''Ey insan, seni kerem sahibi Rabbine karşı aldatan
nedir? ''
İnfitar/6
Nefeslerin
anlık alınıp verilişleri ile sınırlı dünya hayatında yaşıyoruz.
Ecel
kelimesinde anlamını bulan dünya hayatımızın sonunun, nefes alış verişlerimizin
kaçıncı durağında bizi yakalayacağı yine aynı bizlerce meçhul.
Lakin "ÖLÜM" biz onu unutsak, yok saysak ve hiç beklemesek de zaman içindeki salınımında keskin gerçekliğiyle
en umulmadık anda gelip bizi bulacak. Tıpkı hiç ummadığımız anlarda
yakınlarımızı bulduğu gibi..
Ne yazık
ki ölümün yakınımız veya uzağımızdaki hayatları apansızın sona erdirmesi,
hayatı alıp götürmesi bile onun yakın bilgisi için yetmiyor biz insanoğluna.
Kendimiz
için "asıl olanı" unutarak,
beyhude aldanış ve oyalanmalarla geçiriyoruz ömrümüzü...
Sınırlı olan
gücümüz ve nefes sayılarımızla, insanî
değerlerimizin tükenişlerine geçit
verircesine sınırsız arzuların peşinde koşmamız da onu sürekli unutmamızdan olsa gerek.
Oysa
hayatımızı bir tükenişin kıskacında insanlığın özgün değerleriyle anlamlı
kılacak ihtiyaçlardan uzaklaştırarak neyi kazandık ki? Sadece daha mutsuz,
tatminsiz, bitkin ve huzurdan uzak yaşayan varlıklar olduk...
Keşke
ölümün hatırlatıcılığında "yaşama" yüklenen gereksiz ve anlamsız
şeylerin kirliliğinden uzak huzur dolu bir hayatı fark etmeyi bilincimizden bu
denli uzaklaştırmasaydık.
Temiz
bir akılla ve kalbin en saf duyularıyla bakabilmeyi başarabilseydik keşke...
Ne güzel
olurdu ahhh… ne güzel...
Bu bilinçle
bile hayatı daha güzel kılmanın ferasetinde hem bu dünya hayatına aldanmaz hem
de sonsuz hayatı kazanabilirdik belki de...
Hayatta kalıcı
ve güzel olan şeylerin her zaman bir bedeli ve zorlukları olacaktır elbette.
Keza
Allah'ın razı olduğu bir hayatı yaşamakla kazanılacak "cennet" bu
dünya hayatıyla geçici şeylere aldanacak kadar ucuz da değil elbette.
Oysa ki bizler,
yaşamın tüm zorluklarına karşı önümüzde kitabımız açık imtihanda bir öğrenci
gibiydik aynı zamanda.
Hayatın
içinde imtihan sadedince değerlendirebileceğimiz her şeyi aldanmanın ve yanılmanın
miskinleştirici büyüsüne bırakmamak lazım.
İnsanın
olgunlaşması ve Rabbinden öğütler alarak terbiye olması, O'nun rızası
doğrultusunda huzurlu bir dünya hayatı ve cenneti kazanması içindir.
Dünya
insanı kandırmaz; ancak insan, nefsinin bencilce haz ve çıkarlarından
beslendiğinde, kendi kendini aldatır ve kendi sonunu hazırlar.
Eğer
mutlak sona doğru hızla çekildiğimiz bu dünya hayatında yaşanmışlıklarımızın
verdiği tecrübeler selim bir akıl ve vahiy doğrultusunda değerlendirilemezse,
sorunlar öylesine büyür ki, Allah muhafaza,
gün gelir kendimizi her türlü
tıkanmışlıkların içinde debelenirken bulmamız
kaçınılmaz olur..
Allah muhafaza
ebedi hayatı kaybederek imtihanımızın en ağır sonuçlarıyla karşılaşabiliriz.
Oysa ki;
Rahman’ın kelâmına tüm duyularımızı
kapatmasaydık, hayatın içinde bizi kaosa çeken her şey nasıl da kendini
mutmainliğe davet ederdi.
Tıpkı ayetlerin
de buyurduğu gibi;
"Onlar,
inananlar ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz
ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Rad/28
Huzurumuz yoksa ve ayetler huzurun kaynağını bize
söylüyorsa eksiği olduğumuz şey de apaçık ortada.
Yine
apaçık ortada bir gerçek daha var ki, o da insanın varlık mesajı olan her şey de
dengeyi yakalamak.
Kuran,
yaratılmış olan her şeyin insana bu dengeyi bulmasında yardımcı olduğunu da
belirtir ve yol gösterir.
Hal
böyleyken dünyada kendi kendimizi aldatmamız aslında hiçbir şeyden öğüt ve
ibret alamayışımızdandır da denilebilir.
Böyle
bir aymazlıkta bizi, "Allah korusun" sonu keder ve hüsran dolu bir
geleceğe kavuşturur.
Herkese
huzur ve denge içinde, basiret ve farkındalık bilincinin açık olması
dileklerimle.
Neşe Yıldız, 07.04.2014, Konuk
Yazarlar, Sonsuz Ark