27 Mart 2014 Perşembe

SA611/ÇY3-BŞ1: Kaybolmuş Bir Vadideki Yankılar

“Küçük bir kızın saçlarında çırpınan ışıklı yağmurlardan damlalar getirdim.”


'Ben geldim'

Bu hiç ummadığınız anlarda karşınıza çıkan, hatta çoğu kez dengelerinizi altüst eden kişinin söylemeyi unuttuğu bir cümle mi?... Aslı yok, aslı belli değil...

Merhaba... Geldim işte...

Çekimser, kâğıda dökülmeye kararsız kelimelerin arkasına sığınarak geldim. Halbuki nasıl da sıralanmışlardı aklımda birbiri ardınca... Mazur görün cümlelerimin mahçup hallerini bugün; yeni tanışıyoruz....

Nasıl ve neden başladım ben kalemle yarenliğe?... Ulvi bir sebep için mi? Belki de…

Hayatın olağan sürecine katkıda bulunmak... Yaraları sarmak, terapi niyetine... Vardım, yaşadım demek için... Yalnızlığı paylaşmak, yabancı gözlerle... Aklımdaki sorulara cevaplar aramak için…

Yoksa yazmak yeni sorular sormak mı demek zihnimin ücra köşelerinde?...

Aklımızın yanılsamalarına sözcükler gerçeklik verebilir mi?... Gerçek gerçekten de görünmeyende gizli olabilir mi... Yazmak için tüm sebepler izafi olmalı... Kendimle yüzleşebilmek, ötekini anlayabilmek, anlatabilmek, anlaşılmak için... Söyleyemediklerimin peşimi bırakması için...

Belki de sadece bir arzudur yazmak ... Olamaz mı?

Ben bana ait olanı henüz keşfetmiş değilim. Belki de bulacak, belki de hep aramaya devam edeceğim...

"Çok okuyan ve okumaktan zevk alan birinin yolu elbet bir gün 'yazmaktan'  geçer demiş biri... 

İnanmıyorum...

Okumak, okuyana aralanan sihirli koridorlardan geçmek gibi... Geçtiğiniz koridorlardan size açılan kapılardan girip saklı bahçeler keşfetmek...

Uzun zaman şahitlik ettim başkalarının bahçelerine... Kulağıma fısıldananları dinledim hep... Yaşananlarla sınanmıyorsa okunanlar neye yarardı durmadan okumak... Oysa yazmak okumak kadar kolay değildir takdir edersiniz...

Yazmak gerçekten bir cesaret işi...

Bir gezgin misali, riskleri göze alıp bir maceraya atılmak...

Tüm cesaretimi toplayıp geldim işte... Oldukça enteresan, tarifi zor da bir duygu yazmak... Sanki bedenimde yaşayan başka bir ben, hatta ben'ler varmış da saklandıkları yerden çıkıyorlar gibi... İçinizde bastırdığınız, belki de farkında bile olmadığınız mahkumlar prangalarından kurtuluyor... Kâğıt suya dönüşüyor tüm olan biteni izleyebildiğiniz... Mevcudiyetiniz önünüze diziliyor satır satır...

Ana renkleri tüm ara geçiş renkleriyle görmeye başlamak gibi... İçinizdeki karanlık koridorlarda yeni yüzler keşfediyorsunuz... Her dönemeçte kayboluyorsunuz birazda... Koridorların aslında içinizde olduğunu idrak ediyorsunuz...

Buradayım; çünkü, "Ben yazarken kendimden neler neler öğrendim" diyenlerin sesine kulak verdim.... Kendimi aramaya geldim dikenli tellerle sardığım belleğimin içinde... Sözcüklerin ruhunu dışlayan kabilemi ardımda bıraktım... Manevi ilgilerimizin maddenin kölesi olduğu bir zamandan geldim... Gözlerden ziyada gönülleri körleşenler gibi, kimseye değmeden rastgele yaşamayı reddederek geldim...

Uçurum yamaçlarına, karşı yarlardan bakmaya... Özümdeki çatışmaların, ruhuma vereceği külfeti göze alarak... İçimdeki, belki de içimizdeki canavarları tanımaya... -Savaşmak için önce bilmek, hatta özümsemek gerekiyor zira-... Yüreğimi, yazarak terbiye etmeye geldim...

Öyküleri, özleyişleri yazarak sabitleştirmeye... Yaşam serüveninde yeni şeyler keşfetmeyi ümit ederek geldim... Bendeki 'ben'i bulmaya, sonra bendeki sizi anlatmaya... Kırlangıç misali konmak için yüreğinizin pervazlarına... Sırtınızda yüklendiklerinizin, gönüllerinizde biriktirdiklerinizin bir ucundan tutmaya... -Hayatta her şeyin ucuna dokunuyoruz aslında-... Kelimelerin derinliklerde gizli hazineler aramaya geldim...

Sözlerin gizemli iklimlerini yaşamaya... İnsana yakışan öykülerde,  gözlerinizin coğrafyasında harfleri süslemeye geldim…

Birbirimize yabancıyız hala... İlk defa karşılaşıyoruz...

Size cebimde yitik öyküler biriktirdim...

Geçtiğim patikalardan, çok sevdiğim ıhlamur kokan rüzgârlar getirdim...

Aklımda ölüm, heybemde yaşanmışlıklar ve sınanmışlıklar... Yüreğimin tozlu raflarına kaldırdığım düşlerimi getirdim...

Çok uzak diyarlarda akan hayallerden nehirler... Gelgitler çizen tutkuları körükleyip uzanan anlara yelken açarak... -Nehir bulanıklaşmıştı bunca yıldır nice sır taşımaktan-... Küçük bir kızın saçlarında çırpınan ışıklı yağmurlardan damlalar getirdim…

Merhaba...

Kabul eder,  misafir ederseniz geldim işte... Kendimi güvene aldığım dikenli tellerimden vazgeçtim... Kalmayacağız, gelip geçeceğiz birlikte koridorlarımızdan...

Kement atar mıyız beraber hayatın içindeki serüvenlere pervasızca?

Atalım, demeye geldim…

Atmazsak, tüm duygular kaybolmuş bir vadide yankılanacak zira… demeye geldim…



Berrak Şebnem, 27.03.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar


Seçkin Deniz Twitter Akışı