“Doktor’a
alanını sordum, “Alan derken?” diye soruma soru ile cevap verdi.”
Audrey Hepburn
Ama
içimi içten içe kemiren bir şey vardı. “Kendimle yüzleştim” derler ya hani;
evet, ben de kendimle yüzleşmeliydim. Ben ameliyattan niye kaçmıştım? Niye
alternatif tedaviye yönelmiştim?
Bu
soruların cevabını nihayet kendime verdiğimde ameliyat kararımı da tekrar
vermiştim. Evet, ben ameliyattan sonra evde etkisiz eleman olacaktım. Hiçbir
işe yaramayacaktım. Kolumu oynatamayacaktım ve hep başkalarına muhtaç
olacaktım. Evimizin düzeni allak bullak olacaktı ve Atila ile Afak’ın iş yükü
iki üç katına çıkacaktı. Ama bütün bunlar için ameliyat gibi sonuçları
ölçülebilir ve bir o kadar garantili yöntemi bırakıp bana artık kapkaranlık
gelen bitkisel tedavi yoluna girmeye nasıl cesaret edecektim.
Bunu
yapamayacağımı anladığımda hemen Atila’yı aradım.
Biletlerimizi
almıştı. İstanbul’a gitmekten vazgeçtiğimi ve ameliyata karar verdiğimi ve
aklımdan geçen diğer düşünceleri de onunla paylaşınca Atila her zaman olduğu
gibi beni destekledi.
“Önemli
olan hangi tedavi şekli olursa olsun senin ona inanman yoksa hiçbir başarı elde
edemeyiz.” dedi. “Eğer için rahatsa ben hemen biletleri iade ediyorum sen de
doktorunla konuş” diye de ekledi.
İçim
yine minnet duygularıyla doldu taştı.
Bu arada
aynı gün bitkisel tedavi şirketindeki eleman beni telefonla aradı. Patoloji
raporumu okuyan doktoru hemen aramamı söyledi, telefonumu bekliyormuş, biraz
ciddiyete büründüler sanki.
Aradım,
kendimi tanıttım, doktorun meşgul olduğunu beş dakika sonra aramamı söylediler.
Beş dakika sonra aradığımda yine meşgul olduğunu 20 dakika sonra beni
arayacağını söyleyerek kapattılar telefonu. 20 dakika beş saat oldu ses seda
yok. Öğlen başlayan “doktor görüşmesi” macerası akşamın ileri bir saatinde
nihayetlendi.
Tam
Atila ile bir kafede buluşup çay içecekken aradılar. Atila henüz gelmemişti.
“Doktorumuz telefonunuzu bekliyor.” dediler. Eğer benimle görüşmek ve yardımcı
olmak istiyorsa kendisinin beni aramasını benim gün boyu onu yeterince
aradığımı söyleyip kapattım telefonu.
Atila
geldikten biraz sonra ‘doktor’ aradı. ‘Doktor’a alanını sordum, “Alan derken?”
diye soruma soru ile cevap verdi. “Alanınız nedir hangi branşta doktorsunuz?”
diye sorarken aklımdan hızla pratisyen hekim galiba, o yüzden cevap vermek
istemiyor diye geçirdim; ama öyle bile değilmiş.
“Tıp
öğrencisiyim.” dedi. Kaçıncı sınıfta olduğunu sormak gereksizdi artık. Yine de
dinlemek istedim.
Yaklaşık 6 aylık bir kür uygulayacaklarını aylık maliyetinin
yedi yüz, sekiz yüz lira olacağını söyledi.
“Sonuçları nasıl öğreneceğiz?" diye
sorduğumda çok kabaca “Biz mi öğreneceğiz, sen öğreneceksin. Mamografi,
ultrason filan çektirip bakacaksın!” demez mi?
Aklımı kaçıracağım sanki.
“İyi de ben zaten
bir yıl dolmadan ikinci mamografimi çektirdim, zararlı olmaz mı?” dedim.
“Yok,
altı ayda bir çektirebilirsin!” diye hiçbir doktorun vermeyeceği bir cevap
verdi.
Pes doğrusu.
Neşe Kutlutaş, 12.03.2014, Sonsuz
Ark, (İlk Yayın Tarihi,
22.02.2012)