...adamın biri, bir vakitler, kendi hengâmelerinden kurtulmak için kendisine kıstaslar koymuş...
...yine başka adamlardan bir şeyler öğrenmiş; sonra o şeyleri düşüne düşüne genişletmiş; içine kendinden bir şeyler katmış...
...onu dışardan görenler, içindeki hengâmelerden ziyâde, onun diğer insanlarda görülmeye alışkın olunmayan hâllerine dikkat eder olmuşlar...
...aşikâr olan her şey, âşikar olmayan diğer şeyleri örtmüş...
...başka birileri, o adamı başka birilerine anlatmışlar...
...sonra o adam, ermiş bilinmiş...
...şüphesiz o bir şeye ermiştir; lâkin erdiği şey nedir, nerededir, bilen olmadığı için, genel kanaat üzre erilen şeyin hikmet olduğu sanılmış...
...adam, kendi hengâmelerini saklayagide, diğerlerinin peşinden koşmaya can attığı bir hikmet eri olarak yola koyulmuş...
...tamamlanmış adam olmuş, güyâ; ekmel/kâmil adam olmuş...
...bizim ekmel adam, kendisindeki cevhere tamâh eden kendinden daha az bilirlere, tek tek belletmiş hikmetten aldıklarını...
...dışarıdan görünen buymuş; fakat garâbet, meraklı öğrencilerin, ömürlerini hânelere dönüştürülen tâlim ve terbiye mekânlarında geçirmeleriyle daha da büyümüş...
...yeni yeni icât edilen miskinlik emirleri, en büyük hikmetin sahibinin emirlerinden öne alınmaya başlamış...
...ekmel adam peşinden gittiğini iddia ettiği peygamberin halkın içinden çıkıp gitmediğini/halkı terk etmediğini bile bile, halk ile kendi arasına bir sürü perdeler ve engeller koymuş...
...kendi çevresinde acâip farklı lezzetlerde çeşniler ve alışılmadık tertipler ihdas etmiş...
...şiddetli bir hedef koymuş izleyicilerine; nefsi öldürmek...
...en hafifi terbiye etmek...
...yani; hayat sebeplerinden birini ortadan kaldırmak....
...Allah'ın yarattığını kullanmaya engel olmak...
...ki; kendi nefsinin dahi asla terbiye olamayacağını bilen ekmel adam, acaba neden imkânsızı koymuş izleyicilerinin önüne?...
...kendisini tanrılaştırmak için...
...kendisine ve emirlerine, "hayır!", diyecek olan bir 'nefs' kalmasın diye, nefsi öldürmeyi hedefletmiştir, o muhterem ekmel adam...
...bu meyânda hiçbir Allah emri ve peygamber sözü olmamasına rağmen...
...o nefs, ki; kendisini yaratan Allah'ı dahi inkâr edebilecek kadar güçlüyken, bir 'ekmel adam' kim olabilir ki?...
...oysa esas mesele, nefsi kontrol edebilmektir; nefsin yasadışı isteklerine tâbi olmamaktır; onun meşru isteklerini de yok saymak ve yasaklamak değildir...
...helâl ve haram olan her şey, nefsin sınırlarını belirlemekte değil midir?...
...o hâlde, kim yeni helaller ve haramlar koyabilir?...
...elbette yeni bir "tanrı"...
...sonra ne mi olur?...
...sır perdeleri çözülmeye başlar; nefsi öldürülmüş gibi duran sâdık izleyici, adım adım ışık vericisine yaklaşır, yaklaştıkça da ölmüş bulunan nefsi yavaş yavaş dirilir...
...daha öteye varınca da, bakar, ki; aslında ne nefs ölmüş, ne de ekmel adamın ulaştığı bir hikmet var...
...hikmetten damlalar bulaşmıştır, o adamın diline ve o adam bu damlaları kendinden sayarak itlâf etmiştir, kendince hikmetin kendisini...
...lafın çoğunda azcık hikmet kelâmı olmalıydı, ki; laf tesir edebilsin...
...her bir izleyicinin dilinde dolanan da, işte hikmetin esasından devşirilmiş olan o ölümsüz damlalardı...
...ancak, gerisi hikmetle alakası olmayan sonradan uydurulmuş hikmet gölgeleriydi..
...uydurulmuşluğu, hiçbir peygamberin izlediği yolla örtüşmeyen yolculukla ispatlı idi...
...hiçbir Allah emri ile uyuşmayan emirlerle dolu meşakketli yolculuk ile de ispat destekli idi...
...lafın gerisi, zaten onun kendisini ve diğerlerini kandırmak için yaptıklarından ibaretti...
...sâdık izleyicilerin bu serüvendeki hakikâti keşfi, hâkikate tâbi olmalarını gerektirdi...
...onlar da bu yeni tanrılık heyecanlarını, ışık verenlerinden devraldılar...
...yanılgısızlık ve ekmellik onların yeni kayıkları oldu...
...hala gezinip duruyorlar, aklın insanı havada uçurduğu, fezâda gezdirdiği bir dönemde...
...biri kalkıp da, "bunlar sapık!", diyemiyor maalesef...
...her bir akıllı bu tencereden yayılan kokulardan nasipleniyor kendince...
...hâl budur, nitekim...
...vesselâm....
seçkin deniz
Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
- Seçkin Deniz
- Mustafa Tamer
- Arif Şahin
- Eyüp Kaan
- Ahmet Faruk
- Cemal Çalık
- Şahin Torun
- Naif Karabatak
- Ata Atun
- Tamer Güner
- Mustafa Ege
- Yaşlı Bilge
- Ahmet Haydar
- Alper Selçuk
- Faruk Tamer
- Hakkı Aslan
- Doğa Toprak
- Khorto Bâri
- Mustafa Eyyüboğlu
- Âkil Ağazâde
- Mustafa Ekici
- Biz Kimiz?
- Yıllık Sonsuz Ark Yayın Raporları
- Sonsuz Ark Manifestosu
8 Ocak 2014 Çarşamba
SA520/SD89: "kayıklar ve ermiş tanrılar(!)" /01.04.2007/ 586. patika
Labels:
Deneme
,
Pürüzsüz Patikalar
,
Seçkin Deniz