[Tanrı’yla Girilen Yarış]
“Tanrı’yı
hayatın dışına atmaya çalışmanın altında yatan gerçek, Tanrı’yla girilen
yarış değil midir?”
“İnancına, değerlerine küfreden birini hoş görebilir mi insan? Hayır; sadece tahammül edebilir.”
Batının
hümanizminden sonra İslam dinine yamanmaya çalışılan hoşgörü de çöktü. Her şeye
bir ölçü koyan Allah, insanın denge halinde olmasını ister. Fıtratımıza
kodladığı şifrelerle oynandığında ortaya çıkacak sapmaları bilen yaratıcı,
Kur’an’da sürekli uyarır insanı: Ölçüyü kaçırma!
Ölçü
kaçarsa ne olur? Allahın koyduğu sınırlara kanaat etmeyen türedi insanlar size
merhamet adı altında merhametsizliği servis ederler. Bunun bariz örneklerinden
biri kurban bayramlarında ‘Hayvan katliamı yapılıyor’ diye yaygara
koparanlardır. Hayvanların katledildiğini düşünenlerin hiçbir canlıyı yememesi
gerekir. Onlara “Bitkileri niçin katlediyorsunuz?”, diye sormaya hakkım var.
Bunun
sonu yok, kendileriyle çelişmemek için beslenmemeliler. Denilebilir ki,
abartılan her kavram insanı zıddına götürür. Gizli bir şirkle yüz yüze
olduğumuzu söyleyebilirim. Allahın koyduğu helal sınırını yeterli görmeyenler,
Allah’la merhamet yarışına girmiştir.
İnsanı
merkeze aldığını iddia ederek yola çıkan hümanizmin çıkış noktasını
irdelediğimizde karşımıza çıkan problem aynıdır: Allah’ın ölçüsünü yeterli
görmemek.
Hayatına
müdahil olan bir Tanrı istemeyen batılı akıl ‘Tanrı memnuniyeti değil insan
memnuniyeti’ diyerek seküler bir hayat kurgular. “İlahi bir rehberliğe ihtiyaç
duymadan insan doğruyu bulabilir” diyen hümanizmin sonuçlarını hepimiz gördük.
Sınır
koyulmadığında insanın nasıl vahşileştiğini hatırlamak isteyenler batılı bir
kalemden okumak isterlerse Joseph Conrad’ın ‘Karanlığın Yüreği’ romanına bir
bakıversinler. Afrika’ya yaptığı bir seyahatinde gördüklerinden yola çıkarak kaleme
aldığı kitabında, hümanist aklın kendinden olmayana nasıl baktığını bütün
çıplaklığıyla gözler önüne serer.
Şiddeti
biraz yumuşatarak yazdığını ifade etmiş söyleşilerinde, Joseph Conrad. Ne de
olsa evlatlık olduğu İngiliz hükümetini fazla incitmek istemez. Kendi
dışındakileri insan olarak bile görmeyen ve bu yüzden ezen, sömüren, çalan ve
bunu kendine hak olarak gören vahşiler üretti hümanizm. Tanrıyı hayatın dışına
atmaya çalışmanın altında yatan gerçek, Tanrı’yla girilen yarış değil midir?
Doksanlı
yıllarda yeni bir akımla tanıştık. Dinler arası diyalog, hoşgörü, diye yola
çıkan bu hareket önceleri kulağımıza sevimli gelen yeni şeyler söylüyordu. Ah,
nasıl güzeldi, sevgi, hoşgörü, barış. Oysa açıp Kuran’ı okusak, üzerinde biraz
tefekkür etsek yeryüzünde iyi ile kötünün savaşının her zaman var olacağını
bilir, dinler arası diyalog denen bir aldatmacanın peşine takılıp barış ve
sevgi dolu bir dünya inşa edileceği yalanına inanmazdık.
Bizim en
büyük hatamız da duvara astığımız Kuran’ı indirip okumamak değil miydi zaten.
Eğer okusaydık kimse aldatamazdı bizi Allah’la, peygamberle. Ölüme gerçekten
iman etmiş olsaydık peygamberin türkü dinlemeye gelmeyeceğini, rüyada
verilen twitleri ikiye katlayın emrini peygamberin değil de insanın ta
kendisinin verdiğini bilirdik.
Bugüne
kadar hoşgörü diye yola çıkan bir hareketin kendi çıkarları için Allah’ın
koyduğu hiçbir sınırı tanımadığını hepimiz canlı canlı izledik. İnsanların
mahremlerine girerken bunun haram olduğunu umursamayan bu insanların sorunu
neydi?
Problem
aynı: Allah’ın ölçüsüne kanaat etmemek.
Kur’an
bize hoşgörüyü değil tahammül etmeyi öğütler. İnancına, değerlerine küfreden
birini hoş görebilir mi insan? Hayır; sadece tahammül edebilir. Öfkelenme demez
insana Allah, öfkeni kontrol et, diye emreder.
Hoşgörüleriyle tanıdığımız abi
ve ablalarımız keşke zaman zaman öfkelenselerdi. Belki o zaman böylesi bir öfke
nöbetine tutulmazlar, ağızlarından çıkanı kulakları duyabilirdi. Çünkü
öfkelenmekte fıtridir, modern ifadesiyle de söyleyelim bir kez daha: Öfke
ontolojiktir.
Allah
fıtratımıza böyle bir duygu koymuşsa bunu yok saymak sünnetullaha karşı
gelmektir. Eğer yeri geldiğinde öfkelenmez, kendimizi kasarsak patlama yaşarız.
Bunun sonucunda hoşgörü diye yola çıkanların hoşgörüsüzlüklerine şahit oluruz.
Merve Nur Ay,
24.03.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar