“Senin
hayatında aynı bu arabayla yaptığın yolculukta olduğu gibi, bir sürü hata var, yanında
akıl, vicdan, mantık gibi bir kaç arkadaşın olduğu halde onları dinlemiyorsun, dinlemeni
tavsiye ederim.”
Yoğun ve
yorucu bir gündü; bedenen değil, ruhen yorgun hissediyordum kendimi. Yürümek iyi
gelebilirdi. Yaşam tarzını beğenmediğim, bir türlü sevemediğim, sırf bu sebeple
istemsiz kırmaktan çekindiğim mesai arkadaşımın, “Hadi gel hem biraz laflar hem
bir şeyler içeriz!” teklifini geri çeviremedim. Arabasına doğru yürüdük, acımamış
paraya, son model lüks bir araba almış, biner binmez, ben “Hayırlı olsun!”
diyemeden, müziği açtı birbirimizi duyamayacağımız kadar yüksek sesle.
Mesai ortamı
dışında ne konuşabilirdik ki zaten iyi de oldu. Şehir içi trafiğinde, makasa
girmeler, ani şerit değiştirmelerle nihayet elit bir cafeye geldik. O
(telaffuzunda zorlanarak) alkollü içeceğini istedi, ben kahvemi istedim.
Sohbet
zamanıydı. Kimin ne giydiğinden başladı;
kimin kime yaranmak için neler yaptığından,öğle yemeğini kimin ne maksatla
kiminle yediğine kadar acımasızca eleştiriler, tutarsız iftiralar, ilk kez
duyduğum sinkaflı laflar tahammül sınırlarımı aşmıştı. Ne söylesem dinlemeyecekti,
anlamayacaktı; ona yanlışlarını doğruları göstererek anlatacak halde değildim. Neresinden
tutsam elimde kalacaktı. Bir noktadan sonra kırıcı olacağımdan geç oldu
bahanesiyle kalktım.
Benzin
alacaktı; bu da yolun uzaması demekti. Neyse ki müzik gürültülü olmasına rağmen
daha tahammül ediciydi. Tekrar yola koyulduk; benzin istasyonundan bira almış,
hem sürüyor hem yudumluyordu. İlk uyarıma "Rahat ol sen!” diyerek gaza
biraz daha yüklendi. Araç hızlanırken o sırada cep telefonu çaldı. Cebinden
çıkarıp bakarken, "Kırmızıda geçtin!" diye bağırdım, gülümsedi.
Hız
limitlerini de benim sabrımı da zorluyordu… kural ihlalleri, kırmızı ışıkta
geçmeler, diğer araçları sıkıştırmalar, dönülmez yerlerden dönmeler, ters yöne
girmeler; aklınıza ne gelirse.
Sağ
salim evin oraya geldiğimizde kupa kazanmış ferrari plotu gibi neşeli ve
keyifliydi:
"Biraz
adrenalin iyi gelir diye düşündüm; fena değildi ha?" dedi. "Hem
bak bitti işte; ee kötü bir şey de olmadı. Polise molise de rastlamadık, ceza
meza da yok!"
Kendime
hakim olmakta zorlanıyordum; derin bir nefes aldım:
"Sen
öyle san!" dedim. "Her tarafta mobese kamerası var, gelecek cezalara
hazırlıklı ol."
Arabadan
indim bir kaç adım attım, dayanamadım geri döndüm:
"Senin
hayatında aynı bu arabayla yaptığın yolculukta olduğu gibi, bir sürü hata var, yanında
akıl, vicdan, mantık gibi bir kaç arkadaşın olduğu halde onları dinlemiyorsun, dinlemeni
tavsiye ederim. Çünkü hayatımızın da mobeseleri sürekli kayıtta ve o suçların
ortaya çıkmaması gibi peşinden cezalarının gelmemesi gibi bir durum söz konusu
değil!"
Giderken
arkamdan seslendi:
"Hayatımızın Mobeseleri mi?
"Hıı hıı!" dedim. "Münker ve
Nekir sürekli kayıtta; 24 saat!"
Merve
Özgül, 22.01.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar