Hangisi
Paralel? Ya Tuz Kokarsa? Kabataş ve Dinde Kadının Şahitliği, Son Notlar
MİT Düzenlemesi
MİT
yasasındaki değişiklik teklifinin, kuruma istediği yerde dinleme merkezi kurma,
bu verileri uzun vadede saklayabilmeyi mümkün kılan kısmı eleştirilen ilk konu.
Bugüne kadar Başbakan'dan Cumhurbaşkanı'na herkesin dinlendiği bir ülkede,
dinlemeler artacak diye hayıflanmak bir hayli politik duruyor. 'Artacak' diye
eleştirirseniz, şu anda ki durumun farklı olması gerekmez mi? Bunun hükümeti
eleştirmemek için dile getirildiğini söyleyenler, kendilerinin de şu anki
gerçekliğe rağmen sırf hükümeti eleştirmek adına konuştuklarını, içlerinden
biliyorlar elbette...
MİT'e
yurt dışında operasyon yapma ve teçhizat edinme yetkisi verilmesi bir diğer
konu. Bugün bunu eleştirenler, malum tır olayı olduğunda yasanın değişmesi
gerektiğini söylüyorlardı. Dolayısı ile bu gerçekleşmiş oldu. Uygulamaya yasal
dayanak sağlandı.
Bunun
dışında Oslo sürecinde yaşanan skandal gibi durumları engellemek için örgütler
ile müzakere de düzenleniyor. Eğer otuz yıldır terör ile evlatlarını kaybetmiş
bir ülke iseniz, şehitlerin kanı ancak bu ölümler durunca yerde kalmamış olur.
Müzakere
ile sorun çözülür ise bundan kim neden rahatsız oluyor? Öcalan içeride kalsın
da yeni ölümler olsun demek şehit annelerini rahatlatır mı? Müzakereden bir
sonuç çıkması, artık yeni vatan evlatlarının ölmemesi daha iyi değil mi? Yüreği
yanan hangi ana başka bir ananın ağlamasını dileyebilir? Ancak Öcalan'ın
çıkması, kanlı günleri getiren yeni bir döneme yol açarsa onun vebali altından
kalkmak mümkün değil.
Bu
müzakereler sorunu kökten çözecek şekilde planlanarak tamamlanmalıdır. Hükümet
bu sorunu çözerek oy kaybetmeyi göze almalıdır, şehit kanı üzerinden siyaset
yapanlar ile aynı önceliklere sahip olmadığını göstermelidir. Bu noktada yerel
seçim sonrası adım atılması gerekir.
Güneydoğu'da
Kürtlerin tek temsilcisi PKK ve uzantısı partiler değil elbet. Ancak yanlış politikalar
karşılığında bu örgüt kendine yol buldu ve kısmen desteklendi. Bu konuda
inanmış Kürt gençleri dağa çıktı. Şimdi bu politikalarla hesaplaşılırken, bedel
ödeyenleri yok saymak kolay olmayacağı gibi ileriye yönelik istikrarı da
engeller. Habur girişinde iki zafer işeretine katlanamamanın bedelini gördük.
Bunu o zaman dile getirdiğimizde hükümet üyeleri de rahatsız oluyordu. O dönem
bir programımda Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'a buna dair soru yöneltmiştim.
Allah'tan kendisi, rahatsız olsa da sorularımıza tahammüllüydü...
Velhasıl
bana göre yasanın eksiği, sözlü emir uygulamasında; olası sûistimal durumunda, yaptırım
konusundaki muğlaklıktır. Bu konudan sıkıntı çıkabilir... Sözlü emir ile ilgili
işi yapan kişinin bir savcılık soruşturmasında o işin görevi olduğunu
ispatlaması gerekmez mi? İspatlanırsa savcının çekilmesinin gereğini
anlıyorum... Ama bu kısmı karanlık.
Gizli
belge yayınlanması konusunda da kamu yararı olup olmadığına göre yayın
kuruluşları cezayı göze alacak. Medya, bu gibi durumlarda, ilgili kararı,
politik kavgalar için kullanma niyeti taşımadan, başka savaşlara girmeden göze
alabilecek objektif ve tavırlı yöneticilere ihtiyaç duyacak. Hiç olmadığı
kadar...
Özetle 'Muhaberat, içişleri ve dışişlerinin önüne
geçti, yargı MİT kanunu ile hükümete bağlandı' diyenler, buraların şimdiye
kadarki bağlılığını yazmışlar mıydı?
***
Hangisi
Paralel?
KCK mı
Camia mı? Yine elmalar ile armutları karıştırıyoruz. Bugüne kadar TSK'da ve
devlet içinde önemli görevlerde dışlanan kesimlere bakınız. Müslümanlar,
azınlıklar, doğulular... Bir kesim için devlet içinde genişleme imkânı bulduğu
ve bir şekilde burada kendi örgütlenmesini kurduğu iddia edilirken, diğer kesim
hala kökeni nedeni ile en basit kadrolardan elenebiliyor. Bu itme politikaları
da onları devlet içinde paralel olmaya değil, kendi devletlerini arzulamaya
itiyor. Dolayısı ile Ak Parti milletvekili Mehmet Metiner bir olguyu dile
getirmiş, kelime anlamı itibarıyla KCK'nin paralel yapı olarak görülemeyeceğini
ve öyle görmediklerini söylemiştir. Yani yok sayılanlar, merkezce elenenler
kendi devletlerinin hazırlığını yapıyor.
Hangisi
daha iyi denilemeyecek bir soru bu. İçinde 'Biz daha temiziz, onlar gibi değiliz' yüksek
bakışını barındıran... İşin içine silah girmiş, kan girmiş... Belki bu
yüksekten bakışın, temizlik duygusunun altında bunlardan uzak olmanın getirdiği
rahatlık var. Ama yine de olmaz... Bir zamanlar namaz kılanlara, eşi kapalı
olanlara bakıldığı gibi... Hele hele geçen gün 'Kürtler ile yaşamanın bizi
Ortadoğu ülkesi yaptığı, sınırların kesinleşmesinin bunu değiştireceği'
düşüncesini de okuyunca bu bir arada yaşama mücadelesi zor dedim kendi
kendime...
***
Ya Tuz Kokarsa?
Bir ülke
ki devletin üst düzey iki ismi işini-verilen görevi yapan bir bürokratını
yargıdan korumak için ifadeye gitmemesini söylüyor. Söyleyenin niyeti veya
haklılığı değil konu. Hukukun üstünlüğünü öncelemek gerekiyor oluşu. Ama ya tuz
kokarsa?
Keşke
önce bu düzenlemeler geçirilseydi de ondan sonra o görüşmeler olsaydı... Ama
zordu... Zira Türkiye o zaman 'bağırsaklarını temizliyordu'. Bu devleti
yönetmek, bu ülkede 'iktidar' olmak gerçekten kolay değil. Buralardan bakınca
sistem sorunu olduğu açıkça görülüyor. Kim Cumhurbaşkanı kim Başbakan
tartışmasından önce bu ülkenin anayasa ve yönetim biçimi sorunlarının, Kürt
meselesini de kapsar şekilde acil çözülmesi şart. Yoksa yasa koyucu olmanın bir
hükmü yok...
***
Kabataş
ve Dinde Kadının Şahitliği
Kabataş
olayını İslamî yorumlamaya kalkarak 'tek şahit bunu yaşayan kadın, Kuran bir
kadının şahitliğini yeterli bulmuyor' diyenler var... Kuran'a göre karar alan
bir ülke değiliz. Eğer örtülü olana şer'i hukuku, örtüsüz olana medeni hukuku
uygulayacaksak bunu bilelim...
***
Son Notlar
*Ankara'da
polise verildiği belirtilen; mahkeme kararı olmadan genel arama yetkisi
yanlıştır, hürriyete uygun değildir. Allah'tan Ankara Barosu ve CHP'nin üst
mahkemeye yaptığı itiraz kabul edildi. Bir yanlıştan dönüldü.
*Barzani
PYD'nin özerk kantonlarını tanımayacak. 'Kürtler burada da özerklik istiyor,
Suriye'de de özerk yapı kurdular, hepsi birleşecek' diye hayıflananlar sevinmiş
midir?
*Obama'ya
yazılan ve 'Erdoğan'a sessizliğini boz' çağrısında bulunan mektubun, bir
zamanlar Erdoğan'a işbirlikçi diyenleri keyiflendirmesi kaç puan?
*Kemal
Kılıçdaroğlu 'Erdoğan, Esad Devleti kuruyor' demiş... O zaman Suriye konusundaki
tutumunuz neydi? Niye Suriye'ye gittiniz vs demiyorum. Zira bu diyalog ile bir
Türk gazeteci kurtarılmıştır. Ancak Esad Devleti var diye orayı tarumar edip
acıları arttırmak gerekmediği gibi, birtakım konuşmaları yaparken de istikrar
gerekmez mi?
* Gezi
sürecinde ceza gerektiren twitler atılmış olabilir. Ancak 'şuraya doktor'
benzeri twitlere, doktor gerekmediği halde kargaşa görüntüsü verme amaçlı
atılmış dahi olsa üç yıl hapis adil mi?
Serra Karaçam, 21.02.2014