18 Mart 2014 Salı

SA599/KY9-NK10: Dr. Bilgin Sait ve Medikal Onkolog Prof.Dr. M. Kadri Altundağ ile Tanışma

“Allah’ım ben hakikaten kanserim ve burada tedavi olacağım…”

Audrey Hepburn

Atila verdiğimiz kararın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladığını söyledi. Sonra sevgili Şerife’yi aradım. Çünkü Şerife durmadan Bilgin Sait adındaki doktor arkadaşları ile görüştüklerinden ve onun hemen Hacettepe Hastanesine gelmemi istediğinden bahsediyordu.

Benim için Hacettepe’ye gitmek o kadar zor bir şeydi ki; daha önce o hastanenin Onkoloji servisinde bulunmuştum. Atila’nın kuzeni orada kemoterapi almıştı. Tekrar o günler gözümde canlanıyordu; kalabalık salonlarda saatlerce beklemek, doktorun ağzından bir kelime alabilmek için peşi sıra koşar adım yürümek ve hiçbir şey öğrenememek vs. ameliyat olup bu dertten kurtulmalı başka da hiçbir hastaneye gitmemeliydim.

Tam olarak bunu düşünüyordum işte.

Şerife o güne dek ısrar ediyor ama çaresizce benim reddetmeme boyun eğiyordu. Şimdi ise “bitkisel tıp” maceramdan sonra fikrimi değiştirmiştim. Şerife’den hemen Hacettepe’deki doktor arkadaşlarını aramasını ve bana bir medikal onkologdan randevu almasını rica ettim.


Canım Şerife’m hemen işe koyuldu. Geç saatlerde ertesi gün öğlen 12 için randevunun ayarlandığını söyledi çok sevindim ne de olsa süreç başladığından beri bir onkologla görüşmemiştim.

Ertesi gün tahlillerimi de yanıma alıp yola koyulmadan önce ağabeyimi aradım, ona son derece özgüvenli bir ses tonuyla bir haber vereceğimi ama üzülmemesini çünkü her şeyin kontrol altında olduğunu söyledim. Ağabeyim çok çok üzüldü. Atila ve Afak’ın haberi olup olmadığını sordu. Daha sonra o gün, uzun süre telefonunun kapattığını öğrenim Figen’den. Üzüntüsünden kimse ile konuşamamış.

Atila ile Hacettepe Onkolojinin önünde buluştuk. Sonra Gökhan’la Şerife’nin arkadaşı randevuyu ayarlayan Doktor Bilgin Sait’i aradım. Medikal Onkoloji Bölümünde Doktor Kadri Bey’in odasının önüne geçmemizi kendisinin de hemen geleceğini söyledi.

Onkoloji servisinde bu kez ziyaret için değil hasta olduğum için bulunuyordum.

Allah’ım ben hakikaten kanserim ve burada tedavi olacağım…

İnanamıyordum… Ellerinde tahlil ve tetkikler dolu hastalar ve hasta yakınları sanki ağır çekim bir film karesinde önemden geçiyordu. Kulaklarım uğuldamaya başlamıştı yine...

Biz doktorun odasını kapısında beklerken Doktor Bilgin Sait’te geldi. Aman Allah’ım ne kadar şirin bir çocuk; güler yüzlü, pozitif enerji dolu bir doktor. Öğrenciyken benim yazılarımı okuduğunu ‘Kayıp Topraklar’ kitabımı da çıkar çıkmaz aldığını ve hatta Kosova için kendilerinin de böyle bir kitap yazmaları gerektiğini söyledi çok sevindim.

Daha sonra Doktor Kadri Bey'in Ginius statüsünde ve dünya çapında bir profesör olduğunu anlattı bize. Ben “Buradan hep cenazeler çıkıyor değil mi?” diye saçma sapan bir sorduğumda bütün güler yüzlülüğü ile, “Yoo, burası çok iyi bir yer.” dedi.

Doktorumuz geldiğinde beraber kendi odasının yanındaki odaya geçtik. Onkolog Kadri Bey son derece güler yüzlüydü ve birçok doktorda görmeye alışık olmadığımız insanî bir yanı vardı, bunu karşısındakine hemen hissettiriyordu.

Önce biraz sohbet etti. Atila’nın Gürcü olduğunu öğrendiğinde hemen onu bir başka Gürcü ile tanıştırmak için telefonuna sarıldı. Atila böyle şeylerden hiç haz etmez biliyordum, ama burada farklı bir durum söz konusuydu ve itiraz şansı bence yoktu. İtiraz da etmedi zaten. Konuşmayı kısa kesti yine de. Karşıdaki Bey’in işi varmış anlaşılan.

Bu arada bana ailemde kanser vakası olup olmadığını sordu, gülümsedim; büyük halam yıllar önce göğüs kanserinden, küçük halam sekiz ay önce rahim kanserinden vefa etmişti. Ayrıca anneannem, dedem, dayım, amcam ve bir kuzenim de kanserden vefat etmişti. Babam da kanser tedavisi görüyordu. Liste epey uzundu anlayacağınız... Hepsi not edildi.

Kadri Bey benim hemen ameliyat olmamı ve ameliyattan on gün sonra da kendisine gelmemi söyledi. Bir takım testler daha yapılacakmış.

Kadri Bey de çok güler yüzlü bir doktor. Dâhi olduğu o kadar belli ki, bir o kadar da mütevazı. Ona hemen güveniverdim. İlk ameliyatımı kimin yaptığını sordu, Süleyman Bey deyince çok isabetli bir karar verdiğimizi, Süleyman Bey’le doktorasını birlikte yaptıklarını ve çok iyi bir doktor olduğunu ona güvenmemi söyledi. Çok sevindim.

Kadri Bey’in yanından çıktığımızda koridorda sevinçten ne yapacağımızı şaşırmıştık Atila ile.

Bilgin’de en az bizim kadar sevinçliydi. Hızlı hızlı yürürken Bilgin “Ben koşsam ayıp olur mu?” diye sordu.

Bizim yüzümüzden gecikmişti ama bunu o âna kadar en ufak bir şekilde belli etmemişti. Kalbim onun için de minnet hissiyle dolmuştu şimdi. Allah’ım bütün bu güzel insanların üzerine huzur ve bereket yağdır diye dua ettim. Atila ile yürüyorduk güya ama aslında sevinçten uçuyor gibiydik.

Yemek için bir lokantada oturduk, Fevziye ile telefonda konuşurken çantamın olmadığını fark ettim. Hemen hastaneye döndük çantam o odada öylece bizi bekliyordu. Sevinçten o koca çantayı almayı bile unutmuştuk işte…



Neşe Kutlutaş, 18.03.2014, Sonsuz Ark,  (İlk Yayın Tarihi, 22.02.2012)






Seçkin Deniz Twitter Akışı