“Küçük
bir kızın saçlarında çırpınan ışıklı yağmurlardan damlalar getirdim.”
'Ben
geldim'
Bu hiç
ummadığınız anlarda karşınıza çıkan, hatta çoğu kez dengelerinizi altüst eden
kişinin söylemeyi unuttuğu bir cümle mi?... Aslı yok, aslı belli değil...
Merhaba...
Geldim işte...
Çekimser,
kâğıda dökülmeye kararsız kelimelerin arkasına sığınarak geldim. Halbuki nasıl da
sıralanmışlardı aklımda birbiri ardınca... Mazur görün cümlelerimin mahçup
hallerini bugün; yeni tanışıyoruz....
Nasıl ve
neden başladım ben kalemle yarenliğe?... Ulvi bir sebep için mi? Belki de…
Hayatın
olağan sürecine katkıda bulunmak... Yaraları sarmak, terapi niyetine... Vardım,
yaşadım demek için... Yalnızlığı paylaşmak, yabancı gözlerle... Aklımdaki
sorulara cevaplar aramak için…
Yoksa
yazmak yeni sorular sormak mı demek zihnimin ücra köşelerinde?...
Aklımızın
yanılsamalarına sözcükler gerçeklik verebilir mi?... Gerçek gerçekten de
görünmeyende gizli olabilir mi... Yazmak için tüm sebepler izafi olmalı... Kendimle
yüzleşebilmek, ötekini anlayabilmek, anlatabilmek, anlaşılmak için... Söyleyemediklerimin
peşimi bırakması için...
Belki de
sadece bir arzudur yazmak ... Olamaz mı?
Ben bana
ait olanı henüz keşfetmiş değilim. Belki de bulacak, belki de hep aramaya devam
edeceğim...
"Çok
okuyan ve okumaktan zevk alan birinin yolu elbet bir gün 'yazmaktan' geçer demiş biri...
İnanmıyorum...
Okumak,
okuyana aralanan sihirli koridorlardan geçmek gibi... Geçtiğiniz koridorlardan
size açılan kapılardan girip saklı bahçeler keşfetmek...
Uzun zaman
şahitlik ettim başkalarının bahçelerine... Kulağıma fısıldananları dinledim
hep... Yaşananlarla sınanmıyorsa okunanlar neye yarardı durmadan okumak... Oysa
yazmak okumak kadar kolay değildir takdir edersiniz...
Yazmak
gerçekten bir cesaret işi...
Bir
gezgin misali, riskleri göze alıp bir maceraya atılmak...
Tüm
cesaretimi toplayıp geldim işte... Oldukça enteresan, tarifi zor da bir duygu
yazmak... Sanki bedenimde yaşayan başka bir ben, hatta ben'ler varmış da
saklandıkları yerden çıkıyorlar gibi... İçinizde bastırdığınız, belki de
farkında bile olmadığınız mahkumlar prangalarından kurtuluyor... Kâğıt suya
dönüşüyor tüm olan biteni izleyebildiğiniz... Mevcudiyetiniz önünüze diziliyor
satır satır...
Ana
renkleri tüm ara geçiş renkleriyle görmeye başlamak gibi... İçinizdeki karanlık
koridorlarda yeni yüzler keşfediyorsunuz... Her dönemeçte kayboluyorsunuz
birazda... Koridorların aslında içinizde olduğunu idrak ediyorsunuz...
Buradayım;
çünkü, "Ben yazarken kendimden neler neler öğrendim" diyenlerin
sesine kulak verdim.... Kendimi aramaya geldim dikenli tellerle sardığım
belleğimin içinde... Sözcüklerin ruhunu dışlayan kabilemi ardımda bıraktım... Manevi
ilgilerimizin maddenin kölesi olduğu bir zamandan geldim... Gözlerden ziyada
gönülleri körleşenler gibi, kimseye değmeden rastgele yaşamayı reddederek
geldim...
Uçurum
yamaçlarına, karşı yarlardan bakmaya... Özümdeki çatışmaların, ruhuma vereceği
külfeti göze alarak... İçimdeki, belki de içimizdeki canavarları tanımaya... -Savaşmak
için önce bilmek, hatta özümsemek gerekiyor zira-... Yüreğimi, yazarak terbiye
etmeye geldim...
Öyküleri,
özleyişleri yazarak sabitleştirmeye... Yaşam serüveninde yeni şeyler keşfetmeyi
ümit ederek geldim... Bendeki 'ben'i bulmaya, sonra bendeki sizi anlatmaya... Kırlangıç
misali konmak için yüreğinizin pervazlarına... Sırtınızda yüklendiklerinizin,
gönüllerinizde biriktirdiklerinizin bir ucundan tutmaya... -Hayatta her şeyin
ucuna dokunuyoruz aslında-... Kelimelerin derinliklerde gizli hazineler aramaya
geldim...
Sözlerin
gizemli iklimlerini yaşamaya... İnsana yakışan öykülerde, gözlerinizin coğrafyasında harfleri süslemeye
geldim…
Birbirimize
yabancıyız hala... İlk defa karşılaşıyoruz...
Size
cebimde yitik öyküler biriktirdim...
Geçtiğim
patikalardan, çok sevdiğim ıhlamur kokan rüzgârlar getirdim...
Aklımda
ölüm, heybemde yaşanmışlıklar ve sınanmışlıklar... Yüreğimin tozlu raflarına
kaldırdığım düşlerimi getirdim...
Çok uzak
diyarlarda akan hayallerden nehirler... Gelgitler çizen tutkuları körükleyip
uzanan anlara yelken açarak... -Nehir bulanıklaşmıştı bunca yıldır nice sır
taşımaktan-... Küçük bir kızın saçlarında çırpınan ışıklı yağmurlardan damlalar
getirdim…
Merhaba...
Kabul
eder, misafir ederseniz geldim işte... Kendimi
güvene aldığım dikenli tellerimden vazgeçtim... Kalmayacağız, gelip geçeceğiz
birlikte koridorlarımızdan...
Kement
atar mıyız beraber hayatın içindeki serüvenlere pervasızca?
Atalım,
demeye geldim…
Atmazsak,
tüm duygular kaybolmuş bir vadide yankılanacak zira… demeye geldim…
Berrak Şebnem,
27.03.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar