16 Mart 2014 Pazar

SA595/SD108: Türk Tabipler Birliği Provokasyonları /Sağlık Bazlı Reformlar ve Ürken Fincancı Katırları

"TTB'nin derdi ne sizce? Gayet açık değil mi? Siyâsî iktidarın sizin için yaptıklarına Atatürkçülük ve vatanseverlik maskesiyle mâni olmak istiyor. Reformlara işine gelmediği için karşı çıkıyor. Şimdi kime kızacaksınız? Rantını kaybetmek istemeyenlere mi, sizin için bunlarla kavga eden İktidara mı? Karar sizin."


Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi 15 Mart 2014 günü internet sitesinden bir basın açıklaması yaptı.

“Gezi olaylarını faiz lobisi çıkardı.”,“Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler.” “Benim başörtülü bacılarıma saldırdılar.” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Direnişi’nden bu yana kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı dili hekimler olarak kaygıyla izliyoruz. Dün Gaziantep Mitingi’nde Berkin Elvan’la ilgili söylediklerini dinlediğimizde ise dehşete kapıldık. Normal/de hiç kimse çocuklarını kaybetmiş iki aileyi karşı karşıya getirmeye çalışmaz. Normal/de hiç kimse ekmek almaya giderken polis tarafından başından vurulan, 269 gün ölümle pençeleştikten sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki bir çocuğu terörist ilan etmez. Normal/de hiç kimse oyun çağında öldürülen bir çocuğun mezarına konan oyuncak misketleri “demir bilye” olarak çarpıtmaz. Normal/de hiç kimse daha iki gün önce evlâdını toprağa vermiş bir anneyi miting meydanında yuhalatmaz. Bizler hekimiz. İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz. Fevkâlâde endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz. Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz"
***
TTB'nin provokasyon altyapılı bu bildirisi, aynı zamanda hakaret amaçlı bir bildiridir; Hekimlik Meslek Etik İlkeleri'ne aykırıdır ve  TTB'nin yasal, anayasal sınırları ihlal ettiğinin göstergesidir. TTB, bu bildiri ile kendi yayınladığı ilkelerden 7,8 ve 9. maddeleri ihlal ettiği gibi 11.maddeye açıkça aykırı hareket etmiştir. 


"Hekim, mesleğini uygularken reklam yapamaz, ticari reklamlara araç olamaz, çalışmalarına ticari bir görünüm veremez; insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici, meslektaşlar arasında haksız rekabete yol açıcı davranışlarda bulunamaz."

TTB Basın bildirisi insanları yanıltıcı, paniğe düşürücü, yanlış yönlendirici bir içeriğe sahiptir. Konsey kendisine başvuruda bulunmamış bir şahıs hakkında uzmanlık alanı belirtmeden siyasî bir mesaj yayınlamıştır. TTB'nin bildirisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğa'ı tahkir, tazyif amacına matuf olduğu gibi siyasî rakiplerine avantaj sağlamaya yönelik illegal bir faaliyettir.

TTB'nin bu tür açıklamaları girdiği derin ilişkilere bağlamak mümkündür. Bu birliğin geçmişi bu tür açıklamalarla doludur.

2008 yılında yaptığım bir analiz aşağıdadır.


Sağlık Bazlı Reformlar ve Ürken Fincancı Katırları 

Sağlığınız nasıl? Sağlık sorunlarınız olunca tedavi ile ilgili -eskiden olduğu gibi- sistemden kaynaklanan sıkıntılara giriyor musunuz şimdi? Doğru teşhis-doğru tedavi, hasta hakları gibi yeni kavramlar girdi mi hayatınıza? Elbette, az ve orta gelirli olan çoğunluğu-sizleri kastediyoruz, zengin azınlığı- bencil müptezelleri değil. Sözümüze konu olanlar sizler için yapılan reformlardır. Zaten zenginin reforma ihtiyacı olmaz.

AK Parti İktidarı'ndan öncesini konuşacağız biraz sonra, ama önce 3 Mayıs 2008'de Ankara Tabip Odasının genel kurul toplantısı için Ankara'da bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy'un sabah erken saatlerde kaldığı otele gelen emniyet güçleri tarafından gözaltına alınma meselesine bakalım mı?

Yavaş yavaş girelim resmi TTB sitesine ve 01 Temmuz 2008'deki başlıklara bakalım (*);
  • Özerk Eğitim Hastaneleri İstiyoruz (Tabi, rant sürsün; kimse hesap sormasın.S.D)
  • Hekimlerden Bakanlığın Sözde 'Tam Gün' Yasası'na Hayır (Alışkınsınız üç dört saat çalışmaya, performans kriterleri de ne demek?. S.D)
  • Bakanlıktan kadrolaşma ısrarı... (Diğer doktorlar insan ve vatandaş değil yani, her yer sadece sizin babanızın malı. S.D)
Sitede biraz daha gezince 'TTB Susturulamaz' başlıklı bir duyuru görüyoruz;

"1 Mayıs 2008 günü özellikle İstanbul da yaşanan polis şiddeti halen hafızalardadır. Şişli Etfal Hastanesinde hastaların bulunduğu ortama gaz bombaları atılmıştır. TTB olarak 2 Mayıs 2008 günü başta İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü olmak üzere olayın sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunacağımız basınla paylaşılmıştır. Aynı gece bu olayın yaşanmasını manidar buluyoruz."

Duyurudaki başlıkla manidâr olay arasında doğrudan veya dolaylı bir ilişki kuramadınız mı, yoksa? Aşağıda duyurunun devamını okuduğunuzda da bir ilişki kuramayacağınızı anlayacaksınız. Ancak bu arada ister istemez -duyurudaki agresif psikolojiden yansıyan Hipokrat'tan uzak şiddetin etkisindeyken- 1 Mayıs işçi Bayramı ve doktorlar arasındaki ilişkiyi düşünüyorsunuz. Doktorların sağlık dışında işçilerle ne işi olabilir ki? Rölativite standartlarına göre doktorlarda işçidirler, diyebilirsiniz; Cumhurbaşkanı gibi. (Cumhurbaşkanı da yürümeli bence Taksim Meydanı'nda. Polis ona da gaz bombası atmalı, yasak alanda bayram kutladığı için.) Doktorların illegal yapılanmalarla ne işi olabilir ki? Yasa dışı gösterilerle nasıl bir sosyal gösteri amaçlayabilirler ki?

Bilmiyorsunuz işte; 'şeyler' göründükleri gibi değiller. TTB kendisine göre; 'sağlık ortamının olduğu kadar ülkenin önemli konularında da görüş bildirmekte ve etkinlikler sergilemektedir.'

Zaten AK Parti iktidarı da bu yüzden tutuklamış, TTB Başkanı'nı. Açıklamalarından öğreniyoruz:

"TTB Başkanı Sn. Gürsoy 1999 yılında İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanlığı'nı yürütürken bu Vakfa ait İstanbul Kültür Sanat Haritası isimli Dergi'nin sahipliğini yürütmüş, 2000'li yılların başında bu Vakfın başkanlığından ayrıldığı için Dergi ile ilişiği kalmamış.2004 yılında yenilenen Basın Kanunu uyarınca mevcut süreli yayınların sahiplerinin yeni düzenlemeye göre bildirimde bulunma yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle Savcılık tarafından ön ödeme cezası verilmiş, bu ceza tebliğ edilmemiş, arkasından haberdar olmadığı bu ön ödemeyi yapmadığı için hakkında İstanbul Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2004/608 Esas Sayılı dosyasında Basın Kanunu'na muhalefetten ceza davası açılmıştır.Mahkemece adrese tebligat yapmaksızın 12.03.2008 günü CMK 98. madde uyarınca çağrılmasına rağmen gelmediği gerekçesiyle 'gıyabi tutuklama' kararı verilmiştir."

Gördüğünüz gibi yakalama emri de bu yüzden. Sıradan adlî bir vak'a. Bir de bu ülkede yargı dokunulmazlığı var; Hükümet hâriç herkes yargıya dokunabilirken, hükümetin ihtiyârı dışında gelişen bir olay bu nihâyetinde. Ama mesele ne; TTB Susturulamaz! (Barolar Birliği Başkanı da hukuka saygıdan bahsediyordu). Gelin açıklamadan devam edelim. Kafanız şiştiyse ara verin keyfili muhabbetimize, sonra dönersiniz;

"Genel Sağlık Sigortası yasası olmak üzere bir çok sağlığı ticarileştiren düzenlemeye karşı yürütülen toplumsal muhalefetin önemli bileşenlerinden birisi TTB olmuştur. Öyle anlaşılmaktadır ki bu faaliyetler bazı çevreleri ciddi biçimde rahatsız etmektedir. TTB sindirilmek, susturulmak istenmektedir, ancak bu duruma seyirci kalınmayacaktır. Bu türden girişimlerin muhalif örgütleri kamuoyu nezdinde küçük düşürmek, üyelerine marjinal göstermek ve etkisizleştirmek amacıyla ortaya konulduğu bilinmektedir."

Yâni; hükümet halkın soyulmasına aracılık edecek olan kanunları çıkaracak, Ama TTB kanıyla, canıyla buna karşı çıkacak, öyle mi? 

Baksanıza sayın TTB'liler, bizler yıllardır soyuluyoruz, hem de sizin üyeleriniz tarafından soyuluyorduk. Neyin peşinde olduğunuzu biliyoruz artık. Alın size -soygun türü itibariyle- artık sıradanlaşan bir haber: 

'Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi'ndeki usulsüz ihale soruşturmasında 11 profesörün de aralarında bulunduğu 25 kişi ağır cezalık oldu' (**). 

Şimdilerde ülkenin her tarafında mütemadiyen ortaya çıkarılan bu tür şebekelerden otuz yıldır hiç haberiniz olmadı mı? Birlik olarak, muayene ve ameliyat ücretlerindeki astronomik rakamları, üniversitelerde aldığınız makbuzlu -yasal- ama vergisiz ameliyat ücretlerini, hiç makbuz kesmeyen, belgelere göre gelirleri muayenehâne kirasını dahi karşılayamayan doktorların yat-kat-araba sahibi olmalarını, organ nakillerindeki yasadışı uygulamaları, yeminine aykırı davranan ve asgârî nezaketten nâsibi olmayan baz üyelerinizi ve daha bir çok şeyi merak ettiniz mi? İncelediniz mi? Takibâta uğrayan ve ceza alan kaç üyeniz oldu? Bunlara cevap verin önce; sonra diğer şeyleri konuşalım. Ama emin olunuz kızmaya devam edeceğim.

Şimdi şapkanızı önünüze/önümüze koyun düşünün/düşünelim -şapkanızın olmaması düşünmenize mani değil-;

Genel Sağlık Sigortası ne işe yarıyor? TTB'li Doktorların koşa koşa gittikleri 1 Mayıs İşçi Bayramı'nın esas sahipleri olan işçilerin Avrupa Standartlarında bir sağlık ve sosyal güvenlik sistemine ulaşmasını sağlıyor. 

Dikkat edin; ortada yine bir reform var. Yıllardan beri hastaya çile çektiren, hasta sahiplerini hastalardan daha beter hasta eden bir sistem ortadan kalkıyor ve doktorlar buna karşı çıkıyor. Sonra da -esas sağlık tüccarları kendileriyken- buna ticarîleştirme diyorlar. 

Allah'tan korkan doktorları hariç tutarak soruyorum. Bu özel muayenehaneye davet hikayeleri, bıçak parası muhabbetleri, hastaların kobay olarak kullanılması, üniversite hastanelerindeki dolandırıcılıklar, ilaç firmalarıyla ahlaksız ilişkiler, tüp bebek masalları, organ nakilleri, bağışlanan kanların pazarlanması... neye giriyor? Hipokrat yeminine mi ticarete mi? Siz susmayın tabipler, siz aranızdaki "yemin bozukları"nı temizleyin, meslek onurunuza sahip çıkın. Sizi o zaman kimse susturamaz.

Kusura bakmayınız; hazmedemiyorum bu yüzsüzlükleri, bu zeytinyağı muhabbetlerini. Hadi Baroları geçtim, Hipokrat yeminleri yok, herkes her zaman hukuka muhtaç olmuyor; ama doktorlar, hayır onların bu insanlık dışı tutumlarını anlayamam, kabullenemem. Bu ülkede yaşayan insanlardan tarafsız olan hiç kimse bunu kabullenemez.

Gelelim AK Parti İktidârı dönemine. Hasta, hasta yakını veya bizzat hastalanan bir sağlık çalışanı olarak geçmişi birey açısından düşünelim. 2002 seçimlerinden önce, doktorların size nasıl davrandıklarını hatırlıyor musunuz? Bir mikropmuşsunuz gibi bakmıyorlar mıydı size? Mesai saatlerine yarım saat-bir saat geç gelip yarım saat-bir saat erken ayrılmıyorlar mıydı? Acil girişlerinde ağıldaki koyunlar gibi görünmüyor muydu hastalar? Muayenehane önünde itişip kakışmıyor muydunuz daha önce muayene olabilmek için?

SSK'lı iseniz Devlet Hastanesine gidemiyordunuz. Az sayıdaki SSK Hastaneleri'nde Muayene olmak için sıraya numarası alıyordunuz, sabah ezanı okunmadan önce sıraya girerek. O kadar işkence çekip geliyorsunuz doktorun karşısına. O da size sorsun; "neyin var?", diye (O size daima "sen" diye hitap ederdi, arkadaşınız değildi, sadece sizi küçümsüyordu). Tabi doktor olan sizsiniz, o değil. Karnım ağrıyor mu, dediniz. Muayene yok, tahlil yok, röntgen yok; al sana reçete. Size ayrılan süre, beş dakika. Her tarafı dökülen, bakımsız, kirli hücre kadar muayene odasında.

Peki, şimdi nasılsınız? Küçük farklar ödeyerek özel hastanelere gidiyorsunuz ve uzman doktorlar size, "Siz, efendim!" diye hitâp ediyorlar (sahtekar hastaneleri ayrı tutunuz). Paranız yoksa, Hastane ayrımı kalmadı, tıp fakültelerinden devlet hastanelerine kadar herkes her yere gidebiliyor. Online randevu sistemi getirildi, aksamalar olmasına rağmen sistem işliyor. Yerleşim birimlerinin hemen hemen tümünde sağlık altyapısı hızla modernleştiriliyor. Elbette henüz kusursuz değil, ama yüzlerce yıldır mahrum olduğunuz bu hizmeti size sağlayan bir tane iktidar var; o da AK Parti. Ayrıca yapacakları da var daha...

Okuyoruz:

'Sağlık Bakanlığı'nın hastaneler arasında veri alışverişini sağlaması amacıyla planladığı SağlıkNet Projesi'nde son aşamaya gelindi. Hasta bilgileri internet aracılığıyla başka illerdeki sağlık merkezleri tarafından da izlenebilecek. Sistem, hastalara ve doktorlara kolaylık sağlayacak. Sisteme dahil hastanelerde çalışan uzmanlar, karmaşık vakalarda farklı hastanelerdeki doktorlardan bilgi alış verişi yapabilecek. Doktor yetersizliğinden kaynaklanan sorunların bu yöntemle çözüme kavuşturulması hedefleniyor. Sistem, hastaların saatlerce hastanelerde bekletilmesini sona erdirirken, küçük şehirlerdeki hastaların da uzman doktorun teşhisiyle tedavi edilebilmesini mümkün kılacak. Böylelikle hastane önlerinde oluşan uzun kuyruklarda tarihe karışacak.' (***)

TTB'nin derdi ne sizce? Gayet açık değil mi? Siyâsî iktidarın sizin için yaptıklarına Atatürkçülük ve vatanseverlik maskesiyle mâni olmak istiyor. Reformlara işine gelmediği için karşı çıkıyor. Şimdi kime kızacaksınız? Rantını kaybetmek istemeyenlere mi, sizin için bunlarla kavga eden İktidara mı? Karar sizin.

Bu arada hâlâ iktidar yanlısı olduğumu düşünüyorsanız yazı serimizden ayrılmayı unutmayınız... Çünkü biz devam edeceğiz. Daha ana konularımız bitmedi. Sizi kızdıracak gibi görünüyoruz. Ayrıca bu yazı vesilesiyle özüyle vatansever olan doktorlarımıza saygılarımızı sunuyoruz.

Seçkin Deniz, 19.08.2008, Sistematik Analizler 68


Seçkin Deniz yazıları



(*)Türk Tabipleri Birliği
http://www.ttb.org.tr/

(**)11 Profesör ağır cezalık oldu
http://www.timeturk.com/11-profesor-agir-cezalik-oldu-21834-haberi.html

(***) Sağlıkta Dijital Devrim

Herhangi bir hastanede bir kez muayene olmuş bir kişi, TC kimlik numarasıyla Türkiye'nin herhangi bir yerinde gittiği hastanede kontrollerini kaldığı yerden devam ettirebilecek. Bilgiler, hastane sisteminde kayıtlı olduğu için bu hastalara tetkikler defalarca istenmeyecek. Kamu hastanelerinde uygulanan sistem, özel sağlık kuruluşlarında da uygulanacak.

Eylül 2008 ayı itibariyle başlayacak olan projede gelinen son nokta ise Cebit Bilişim Fuarı'yla dünyaya duyurulacak. Teknolojideki gelişmelerin sağlık alanını da etkilediğini anlatan Bilişim Eurasia Fuarı'nın Genel Koordinatörü Şafak Alpay, "Sağlık Bakanlığı şu anda öyle bir sistem kurmaya çalışıyor ki uluslararası standartlarda. Sağlık Bakanlığı, eylül ayı itibariyle ulusal sağlık veri tabanını devreye alacak" dedi.

http://www.timeturk.com/Saglikta-dijital-devrim-21177-haberi.html

Seçkin Deniz Twitter Akışı