“Dualara
ne kadar da ihtiyacım var bir bilseniz...”
Audrey Hepburn
Ameliyattan önce hızla bazı hazırlıklar yapmam gerekiyordu, ev temizlenecek, yemekler hazırlanacak, yatağım hazırlanacak, ütü yapılacak çok ama çok koşturmam gerekiyordu. Hepsini halledebileceğimi hissediyordum.
Önce
komşum Nuran’ı ve Rabia ablayı aradım. Yapmalarını istediğim birkaç şey vardı.
Hastanede bir veya iki gece kalmam gerektiği için yatağımı şimdiden
hazırlayamazdım. Bozulurdu. Onları çağırıp yastık, çarşaf, havlular ve
battaniyemi gösterdim. Hepsinin nasıl hazırlanacağını söyledim.
Çarşafım
yatacağım koltuk minderlerinden çok az sarkacaktı, mavi çiçekli yastık kılıfı
takılacaktı. Tozpembe ve toz mavi havlularım katlanarak görebileceğim şekilde
yatağımın yanındaki sehpaya konacaktı. Bu hazırlıklar bana kendimi iyi
hissettirecekti.
İkisi de
en ufak bir yanlış yapmaktan çekinircesine prova yapıyorlardı; çarşaf
geriliyor, yastık yerleştiriliyor, “tam böyle mi olacak?” diye soruyorlardı.
Bana verdikleri güvenle durmadan bir şeyler istiyordum. Hepsini can kulağı ile
dinledikten sonra merak etmememi ve her şeyi hazırlayacaklarını söylediler.
İkisine de minnettarım.
Atila’nın yeni
giysi icadı:))
Bu arada
ameliyattan sonra kolumu kullanamayıp güçlük çekeceğim için Atila bir icat
yapmıştı. Hani şu ameliyatlarda giydirilen arkadan bağcıklı önlük gibi olan
giysiler var ya. Hah, işte onun yandan bağlanan versiyonunu hazırlamış benim
için. Sağ kolu oynatmıyoruz, tek taraftan giyiniyoruz ve yanlardan kurdele ile
bağlıyoruz. Bu kadar pratik bir giysi işte.
Bir tane
de kafadan geçirilen ve kolları olmayan panço gibi bir şey almış. Ameliyattan
sonra hem görüntüyü görmeyeyim hem de rahat edeyim diye. Gel de bu insanı çok
sevme:))
Bu
giysiler karşı karşıya olduğum gerçeklerin ne kadar ağır olduğunu da
gösteriyordu aslında. İçim feci halde bunalıyor ama kaçınılmaz olanla yaşamak
mecburiyetinde olduğumu biliyordum.
O akşam
üzeri Emira aradı, beni dışarıda kahve içmeye çağırıyordu, doğrusu bu teklifi
reddedemezdim, zaten bulunduğum her yerden boğuluyordum. Dışarıda bir yerde olmak
biraz daha iyi gelebilirdi.
Sevgili
arkadaşım Emira Bosna'lıydı ve Hakan'la Bosna savaşı sırasında tanışıp
evlenmişlerdi. O savaşta çok kötü günler geçirdiği için beni anlamasını umut
ediyordum... Nitekim ben de dışarıdan bakıldığında bir "ölüm-kalım savaşı"
veriyordum. Birlikte kahve içmek ve biraz başka şeylerden konuşmak iyi gelmişti
sanırım. Emira epey hastaydı ama yine de çıkmıştık dışarı.
Emira
ile buluşmaya giderken çok sevdiğim Doçent Ayşen Gürcan Hocam aradı, gelen her
telefonu telaşla açıyordum, belki birisi şimdi bir şey söyleyecek ve bu
kâbustan uyanacağım... öyle olmadı elbette. Ayşen Hocam her zamanki gibi hayır
dualar ederek başladığı konuşmasını yine öyle bitirdi. Allah c.c razı olsun.
Dualara
ne kadar da ihtiyacım var bir bilseniz...
Neşe Kutlutaş, 29.03.2014, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 22.02.2012)