyor olmamın da bir tek gerekçesi var. Gelecek zamanın araştırmacıları bu konuya mutlaka ilgi duyacaklar ve maalesef elimizde olanları anlatan Türkçe bir metin yok, onlara hatıra bırakmak için bu metni yazmaya karar verdim. Doğal olarak, bu bir ‘Belgesel’ anlatımından ziyade, belgeselin dayandığı temeli anlamaya yönelik bir çalışma olacak.
Türkiye garip bir ülke. Katolik dünyasının altı üstünde, ama ülkemizden hiçbir teolog/ilahiyatçı bu konuyla ilgili herhangi bir makale yazma kaygısında değil. Din sosyologları da pek ilgilenmiyorlar bu tektonik sarsıntıyla. İslam, 16 ve 17. Yüzyıllarda Osmanlı’yla birlikte büyük sarsıntı geçirdiğinde Batı, İslam’la ilgili yeni projeksiyonlar geliştiriyordu. İslam’ı dilediği gibi dizayn etmek ve parçalarına ayırmakla meşguldü. Yeni mezhepler oluşturarak ana akım Sünniliği de paramparça etmişti.
Batı
yeniden şekilleniyor, doğal olarak da Dünya’yı hâlen şekillendiren en büyük güç
olduğu için de, Batı, kendisini şekillendirenlerin etkisiyle dünyayı da
şekillendiriyor. İnsanlığın, diğer dinlerin bir karşı sözü, eleştirisi yok bu
irrasyonel devinime.
İrrasyonel
olan Katolikliğin dağılması değil, din algısının ortadan kalkması ve insan
neslinin çok ciddî bir tehdit altında olması. İnsanlık din ve ahlak
ölçütlerinden hızla uzaklaşırken, LGBT algısının yaygınlaştığı bir sona doğru
sürükleniyor ve zavallı dünya aptallaşmış bir halde, afyonluymuşçasına izliyor.
Yorgun
bir yüzyılı geride bıraktıktan hemen sonra insanlığın en büyük utancı yeniden hortlatıldı.
Bunu yapanlar da Katolik kilisesini yok etmeyi hedefleyen masonik örgütlenme,
masonik strateji ya da başka bir adla İlluminati. Bu yapının ürettiği son iki
hamleden bahsedeceğim biraz, sonra çok önceye Paulus denen kişiye kadar
sürükleyeceğim bu utanç, insanlık için en büyük tehdit, savaşlardan,
katliamlardan daha büyük bir tehdit.
‘Mea
Maxima Culpa’nın kahramanları dört tane sağır ve dilsiz erkek, rahiplerin
tacizlerini ve tecavüzlerini anlatan dört sessiz insan. Belgeselde sessiz
sevinç çığlıkları attıklarında parmaklarındaki zafer işareti, Bizde de
bozkurtun simgesi olarak kullanılan masonik bir simge. Zihnimdeki zincir bu
işareti, simgeyi gördükten sonra hızla gerçeğe uzandı.
Gerçek şuydu.
Katı ahlakî temellere sahip olan ve bu gücüyle satanizmin önündeki batılı tek
engel olan kilise, neredeyse iki bin yıl süren bir mücadele sonunda yıkıldı. Papa
XVI. Benediktus Şubat 2013’te istifa edeceğini açıkladığında, Masonik güç büyük
bir zafer kazanmıştı. XVI Benediktus adını alan Kardinal Ratzinger, Katolikliğin
en iğrenç geçmişi yüzünden istifaya zorlandı. Taciz ve tecavüz. Evlenmesi yasak
olan rahiplerin yaşadıkları cinsel travmalar, onları çocuk tacizcisi hâline
getirmişti ve yüzlerce yıldır Katolik Kilisesi’nin en büyük sırrı olarak
korunuyordu. Laik sistemlerin egemen olduğu Batı ve ürettiği yeni hukuk Kilise’ye
dokunamıyordu bile, ama dokundu.
Aralık 2008’de, Vatikan’ın yönetim organı Curia’ya
yaptığı konuşmada, eşcinselliği kınayarak evliliğin önemini vurgulayan 82
yaşındaki Papa XVI. Benediktus, bu süreç sonunda istifaya zorlandı.
“Kimin
erkek ya da kadın olduğuna karar veren insanlar değil Tanrı’dır. Kilise sadece,
herkese ait yaradılış armağanları olan dünyayı, havayı, suyu savunmamalı. Aynı
zamanda insanlığı kendini imha etmekten de korumalı” diyen, eşcinselliğe atıfta bulunarak,
kadınlarla erkekler arasındaki birliğe saygı göstermemenin “insanoğlunun kendi
kendini imhasına” yol açacağını belirten, İnsanlığın yaratılışın dilini
dinlemesi gerektiğini, bundan gerçekleşecek her sapmanın Tanrı’nın eserinin yok
edilmesi olacağını söyleyen, ayrıca kilisenin insan doğasından sadece kadın ve
erkek diye bahsetmeye de hakkı olduğunu ve yaradılışın bu hükmüne saygı gösterilmesi
gerektiğini savunan Papa Papa XVI. Benediktus, neredeyse ‘onursuzca’ tarihe
gömüldü. Masonlar Kardinal Ratzingerle beraber de Katolikliği de gömdüler.
Çok kısa
bir sürede seçilen 266. papa, Papa I. Franciscus adıyla anılmayı seçen , İtalyan kökenli, 17 Aralık 1936 Buenos Aires,Arjantin doğumlu Kardinal Jorge Mario
Bergoglio oldu. Masonik stratejinin kurduğu Cizvit tarikatından gelen kardinal,
13 Mart 2013'te saat 18:09’da 115 kardinal arasından seçildikten yedi ay
sonra Ekim 2013’te, Kilise’nin “eşcinsellik ve kürtaj gibi konularla ilgili
takıntılı davranmaması gerektiğini” belirtti.
İtalya’da
yayımlanan, Civilta Cattolica adlı, Cizvitlere ait bir dergiye konuşan Papa I.Franciscus,
Katolik Kilisesi’nin “dogmayı savunmak ve insani şefkat arasında denge kurmak
zorunda olduğunu” iddia etti:
"Ben
de Tanrı’nın gözlerini üzerine diktiği bir günahkârım. Her zaman insanı
önemsemek gerekir. Bu noktada insanın gizemine doğru yol alıyoruz. Tanrı, yaşam
boyunca insanların yanındadır ve biz de düştükleri durumdan çıkmaları için
onların yanında olmalıyız. Merhametle yanlarında olmalıyız. Herkesin evi
olduğunu hissettirmemiz gereken bu Kilise, sadece seçilmiş, küçük bir gruba
açık olan bir şapel değildir. Eşcinseller bana, kendilerini Kilise tarafından
cezalandırılmış hissettiklerini söylüyorlardı. Ancak Kilise bunu yapmak
istemedi. Bir keresinde, eşcinselliği kabul edip etmediğime yönelik provokatör
bir soruyla karşı karşıya kaldım ve buna, "Söyle bana: Tanrı bir homoseksüele
baktığında, onun varlığını sevgiyle kabul mü eder yoksa kınayarak ret mi
eder?" cevabıyla karşılık verdim, "Her zaman, sadece insanı
önemsemeliyiz" diyerek, insanlar arasında ayrım yapılmaması gerekir.”
I. Franciscus
I. Franciscus,
Temmuz 2013’te de Katolik Gençlik
Günleri için bulunduğu Brezilya’dan dönüşünde uçaktaki gazetecilerle bir araya
geldiği sırada, "Bir insan eşcinselse ve iyi niyetle Tanrı’yı arıyorsa ben
kimim ki onu yargılayayım" açıklamasına da açıklık getiren Papa, "Ben
bunu söylerken, dini öğretilerin bize söylediğini aktardım. Din, insanlar
üzerinde, görüş bildirme hakkına sahiptir. Ancak yaratılışta Tanrı bizi özgür
kıldı. Kilise’nin, sadece kürtaj, eşcinsel evlilik ve doğum kontrol yöntemleri
gibi konulara takılmaması gerekir. Bu mümkün değil.Ben bu konular üzerinde çok
konuşmadım, bu benim başıma kakıldı ama, konuşulacaksa da bir bütün olarak ele
alınmalıdır. Anaç bir Kilise hayalim var. Kilise verimlidir, öyle olmalıdır.
Kilise’ye kendini adamış din görevlilerinin olumsuz davranışlarını gördüğümde
ilk aklıma gelen şey: ’işte müzmin bekar’ ya da ’işte kız kurusu’ oluyor. Onlar
ne birer baba ne de birer anne. Onlar, hayat verme kapasitesine hiç sahip
olamadılar. Ben şu an Kilise’yi, savaş sonrası bir sahra hastanesi olarak görüyorum.
Ağır bir yaralıya, yüksek kolesterol ve şekeri var mı diye sormak nafiledir.
Onlar, kendi yaralarını sarmalıdır. Ancak sonra geri kalanlar konuşulabilir."
‘Muhakeme’
yapmak, bulunduğum görevde bana çok yardımcı oldu. Çoğu kişi, değişim ve
reformların kısa zaman içinde yapılabileceğini düşünüyor. Ancak ben, gerçek ve
etkili bir değişimin temellerinin atılması için zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Bu, muhakeme zamanıdır. Kilise bazen kendisini çok küçük şeylere ve küçük
prensiplere hapsetmiştir. Kilise görevlileri, merhametin görevlileri olmalıdır.
Yapısal ve kurumsal reformlar, ikinci plandadır. Davranış ise reformların
başında gelir; inananlar, işlevsiz ya da devletin din adamını değil, onlara
daha yakın gerçek birer papaz görmek istiyorlar. Kapılarını herkese açan
olmasının yanı sıra, yeni yollar deneyen bir kilise de olmamız gerek. Kilise’nin, kendisinden kopan ve farklı
olanların peşinden koşması gerekir. Bazı nedenlerden dolayı Kilise’den
kopanlar, böylece geri dönebilir. Yeni bir denge bulmak gerekiyor. Aksi halde,
Kilise’nin ahlaki yapısı, kâğıttan bir kale gibi yıkılma, tazeliğini yitirme ve
İncil’in kokusunu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Kilise temsilcilerinin
dini sorunları tartışıp, görüşmek ve kararlar almak üzere toplanan meclis olan
Sinod’un metodolojisini değiştirme zamanı geldi çünkü şu anki bana çok statik
geliyor. Diğer Kiliselerle, farklılıklarla birlik içinde yola devam etmeliyiz:
birleşmemizin başka yolu yok. Bu, İsa’nın yoludur."
I.Franciscus,
Katolikliği, Protestanlıktan daha liberal bir yapıya kavuşturacağını vaat
ediyordu. Haklı nedenler ve ikna edici bir retorik, ‘mahkumların ayaklarını
öpen Tanrısal Papa’ fotoğrafları, Cizvit tarikatının eşcinselliğe ve kürtaja
onay veren stratejisinin gerçekleştiğini kanıtlıyordu.
Papa XVI.
Benedictus, "Görevi bırakma kararını kendi özgür irademle aldım. Kilise'nin
iyiliği için bırakıyorum. Tanrı huzurunda vicdanımı defaatle yokladıktan sonra,
ilerleyen yaşım nedeniyle gücümün, görevi yeterlilikle icra etmeye artık uygun
olmadığından emin oldum.” dese de gerçek bu değildi. Kardinal Ratzinger, Katolik
kilisesinin yüz kızartıcı geçmişini saklamaktan yorulmuş ve köşeye sıkıştırılmıştı.
Ratzinger’in
istifası Batı’da çok olumlu karşılanmıştı. İngiltere Başbakanı David Cameron, "milyonların
ruhani lideri olan Papa XVI. Benediktus'un özleneceğini" söyledi. Almanya
Başbakanı Angela Merkel de, Papa XVI. Benedictus’un bu kararını kilisesi ve bu
kilisede olan insanlar için verdiğini belirtirken, ABD Başkanı Barack Obama, Papa
XVI. Benediktus'a "takdir ve dualarını" iletti. BM Genel Sekreteri
Ban Ki-mun, Papa XVI.. Benediktus'a dinler arası diyaloğa yaptığı katkılar
dolayısıyla teşekkür etti.
Sert
tepki veren yine Doğu’ydu. Lübnan Maruni Patrik Yardımcısı Piskopos Paul
Sayyah, Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 16. Benediktus'un görevi bırakma
kararını, "Katolik Kilisesi'ni etkilemeyecek bir karar" olarak
nitelendirdi.
Aralık
ayının ilk haftasında, Papa ve sekiz danışmanının yaptığı toplantının ardından,
Boston Başpiskoposu, Papa I. Franciscus’un Katolik Kilisesi'ndeki çocuk
istismarıyla mücadele için Vatikan'da bir komite kuracağı ve mağdurlara yardım
edeceğini açıkladı. Papa Francis, cinsel taciz iddialarını ele almanın Katolik
Kilisesi'nin itibarı açısından çok mühim olduğunu söylemişti. Buna karşın
Birleşmiş Milletler toplantıdan birkaç gün önce rahiplerin, rahibelerin ya da
keşişlerin çocukları taciz ettiği iddialarıyla ilgili olarak bilgi talep etmiş,
ancak Vatikan bu bilgileri vermeyi reddetmişti. İtalya'da kilisenin tacizine
uğrayanlara destek veren bazı dernekler, Vatikan'ın açıklamasına şüpheyle yaklaşıyorlardı.
Katolik Kilisesi dünya genelinde cinsel taciz iddialarıyla ve bu iddiaların
ciddiyetle ele alınmadığı suçlamalarıyla karşılaşmıştı.
Papa XVI.
Benediktus, bu soruna yeterince eğilmemekle suçlanmıştı. Papa Francis ise 2013
başlarında, çocuk tacizi konusundaki Vatikan kurallarını sıkılaştırmış,
çocukların cinsel tacizini suç kapsamına almıştı. Boston Başpiskoposluğu 2002
yılında Katolik rahiplerin karıştığı bir cinsel taciz skandalının merkeziydi. Skandal
sonucunda dönemin başpiskoposu görevinden ayrılmıştı. Vatikan yetkililerinin,
çocuk tacizi iddialarıyla ilgili olarak Ocak ayında Birleşmiş Milletler Çocuk
Hakları Komitesi'ne ifade vermesi bekleniyordu.
XVI. Benediktus
Çok
geçmedi. 2013 Aralık ayının ikinci haftasında Avrupa parlamentosu, bir rapor
oyladı. Raporda AB genelinde cinsel
eğitimin şu anda olduğu gibi sadece orta dereceli değil, aynı zamanda
ilkokullarda da –kız ve erkek çocukların beraber olduğu bir ortamda- zorunlu
hale getirilmesi önerilmekteydi. Ancak rapora karşı çıkan muhafazakâr çevreleri
esas rahatsız eden unsur, cinsel eğitim derslerinde sadece cinselliğin değil,
aynı zamanda “duygusal ilişkinin”, cinsel ayrımcılık ve önyargılarla
mücadelenin, LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel) haklarının, kürtaj
hakkı önündeki tüm engellerin kaldırılmasının ve kadınların cinsellikleriyle
ilgili karar verme haklarının da öğretilmesine yönelik öneriler oldu. Hristiyan
Demokrat grubun büyük çoğunluğu, İngiliz muhafazakarlar ve bu iki grubun
arkasına takılan AB karşıtları ile aşırı sağcılar, cinsel eğitimle ilgili
liberal kararların çıkmaması için son yıllarda Avrupa genelinde yoğun lobi
faaliyeti yürüten Katolik kilisesinin de desteğiyle az bir farkla karar
metninin genel kuruldan geçmesine engel oldu. Alman Piskoposlar Konferansı
Başkanı Başpiskopos Robert Zollitsch, karar metnine karşı lobi yapmak için 15
gün önce şahsen Brüksel’e gitmiş ve birçok AB yetkilisiyle görüşmüştü. Zollitsch,
oylamadan bir gün önce yaptığı yazılı açıklamada, karar tasarısını “sorunlu”
olarak tanımlayıp, “insan onuru, yaşam hakkı ve vicdan özgürlüğü gibi temel
hakları marjinalleştirdiğini” savunmuştu. Alman Başpiskopos, kürtajın “sözde
bir hak olarak yayılması” fikrini de eleştirmişti.
Paulus’un
insan ihtiyaçlarını tıkamayı ve insanı bu ihtiyaçlar için zorlamayı özellikle
dikkate alarak tasarladığı Katolik Kilise, insan doğasının baskılarına
dayanamayarak yıkılmıştı. Bunda artık bir kuşku yok bana göre. Ama bununla
birlikte insanların önüne nesli ve ahlakı koruyacak yeni bir şey getirilmiyor,
aksine özgürlük adı altında ‘hastalıklar, sapkınlıklar’ kilise tarafından
onaylanır bir yapıya kavuşturularak Avrupa parlamentosunda yasal altyapıya
kavuşturulmaya çalışılıyordu. Biraz iyi niyetle I. Franciscus’un reforme etmek
istediği Katolik Kilisesi’ni korumaya çalıştığını düşünsem de, I. Franciscus’un
Ratzinger’e karşıt yönde yaptığı açıklamalar, iyi niyetimi söküp atıyordu bir
tarafa.
‘Mea
Maxima Culpa: Silence In The House Of God’ Belgeseli, bir açıdan Papa XVI.
Benedictus’u istifaya zorlayan bir yapıt. Madonna Ağlıyor adıyla Türkçe’ye
çevrilen filmin yönetmeni ve oyuncularından biri Alex Gibney; Alex Gibney’e,
Jamey Sheridan, Chris Cooper, Ethan Hawke, John Slattery eşlik ediyor.
Müziklerini Ivor Guest, Robert Logan Editör, Sloane Klevin’in yaptığı 102
dakikalık, 2012 ABD yapımı bu belgeselin özeti şöyle:
“Gizemli
kurullar, milyon dolarlık tazminatlar, gizli arşivler ve ağza alınmayacak kadar
feci suçlar... Oscar ödüllü belgeselci Alex Gibney, iki yüzden fazla işitme
engelli çocuğu taciz eden Milwaukee´li karizmatik rahip Lawrence Murphy´nin
hikâyesinden yola çıkarak günümüzün en utanç verici skandallarından birini
belgeliyor. ABD´de rahiplerin cinsel tacizine yönelik bilinen ilk halk
protestosunu araştıran Gibney, Katolik Kilisesi´nin gücünü nasıl kötüye
kullandığını ve Milwaukee´den başlayarak İrlanda ve İtalya’daki kilise
korolarına, henüz Papalıktan istifa eden Kardinal Ratzinger´a uzanan örtbas
zincirini ifşa ediyor. Seks istismarına uğrayan dört sağır adamın tanıklığı,
belgeselin temelini oluşturuyor.
Belgeselle
ilgili çarpıcı bir analizi olduğu gibi aktararak, sıkıcı ve utanç verici içeriği,
Katolik dünyasına yabancı olan herkes için netleştirmeyi düşündüm. Fransa’da iki
erkek ve bir kadının bulunduğu nikah masasında, kadının iki erkeğin ilk resmi nikahını
kıydığı, Avrupa’nın İngiltere dahil birçok ülkesinde ve ABD’nin bazı eyaletlerinde
yasallaşan eşcinsel evliliklerin yaygınlaştığı ve insanların Paris’te eşcinsel
evliliklere karşı çıktıkları için polisten dayak yedikleri 2013 yılında
fotoğraf bu.
The
İndependent’den Johann Harl,’un ‘Papa, Katolikleri taciz ediyor!’ başlıklı
yazısı:
“Ratzinger'in
Britanya'ya ziyareti sırasında ülkedeki Katolikler iyi düşünmeli. Kilisenin
başında, çocuklara tecavüz eden rahipleri koruyan, eşcinsellere 'şeytan' diyen
ve Afrikalılara prezervatiften uzak durmayı öğütleyen bir adam oturuyor.
Papa'yı kalabalıklar değil, polis karşılamalı. Joseph Ratzinger’in resmi
ziyaretine sayılı günler kala Britanyalı Katoliklere seslenmek istiyorum. Son
derece terbiyeli ve saygın insanlar olduğunuzu biliyorum. Çocuklara tecavüzün
haberleştirilmesine karşısınız. Afrikalılara prezervatiflerin ‘AIDS sorununu
arttırdığının’ söylenmesine karşısınız. Eşcinsellere ‘şeytan’ yaftası
yapıştırılmasına karşısınız. Büyük çoğunluğunuz, bu eylemlere tanık olduğunuz
takdirde iğrenir ve sesinizi yükseltirsiniz. Ancak birkaç gün sonra birçoğunuz
ne yazık ki tüm bunları defalarca yapan Papa’ya tezahürat ediyor olacaksınız. Bu
adamdan çok daha iyi insanlar olduğunuza inanıyorum. Katolik kardeşlerinize
yaşattığı acılara dair kanıtlara tarafsızca bakmanız halinde, mağdurlarla
dayanışacağınızdan ve protestocuların yanında yerinizi alacağınızdan eminim.
Vatikan arşivini polise açmıyor. Bazı insanlar Ratzinger’i eleştirenlerin onu, papa olmadan önce işlenmiş suçlardan, sırf o dönemde suçlara karışan kurumun başkanı olduğu için sorumlu tuttuğunu düşünüyor. Bu bir hata. 25 yılı aşkın bir süre boyunca Ratzinger Dinsel Öğretiler Kurulu’nun şahsen başındaydı; bu, Vatikan’ın Katolik kutsal yasalarını (buna cinsel tacizle ilgili olanlar da dahil) dünyanın dört bir köşesinde uygulatmaktan sorumlu olan birimi. Ratzinger titiz bir yönetici olmasıyla biliniyor ve söylenenlere göre, bütün önemli belgelerin masasından geçmesinde ısrar ediyordu. Ratzinger’in eski dostlarından Hans Küng, “Bütün Katolik Kilisesi’nde taciz olaylarıyla ilgili bu Papa’dan daha bilgili olan başka kimse yoktu” diyor.
Kilisenin
bu dönemde yöntemlerinin ne olduğunu biliyoruz. Bir çocuğun bir rahibin
tecavüzüne uğradığı öğrenildiğinde, kilise olayın içindeki herkesi gizliyor ve
rahibi başka bir göreve gönderiyordu. Orada da çocuklara tecavüz ettiğinde, bu
çocuklara sessiz kalmaları söyleniyor ve rahip bir başka göreve yollanıyordu.
Ve bu böyle sürüp gidiyordu. 10 binden fazla insan bu iğrenç döngünün parçası
olarak tecavüze uğradığını açıkladı. Kilise bütün vakaların polisten uzak
tutulmasında ve kendi ‘kutsal’ yasalarına dayalı olarak ele alınmasında ısrar
etti. Bu yasalar uyarınca, çocuk tecavüzcüleri sadece dua, nedamet getirme veya
nadir durumlarda, rahiplikten atılmayla ‘cezalandırılabiliyordu’. Ratzinger
işte tüm bu olan bitenlerin merkezindeydi. Bugün bile polislerin Vatikan
arşivlerini görmesine izin vermiyor, fakat onurlu Katolikler bunlardan
bazılarını her şeye rağmen sızdırıyor. Papa’nın ne yaptığını biliyoruz.
Elimizde belgeler var. İşte size üç örnek.1980’lerin başında Almanya ’da Peder
Peter Hullermann, Ratzinger’in yönettiği piskoposluk bölgesine atandı. Daha
önce üç çocuğa tecavüz etmekle suçlanmıştı. Ratzinger polise gitmek yerine,
Hullermann’ı ‘psikiyatrik yardım almaya’ yönlendirdi. Onu muayene eden
psikiyatrist Werner Huth, kiliseye kuşkuya yer bırakmayacak biçimde,
Hullermann’ın ‘tedavi edilemez olduğunu ve tekrar çocuklarla çalışmasına
kesinlikle izin verilmemesi gerektiğini’ bildirdi. Fakat Hullermann, 1986’da
hakkında başka cinsel suç gündeme geldikten sonra bile, o bölgeden o bölgeye
atanmaya devam etti. Son olarak 1998’de cinsel tacizle suçlandı.
1985’te
bir grup Amerikalı piskopos Ratzinger’e mektup göndererek, iki oğlan çocuğunu
bağlayıp tecavüz eden Stephen Kiesle adlı bir rahibi görevden alması için adeta
yalvardı. Ratzinger talebi yıllarca reddetti ve gerekçe olarak da, ‘evrensel
kilisenin iyiliğini’ düşündüğünü bildirdi. Ratzinger’e göre, ‘olaya karışan
rahibin genç yaşı göz önünde tutulduğunda, görevden alma kararı cemaat üzerinde
zarar verici etkiler’e yol açabilirdi. Kiesle 38 yaşındaydı. Birçok çocuğa
tecavüz etmeyi sürdürdü. Ratzinger’in açıklamasının ne anlama geldiğini bir
düşünün. Ona göre, ‘evrensel kilisenin (yani sizin kilisenizin) iyiliği’,
çocuklarınızı tecavüzden korumaktan değil, tecavüzcüleri cezadan korumaktan geçiyor.
1996’da
Milwaukee Başpiskoposu Ratzinger’e başvurarak, bir Katolik yatılı okulunda
200’den fazla sağır dilsiz çocuğa tecavüz ve işkence eden Peder Lawrence C.
Murphy’yi görevden almasını istedi. Tecavüzler genellikle günah çıkarma
odasında başlıyordu. Ratzinger hiç cevap vermedi. Sekiz ay sonra kilisede gizli
bir ‘mahkeme’ kuruldu, fakat Murphy Ratzinger’e hasta olduğunu yazınca mahkeme
iptal edildi. Ratzinger ona ‘ruhani bir tedavi’ almasını tavsiye etti. Murphy
yıllar sonra, cezalandırılmadan öldü.
Bunlar
sadece dışarıya sızan vakalar. Gizli belgelerde daha neler var kim bilir.
2001’de Ratzinger dünyadaki tüm piskoposlara yazarak, taciz iddialarının
‘mutlak bir gizlilik içinde ele alınmasını... daimi sessizlikle tamamen
bastırılmasını’ söyledi. O yıl Vatikan, Fransız polisine pedofil bir rahip
hakkında bilgi vermeyi reddettiği için Piskopos Pierre Pican’ı resmen kutladı.
Kutlamada şu ifade yer alıyordu: “Sizi bir rahibi sivil makamlara ihbar
etmediğiniz için kutlarım.” Kutlamanın birer nüshası tüm piskoposlara
gönderildi.
Tacizin
üstünü örtme amaçlı uluslararası komplo ortaya çıkar çıkmaz, Ratzinger’i
savunanlar ağız değiştirdi, Ratzinger’in kendisi de tutumunu değiştireceğini
söyledi. Fakat haziranda Belçika polisi Katolik Kilisesi’ne artık Belçika’daki
çocuk tecavüzünü kendi içinde ‘soruşturamayacağını’ bildirdi ve ilgili
belgelerine el koydu. Ratzinger pişmanlık duysaydı, Belçika polisini kutlardı.
Tam tersini yaptı. Bunu ‘müessif’ bir tutum olarak niteledi, sözcüsü de şöyle
dedi: “Bunun, komünist rejimler altında bile bir örneği daha yoktur.” Yani
Ratzinger hukukun kendi kurumu için geçerli olmadığını düşünüyor hâlâ.
Size
Ratzinger’i eleştirmenin ‘Katolik karşıtlığı’ olduğunu söyleyenler olacaktır.
Çocuklarınıza tecavüz edilmesini kolaylaştıran bir adama tezahürat etmekten
daha Katolik karşıtı ne olabilir? Onu adalet önüne çıkarmaya çalışmaktan daha
Katoliklik yanlısı ne olabilir? Bu, Ratzinger’in suçlarından sadece biri. Mart
2009’da Afrika ’yı ziyaret ettiğinde prezervatiflerin ‘AIDS sorununu artırdığını’
söyledi. Savunucuları sadece evlilik dışı ilişkiden uzak durulmasını söylemeye
çalıştığını öne sürdü, yani insanlar onun tavsiyesine uyarsa HIV virüsü
kapamazlardı.
Fakat
Ratzinger mesajının ilk kısmını desteklemek için, prezervatiflerin işe yaramadığına
dair apaçık yalanı yaymaya çalışıyor. Kongo’daki bir kilisede rahibin
prezervatiflerde ‘küçük delikler’ olduğunu ve HIV virüsüne ‘yardım ettiğini’
anlattığını kendi kulaklarımla duydum. Bu hiç de müstakil bir olay değil.
Ratzinger eşcinsel evliliğini de ‘şeytanlık’ diye niteliyor ve bilhassa Latin
Amerika’da, eşcinsellere temel haklar tanıyan yasaların önlenmesi çabasında ön
saflarda yer alıyor.
İnançlarının
birçok Britanyalı Katoliği sıcak, iyi ve nazik şeyler düşünmeye sevk ettiğini
biliyorum. Ratzinger’in savunduğu bunlar değil. Britanya’ya gelişini kutlamaya
kalkarsanız, onun suçlarını ve gaddarlıklarını destekliyor gibi görüneceksiniz.
İnancınız sizi kurbanları yerine Ratzinger’in yanında yer almaya sevk ediyorsa,
inancınız üzerine düşünmeniz gerekmez mi? Bu, inandığınız şeyin aslında ahlaki
ilkelerinizi bozduğunu göstermez mi?
Bunları
kabul etmenin acı verici olabileceğini biliyorum. Fakat duyacağınız acı,
Ratzinger’in rahibinin tecavüz ettiği bir çocuğun veya Ratzinger
prezervatiflerin AIDS’i yaygınlaştırdığını söylediği için HIV kapan bir kadının
ya da yasal güvencelerden mahrum bırakılan bir eşcinselin acısıyla asla
kıyaslanamaz. Bu ziyarette önünüzde bir tercih var: Ratzinger’in safı ya da
Katolik kurbanlarının safı. İnançlarınızın kaynağı olan ‘Nasıralı marangoz’
hangi safı seçerdi sizce? Bence Ratzinger’in kesif bir sessizlikle
karşılanmasını, sessizliğin sadece adalet isteyen çığlıklarla ve bir polis
sireninin yaklaşan sesiyle kesilmesini isterdi. (9 Eylül 2010)
Amerika'da
1950'lerden 1974 yılına kadar yaklaşık 200 kadar çocuğu taciz etmekle suçlanan
Peder Lawrence Murphy, kilisenin bilinen ilk çocuk tacizi davasının sorumlusu
olarak suçlanmıştır. Daha öncesinde kapalı kapılar ardından kalan olaylar bu
davadan sonra gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Özellikle İrlanda başta olmak
üzere başka ülkelerdeki kiliselerde de benzer taciz olayları yaşanmıştır.
Yazar-yönetmen
Alex Gibney, son yılların en tartışılan skandallardan birini belgesel türünde
işlediği yapıtla izleyicisine gösteriyor. Belgesel, geçmişten bugüne Katolik
Kilisesi'nde yaşanan pedofil vakalarını ele alıyor.”
Uzun
alıntılarla vermek zorunda kaldığım mesajın özü önemli diye düşünüyorum. Zaman ayırıp
bu metni okuyan herkesin sahip çıkması gereken şeyleri sorgulayacağını
umuyorum. Erkeklerin birbirleriyle çiftleştiği, kadınların eş cinsleriyle
tatmin olduğu bir dünya doğurmayacak; masum çocuklar, cinsel rol karmaşasıyla çok
daha ağır bir travma zincirine doğru yuvarlanacaklar. Hiç kimsenin kendi ahlakî
sorunlarını masum çocuklara dayatma hakkı yoktur. Bizim geleceğimize borcumuz,
çocuklarımızın masumiyetine harcayacağımız emekle ödenebilir. İnsanlık katolik Kilisesi'nin utancına kurban edilmemelidir.
Unutmadan. Madonna, Allah'ın Elçilerinden biri olan İsa'nın annesi Meryem'e verilen bir isim.
.
Ahmet Haydar, Sonsuz Ark, 30.12.2013, Sinema Notları 15
Not: Papa I.Franciscus’un XVI. Benedictus'un çatışmacı söylemlerinin aksine özellikle pürhümanist çağrısını eklemeyi ihmal etmemek gerektiğini düşündüm. Bakalım eşcinsellik ve kürtaj ahlaka nasıl monte edilecek.
Papa I.Franciscus’un
Apostolik Çağrısı/ Kasım 2013
Papa I.Franciscus’un,
kendisinin ilk kez kaleme aldığı "Evangelii Gaudium (İncil'e inanmanın
coşkusu) başlıklı piskoposlara yönelik apostolik çağrısı bugün yayımlandı.
Apostolik çağrı Papa tarafından temsilen bir piskoposa veriliyor ardından da
dünya genelindeki tüm Katolik kilisesi piskoposlarına gönderiliyor.
Köktendinci
şiddetin kendilerini endişelendirdiğini ancak İslam'ın gerçek müminlerinin
nefret dolu genellemelere mahkum edilemeyeceğini belirten Papa, "Çünkü gerçek
İslam ve Kuran'ın uygun yorumu şiddetin her türüne karşıdır" dedi. Papa,
piskoposlara yaptığı çağrıda İslam'a inananların da Hz. İbrahim'in inancını
benimsediklerini, aynı Hristiyanlar gibi tek bir Allah'a ve kıyamet gününde ona
hesap vermeye inandığını dile getirdi.
İslam
ile diyaloğu geliştirmek için uygun bir eğitimin önemine dikkati çeken Papa,
kendi dinlerini iyi öğrenmeleri gerektiğini böylece karşı tarafı daha iyi
anlayıp, karşı tarafın bakış açılarını anlayabileceklerini, bunun da ortak
bakış açısının ortaya çıkmasını sağlayabileceğini dile getirdi. Papa Franciscus
göçmen konusunda, "Biz Hristiyanlar, bizim ülkelerimize gelen İslam'a
inanan göçmenleri saygıyla karşılamalıyız ki böylelikle İslam geleneğine sahip
ülkelerin saygısına nail olmayı umuyor ve dua ediyoruz" ifadelerini
kullandı.
İslam
ülkelerine de seslenen Papa, batıda İslam'a inananların yaşadığı ibadet
özgürlüğünü örnek göstererek, bünyelerinde bulunan Hristiyanların, kendi dini
gelenek ve göreneklerini yaşaması için naçizane bir şekilde ricada bulunduğunu
belirtti. Ruhani lider, apostolik çağrısında ahlaki mali reform yapılması
gerekliliğini ifade ederek, "Ahlakı göz ardı etmeyen bir mali reform
lazım. Paranın hükmettiği değil, kullanıldığı bir sistem lazım" dedi.
"Evangelii Gaudium" apostolic çağrısı, Papa'nın tek başına kaleme
aldığı ilk apostolic çağrı olma özelliğini taşıyor. Papa Franciscus, temmuz
başında, daha önce yazımına Emerit Papa 16. Benediktus'un başladığı "Lumen
Fidei (İmanın ışığı)" isimli genelgeyi tamamlayıp, yayımlamıştı.
Mea
Maxima Culpa: Silence in The House of God İzlekleri:
7- http://www.moviemail.com/blog/cinema-reviews/1242-Mea-Maxima-Culpa-on-Catholicism-s-unholy-motives/
Alex
Gibney İzlekleri:
Kardinal
Ratzinger- XVI. Benedictus İzlekleri
Tacizci
Rahip Lawrence C.Murphy İzlekleri:
Medya
İzlekleri: