Dedim-Dedi-Dedim
Dedi: 12-15 Mart arasına iyi bak.
Dedim: Komplo teorilerine pek değil,
hiç itibar etmem.
Dedi: Bu söylediğim komplo teorisine
giriyor mu? Bir şeyler olup bittikten sonra her hangi bir yorumda bulunmuş
değilim ki. Şuanda 25 Şubat'tayız ve neredeyse 20 gün var dediğim tarihlere.
Söylediğime dense dense kehanet denebilir.
Dedim: Hele kehanete hepten tıkalıdır
hem kulaklarım hem yüreğim hem aklım. Ki, “bütün müneccimler yalancıdır”
ölçütüne sıkı sıkıya bağlıyımdır. Hani, kırk katır mı, kırk satır mı türünden
bir seçenekle karşı karşıya kalsam, komplo teorisi mi kehanet mi dense teoriyi
seçer kehanete sırtımı hiç tereddüt etmeden dönerdim. Dönerim.
Dedi: Evet öyle de olunmalı. Ancak
benim söylediğimle senin yargın arasındaki ayrım anlaşılsın diye kullandım
“kehanet” sözcüğünü. Yoksa bir kehanette bulunuyor değilim. Söylediğim,
dikkatini vermeni istediğim ne kehanettir, ne öndeyi, ne de sezgi. Bir takım
hazırlıkların bilgisine ulaşan birinin ulaştığı bilgileri paylaşması, tıpkı
meteorolojinin hava tahminlerine benzer. Meteorolojik bulguları kullanarak bir
şeyler söyleyenin sözü kehanet olur mu? Tahmindir. Bir başka örnek verelim
benim söylediklerimin mahiyeti iyice anlaşılsın diye. Hafta sonu gelmeden, iki
futbol takımının saat 16:30 da falan stadda karşılaşacağını söyleyen kişinin
sözleri ne kehanettir ne de komplo teorisi. Planlanmıştır günü ve saati gelince
uygulanacaktır. Planlayanlar arasında isen bunu bilir ve bildirirsin. Öyle
değil mi?
Dedim: Zahir öyledir. Şimdi 12-15 Mart
arasında bir şeyler planlandı ve sen de o planın içindeyim mi diyorsun?
Dedi: Anlaşıldı.. sen işi yokuşa
süreceksin. Her ne ise nasıl değerlendirirsen değerlendir, ben kulak misafiri
olduğumu söyleyeyim.
Dedim: Her ne ise.. neler planlandı?
Neler planlanıyor?
Dedi: Evet.. işte beklediğim karşılık
bu. 12-15 mart arasında provaya devam edilecek.
Dedim: Ne provası.
Dedi: Valla senle işim var.. geçen yaz
olup bitenler olup bitmeden bir takım eylemlerin olacağını söylememiş miydim? O
zaman da dudak bükmüştün. Bu olayların asıl olay için prova niteliğinde
olacağını anlattığımda gülmüştün. Olaylar gerçekleşti. Ve sen sadece susmakla
geçiştirdin.
Dedim: Bunda haklısın. Aslında dediğin
gibi dudak bükmüştüm. Ve hala da kuşkuluyum.
Dedi: İyi öyleyse.. şimdi dinle 12- 15
Mart tarihlerinde yeni bir prova yapılacak. Ve bu provada bu kere ağaç
olmayacak. Çoktan beyin ölümü gelişmiş birinin sırtından piyasaya sürülecek.
Unutma bu da bir prova. Asıl kalkışma için tarafların bilenmesi ve bilenen
tarafların ne kadar bir zamanda meydanlara ineceğinin gözlenmesi.
Dedim: İyi ama planlayıcılar toplumsal
kalkışmaların hiç de beklendiği gibi gelişmeyeceğini bilmiyorlar mı? Hem, asıl
kalkışmayı plandıkları tarihten önce, prova diye kalkıştıkları olayda
gerçekleşmeyeceğini nasıl kestirebilirler ki?
Dedi: Planlayıcılar için önemli olan
kalkışma. Ne tarihi, ne nasıl sonuçlanacağı onlar için önemli değil. Onlar için
istendik olan iç savaş.
Dedim: İşte bu bir komplo teorisi değil
mi?
Dedi: Nasıl yorumlarsan. Ama gezi
olaylarındaki şaşkınlığı yaşamanı istemem doğrusu. Şimdilik bana müsaade. 15 Mart’tan
sonra görüşürüz.
Dedim: Felaket tellallığı yapmaman
dileğiyle.
Tarih bugün: 17 MART 2014
Dedim: Sakın bir şey deme. Sakın, “Nasıl
haklı mıymışım?” diye söyleme. Ben bütün bu olup bitenlerin toplumsal gerilimin
bir sonucu olarak değerlendiriyorum. Birilerinin planı üzere olduğunu kabul
edemem. Toplumsal gerçekliğe aykırı.
Dedi: Ben toplumsal bir gerilim yok,
demedim ki. Planlayıcılar süt liman olan bir toplum üzerinde planlarının tıkır
tıkır işlemeyeceğini iyi bilirler. Süt liman olan toplumlarda da boş durmazlar
ama. Bu kendi toplumlarında bile böyledir. Bu iktidar aygıtının olduğu bütün
toplumlarda geçerlidir. İktidarda olmayanlar iktidardan pay almak
isteyeceklerdir. Mevcut iktidar toplumsal refahı ve adaleti ne denli istendik
biçimde sağlarsa sağlasın iktidardan pay isteyenler bunu bozmak
isteyeceklerdir. Yani iktidar olan her yerde, devlet aygıtının olduğu her
toplumda bu çatışma olacaktır. İktidar, iktidara taliplere pay vermediğinde
toplumun durumuna bakarak isteklerini gemlemezler. Toplumun refah düzeyi,
toplumsal adalet ne olur olsun iktidar talibi için hiç önemli değildir.
Dedim: Toplumsal çözümlemelerin bir
başka bahara kalsın.. çayını soğutma. Ha bu arada gelişin pek de hayırlı değil
gibi.
Dedi: Hem komplo teorilerine prim
vermediğini iddia ediyorsun. Hem de benim ziyaretlerimde bir hinlik arıyorsun.
Oysa geçiyorken şöyle bir uğradım.
Dedim: Sen şöyle geçiyorken uğramazsın.
Hadi nazlanma da çıkar ağzındaki baklayı. 12-15 Mart’ı da tutturdun daha kim tutar
seni.
Dedi: Bu provada da umduklarını elde
ettiler. Şimdi 30 Mart için hazırlanılıyor. Bu kere prova olmayacak.
Kalkışmanın kendisi sınanacak. İç savaş.
Dedim: Böylesi bir korku muhalefet cephesinden
empoze ediliyor, yeni bir şey değil. Aba altından sopa göstermek bu. Oyunuzu
bize verin, yoksa iş savaş çıkar.
Dedi: Bu aba altından sopa göstermek
değil. “Bak biz söylemiştik!” demek için.
Dedim: Yani iç savaş kaçınılmaz.
Dedi: İktidardan pay isteyenlerin
ellerindeki tek koz. Çünkü iktidar, iktidarını paylaşmamaya kararlı.
Dedim: Demokrasilerde iktidar giden yol
belli değil mi?
Dedi: Belli elbet.. ama o yoldan
olmuyor. Geriye tek yol kalıyor.
Dedim: Bu halk izin vermez. Muhalif
saflarda duran kesim bile buna izin vermez. Bu apaçık. Planlayıcıların bu
gerçeği görecek 30 Mart’ta.
Dedi: Oylarının çalındığını
düşünürlerse.. o zaman ne olur?
Dedim: Böyle bir şeyin olmayacağını
bilmezler mi? Görmezler mi? Görmüyorlar mı? Meydanların dilini okuyamaz mı
halk?
Dedi: Niye bu kadar safsın? Bak
bakalım muhalefetin şimdilerde pompalamaya başladığı ne? Anketlerde neler
söylüyorlar?
Dedim: Bu her seçimde masa başı
anketler yapılır ve kimse de kulak asmaz.
Dedi: Ağaçların kesildiği, yeşilin
katledildiği söylemleriyle insanlar ayağa kalkmadı mı? Günler öncesi beyin
ölümü gerçekleşen bir çocuğun fişi çekilip o gün öldü gibi verilmedi mi? buna
inanılmadı mı? Şimdi de insanlara muhalefetin büyük şehirlerin tamamında açık
ara önde olduğu pompalanıyor ve 30 Mart seçim sonuçları açıklanmaya başlar
başlamaz sokağa dökülecek oylarınız çalınıyor, diye.
Dedim: Yani 31 Mart’ta da değil. 30 Mart.
Dedi: Evet. Seçim sonuçları belli
olmaya başladığı andan itibaren sokağa dökülecek insanlar. Oylarınız çalınıyor
diye.
Dedim: Ve buna inanılacak öyle mi?
Dedi: İnananlar çıkacaktır, inan bana.
Ve sokaklar ateşe verilecektir.
Dedim: Hiç sanmıyorum.
Dedi: Bak rüyasında veya uyanık
peygamberi kendi hizmetinde olduğuna inanan bile anketler pompalamaya başladı.
Sen uyu. Ha bu arada Peygamberimiz rüyamda kimsenin rüyasına girip de “şunu
yap, bunu yap demedim.” Buyurdu. Hele hele “Kimsenin rüyasına Amcam oğlu
Ali’nin sırtına kazıklar yüklenmiş halde dolaşıp, burası senin köyün mü Molla Mehmet,
deyip, evet cevabı alınca Amcam oğlu Ali’ye dönüp, buraya da bir kazık çak!”
demişliğim hiç yoktur. Bu apaçık yalandır. Yalandır, çünkü bu hal sünnetullaha
aykırıdır. Allah hiç kimseyi, hiçbir kliği, grubu kayırmamıştır.
Kayırmayacaktır. Beni kirli emellerine alet etmesinler.” diye buyurdu.
Dedim: Artık rüyalar aleminden de mi
haber getireceksin.. vay başıma?
Dedi: Bu ironiyi çözersen her şeyi
çözer, ona göre adımlarını atarsın. Çay için teşekkürler. Ve umarım senin arzu
ettiğin gibi olur. Benim duyduğum gibi olmaz.
Fikri Muhayyer, 17.03.2014, Sonsuz Ark