“Cam
gerçekten kirli miydi? Parmak izleri söylenen kişilere mi aitti? İsmi geçen
kişiler evin hizmetkârlarıydı, camda izlerinin olması hizmet amaçlı olamaz
mıydı?
Bakmak
ve görmek arasındaki fark gibi. Örneğin pencerenin önünde iseniz seçenekleriniz
arasında cama bakarak camın durumunu görmek, camdan bakarak dışarının durumunu
görmek vardır; niyet ve isteğe bağlı bakış açısı görüş alanı oluşturursunuz ve
gördüklerinizi beyinde depolanmış bilgilerden seçtiklerinizle birleştirerek
yorumlar ve karar verirsiniz.
Algı
Yönetimi; Amerikan ordusu tarafından keşfedilmiş, adı konmuş resmi olarak
uygulanmaya başlanmıştır. Olayları olduğundan farklı göstererek yorum ve
kararları kontrol etme çalışmasıdır. Örneğin camdan dışarı bakarken görüş
alanınız da olmayan bölgede yağışın olup olmadığı, konusunda bilgi
kaynaklarınızın sizi yönlendirme işlemidir; tek ya da çoklu kaynak
kullanabilirsiniz, hangisine güveneceğiniz sizin bilgi tecrübe ve isteğinize
bağlıdır.
Birinci kaynağınız,
size 10 km uzağınızda kar yağdığı bilgisini veriyorsa; inanıp tedbir alabilir,
zorunlu değilse dışarı çıkmayabilirsiniz ya da başka kaynaklar kullanarak teyit
edebilirsiniz; bazen tüm kaynaklar aynı bilgiyi verir; oysa kar yağmıyordur. Diğerlerinde
farklı bilgiler varsa, hangi kaynağın daha güvenilir olduğu bölge ve iklim
şartlarında böyle bir yağışın mümkün olup olmayacağı gibi tecrübe ve isteğe
bağlı kendi verilerinizi devreye sokar
ve karar verirsiniz.
Medya
algı yönetiminde kullanışlı bir silahtır. Savaş başladığında hedef belirlenir,
ateş serbesttir; deveyi pire, pireyi deve olarak gösterme gücüne sahiptir. Hedefte
siz varsanız öyle yazılar yazılır, öyle görseller kullanılır ki, doğru
olmadığını bildiğiniz halde, siz bile kendinizden şüphe edersiniz.
Savunma
argümanlarınız size doğrultulmuş yeni silahlara dönüşür. Çevrenizdeki insanlar
duyduklarına, gördüklerine, okuduklarına inanıp sizi suçlayabilir ya da sizinle
ilgili bilgi tecrübe ve istekleri doğrultusunda karar verebilirler. Emin olun çok
azı sizin suçsuz olduğunuza inanacaktır; çoğu hayatınız boyunca size şüpheyle
bakacaktır.
Allah
kimseyi medyanın hedefi haline getirmesin.
Yaşanmış
bir olay; yazar kasa kullanmayı zar zor öğrenmiş yıllardır tanınan Kuruyemişçisi
Hacı Amca, bir kültür merkezinin bayanlar tuvaletine gizli kamera yerleştirmek,
kaydedilen görüntüleri internette paylaşmak ve şantaj yapmakla suçlandı. Gözaltına
alınma görüntüleri, ‘yaşına bakmadan üstelik hacı, utanmadan neler yapmış,’
türü bir sürü hakaret içeren yorumlarla yerel medyada ve internette yayınlandı.
Oysa bir saat geçmeden isim benzerliği olduğu ve amcanın olayla ilgisi olmadığı
ortaya çıkmıştı.
Gerçek
suçlu yakalandı; tabi medya bunu aynı coşkuyla yayınlamadı. Suçlu genç ve
sabıkalıydı; haber değeri yoktu. Mahalleli Hacı Amca’yla alışverişi de selam
sabahı da kesti. Hacı Amca’nın masumiyetinin ispatlanmış olması yeterli değildi,
insanlar algılarını teslim etmek istemişti. Amcanın bunları yapacak becerisinin
olmadığını, yıllardır namusuyla işini yaptığını düşünseler, bilgilerini
kullansalar kullanmak isteselerdi, şüphe dahi duymayacaklardı; ama cama bakmayı
tercih ettiler.
Medya
kimleri böyle harcamadı ki; hemen aklıma gelen bir kaçını yazayım. Ömrünün çoğu
savaşmakla geçmiş, dünyayı dize getirmiş, yedi kıtaya hükmetmiş Kanuni Sultan Süleyman bir tv
dizisiyle haremden çıkmayan, ‘nefsine yenik düşmüş sülüman’a dönüşmedi mi?
Zakkumla
kanser tedavisini bulan doktoru ‘Zakkumcu Ziya’ ilan edip şarlatanlıkla
suçlamadılar mı? Dr Ziya Özel’e ABD sahip çıktı, ilacın patentini aldı, üretti;
şimdi biz ABD’den satın alıyoruz, yazık değil mi?
Bir
dönem sahte şeyhler üretip din adamlarımızı, hatta dinimizi karalamadılar mı? Abartılı,
sapıklık ve istismar konulu senaryolar yazıldı, oyuncular seçildi, dizi film
olarak değil haber olarak verildi. Tartışma programlarında yıpratmaya
karalamaya and içmiş usta yorumcuların karşısına agresif, savunma niyeti ve
becerisi olmayan, seçilmiş, çırpındıkça batan kişiler çıkarılmadı mı?
‘İsraf
haramdır, temizlik imandandır, kalbin temizse cennetliksin! fetvaları
veren Y.Nuri, Z. Beyaz gibiler yüceltilirken
gerçek alimlerimizi karalayıp kötülemediler mi? Muhafazakar kesimden ya da o
kesime yakın olan iş adamlarını iftiralarla mahkemelerde süründürmediler mi?
Ülke
ekonomisine katkı sağlayacak millete kaliteyi ucuza sunacak sermaye
sahiplerinden mesela jet Fadıllar üretmediler mi? Daha neler neler…
Maalesef
şimdilerde daha fazla imkâna, teknolojiye sahipler; profesyonelleştiler ve daha
da arsızlaştılar.
Mesela ‘Ağzı Küfürlü Müftü Karısı’ üretiyorlar, sahteliği ortaya
çıkınca, şaka yapmıştık, eğleniyorduk diyebiliyorlar ya da sosyal medya da
sıkça kullanılan kuzenim yazmış yalanına sığınıyorlar. Ortaya attıkları yalan
korkunç bir hızla yayılıyor, düzeltme yaptıklarında, özür dilediklerinde ise o
çevreden kimse üzerinde durmuyor.
Gezi
olaylarında polislerin tamamı düşman, redhack isimli örgüt halk kahramanı ilan
edilmedi mi? Kimdir bu örgüttekiler, memleket için halk için ne yapmış, kaç
kişi araştırdı? Yaptıkları eylem işlerine yarıyordu ve algılarını yasa dışı
örgütün yönetmesine izin verdiler .
Örgüt
camı kirletiyor, sonra da 'Bakın evin camı kirli, kıralım' diyordu. Kim
olduklarını bilmedikleri yüzü maskeli elemanlara inanmayı, desteklemeyi
birlikte camı kırmayı hedeflediler. Oysa kendi evleriydi, kırılırsa her yer cam
kırıklarıyla dolacak elleri ayakları kesilecek, yeni cam taktırmak zorunda
kalacaklar ve masrafı kendi ceplerinden ödeyeceklerdi. Cam kirlenmişse, silerek
temizlenebilirdi, kırmak gerekmiyordu. Bunları görmüyorlar, algılayamıyorlardı.
Cam
sağlamdı, vuruş şekilleri yanlıştı ve çoğu insan pencerenin önüne gelince
camdan bakmayı dışarıyı görmeyi algılarını kontrol etmeyi başardı kıramadılar.
Yıllarca
denemişler, hatta büyük/ küçük çatlaklar oluşturmuşlardı; pes etmeye niyetleri
yoktu. Daha fazla güçlenip farklı argümanlarla saldırmak için geri adım
attılar. Dershaneler kapatılıyor, hepimiz fişlenmişiz diyerek belli grupların
algı yönetimine başladılar. Etkili olduklarını fark ettiklerinde, bina
tadilattayken yerleştirdikleri taş, tuğla, ahşap, demir, ne varsa kullanarak
saldırıya geçtiler.
Artık
hedef sadece cam değil, binayı yıkıp enkazıyla arsayı ele geçirmekti. Dış
kapının paspasını aldılar ve 'Bu son ikazımız ya anahtarı teslim et yada
yıkarız!!!' ihtarı çektiler. İstediklerini alamayınca yolsuzluk ve rüşvet adı
altında usulsüz operasyon yapıldı. Bina sallandı, ama temeli sağlamdı,
yıkılmadı.
Algılarını
teslim edenlere usulsüzlükleri göstermediler, yolsuzluk rüşvet kısmını, yani
camı 'Bakın; cam kirli, kırılmalı, bakın burada da onun şunun bunun parmak izi
var' dediler.
Cam
gerçekten kirli miydi? Parmak izleri söylenen kişilere mi aitti? İsmi geçen
kişiler evin hizmetkârlarıydı, camda izlerinin olması hizmet amaçlı olamaz
mıydı? Sorulabilecek yüzlerce soru vardı soramadılar. Suçlanan kişilerin
savunmalarını beklemek, depolanmış verileri kullanarak karar vermek gerekmez miydi?
Algı
yöneticileri iş başındaydı; ellerinde ki bütün silahları kullanıyorlardı. Evin
sahipleri odalarına geçtiler, bir odada 'Hırsızlar evi soyarken yakalandılar
linç edelim'; bir odada 'Hainler evimizi talan etmeye çalışıyorlar engel
olalım'; bir odada ' Hırsızı da haini de kovalım, ev bize kalsın' deniliyordu.
Mutfakta ebeveyn toplandı, kapı kapatıldı, neler konuşuldu, ne kararlar alındı
bilinmiyor, belki de hiç bilinmeyecek odalardan çıkan büyük kalabalık salonda
toplandı ; 'Bu ev bizim, hırsız varsa suçu ispatlansın, hain varsa ortaya
çıksın, gereği neyse yaparız, ebeveynlerimizle kardeşlerimizle el ele verip
evimizi koruyacağız' dediler.
Salon
sohbetlerinde tecrübe devreye girdi. Abdülhamit, Menderes, Özal, Erbakan isimleri
sıkça anılıyor, onlara yapılan haksız suçlamalar ve sonuçları konuşuluyor,
günümüzde yaşananlarla kıyaslanıyordu.
Darbeler,
suikastler, katliamlar, davalar yeniden masaya yatırılıyor, veri kaynaklarının
güvenilirliği tartışılıyordu. Saldırganlar haklılıklarını ispatlamak ve ne
kadar çok zarar verebilirsek kardır, anlayışıyla yeni ataklar geliştirdiler; hassas
noktalara ağır silahlarla atış yapıyorlardı.
MİT in
tırları durduruluyor yetkisi olmayanlar arama yapıyor ; yalan yanlış bilgiler
medyaya sızdırılıyordu.
Mit hem
içerde hem dışarıda gözümüz kulağımızdı bizim; gözümüzü oyup kulağımızı tıkamak
istiyorlardı.
Hemen
bitişik komşumuzda insanlık tarihinin en acımasız savaşı yaşanıyor, komşularımız
açlıktan ölüyordu. Onlara yardım götüren, karınlarını doyurmaya, üşümesinler
diye battaniye kıyafet ulaştırmaya moral vermeye çalışan yardım kuruluşları teröre
destek vermekle suçlanıyordu.
Komşumuzun
evi yanıyor ve bizim evimize de kıvılcım sıçrıyordu, bizden sadece seyirci
kalmamız isteniyordu. Salondaki insan sayısı ve öfke arttı, sesler daha da
yükselmeye başladı. Odalarda da sesler yükselmişti; artık kimse yanı başında
konuşandan başkasını duymuyor, ne derse düşünmeden aynısını söylüyor,
savunuyordu.
Odayı ve
odadakileri kurtarma telaşındaydılar; bina yıkıldığında odanın sağlam kalacağına
inandırılmışlardı…
Dijital
verilere tüm davalarda karşıydım, teknoloji bu kadar kolay ulaşılabilir ve
kullanılabilir durumdayken güvenilir gelmiyor bana. Abimler her pazar annemlere
kahvaltıya giderler, üç yıl yurt dışındaydım, ama her pazar o sofrada çekilen
resimlerde varım.
Nasıl mı
? Photoshop meraklısı abim sağ olsun …
Şimdilerde
sohbetler şöyle:
-Ülkeyi
soydular, millete sövdüler, villa yaptılar…
+Nereden
biliyorsun, gördün mü?
-Abi
kasetler ortada !
+Nisan'da
hükümeti devirip tuzluktan milletvekili yapacakmışsınız?
-Yok yaa
onlar montaj!
+Peki.
Merve Özgül, 10.02.2014,
Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar