8 Şubat 2014 Cumartesi

SA546/AŞ36: Yolsuzluklar Cehenneminde Paralaks ya da One Minute’ın İntikamı

“Fezlekeler, hayadan uzak bir karakterle elde edilen telefon ya da video kayıtları bizi paralaks kurbanı haline getirmeyecek!


‘Paralel Devlet’ diyorlar ya, ek olarak ‘Paralel Zaman’ da desek ve sonra her şeyi geriye sarsak, o paralel zamanda yürüsek, neler görürüz acaba? ‘Fethullah Gülen ve Cemaati’nin istediği gibi her şey; Mavi Marmara İsrail otoritesi izin vermediği için Gazze yolculuğuna çıkmadı; Hakan Fidan, İsrail istemediği için Mit müsteşarı değil ve İran’la ilişkilerimiz soğuk; iddia olunan ‘Paralel Devlet Yapılanması’nın istediği gibi Suriye politikamız tamamen tarafsız.

Doğal olarak paralel zaman da bu parametrelere uygun gelişecekti; yani Suriye’de mağdurlara yardım malzemesi taşıyan Mit Tırları olmayacak ve paralel yapının elemanları Mit Tırlarına operasyon yapacak elemanlarını bu işe koşmayacaklardı. 17 ve 25 Aralık operasyonları yapılmayacak, paralel yapının savcıları ve polisleri Başbakan ve bakan avına çıkmayacaklar, yolsuzluk fırtınası estirilmeyecekti.

Gezi Parkı olayları cemaatten destek bulmayacağı için belki de hiç olmayacaktı. Gezi Parkı olayları başlamadan önce Erdoğan’a 'Diktatör' demeyecekti şakirdler, güç zehirlenmesinden bahsetmeyecekti Gülen. Erdoğan’ın kulağını tırnak ucuyla çekmeyecekti. Mısır’daki askerî darbeye destek verecektik, Mavi Marmara Gazze’ye doğru yola çıkmayacak 9 insanımız öldürülmeyecek ve Gazze’ye ambargo sessiz sedasız sürecekti. İsrail’le ilişkilerimiz kopmayacak, 2009’daki One Minute’ın etkileri giderilerek işbirliğimiz daha üst seviyelere tırmanacaktı.

Özetle, 28 Şubat’a hızla geri dönecektik. Gülen’in Erbakan hükümetinin devrilmesi için yıldızlaştığı ve sonrasında örgüt yöneticiliğinden yargılandığı ve tutuklanmamak için ABD’ye kaçtığı günlere. Geçmişteki her şey bir oyun muydu? Mavi Marmara’da Gülen’in medyası İsrail karşıtı yayınlar yaparken bir tiyatro izliyor olabilir miydik? Bilmiyoruz. Bildiğimiz şuydu; İsrail’in bir otorite olarak kabul edilmesi gerektiğini söyleyen bir cemaat lideri Türkiye’nin damarlarında akan dindar kanı rahatsız etmişti.

Paralaks, uzaklık açısı, hepimizi yanıltıyor olabilir. Bulunduğumuz yer ve baktığımız şeyler, bizim görüş açılarımızı etkiliyor olabilir; ancak ne olursa olsun paralel zamanda yaptığımız yolculuğun neden-sonuç ilişkileri değişmeyecekti. Her seferinde yerimizi değiştirmeye alışkın değiliz; doğru sözlü, güvenilir, açık, şeffaf, kul hakkına riayet eden ve yapıp ettiğimiz her şeyi Allah’ın görüp işittiğini ve bildiğini bilen insanlardan olmayı seçtik. Gözümüzden kaçan şeyler bizim kusurumuz olabilir, ama durduğumuz yerin kusuru olamazlar.

Geriye sürüklediğimiz zaman bize gerçekle ilişkilerimizi dosdoğru konumlandırdığımızı söyleyecek. Paralel yapının istediği şekilde işleyen bir düzenekte Erdoğan, yolsuzlukla suçlanmayacak, El kaide destekçisi olarak lanse edilmeyecek ve asla diktatör olarak negatif, zifir karası propagandalarla yok edilmeye çalışılmayacaktı. Bu mudur, dosdoğru gerçek; budur. O halde Fethullah Gülen’in ve işbirlikçilerinin söylediklerinin hiçbir önemi yok.

2013 yılı, 28 Şubat destekçisi TÜSİAD üyeleri ile Gülen’in işbirliklerinin Başbakan Erdoğan’ı açıkça hedef seçtiği bir yıldı. Gülen’in Pennsylvania’daki malikanesine ziyarete giden holding patronları, cemaatin güç edindikleri ülkelerdeki ihaleler ve nihayetinde Gülen’le dilediği zaman görüştüğü söylenen ve telefon kayıtları yayınlandığında cemaat medyası tarafından dolandırıcı olarak lanse edilen bir iş adamının yurt dışına kaçması.

2014 yılbaşına kalmadan hükümetin istifaya zorlanarak Erdoğan’ın devreden çıkarılması, PKK Terörünün bir yıldır can almayan çözüm sürecine girişinde aktif rol oynayan örgüt lideri Öcalan’ın tasfiye edilmesi (Bu hamle de İşçi partisi tarafından yapıldı) ve Erdoğan’la kurduğu ilişki dolayısıyla Kuzey Irak Kürt Bölgesi petrolünü ve doğalgazını Türkiye’ye vererek destek sağlayan Barzani’nin saf dışı kalması … hepsi Gülen’le dilediği zaman görüşen ve Gülen’in malikanesinin mülkiyetinde payı bulunan iş adamının telefon kayıtlarından öğrenildi. Hükümetsiz bir ortam, süren can alıcı terör ve gelmeyecek olan Kuzey Irak enerjisi…

Yanlış ve yalnız mıyız? Hayır değiliz. Erdoğan’ın medya baronlarının elinden kurtarmaya çalıştığı bir medya grubunun satın alınma sürecine, kaotik ortama hizmet eden yayınlara doğrudan müdahalesi, anket manipülasyonlarıyla Erdoğan’ı devirmeye çalışan kirli ittifaka karşı anketlerin içeriğine yönelik etkileri (anket iddialarına tekzip), kıyılardaki iki villalık ilişkileri, bir şirket sahibinin depo için kullanacağı SİT alanındaki yerle ilgili sıkıntılar, hepimizin dikkatini dağıtmak üzere tasarlanmış diğer şeylerle doğrudan ilgili şeyler. Hepsini normal ilerleyen zamanda değerlendirebiliriz. Paralaks etkilerinden uzakta iken yapacağımız her değerlendirme bizi doğruya ulaştıracak. Ama şimdi bunları düşünerek zaman kaybetme lüksümüz yok. Düşüneceğimiz tek şey hükümet düşerse nelerin olacağı.

Seçkin Deniz’in Sonsuz Ark’ta yayınlanan ‘Aydın Doğan ve Medya Baronları Meselesi’ başlıklı analizi “Medya Baronları’nın halkın seçtiği insanları bir kağıt mendil gibi kullanıp atmalarının ve kendilerini her şeyden üstte görmelerinin devri geçti, Halkla alay eden tüm Medya Baronları tarihe gömüldüler. Hem de yaptıklarını itiraf ederek. Bu savaşı Millet kazanmalıydı ve kazanacaktı da. Yirmi yıldır bu ülkede bireyden topluma, inanç özgürlüğünden seçim özgürlüğüne, askeri ve sivil bürokrasiden milletvekillerine, hükümetlere ve Başbakanlara kadar A’dan Z’ye her şeye müdahale eden Medya Baronları yaptıklarının bedelini 'Vergi Kaçakçılığı Suçu' ile suçlanarak ödemekte olduklarını gördüler.” paragrafı ile bitiyor. Erdoğan’ın ne yapmak istediğini gözlemlememiz güç değil.

Yolsuzluklar cehenneminde boğulan Gülen’in ve işbirlikçilerinin hiç kimseyi yolsuzlukla itham etmeye hakkı yok. KPSS ve benzer sınavlardaki yolsuzluk ve hukuksuzluklarına değinmeyeceğim, Ergenekon sürecinde yapılan kasıtlı hatalara ve sonrasında aynı yapıyla eşgüdüm hâlinde çalışmasına da, Gülen’in mahkum olan  generallere ve diğer darbecilere acıyarak onların serbest kalması isteğine de bakmayacağım, bedduasını da umursamayacağım; İnsanları peygamberle aldatması ve  insanların dinî duygularını sömürerek, paralarını, güvenlerini ve çocuklarını ellerinden alıp bu ülkenin aleyhine işbirliklerine girerek milyarlarca dolar zarara sebep olmaları her türlü yolsuzluğun üstündedir, diyeceğim.

Tarih hiçbir şeyi bugünkü kadar göz önündeyken anlatmadı, ama biz hem görüyor hem anlatıyor hem de yaşıyoruz. Gülen’in işbirlikçileriyle birlikte One Minute’un intikamını almaya çalışan bir yapıya entegre olduğunu görüyor ve artık emin olarak biliyoruz.

Herkesin unuttuğu bir şey var; One Minute olmasaydı paralel zaman olacaktı ve Türkiye asla ekonomik, siyasî, demokratik adımları atamayacak, yoksulların, umutsuzların, sahipsizlerin, terör kurbanlarının dertlerine deva olamayacaktı. Fethullah Gülen bütün bunların yok olmasını istiyor ve bunu sırf yüreğinde yıllarca gizlediğini düşündüğüm paralel bir adam olduğu için yapıyor. Güç istenci onu kontrol edilemez bir karaktere büründürmüş; kendisini de cemaatini de kaçınılmaz bir felakete sürüklüyor.

Hiçbir şey onurlu bir duruşun önündeki engellere bakarak yorum yapmamıza, insanların kusurlarına odaklanarak gerçeği görmemize sebep olamayacak. Fezlekeler, hayadan uzak bir karakterle elde edilen telefon ya da video kayıtları bizi paralaks kurbanı haline getirmeyecek.

Yedi yüz bin Suriyeli sığınmacı Gülen’i Erdoğan'ın hazırlattığı modern kamplarında çadırlarında ağırlamaya hazır.

Vicdan sahibi hiç kimse 11 bin insanın işkencelerle, açıkla öldürülmesinin acısını umursamayan bir insana acımıyor.

Tarih yazmaya devam ediyor ve biz her şeyi not ediyoruz.


Arif Şahin, 07.02.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 36




Seçkin Deniz Twitter Akışı