“Yahudiler bizim kuzenlerimizdir, bu yüzden onlar için dua etmeli ve onları ziyaret etmeliyiz, onlarla beraber yaşamalı, onlara saygı göstermeli ve onlara en üst seviyede takdir ve şükranlarımızı sunmalıyız.”
Ürdünlü Şeyh Ahmed al-Adwan
(Aralık 2012 yılında, İsrail'i ziyaret eden ve Dinler arası Barış ve Uzlaşma (Diyalog ve Hoşgörü) konseptinde görüşmek üzere Haham Shmuel Eliyahu gibi Yahudi Hahamlar ile bir araya gelen Ürdünlü Şeyh.)
Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki
röportaj petrol ve nüfus zengini Arap ülkelerinin hemen yanı başında ırkdaşları
ve dindaşları olan Filistinlilerin Siyonist İsrail Devleti’nce kendi
topraklarında öldürülmelerini, aşağılanmalarını, esir tutulmalarını
anlayamayanlar için çok açıklayıcı bir niteliğe sahiptir.
Adı geçen şeyh, İsraillilerle
diyalog ve hoşgörü merkezli ilişki kurmak adına, Filistin topraklarının Allah
tarafından İsrail’e vaat edilmiş topraklar olduğunu, Kur’an’dan delillendirmek
gibi büyük Siyonist sapkınlığın somut bir örneği olarak, Filistinlilerin devlet
kurma hakkı olmadığını iddia etmektedir.
Oysa Kur’an İsrailoğullarının azgınlıkları yüzünden cezalandırıldığını da yazmaktadır. Maide Suresi 78. “İsrailoğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü”.
Bu zihniyetin sonucu olarak bütün Arap dünyası, bir avuç siyonistin yaptığı katliamlara, medeni bir tepki bile verememekte, aksine sessiz kalmaktadır. Son örneklerden sadece biri: İsrail polisi 7 Şubat 2014’de Cuma namazı sonrası Kudüs'te bulunan, bütün Müslümanlar için manevi değeri yüksek olan Mescid-i Aksa'ya girdi ve Filistinlilere gaz bombalarıyla müdahalede bulundu.
Sonsuz Ark, riyâkâr din adamlarının neden olduğu bu türden manipülasyonları insan ve müslüman onuruna aykırı bulmaktadır.
***
Sayın Şeyh, bize
biraz geçmişinizden ve kendinizden bahseder misiniz? Ürdün Krallığındaki
konumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?
1952
yılında Amman’da doğdum ve orada büyüdüm. Liseyi bitirdikten sonra Amman’daki
İslami Çalışmalar Üniversitesi, İslam Şeriatı çalışmaları bölümüne devam ettim.
Bu devrede 1997 senesindeki istifama kadar Ürdün posta teşkilatında çalıştım. O
zamandan bu yana kendimi Tanrı’nın Kitabı’na (Kur’an) adadım ve İslam dini ve
İslam Ümmeti’nin hayatı konularındaki bilgimi artırdım.
Övülmüş
ve kutsanmış Tanrı, kutsal kitabına ait bilgiyle beni ödüllendirdi ve beni
İslam Ümmetinin sahip olduğu Tanrı ve din algısını yenilemem ve İslam
âlimlerinin yanlış yorumladığı ayetleri doğru bir şekilde yorumlamam için
seçti. Bu ayetler arasında, Kitap Ehli (Yahudiler ve Hıristiyanlar) ve özelde
onların hakları ile ilgili ayetler bulunmaktadır. Kur’an’da çağdaş âlimlerin yanlış yorumladığı
yüz ayet vardır. Bu ayetlerde birincil ve ikincil anlamlar arasında herhangi
bir bağ bulunmamaktadır. Bu ayetlerde Tanrı’nın istek ve amaçları ortaya
koyulur: Barış ve uyuma yönelik istek ve arzu ve insanlara bunları sağlamak
için O’nun verdiği talimatlar.
Sizinle web
sitemizde bir röportaj yapma isteğimiz üzerine Kur’an’dan alıntı yaparak
Yahudileri “kuzenler” olarak nitelendirdiniz. Bununla ne demek istemiştiniz?
Yahudiler
bizim kuzenlerimizdir, bu yüzden onlar için dua etmeli ve onları ziyaret
etmeliyiz, onlarla beraber yaşamalı, onlara saygı göstermeli ve onlara en üst
seviyede takdir ve şükranlarımızı sunmalıyız. Çünkü biz, onlarla beraber
yaşayan, onlara onurluca merhamet ve dostluk göstermiş olan Muhammed Peygamber
(SAV)’den daha çok Tanrı korkusu olan veya daha akıllı ve daha iyi insanlar
değiliz. Müslümanlara onlarla evlenme izni verildiğini de belirtmemize izin
verin.
İsrail Halkı’na
karşı olan açık görüşlülüğünüz sizi onların tarihi topraklardaki
egemenliklerini tanımanıza sevk etti mi?
Doğrusu
ben onların toprakları üzerindeki egemenliklerini tanıyorum. Kutsal Kur’an’ın
pek çok yerinde bu gerçeğin ifade edildiğine inanıyorum. Mesela; "Ey kavmim, Allah'ın size
yazdığı kutsal toprağa girin” [Kur’an 5:21], ve “Böylece, bunlara İsrailoğullarını
mirasçı yaptık” [Kur’an 26:59] ayetleri ve Kutsal Kitap’ta bulunan diğer
ayetler.
Daha
başka sebepler de var: bu halk (İsrail) barışseverdir, düşman veya saldırgan
değildir; sadece gerektiğinde kendini savunan ve bu sırada düşmanına en az zararı
vermeye çalışan bir halktır.
Ayrıca
Tanrı bu halka kıyamete kadar iyi ve kötü arasında seçim yapma hakkı
tanımıştır. Tanrının sunmuş olduğu tercih, insan ne hak ediyorsa ona
yöneliktir.
Tanrı,
ataları Israel (Yakup)’den dolayı İsrail Halkı olarak adlandırılan bu halktan
başka kimseye adı ile yönelmemiş ve bu onuru başka kimseye vermemiştir. Yakup
Kur’an’da onlara şöyle hitap eder: ”Ey İsrail Oğulları”. Diğer topluluklara “Ey
iman edenler” veya daha yaygın olarak “Ey insanlar” olarak hitap edilmiştir.
Sizin düşüncenize
göre, Yahudilere nefret ve düşmanlık besleyen, onları tanımayı ve onlarla
beraber yaşamayı reddeden, Arab ve Müslüman milletler arasındaki Anti-Semitizm’i
nasıl ortadan kaldırabiliriz?
Benim
görüşüme göre Anti-Semitizm’i bitirmenin yolu, bu konuda çaba göstermek, barışa
çağrı yapmak, bilgiyi yaymak ve insanları Tanrı’nın kitapları-Tevrat, Zebur,
İncil ve Kur’an-doğrultusundaki değerler, adalet ve gerçek hakkında dosdoğruca
eğitmektir. Ki bu kitaplar, İsrail Oğulları’nı yüceltmiş, haklarını ortaya
koymuş, onlara seçme hakkı vermiş, kutsal Topraklar ile ibadet mekânı olarak
Kudüs’ü onlara miras bırakmıştır. Bu kitaplar doğrulamaktadır ki onlar
barışsever ve barışa çağıran bir millettir ve Yaratıcının kıyamet gününe kadar
kendini temsil rolünü verdiği ilk halktır.
Kur’an’da
şöyle ifade edilir; “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, halkın en
hayırlısı da onlardır.”[Kur’an 98:7]. Ayette
geçen en hayırlısı ifadesi “insanlar içinde en hayırlı olanı” kastetmektedir
fakat hedef Kur’an Ümmeti’dir -Araplar ve İslam’ı yayanlar- ki onların,
âlimlerin çoğu tarafından yanlış ve sapkınca yorumlanan Kur’an’ın dosdoğru ve
gerçek sesine dönmelerinden başka çareleri yoktur.
Onlar
ayetlerde ifade edilen Tanrı’nın gerçek niyetini tahrif ederek, Yahudileri
öldürmenin Allah için Cihad’ın bir parçası olduğunu ve bu toprakların İsrail
Halkının toprakları olmadığını söylemişlerdir.
Bu alçak
yorumu diğerlerine karşı savunmaya devam etmektedirler ve Kur’an Ümmeti’nin
Tanrı tarafından kendilerine gönderilen Kur’an’a dönmemeleri halinde gerçek
barış sağlanamayacaktır. Almış olduğum dini eğitim, söylediğim düşüncelerin
güçlenmesini ve âlimler tarafından doğru yorumlanmayan ayetleri yorumlamamda
başarılı olma onurunu hak etmemi sağladı. Bu ayetler, insanların sorumluluklarını
ve haklarını ifade eden, insanların birbirine düşman olmaması için ne yapılması
gerektiğini belirten ayetlerdir.
Ürdün medyası niçin
gerçeği yansıtmayacak şekilde, İsraillileri ırkçı ve olumsuz bir tavırla
tanımlama eğilimindedir?
Onları
Allah’ın belirtmediği şekilde kim nitelendiriyorsa bir günahkârdır ve Kur’an
ayetlerini saptırmaktadır. Kur’an’da şu şekilde ifade edilir; “Ayetlerimiz
hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz.” [Kur’an
41:40], ve İbn-i Abbas bu ayeti yorumlarken şöyle demiştir; ”kastedilenler
Tanrı’nın ayetlerini tahrif eden, başkasıyla değiştirenler ile doğrudan ayrılanlardır.”
Bu
yüzden İsraillileri Allah’ın belirtmediği şekilde nitelendiren aşağıdaki
sebepler yüzünden haindir:
1. Dini
kanunları ihlal etmiş ve Kur’an ayetlerini inkâr etmiştir.
2.
Küfretmeyi ve kötü isimlerle çağırmayı yasaklayan Allah’ın emrine karşı
gelmiştir.
3. Eğer
bunlara tövbe etmezse ve günah işlemeyi bırakmazsa, İslam dinine göre her
anlamda kötü birisidir.
4.
Majesteleri Ürdün Kralı’nın çabalarına, dinler arası hoşgörü girişimlerine ve
barış çağrılarına karşı gelmektedir.
5. Barış
sürecini aksatmakta ve insanlar arasında düşmanlığı artırmaktadır.
Ürdün ve
genelde Arap dünyasındaki medya, Tanrı korkusu ile hareket etmeli ve
İsraillileri ve topraklarını Allah’ın belirttiği şekilde nitelendirmelidir.
Yukarıda
belirttiğimiz beş suçu işlemekten kaçınarak, Allah’ın gazabını kendilerinin ve
insanlarının üzerine çekmemelidirler.
Bir din adamı olarak,
kendilerini Filistinli olarak adlandıran insanların Yahudilerin tarihi
toprakları üzerinde bir devlet kurma haklarının bulunduğuna inanıyor musunuz?
Allah
Tevrat’ta bu toprağın İsrail’in oğullarına ait olduğunu ifade etmiş ve Kutsal
Toprakları İsrailoğulları’na miras bırakarak bu şekilde adlandırmıştır (İsrail
Toprağı) ve aynı şekilde Kutsal Kur’an’da: ”Ey kavmim! Allah'ın size (vatan
olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek
dönmüş olursunuz.” [Kur’an 5:21] buyrulmuştur.
Bu
kutsal ayet, bu toprakların Yahudilere ait olduğunu belirten bir “Kushan”
(tapu, belge) niteliği taşır. Ayrıca Kur’an’da: “Böylece, bunlara
İsrailoğullarını mirasçı yaptık.” [Kur’an 26:59] buyrulur ve devamındaki ayette
, “Arkasından da İsrailoğullarına: "O topraklarda oturun!...” [Kur’an
17:104] ifadesi yer alır. Bunların haricinde bu konuda pek çok ayet
bulunmaktadır.
Sorunuza cevap
olarak, onlar (Filistinliler), Allah’ın Yahudilere verdiği ve onlara miras
bıraktığı Yahudi İsrail Toprağı üzerinde bir devlet kurma hakkını nereden
buluyorlar? Daha da
ötesi, bu topraklarda yaşayanlar tüm haklarını unutsalar ve onları
“Filistinliler” olarak adlandıranlara çılgınca uyarak bir devlet kurmak
isteseler bile Allah onlara Kıyamet Günü’ne kadar izin vermeyecektir. Çünkü bu
toprakların İsrail egemenliği altında, İsrail Halkının olacağını ve hiç
kimsenin buna itiraz edemeyeceğini belirten bizzat Allah’tır.
Tamer Güner, Sonsuz Ark, 20.03.2014,
Çeviri,
Çevirenin Notu:
Yazıda
İngilizce olarak geçen ayet meallerinin Türkçesi, Diyanet Vakfı Mealinden
alınmıştır.
Not:
1- Çeviri
röportajın özetini veren aşağıdaki adresteki yazı dikkate alınarak yapılmıştır.
2- Röportajın
tamamına şu adresten ulaşılabilir: Mida magazine
3- Şeyh Ahmed
al-Adwan: "Allah, Yahudilere İsrail ülkesini verdi”