6 Nisan 2014 Pazar

SA622/SD113: Başkent Ruhu

“Tanrısal gücünü kaybetmek istemeyenler susmayı seçiyorlar, herkes hep birlikte kirlenene ve kapkaranlık olana kadar.”


Ankara, başka bir ruha sahip. ‘Başkent Ruhu’ diyorum ben buna. O ruha İstanbul’un derinliklerinde de rastlayabilirsiniz. Berlin, Roma, Londra,Washington ve Paris’te de bu ruh var; ancak Moskova kadar benzemez Ankara’ya. Atina’dan alır köklerini. Tanrılara yakın olmakla ilişkili bir şey bu. Pagan kültürlerin panteonlara yakın hizmetkârlarının ruhudur bu ruhu şekillendiren ruh. -Sinsidir; hissettirmeden bütün dinî referansları içten içe çökertebilir, sırf bu yüzden iyi incelenmelidir.-

Ankara’ya İstanbul’dan bütün ihtişamıyla transfer edilen ve gökten inmeyen ilkelerle desteklenerek daha da güçlenen bu tanrısal ruh, Ankara’nın bütün ara sokaklarına kadar incelerek, katmanlaşarak yayılmış durumda. Bir ara sokakta, büyükelçilerin makam araçlarına rastlayabilirsiniz mesela. Bir strateji enstitüsündeki beyin fırtınasına katılmak için gelmişlerdir ve bu şehrin sokaklarında bu sıradan bir olaydır, kimse umursamaz.

Herkes bir şekilde iktidarın eklemlerine ilişkilenmiştir ve bu eklemlerde gezinen parmakları çıplak gözle görmektedir; hangi stratejinin, hangi söylemin, hangi eylemin nelere yol açacağını bilmektedir; sokaklar bu yüzden tehlikesizdir.

Büyük bir otokontrol baskısı vardır bu şehrin sakinlerinde, çünkü herhangi bir zaaf, herhangi bir fısıltı kariyer basamaklarının aleyhinde patlayan bir bombaya dönüşebilir. Herkes birilerini tanımaktadır ve herkes birileri ile akrabadır, ülkenin geri kalan şehirlerinde büyük birer sır olan her şey Ankara’nın oturma odalarında gündelik bilgidir. Ankara’da sıradan bir bürokratı tanıdığını söyleyerek çevre üreten Anadolu insanına, Ankara’nın tanrısal ruhu bu yüzden cazip geliyor.

Çevre üreten ayrıcalık, devletin, basit bir bürokrat tarafından çözülebilecek, ancak asla çözülmeyen sıradan kurumsal görevlerinden birinin çözümünden besleniyor ve iktidar böylece Anadolu’ya sorun çözen tanrısal gücün devredilmesi ile yayılıyor. Zaten seçimler de yerelden başkente uzanan bu alışılageldikliğin değiştirilmesini sağlıyor. Başkaca bir şey değişmiyor; ruh ve yöntem asla rahatsız edilmiyor, kişiler değişiyor. Geride bir devrin tanrı katında bulunanların bitmek tükenmek bilmeyen hatıraları ve avuntuları kalıyor.

Ankara doygun ve tecrübeli, ama cazibesini yitirmemiş yaşlı Atina fahişelerine benziyor yaşlandıkça.  İstanbul’un iki bin yıllık ustalığına çok kısa bir sürede yaklaşmış gibi; toy delikanlıları baştan çıkarmasını çok iyi biliyor. Deneyimsiz iktidar partilerinin idealist kabuğunu tırnaklıyor önce, uzun boyalı tırnaklarıyla. Sonra apış arasına uzatıyor usta dokunuşlarını. Bütün direniş noktalarını tek tek ele geçirdikten sonra, arabaların, son model ve en lüks evlerin altın kaplama olabileceğinden bahsediyor. “Yapabilirsin!” diyor, “Emredince her şeyi yapabilirsin.”

İdeoloji, seks, para ve hırs araçlarıyla soyulduktan sonra zaten geriye kalan şey ne ise o da en yakın seçimde çöp kutularına atılıyor. Başkent ruhu çöpe atılmış cesetten hızla uzaklaşıp yeni iktidarların taze bedenine doğru usul usul yaklaşıyor ve her zamanki yöntemlerle yerleşiyor; Tanrısal katta olan biten her şey dinî referansların ve ideolojilerin kabukları kırılıp masumiyetleri zedelenene kadar döngü sürüyor.

İnsan, tanrılaşma güdülerine kurban oluyor her zaman, bu hiç değişmiyor.

Ankara caddelerinde ilerlerken birbirine uzak ve birbirine yakın olmanın dayanılmaz baskısını hissediyorsunuz her şeyin. Şehirlerarası yolculuk yapar gibi okullarına giden çocuklar ve gençler dolduruyor sabahların soğuk nefeslerini. Asık suratlar, devinimsiz duygular birikiyor önceki dünlerden. Ritmik işler, ilişkiler ve gecelerin karanlıklarında evlerine koşuşturanlarla, evlerinden kaçanların gündüze bıraktıkları kokuları duyuyorsunuz. Birkaç iyi insanın ellerinde bir avunma aracı olarak masumiyet yorgun, bıkkın ve tarihe karışmış kadar antik.

Herkes herkesi tanıyor, hiç tanışmasa bile. Çünkü neyin nasıl işlediğini çok biliyor. Sıradan bir kişiye dokunduğunuzda onun hangi küresel ağlarla ilişkide olabileceğinden emin olamıyorsunuz. Gerçeğin sizi ilgilendiren kısmını fısıldıyorlar kulaklarınıza, hepsi o kadar; daha fazlası daha başkalarının bilgisi dâhilinde çünkü.

Anadolu, Ankara’nın Ruhu’nu kendi çıkarları zedelenince merak ediyor. Eğer iktidar gücünü elinde bulunduran kişiler, Başbakan, Cumhurbaşkanı, bakan, milletvekilleri ya da bürokratlar yaşlı fahişenin ustaca hamlelerinden bunalmışlarsa, tıkanmışsa bütün damarlar, patlayıveriyorlar, Ankara’nın sınırlarını zorluyorlar, Anadolu’ya şikâyet ediyorlar her şeyi; ya da Anadolu’ya kaçıyorlar. Yeterince kirlenmemiş, ideolojisinden ve dinî referanslarından tam olarak sıyrılmamış olanlar yeniden Anadolu’nun fikrine muhtaç oluyorlar. Denetim ve onay istiyorlar.

Ankara’da iki tür insan var her zaman; iktidara yakın olanlar ve iktidara yakın olamayanlar. Fikrin, dinîn, ideolojinin çok zaman önemi yok. Çünkü seksin, paranın ve hırsın her insan için yaşanabilir gerçek ve hazır özellikleri var. Ütopik merasimlere ise yer ve zaman yok.

Ritüeller şehri Ankara. Ve fısıltılar ve dedikodular. Geçmiş iktidarların yorgun hikâyecileri gelecek iktidarların fal bakıcıları olarak hiç susmaksızın konuşuyorlar. Haklılar veya değiller; umursayan yok. Bir şey var öyle, değiştirilemeyeceğine toptan inanılmış bir şey; seks, para ve hırs tuzağına herkes her an kapılabilir.

Gerçek iktidara yakın olana ait ise, gerçeğin kırık kollarını iktidara uzak olanlar görebiliyorlar ve söylüyorlar, ama sadece iktidara olan uzaklıkları sabitken böyle bu. Yakınlaştıkça sessizlik artıyor. Gerçeğin sağlam kalan diğer kemiklerini de onlar kırıyorlar. Tanrısal gücünü kaybetmek istemeyenler, susmayı seçiyorlar, herkes hep birlikte kirlenene ve kapkaranlık olana kadar.

Sırlar işte o zaman birer tehdit aracına dönüşüyor; herkesin bildiği sırlar bunlar. Anadolu bu sırlarla aydınlatılmak isteniyor güya. Tuzaklar sırlara sarılıyor, sırlar çıkarlara. Vatan ve ihanet kavramları gelişigüzel cümlelere sokuşturuluyor. Oysa asıl vatana ihanet, vatanı çözümsüzlük doğuran sırlarla tehdit etmek. Bu sırları üretmek.

Çözüm… derin, uzun bir sessizlik. Çözüm için enerji tüketenlerin çaresizliği, bıkkınlığı doluyor çözümün bıraktığı boşluğa. Ankara’nın gözlerindeki umutsuzluğun sebebi bu galiba. Asık suratların üreteçleri de bu derin ve uzun sessizlikte saklı. Çocuktan ebeveyne, oradan iktidarın tepelerine kadar uzanan yol ‘Ne yaparsan yap bir gün bozulacak’ diye düşünen umutsuzlarla dolu.

Ankara Nisan’ın ilk günlerinde, soğuk kış günlerindeki gibi rahatsız ediciydi.

Sabah’ın dondurucu ayazında yüzüm ve ellerim donarken, montumun altında terliyor oluşumla ilgili bir şey bu muhtemelen. Tezatlarla dolu bu şehrin coğrafyasının da kabahati var. İstanbul nasıl yazın ortasında ansızın gelen sağanakla insanını iliklerine kadar ıslatacak kadar güvensizse, Ankara da benim gibi taşradan gelenleri kendi ritmik alışkanlıklarıyla hasta edecek kadar güvensiz.

Gerçeğe yakın olmak için başkentlerden uzak kalmak gerek ya da başkentleri her on yılda bir baştan sona değiştirmek. Başka türlü gerçek temalı şarkılar söylemek mümkün değil.




Seçkin Deniz , 06.04.2014, Sonsuz Ark, Gezi Notları



Seçkin Deniz Twitter Akışı