Audrey Hepburn (4 Mayıs 1929, Brüksel - 20 Ocak 1993, Tolochenaz)
Blogumun
adını da hem bu filmden, hem de o filmin sevimli yüzü Audrey Hepburn'den
ilhamla ‘Tiffany'de Kahvaltı’ koydum. Audrey
Hepburn hayatı boyunca güzel filmler yapmıştı; kanser nedeniyle yatağa
düşünceye kadar da o güzel kalbi Afrika'nın mazlum ve masum çocuklarına için
çarpmıştı.
UNİCEF'in
iyi niyet elçisi olduktan sonra yaptığı bir konuşmada şunları söylüyordu:
"Kendi çocuklarımızı önemseriz. Yalnızca hastalıklarında değil, iyi oldukları uzun yıllar boyunca da... Benim
gördüğüm binlerce sessiz çocuk için de aynısını yapabiliriz."
Evet,
tam da böyle işte; kendi çocuğumuz için dilediğimiz ve yaptığımız şeyleri başka
çocuklar için de esirgememek... yapmamız
gereken şey bu bence de...
Kanser
olduktan sonra yaşadıklarımı yazmam Atila'nın fikriydi. Neredeyse ilk günden
beri "Yaşadıklarını yazmalısın, belki senin durumunda olan insanlara da
yardımcı olursun." diyordu, ama bunu yapacak gücüm yoktu. Bunun için
aradan zaman geçmesi gerekiyormuş demek ki. 14 ay sonra bana bu gücü veren
Allah'a c.c sonsuz hamd olsun.
Şimdi
yazmaya başlıyorum, ama yaşadıklarımın ne kadarını doğru bir şekilde
aktarabilirim, ne kadarını hatırlayabilirim bilmiyorum.
Ne kadar
süreyle yazmaya devam edebilirim, onu da bilmiyorum...
En büyük
endişem yeni girdiğim bu yolda bana ilham veren, desteğini, ilgisini ve şefkatini esirgemeyen dostlarım ve
arkadaşlarımın yaptıklarını noksan aktarmak. Birinin bile adını atlarsam,
birinin bile desteğini eksik anlatırsam hakikaten çok üzülürüm.
Ama şunu
çok iyi biliyorum, ben yapılan iyiliklerin, o iyilikleri yapanların hepsini
unutsam bile onlar için bunun Allah c.c katında bir önemi yok. Her şey, ama her
şey iki omzumuzda her an bizimle olan Melekler vasıtasıyla kayıt altına
alınıyor. Ben unutsam bile Allah'ın (c.c) indinde hiçbir iyilik zâyi
edilmeyecek, hiçbir isim unutulmayacak.
Adını
bir şekilde yazmadığım insanlardan ve tanıdığım bir şekilde kendisiyle temasta
bulunduğum herkesten helallik istiyorum. Hepsinden Allah c.c razı olsun.
Şunu da
baştan söylemek mecburiyetindeyim ki, yazacaklarım yalnızca benim şahsî
tecrübelerimi ihtiva ediyor. Burada yazılanlardan yola çıkarak aynı şeyleri
tatbik etmek isteyenlerin muhakkak doktoruna danışması gerektiğine inanıyorum.
Çünkü hastalığın adı aynı olsa da her hasta birbirinden farklıdır. Burası çok
önemli, aynı ilacı kullanan on kişi düşünün o ilacın her bünyede tesir süresi,
yan tesirlerinin görülme oranı, iyileşme oranı hepsi ama hepsi farklı
olacaktır.
Bunun
için şunu unutmamanızı rica ediyorum, ben doktor değilim, ben hastayım ve
hastalık sürecinde yaşadıklarım da yalnızca benim tecrübelerim. Dolayısı ile
bana iyi gelen, yaptığım veya yapmadığım herhangi bir şeyi denediğinizde sizin
de aynı neticeleri almanız mümkün olmayabilir. Doğru olan şey doktorunuzla
irtibat hâlinde olup, onunla kurduğunuz diyalog çerçevesinde kararlarınızı
almanızdır.
Ben daha
çok yaşadıklarımın hissi boyutunu ortaya koymak istiyorum. Çünkü kanser olduktan
sonra internetten yaptığım araştırmalar sırasında bana çok yardımcı olacak hikâyeler
okumadım. Okuduklarım ise çok kısa hikâyelerdi ve yeterli değildi.
Bugünden
sonra yazdıklarımla bir kişiye, tek bir kişiye bile yardımcı olabilirsem, yani
tek bir kanser hastası bile burada okuduklarından yola çıkarak yalnız
olmadığını kendisi gibi başka insanların da olduğunu hissederse bu blog amacına
ulaşmış demektir. Yazdıklarımdan muradım budur.
Vira
Bismillah...
Neşe Kutlutaş, 05.01.2014, Sonsuz
Ark, (İlk Yayın Tarihi, 29.01.2012)
Sonsuz
Ark’ın Notu: Konuk yazarımız Neşe Kutlutaş’a şifalar diliyor ve ürettiği
iyiliği bizlerle ve diğer insanlarla paylaştığı için kendisine teşekkür
ediyoruz. Hiçbir iyilik zâyi olmaz, diyor Neşe Hanım; bu da zâyi olmayacaktır. 05.01.2014